M. Emin Saraç Hocaefendi ile 'Fatih Camii İlim Geleneği' üzerine

"Hani ‘bir dokun bin âh işit’ derler ya! Fatih Camii’nin imam odasında görüştüğümüz muhterem Emin Saraç Hocaefendi’nin hâl-i pür-melâli tam öyle idi." Abdullah Yıldız yazdı.

M. Emin Saraç Hocaefendi ile 'Fatih Camii İlim Geleneği' üzerine

Hani ‘bir dokun bin âh işit’ derler ya! Fatih Camii’nin imam odasında görüştüğümüz muhterem Emin Saraç Hocaefendi’nin hâl-i pür-melâli tam öyle idi. Geleneksel İslâmi ilimlere ve özellikle Kur’an talimine yeterli değerin verilmeyişi, ilme talebin azalması, İlahiyatlarda Arapça hazırlık sınıfının kaldırılması, Diyanet Teşkilatı ve Diyanet Tefsirinde yapılan yanlışlar, Din’i modernleştirme çalışmaları... Hocaefendi’yi celallendiren konuların başında geliyor.

Emin Saraç Hocaefendi’ye, kendisiyle Fatih Camii’nde devam eden ilim geleneği, yetişme tarzı, feyz aldığı hocalar ve benzer konular üzerinde konuşmak üzere geldiğimi, konuştuklarımızı Umran’da yayınlamak istediğimi söylüyorum. Fakat Hocaefendi o kadar dertli ki iki görüşmemde de bir türlü sadede gelemiyoruz. O ha bire, ilme değer veren kalmadığından, “göz bebeğimiz” olan Diyanet’e, ilahiyatlara ve ulûmu diniyeye sahip çıkılmadığından yakınıyor. Bir ara “Namaz Gönüllüleri Platformu” olarak yaptığımız çalışmaları takdir ettiğini belirtiyor, bizi teşci ediyor. Dualarını istirham ediyorum... Nihayet “geçmişten geleceğe” sohbete sıra geliyor. Ama ne var ki fotoğraf çekimine de ses kaydına da izin vermiyor Hocaefendi... İş kaleme, kelama ve hafıza gücüne kalıyor; bir de internet derlemelerine...

Fatih Camii’nin Kadîm Ulûm-u Diniye Geleneği

Emin Saraç Hocaefendi Tokat’ın Erbaa ilçesine bağlı Tanova köyünde dünyaya gelmiş. Babası Hafız Mustafa Efendi, çocuklarını zor bir devirde ve zor şartlarda hafız yetiştirmiş. Evini bir Kur’an Medresesi’ne dönüştüren Mustafa Efendi, uzun ve soğuk kış gecelerinde teheccüde kalkar, çocuklarını da kaldırarak geceleri Kur’an öğretirmiş; böylece hepsini hafız yapmış. Müderris olan dedesi Üzeyir Efendi, Nakşi tarikatından Ali Haydar Efendi’nin şeyhi İsmet Efendi’nin Erbaa’daki hulefasından Bahrullah Efendi’ye müntesipmiş. (Emin Hoca bir ara ceplerini yokluyor. Bir fotoğraf çıkarıp gösteriyor. Merhum babası bu. Cep telefonuma resmi kopyalıyorum.)

Emin Hocaefendi’nin hem babası hem de dedesi, mürettep Menemen hadisesi hengâmındaki nerede meşayihten ve ulemâdan bir zat varsa ya hapse atılmış veya susturulmuştu- 6’şar ay hüküm giymişler. Menemen olayının müsebbibi olarak suçlanan hocaları hiç tanımadıkları halde hapis cezası almaları, hakimin sonradan ifade ettiği üzre- onların Çorum İstiklal Mahkemesi’ne gitmelerine engel olmuş. Dedesi hapisten çıktıktan 3 ay sonra vefat etmiş.

1943’de İstanbul’a geldiklerinde babasının kendisini Çarşambalı Şeyh Ali Haydar Efendi’ye gönderdiğini söylüyor Emin Hoca. Hem Ali Haydar Efendi’den hem de Kelami Dergâhı müntesibi ve Fatih Camii baş imamı Ömer Efendi’den ders aldığını; ayrıca Gümülcineli Mustafa Efendi, Muhaddis İbrahim Efendi, Silistreli Süleyman Efendi’den ilim öğrendiğini belirten Hocaefendi, Şifa-i Şerif, Şerh-i Akaid, Usûl-ü Fıkıh, Kuduri, Mir’at okuduğu Ali Haydar Efendi başta olmak üzere tüm hocalarını hayırla, minnetle yad ederek adeta bizlere vefa adabı öğretiyor. Bu derslerin zor şartlarda ve gizli yapıldığını, Ali Haydar Efendi’nin neredeyse evinden hiç çıkmadan 100-110 yaşına kadar sürekli ders okuttuğunu, namazlarındaki huşûun imrenilecek derecede güzel olduğunu, mesela yirmi rekât evvabîn kıldığını... da ekliyor.

Emin Saraç Hoca’nın Bekir Haki Efendi ile ilgili bir hatırası

Yıl 1960. 27 Mayıs İhtilalinin kudretli adamı Org. Refik Tulga İstanbul valisi ve belediye reisidir. Ömer Nasuhi Efendi İstanbul müftüsü iken Diyanet İşleri Reisi yapılmış; Bekir Hâki Efendi de İstanbul müftüsü olmuştur. İstanbul müftüsü iken bir gün Refik Tulga, hocayı İstanbul valiliğine çağırır. İstanbul’un tüm idareci sınıfı da oradadır. Refik Tulga, Bekir Hâki Efendiye der ki: “Burası eski bir payitahttır. Siz de buranın en büyük hocasısınız. Biliyorsunuz, düşen hükümetin yaptığı büyük kötülüklerden birisi ezanın değiştirilmesidir. Sizin emrinizle ezan Atatürk’ümüzün istediği şekilde Türkçe okunacak. Biz de onu tasvip edeceğiz, elbette memnuniyetimizi ifade edeceğiz. Sizden bunu bekliyoruz.” Hoca biraz düşünür ve: “Benim dinim muztar (açlıktan ölme tehlikesi ile karşı karşıya) kalan bir insanın cife (leş) yemesini mubah kılar. Ama bu iş gâvurluktur. Ben bu gâvurluğu kabul edemem. Olamaz! Olamaz!” diye bağırır... (Kendileri bu durumu “Bekir’in deliliği tuttu” diye anlatmış.) İki gün sonra Hocaefendi vazifeden azledilir.

Ezher’den Fatih Camii İlim Halkalarına...

1950 yılında Ali Haydar Efendi’nin teşviki ile Mısır’a giden ve tam 9 yıl hiç Türkiye’ye gelmeden orada ilim tedris eden Emin Hocaefendi, o zaman henüz ber-hayat olan Mustafa Sabri Efendi, Zahidü’l Kevseri ve İhsan Efendi ile tanışma bahtiyarlığına erer ve onlardan feyz alır. Ezher’de lise eğitiminin ardından Şeriat Fakültesini bitirip "kadılık" mastırına başlayan Emin Hoca, bir yıl sonra Abdunnasır’ın zulmüyle mastır eğitimini yarıda bırakmak zorunda kalır. Zahidü’l Kevseri’nin izniyle cuma günleri derslerini takip eden ve onun vefatından 20 gün evvel icazet almayı başaran Emin Hoca, “Bu icazetname benim için Ezher diplomasından daha kıymetli.” diyor.

İstanbul’a geldikten bir müddet sonra, Ali Haydar Efendi’nin “sağ gözüm” dediği İstanbul müftü muavini ve Esad Erbili Hazretlerinin icazetli hülefasından Ali Yekta Efendi’nin kızı ile evlenir. Ömer Nasuhi Bilmen Hocaefendi dahil birçok zevatın katıldığı düğünleri, Fatih meydanında şimdiki Fatih heykelinin olduğu yerde, kayınpederinin evinin bahçesinde yapılır.

Ali Rıza Sağman hocanın takdimi ile İmam Hatiplerin banisi Celal Hoca (Mahmut Celaleddin Ökten) ile tanışan ve onun Medine’ye gitmesi sebebiyle Fatih İHL’deki derslerini devralan Emin Hocaefendi, 1960 ihtilaline kadar 3 yıl muallimlik yapar. Askerliği ikmal ettikten sonra bir süre Ankara Evkaf Müdürlüğü’nde çalışır ve aynı yıl hacca gitmek için işini bırakır Hac dönüşü İlim Yayma Cemiyeti’nin Yüksek İslam Enstitüsü talebeleri için ilk defa açtığı yaz kursunda Ahmed Davudoğlu Hocayla birlikte ders vermeye başlar. Sonra bu dersler sürekli hale gelir. O günden bugüne hayatı ilim tedrisi ile geçen Hocaefendi, Fatih Camii’nde, temelini Fatih Sultan Mehmed’in attığı Fatih medreselerinin ulumu diniyye geleneğinin son temsilcisi durumundadır.

Ömer Nasuhi Bilmen Hocaefendi

Ömer Nasuhi Bilmen Hocaefendi ile de çok yakından tanışan Emin Saraç Hocaefendi, onun oldukça mütevazı bir ilim adamı olduğunu belirtiyor. Bir gün birisi ona der ki: “Efendi hazretleri, eserleriniz bizi ihya etti. Siz olmasaydınız halimiz ne olacaktı?” Ömer Nasuhi Hocaefendi şu cevabı verir: “Estağfurullah! Eslâfın âsârından müktebesattır. (Selef âlimlerinin eserlerinden alıntıdır)” Kayınpederi Ali Yekta Efendi’den aktarıyor: Istılahât-ı Fıkhiyye Kâmusu çıktığı zaman Amerika’da bir üniversite karar alır: “Bu zata bizim üniversitenin doktora payesini verelim” diye. Sonra ABD Elçiliğine bir yazı gönderirler. Sefaretten bir zat gelir, durumu Ömer Nasuhi Efendiye haber verir. Hocaefendi’nin red cevabı şöyledir: “Ben onlardan şeref alacak değilim. Onların şerefi bana lazım değil.”

Abdurrahman Gürses Hocaefendi

Abdurrahman Gürses Hocaefendi’yle özel bir hukuku olan, belki yirmi kez birlikte hacca giden Hocaefendi, onun edebine, takvasına ve Kur’an aşkına en yakın tanıklardan biri. Onun Menemen hadisesini hiç unutamadığını, her fırsatta öfke ve üzüntü içinde etrafına anlattığını, bir babayı, oğlunun idamını seyrettirdikten sonra işkence edip nasıl astıklarını, kendisinin de hadise sebebiyle bir yıl hüküm giydiğini, ama "otuz sene hüküm verseler bana müjde gelecekti" dediğini ve şeyhi Es’ad Erdebili’ye muhabbetini tekrarladığını... aktarıyor. Şu beyti sürekli söylediğini belirtiyor:

“Ne yerden kârbâr-ı gâm göçer olsa konar bende

Belâ râhında şimdi bir muayyen menzil oldum ben”

***

Emin Saraç Hocaefendi İstanbul’a geldiğinde Fatih Camii’nde ‘vaaz’ adı altında ulumu diniye eğitim geleneği devam ediyormuş: Hüsrev Aydınlar Hocaefendi. Gümülcineli Mustafa Hocaefendi, Muhaddis İbrahim Hocaefendi, Silistreli Süleyman Hocaefendi gibi zevat tarafından Buhari-i Şerif, Şifa-i Şerif, İhyâ-u Ulûmi’d- Din, Kâdî Tefsiri, Hidaye, Kavâid, Risâle-i Kuşeyrî gibi dersler okutuluyormuş. Ayrıca Beyazıt Camii’nde Mustafa Asım Efendi Ebu’s-Suûd Tefsiri’ni okutur, Besim Efendi de aynı camiin hünkâr mahfilinin altında Esmâu’l-Hüsna’yı izah edermiş; Tahiru’l-Mevlevi (Ongun) ise Süleymaniye’de Mesnevi dersleri yaparmış: Mekki Efendi de Kadi Tefsiri okuturmuş...

Ezher’den döndükten sonra Fatih Camii’ndeki kadim medrese geleneğine ait ilim halkalarını yaşatma mücadelesi veren Emin Saraç Hocaefendi, yetiştirdiği öğrencilerinin de desteği ile haftanın yedi günü derslerine aşkla ve sevkle devam ediyor. Medine İslâm Üniversitesi’nden davet aldığı halde gitmeyip Fatih Camii ilim geleneğini tek başına sırtlanan hocamız, tefsir, hadis, fıkıh, usul derslerini aralıksız sürdürüyor. Hadiste Meram, Tâc, Sünen-i Ebî Dâvûd, Sünen-i Tirmizî, Sahih-i Müslim, İbni Mâce ve Muvatta’yı Arapça metinlerinden okutmuş, özel Buhari-i Şerif dersi ise el-ân devam ediyor. Pazar sabahları yapılan Şifa-i Şerif dersleri ise defalarca bitirilip tekrar tekrar başlıyor. Tefsirde Celaleyn, İbn Kesir; fıkıhta Kudûrî, İhtiyâr, Hidâye, Ahkamü’l-Hadis okunmuş. Seçkin talebelerinden Hamdi Arslan Hoca ise Ömer Nesefi Tefsiri okutmaya devam ediyor...

Emin Saraç Hocaefendi ile sohbetimizi tamamlayıp ayağa kalkıyor ve Fatih Camii’nin Sultan Abdulhamid döneminden kalma halıları üzerinde konuşarak kapıya doğru ilerliyoruz. Tam o sıra Vakıflar Genel Müdürlüğü’nden yetkililer geliyor. Zaten bu halıların kaldırılıp yerine yeni halılar konacağına dair söylentilerden ziyadesiyle müteessir olan Hocaefendi, duyarlı yetkililerin mevcut halıları bir bir yıkayıp tekrar yerine koyma planını öğrenince teskin oluyor.

Emin Saraç Hocaefendi’nin Fatih Camii’deki ilim halkalarında daha nice yıllar ders vermeye devam etmesi için Rabbimizden sağlık, sıhhat ve afiyet diliyoruz. Hocaefendi, Fatih Camii’nde her gün, ilim halkasına dahil olacak talipleri bekliyor...

Abdullah Yıldız
Umran dergisi, 160. Sayı, 2007

 

YORUM EKLE