Serkan Üstüner ile yeni kitabı üzerine konuştuk

Çıkardığı ikinci kitabı, “Fazilet’in Tımarhanesinde Sekizinci Senfoni” ile hatırı sayılır bir okur kitlesine ulaşan Serkan Üstüner’le son kitabı ve edebiyat yolculuğu üzerine konuştuk. Orhan Özekinci’nin röportajı.

Serkan Üstüner ile yeni kitabı üzerine konuştuk

Öncelikle yeni kitabınız hayırlı olsun. Bu eserinizde genel olarak anlatmayı istediğiniz şey nedir?

Anlattığım şey: Umuttu. Her derdin bir dermanı olduğunu anlatmaya gayret ettim. Tabii sonuçta anlattığımız insandır. Yani hepimizin hikâyesi…

Serkan Üstüner’i yazmaya sevk eden şey nedir? Yazmaya, anlatmaya karar verme süreciniz nasıl oldu?

Düzenli okumak sizi buna sevk mi ediyor bunu bilmiyorum ama zannedersem bir arayış. Kendinizi bir saatten sonra ifade etmek istiyorsunuz. O büyülü dünyanın kapılarını siz de açmak istiyorsunuz. Bir okuyucu olarak yazanın tarafına geçmek okuyanı sizin yazdıklarınızı okurken görmek istiyorsunuz.

Eserinizin ismi alışılageldik isimlerin dışında. İsim olarak başta nasipli bir kitap. Aynı zamanda haber7.com’da editörsünüz. Mesleğinizin, öykücülüğünüz üzerindeki olumlu etkilerinden bahsedebilir miyiz?

Kitap ilk çıktığı günden itibaren ismi çok soruldu, konuşuldu. Açıkçası bir gece vakti çıktı ismi. Hikayenin karakteriyle sekizinci senfoninin karakterinin birbirine benzediğini gördüğümde gece saat 03:41 idi. Kitabın çıkmasına da 10 günü gibi bir vakit vardı. O gün çok mutlu oldum diyebilirim. Yaptığım işin elbette çok faydasını gördüm. Yaptığım haberlerden not aldığım hikayeler var kenarda. Ama en çok faydasını bir hikayeye isim verirken görüyorum. Sürekli daha iyi manşet atmak için düşündüğümüz için hikaye isimleri de daha özgün oluyor.

İyi bir yazar olmak için ihtiyacımız olan şey nedir?

Bir defa düzenli okumak bu işte en önemli eylem biçimi. Bir de işçilik ince işçilik. Kendimi hep eksik hissederim ben ama bir gün iyi bir şeyler yazacağıma inanarak da çalışırım. Çok emek vermeli. Güzel arkadaşlıklar kurmalı. Size bu yolda iyi nasihat veren büyüklere de ihtiyacınız var. Çok şükür şu anda hepsine sahibim. Tek eksiklik bende.

Sizi son dönemde yeni çıkan bir derginin kadrosunda, Budak’ta gördük. Daha önce hiçbir dergide yer almadığınızı biliyoruz. Bir muhit içerisinde almanız nasıl oldu?

Evet, ara ara birkaç dergiye dışarıdan yazdığım bir şeyler haricinde şu ana kadar hep dışarıdan izledim o dünyayı. Ama Budak bir dergiden çok daha fazlası benim için. Orhan Özekinci, Raşit Ulaş Çetinkaya ömrümün orta yaşlarına denk gelen ve bunu ömrümün sonuna kadar sürdürmek istediğim bir kardeşlik hikayesi. Edebiyatta muhit çok önemli. Benim de bundan sonraki yıllardaki tek muhitim Budak ve onun da üzerindeki o uhuvvet. Çünkü edebiyat yakınlaştırır ve aynı fikirlerde bir birlik kurabildiyseniz ve burası en önemlisi riyasız da bir adım attıysanız bundan daha güçlü bir bağ zor bulunur.

Bu kitabınız okurlar tarafından oldukça sevildi. Üçüncü kitabınız için yeni bir projeniz var mı?

Uzun bir hikâyeye başladım. İngilizlerin (Novella) dedikleri cinsten. Her şey çok yeni daha. Yazdıran üçüncüyü nasip ederse, tek bir hikâye olacak. Küçük bir ipucu verirsem, şizofren bir yönetmenin gözünden bir film diyebilirim.

Röportaj: Orhan Özekinci

YORUM EKLE

banner36