Mustafa Özçelik'le 'Yunus Emre Menkıbeleri' Üzerine Konuştuk

Mustafa Özçelik, Yunus Emre ve Mehmet Akif üzerine yaptığı çalışmalarla dikkat çeken bir yazar. Özçelik, son çıkan kitabı 'Yunus Emre Menkıbeleri' üzerine Şakir Kurtulmuş'un sorularını cevapladı.

Mustafa Özçelik'le 'Yunus Emre Menkıbeleri' Üzerine Konuştuk

Mustafa Özçelik, Yunus Emre ve Mehmet Akif üzerine yaptığı çalışmalarla dikkat çeken bir yazarımız. Özellikle son dönemde gençliğin klasik öğrenim dışında böyle değerli şahsiyetlerimizi daha farklı yönleriyle daha iyi tanımaları açısından önemli Özçelik’in çalışmaları. Yayınlanan kitapları yanında konuşmacı olarak davet edildiği çeşitli konferans, seminer gibi etkinliklerde de Mehmet Akif’in ve Yunus Emre’nin nasıl okunması, nasıl bilinmesi konusunda  özel çaba sarfettiği de görülmektedir. Bu çabalar çerçevesinde değerlendirdiğimiz son yayınlanan kitaplardan birisi ‘Yunus Emre MenkıbeleriBüyüyenay Yayınları arasında çıktı. Özçelik’le menkıbelerle ilgili olarak yayınlanan kitap çevresinde söyleşi yaptık.

Son yıllarda ağırlıklı olarak Yunus Emre’ye çalışıyorsunuz. Onunla ilgili bugüne kadar pek çok kitabınız çıktı. Şimdi bunlara “Yunus Emre Menkıbeleri” kitabınız eklendi. Öncelikle şunu sırayım. Sanırım bu sahada bu bir ilk kitap, öyle midir?

Evet haklısınız. Bu, Yunus Emre menkıbelerini toplu olarak veren ilk kitap özelliğini taşıyor. Bilindiği gibi Mevlana, Hacı Bektaş Veli, Aziz Mahmut Hüdai, Emir Sultan gibi zatların menkıbelerini anlatan müstakil kitaplar bulunmaktadır. Yunus Emre’nin ise bugüne kadar ele geçmiş, bilinen bir menakıbnamesi yoktur. Onunla ilgili menkıbeler, parça parça başta Velayayetname olmak üzere bazı kadim kaynaklarda yer almaktadır. Bir de yerel kaynaklarda ve sözlü kültürde bilinen Yunus Emre menkıbeleri vardır. Bunları bir kitapta bir araya getirmenin yararlı olacağını düşündüm. Zira bu menkıbeler belli bir sıraya göre okunduğunda halkın gözüyle anlatılmış bir Yunus Emre biyografisi çıkmaktadır. Hakkında şiirleri ve menkıbeleri dışında bir malumat sahibi olmadığımız böylesi önemli bir şahsiyetin menkıbelerinin topluca okunmasının yararlı olduğunu düşünerek böyle bir çalışma yaptım.

Ama kitabınız sadece yazılı ve sözlü kaynaklardan derlenmiş menkıbeleri bir araya getirmenin ötesinde bir özelliğe sahip görünüyor. Yani yorumlar da yapmışsınız.

Kitabı hazırlarken asıl amacım da buydu zaten. Zira bu metinler zahiri manalarıyla da elbette önemlidir. Rivayete göre dağdan kırk yıl Tabduk Emre dergahına düzgün odun getirme hikayesi hepimiz için ilginç ve güzel bir hikayedir. Ama ötesi var. O da menkıbelerin anlattığı iç gerçeklik. Bunlar sembollerle yapılıyor. Bu yüzden menkıbenin sembolik dilini çözmek, başka bir deyişle hakikatten mecaza bir yolculuk yapmak gerekiyor. Mesela az önce bahsi geçen menkıbedeki düzgün odun imajını nefsin eğriliklerini düzeltme şeklinde anladığımızda bu hikâye diğerleriyle birlikte tasavvuftaki seyr ü suluk hikâyesinin bütün aşamalarıyla anlatıldığı bir hikâyeye dönüşüyor. Metin böyle anlaşılınca da menkıbeler çok önem arz etmeye başlıyor. Bu yüzden asıl metinle birlikte menkıbe yorumlarına da yer verdik.

Bu yorumların hepsi sizin tarafınızdan mı yapıldı? Zira Sezai Karakoç, Mehmet Demirci, Turan Oflazoğlu gibi isimlere de rastladık.

Doğrudur. Bir amacım da buydu zaten. Yani dağınık menkıbeleri bir araya toplarken muhtelif isimler tarafından yapılan ama sadece onların eserlerinde kalmış olan yorumları da bir kitap bütünlüğünde bir araya getirmenin gerekli olduğunu düşündüm. Zira her bir isim kendi zaviyesinden bir yorum yapıyor. Mesela Sezai Karakoç, sanat perspektifli bir yorum yaparken diyelim Mehmet Demirci Hoca bunlara tasavvufi yorumlar getiriyor. Bu çeşitlilik bir zenginlik barındırıyor içinde. Böylece menkıbelerin zengin anlam katmanları birer birer önümüzde açılıyor. Ben de imkân ve yeteneğim ölçüsünde bunlara yorumlar getirmeye çalıştım. Böylece bu menkıbeler zahiri hikâyeler olmaktan çıkıp batıni gerçekleri de anlatan metinlere dönüştü. Kitap, arka kapağında da söylendiği gibi aynı zamanda yeni yorumlar yapılmasına dair de bir çağrı yapıyor.

Siz bugüne kadar yapılan yorumları yeterli mi bulmuyorsunuz da böyle bir çağrı yapıyorsunuz?

Mesele yeterlilik - yetersizlik değil. Yunus Emre’nin şiirleri gibi menkıbeleri de zengin anlam katmanlarına sahip. Buna eğilen her insan müktesebatına, ilgilendiği ilim, sanat sahasına göre yaklaştığında daha farklı sonuçlara ulaşabilir. Bu sonuçlar da bizi Yunus Emre’yi anlama konusunda daha ileri bir noktaya götürebilir. Kanaatim odur ki Yunus Emre, öze çıkan özelliği şiirleri olduğu için sadece sanat ve şiir açısından değil, bir psikolog, sosyolog ve ilahiyatçı gözüyle de incelenmelidir.

Siz de biliyorsunuz. Menkıbe kavramına bazı çevrelerde olumsuz bir bakış var. Bunu bilmenize rağmen bu tür tenkitleri de göze alarak böyle bir çalışma yaptınız.

Haklısınız. Böyle bir yaklaşımın olduğunu elbette biliyorum. Dahası bunları tümüyle de yabana atmıyorum. Ama yine yabana atılmaması gereken bir şey var. O da hakikatle mecazın bir arada düşünülmesi gerektiğidir. Özellikle bizim kültürümüz söz konusu ise böyle yapmak bir zorunluluktur. Değilse ne deyimlerimizi ne atasözlerimizi ne divan ne tekke şiirimizi anlarız, hatta masallarımızı anlamakta zorlanırız. Tarihi şahsiyetlere ait menkıbeler de böyledir. Bunlarda sadece zahiri çizgileriyle anlatılan bir hikâye yoktur. Ötesi vardır. Mesela Yunus Emre’nin solgun menekşeyi koparma menkıbesi zahiriyle bir olayı anlatırken asıl olarak “Yedi gök ve yer ile bunlarda olan kim varsa Onu tespih eder. Hiçbir şey yoktur ki Onu hamd ile tesbih etmesin. Lâkin siz onların tespihini anlamıyorsunuz. O ise hilm sahibidir ve çok bağışlayıcıdır.” (İsra suresi; 44) ayetine bir telmihte bulunarak dine ilişkin bir bilgiye ulaştırır bizi. Menkıbeler bu özelliklerinden dolayı eskiden -tıpkı Yunus Emre şiirleri gibi- ehli tarafından anlatılır ve şerh edilerek örtülen mana yüzü açığa çıkarılırdı.

Bu son kitabınız da bir önceki kitabınız olan “Yunus Emre’nin Dostları” gibi Büyüyenay’dan çıktı. Sırada yine Yunus Emre konulu kitaplarınız olacak mı?

Olmasını niyaz ediyor ve çalışmaya devam ediyorum. Biliyorsunuz bugüne kadar “Yunus Emre”, “Bizim Yunus”, “Dilimiz Yunus Söyler”, “Yunus Emre’nin Dostları” kitaplarımız yayımlandı. Allah izin verirse önümüzdeki yıl da “Yunus Emre’nin Şehirleri” kitabını okuyucularımızla buluşturmak istiyorum. Amacım ise Yunus’un nereli olup olmadığını tartışmak değil, onun ayak bastığı, iz bıraktığı bu yüzden makamlarının bulunduğu şehirlerdeki geçmişte ve şimdi yaşayan Yunus Emre kültürünü anlamaya ve anlatmaya çalışmak olacaktır. Çünkü Yunus, Anadolu’yu mayalayan en büyük isimlerin en başta gelenlerindedir. Onu İbn-i Arabi ve Mevlana ile birlikte düşündüğümüzde bu coğrafyada nasıl bir fonksiyon icra ettikleri daha kolay anlaşılır. Tabi bunları yaparken asıl amaç, geçmişe dair bilgi-belgeleri bugüne taşımak değil, onlardan da istifade ederek “Her dem yeniden doğarız/ Bizden kim usanası” diyen bu ulu ismin İslam’ı anlama ve anlatma biçiminin bugün için de önem taşıdığını belirtmektir. İslam’ın kimilerince sadece siyasal bir sistem, kimilerince ideoloji, kimilerince felsefe, kimilerince hukuk (fıkıh) olarak görülüp bölmeci bir anlayışla anlatıldığı bir çağda onu bütünlük içinde, özellikle de içsel (mana) boyutuyla veren Yunus Emre, bizim doğru bir anlayışa ulaşmamız konusunda bir imkândır. Diğer yandan onun tebliğ ve telkin dili de bugün için bilinmesi ve kullanılması gereken bir dildir. O, sanıldığı gibi sadece aşkın değil aklın dilini de kullanır. Hakikati vahdet anlayışı gereği parçalara bölerek ele almaz. Bizim de böyle bir anlayışa ihtiyacımız vardır. Bu yüzden onu anlama konusunda şiirleri kadar menkıbeleri de önemli bir kaynaktır.

 

Konuşan: Şakir Kurtulmuş

YORUM EKLE