Dağ, tepe, bayır ve yağmurun bol olduğu Trabzon’da doğdu. İlk ve orta öğrenimini Ata İlköğretim Okulu'nda, lise öğrenimini Maçka Şehit Eren Bülbül Anadolu İmam Hatip Lisesi'nde başarıyla bitirdi.
Lisans öğrenimini ise üniversiteye giriş sınavıyla kazandığı Trabzon Üniversitesi İlahiyat Fakültesi'nde sürdürmektedir.
Hâli hazırda şiirler ve yazılar yazmaya devam ediyor. Çıra Edebiyat İlk Kitaplar Dizisi’nden çıkan Münhasır kitabı etrafında Melih Aydın’la bir söyleşi yaptık.
Şiir yazmaya nasıl başladınız?
Aslında kitapla, şiirle, edebiyatla, kültürle tanışmam ve küçük de olsa yazı yazma serüvenim çocukluğuma kadar uzanır. Ailem beni okumaya, araştırmaya ve farklı bakmaya oldukça yönlendirmiş ve bunları onlar da bir hayli yapmıştı. Tabi zaman insanı, yaşadıkları sebebiyle içinde biriktirdiklerini dışa vurmaya sürüklüyor. Bu dışa vurumu bazısı dostlarıyla, bazısı ailesiyle, bazısı sevdikleriyle yaparken ben “kimseyi üzmemek” adına şiirle yapıyorum.
Şiirlerinizi yazarken ruh hâlinizi nasıl tanımlarsınız?
Öncelikle şiirlerin tümünü akşam ve gece saatlerinde yazdım desem yalan olmaz. Akşam ve gece yazılan şiirlere de hüzün yakışır zannediyorum. Akşam saatlerinde şehrin sessizliği içinde içimizdeki gürültüyü şiire yansıtarak iç huzuru da sağlamış oluyorum.
Tüm bunları yaparken ruh hâlim genelde itidallidir, ne çok hüzünlü ne de çok sevinçli.
Kitabınızdaki şiirler çoğunlukla hüzün ve içsel bir çatışmayı barındırıyor. Bu konuda neler söyleyebilirsiniz?
“Hüzün ve hüznü gizlemek”
Şiiri, hüznü paylaşmak için yazıyorum. Bahsetmiştim, yaşadıklarımı eğer hüzünse şiirle, sevinçse düz yazıyla dışa vurmaya çaba gösteriyorum. Şiirlerim sade ve öz olduğu gibi her okuyanın birçok anlam bulacağına ve yükleyeceğine de inanıyorum. Dolayısıyla şiirde bir kapalılık söz konusu. Bunu hüznümü olduğu gibi yansıtmamak adına yaptığımı da söylemek isterim. Bazı şeyler yarım kalmalı, hüzün de bunlardan…
Son olarak Behçet Necatigil “gerçek çok zaman örtülüdür” der. Olabildiğince bu gerçeği şiirle örtebilirdim, örtmeye de çalıştım.
Kitabınızda adından sıkça bahsettiğiniz “Marligo” kimdir?
İnsan bir ışığın altına yatırılmayı, deşifre edilmeyi istemez.
Dolayısıyla Marligo, yerine göre iç ses, yerine göre dost, yerine göre arkadaş, yerine göre kardeştir.
Size ilham veren ya da sizi etkileyen herhangi bir şey var mı?
Olmaz mı? Bir dolma kalem ve güzel bir defter görünce yazmadan durulur mu hiç?
İroni yapmıyorum dolma kalem görünce yazasım geliyor. Bunun yanı sıra güzel bir çalışma masası ve üzerinde şekersiz çay oldu mu, eksik kalan sadece yazmamaktır.
“Basiret / Tek kelime / Yeter daha yazmıyorum” dizelerinde de olduğu gibi yeter daha yazmıyorum dediğiniz bir an yaşadınız mı?
Yaşamaz olur muyum?
Vefa, samimiyet, vakar, izzet, sabır, iffet, sıdk gibi ilkeler söz konusu olunca hep sessiz kalmış ve irkilmişimdir.
Hatta bu ilkelerin izahı yapılırken çok uzatılıp dinleyeni usandırmak sıradanlaşmaya yol açacağından nokta atışı bazı durumlarda bu ilkeler hatırlatılmalıdır diye düşünüyorum.
Meselâ vakar anlatılacaksa “izzeti mahviyet ile birleştirmek” gibi bir tanım yapılıp susulmalı. Gerisi muhatabın zihninde canlanmalı. Hep böyle düşünmüş, uygulamış ve umduğumu bulmuşumdur.
Böyledir, bazı şeylere dikkat çekilmeli, uzatılmadan…
Gelecekte şiir çalışması olan gençlere neler önerirsiniz?
Öncelikle edebiyatla ilgilenen dostlarımı kutlarım. Onlara bir kardeş tavsiyesi olarak şunu söyleyebilirim ki edebiyatta en önemli şey, görüleni, hissedileni ve yaşanılanı yorumlayabilme ve farklı açılardan bakabilmektir. Bazısı sıradan gözükse dahi her olaya farklı açılardan bakabilmek kaleminizi daha güçlü ve etkin kılar diye düşünüyorum.
Son olarak sevgili ailemi, kıymetli hocalarımı, Çıra Yayın Grubu’nun gönüldaşlarını, tüm iyi insanları ve kızlarım Fındık ve Yumak’ı selamlarım.
Hoşça kalın…
Söyleşi: Şeyma Altundal
MaşAllah genç duygu dolu yazar Melih Aydın , Rabbimiz daha nice güzel başarılara imza atmayı nasip etsin