Takdim
Size selâm getirdim. Hasret, sevinç, beklenti ve acı dolu, kan dolu selâmlar bunlar. Anne gözyaşlarına bulanmış, ağzı süt kokan çocukların hıçkırıklarını getirdim. Bosna'dan dikilen oruçları, Doğu Türkistan'dan bozdurulan oruçları, Japonya'dan her geçen gün İslâm'la tanışanları, Arnavutluk'tan meydanlara taşan bayram namazlarını, Mısır'dan kardeşliği, Gümülcine ve Kırcaali'den soydaşlığı, Almanya'dan ve Avustralya'dan vatan hasretini getirdim.
Ramazan'ın başından beri tamamlamaya çalıştığım "İslâm dünyasında Ramazan söyleşileri"ni nihayet Bosna Hersek, Japonya, Gümülcine (Batı Trakya/ Yunanistan), Mısır, Doğu Türkistan, Almanya, Avustralya, Arnavutluk ve Kırcaali (Bulgaristan) olmak üzere 9 söyleşi yaparak tamamlayabilmek nasip oldu. Rabbimize hamd ü senâlar olsun.
Bosna Hersek, Arnavutluk, Gümülcine ve Kırcaali'deki dindaş ve soydaşlarımız hem hasret hem beklenti içinde selâm gönderdiler bizlere. Almanya ve Avustralya'dakiler de hakeza bu şekilde yolladılar selâmlarını. Mısır bir kardeş sıcaklığıyla ısmarladı selâmını. Japonya'nın selâmları İslâm'la şereflenen Müslümanların sevinç ve heyecanıyla doluydu, Doğu Türkistan'ınkilerse acıyla...
"Ramazan" demenin bile yasak olduğu bir coğrafyadan bir çığlık getirdim size; kulakları patlatırcasına şiddetli ama yüreklerin, vicdanların duy(a)madığı bir çığlık bu. Tutulamayan oruçları getirdim, okunamayan ve unutturulmaya çalışılan sureleri, ayetleri. Bir peygamberin yasaklanan adını getirdim. Adı gönüllere kazınmış bir peygamberin, Fahr-i Kâinât Efendimiz'in (s.a.s.) güzel ismini unutturabileceklerini zanneden gafillerin kanlı ellerinden çekip alarak.
Efendimiz (s.a.s.) vefat etmeden evvel bizi kardeş kılarak birbirimize bağlamıştı. “Mü’minler birbirlerini sevmekte, birbirlerine acımakta ve birbirlerini korumakta bir vücuda benzerler. Vücudun bir uzvu hasta olduğu zaman diğer uzuvlar da bu sebeple uykusuzluğa ve ateşli hastalığa tutulurlar.” (Buhârî, Edeb, 27) buyurmuştu üstelik. Onun yed-i beyzâsıyla (nurlu eliyle) bağlayıp birleştirdikleri bir daha birbirinden ayrılamaz, kopamaz, kopmamalı, kopmamalıydı.
Bu yoğun, bizi bize unutturan gündem karmaşasından bir nebze olsun kurtulup birbirimizi hatırlamak, vücudumuzdaki acıyan yerlerin bir an önce farkına varmak adına kardeşlerimizin sesini, soluğunu getirdim size. O nurlu elin ellerimize tutuşturup bize emanet ettiği kardeşlerimizin sesini.
Size ümmet coğrafyasından, her biri farklı renkte, farklı kokuda, mis gibi kokan, renk ve koku cümbüşüyle bizi adeta mest eden bir buket getirdim.
Allah bu ümmete acısın ve iki dünyada da yalnız iyilikler, güzellik versin.
Bilvesile bu söyleşilerin yapılıp tamamlanmasına verdikleri bilgilerle katkı sağlayan Bosna Travnik Müftüsü sn. Ahmed ADİLOVİÇ beye, Kırcaali Bölge Müftüsü sn. Basri İMAMEFENDİ beye, Gümülcine Müftü Yardımcısı sn. Fehim AHMET beye, Rize Müftü Yusuf Karaali Dini Yüksek İhtisas Eğitim Merkezi Kıraat Öğretmeni ve Tokyo Camii İmam-Hatibi sn. Muhammet Rıfat ÇINAR hocama, Vaiz ve Avustralya Sidney Camii İmamı sn. Yasin GÜNGÖR hocama, İstanbul Müftülüğü Din Hizmetleri Uzmanı ve
Almanya Gifhorn Selimiye Camii İmam-Hatibi sn. Hasan AL hocama, sn. Abdurrahman KAKARAŞ ve sn. Ermir BARDHİ ağabeylerime, Mısır Ezher Üniversitesi İslâm Şeriatı Fakültesi öğrencisi sn. Enes AKIŞ kardeşime teşekkür ederim.
Ayrıca Bosna’yla irtibat kurabilmemi sağlayan ve her zaman yardım ve desteklerini gördüğüm sn. Doç. Dr. Mustafa ŞENTÜRK hocama, söyleşiyi Müftü beye ulaştırıp tercüme eden Zehra GÖÇKÜN ADİLOVİÇ hanımefendiye şükranlarımı sunarım.
-------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------
Salgının gölge düşürdüğü 2021 Ramazan'ında 9 farklı ülke ile yaptığımız "İslam Dünyasında Ramazan Söyleşileri"nin Bosna- Hersek ayağını Travnik Müftüsü Ahmed ADİLOVİÇ ile gerçekleştirdik. Bu vesilyele kendilerine söyleşi teklifimizi kabul ettikleri için teşekkür ederim. Ayrıca sn. Müftümüze ulaşabilmem adına gerekli bağlantıları kurabilmem konusunda bana yardımcı olan, her zaman, her konuda kendisinden destek ve yardım gördüğüm değerli Doç. Dr. Mustafa ŞENTÜRK hocama, söyleşinin Müftü beye iletilmesi ve tercümesini sağlayan sn. Zehra GÖKÇÜN ADİLOVİÇ hanımefendiye de şükranlarımı sunarım.
Özelde Bosna Hersek ve genelde de Balkan coğrafyası Osmanlı'dan bu yana Müslüman Türkler için hep farklı bir anlam taşımıştır. Bu coğrafya bizim kızıl elmamızdır ve ecdadımızın hatıralarıyla doludur. Bu hatıraları eserler bazında düşünebileceğimiz gibi halklar bazında da düşünebiliriz. Nitekim Bosna Krallığı'nın 1463'te Osmanlı tarafından yıkılmasıyla Bosna-Hersek 19. yüzyıl sonlarına dek Osmanlı hakimiyetinde kaldı. Osmanlılar bu bölgeye İslam'ı getirdiler ve ülkenin sosyokültürel yapısını büyük oranda değiştirdiler. Bu yönüyle Bosna Hersek Müslümanları ecdadımızın canlı hatıralarıdır. İşte tüm bu nedenlerden dolayı Bosna'lı kardeşlerimizi Travnik Müftüsü Ahmed ADİLOVİÇ ile uzun uzun konuşma ihtiyacı duyduk. Ortaya çıkan malumatı istifadenize sunuyoruz.
Kıymetli Müftüm, bize kendinizi tanıtır mısınız lütfen?
Bismillâhirrahmânirrahîm.
Adım Ahmed ADİLOVİÇ. 1964 yılında Orta Bosna Travnik şehrinde doğdum. Gazi Husrev Bey medresesini (İmam-Hatip) bitirim. O zamanlara Bosna’nın tek medresesi oydu. Buradan sonra Saraybosna İlahiyat Fakültesini bitirmek, ayrıca yüksek lisans ve doktoramı da bu fakültede, Tefsir üzerine tamamlamak nasip oldu. Bunun haricinde Alaca Camiinde imamlık ve Travnik’teki Elçi İbrahim Paşa Medresesinde Öğretmenlik ve Müdürlük yaptım. 2014 yılından bu yana da Travnik Müftülüğü görevini yürütüyorum.
Bize biraz Bosna'dan ve oradaki Müslümanların durumundan bahseder misiniz?
Bosnalı Müslümanların öncelikle inanç yönünden durumuna göz atacak olursak, Bosnalı Müslümanların durumu gayet iyi, burada serbestçe inançlarını yaşama imkanları var. Bu durum Bosnalı Müslümanlar için çok önemli. Çünkü Bosnalı Müslümanlar ve Bosna İslam Birliği bir önceki Komünist rejimde kısıtlamalarla yüz yüzeydi, her şey sınırlıydı. Ama 92-95 yıllarından sonraki savaşın ardından kurulan yeni Bosna Hersek devletinde dini yaşama özgürlüğü var, kısıtlı değiliz, istediğimiz gibi inancımızı yaşayabiliyoruz. Daha önceden yıkılan camilerimizin hepsi şu anda aktif ve yenileri de yapılmış durumda. Bir önceki rejimde yıkılan camilerin yerine yeni camilerin yapılması da yasaktı. Ama şu anda durum çok farklı. Bu yeni dönemde İslam birliği olarak yıkılan tüm binaların tekrar yapılmasını ve hatta bu binalara bitişik ek binaların dahi tamir edilmesini sağladık.
Bir de bu özgürlüklerin bir diğer göstergesi olarak daha önceleri sadece bir tane olan Saraybosna’daki Gazi Hüsrev Bey Medresenin (İmam-Hatip Lisesi) yanında eskiden aktif olan ya da yeni yapılan toplam yedi medresenin açılması, yine aynı şekilde ilahiyat fakültelerinin daha önceden sadece Saraybosna’da olmasına rağmen şimdi Zenica İlahiyat ve Bihaç İlahiyat fakülteleri ile sayılarının üçe ulaşmış olması da gösterilebilir. Aynı şekilde burada ilk ve orta öğretimde devlet okulları bünyesinde çocuklarımıza dini eğitimlerini verebiliyoruz. Yine medyada da bize düşen alanı devlet kanallarında ve özel kanallarda dini içerikli programlar yaparak doldurmaya çalışıyoruz.
Genele baktığımızda eski sisteme oranla durumumuz oldukça iyi ama siyasi alanda işler o kadar da güzel gitmiyor. “Neden” diyecek olursanız eğer; Bosna’nın özel bir bölgesi olan ‘Sırp Republika’sı kısmında, savaş ve soykırım sonrası Müslümanlar azınlıkta kaldılar. Bu sebeple şu anda orada kendi haklarını savunamıyor, iş bulamıyorlar. Öte yandan savaştan sonra tekrar geri dönen ya da dönmek isteyenlere bunca sene hala güvenli vatan ve temel yaşam imkanları sunulamıyor. Bu yönden söz konusu Müslümanların ihtiyaçları karşılanamıyor. Burada camiler tabiî ki var ve namazlar kılınıyor ama genel olarak, yönetim Boşnak Müslümanların sesinin duyulmasını engelliyor.
Bunun yanında Bosna genelinde politik güç odağı ya da parti olarak faaliyet gösteren ve Bosna devletinin aleyhine çalışan dış kaynaklı parti ve organizasyonlar da mevcut. Bosna’nın egemenliğine zarar vermeye ve Bosna’yı parçalamaya çalışan bu güç odakları bazen Avrupa birliğinden de destek alabilmekte. Son dönemlerde Bosna devletinin varlığına karşı yapılan bu saldırılar oldukça arttı. Bu arzunun gerçekleşip Bosna devletinin parçalanması ya da yıkılması Bosnalı Müslümanlarında sonunun gelmesi demek olur. Ama bunun olmayacağını umuyoruz, Allah’tan Bosna’yı ve Bosna’daki tüm iyi niyetli insanları korumasını diliyorum ve bize kardeş olan ülkelerin de desteğini umuyorum.
Salgınla birlikte Bosna’daki Müslümanların hayatında neler değişti? Salgın öncesi ve sonrası Ramazan ve dini bayramlar nasıl geçiyor? Özellikle Ramazan'a mahsus ne gibi gelenekleriniz var?
Salgın bizi şaşırttı. Buna bağlı olarak sadece genel aktivitelerde değil Bosna İslam Birliği’nde ve Müslümanlar arasındaki aktivitelerde de büyük değişiklikler oldu. Daha önce yaptığımız aktivitelerin çoğunu ancak çok kısıtlı ve sınırlı olarak yapabilir, hatta hiç yapamaz hale geldik. Şu durumda camideki ya da cami dışındaki dini aktivitelere çok az insan katılabilmekte. Ama inançlı insan umudunu yitirmez, yitiremez. Her yaşanan olay bir sebepledir, her yaşanan olayda bir hayır vardır. Kendimizi sorgulayıp; “Bizim eskiden inanca, ibadetlere ve Ramazan’a yaklaşımımız nasıldı?” diye sormanın zamanıdır şimdi.
Tabiî ki Ramazan en özel ay bizim için ve Bosnalı Müslümanlar hep büyük bir sabırsızlıkla bekliyorlar Ramazan’ı ve onun nimetlerini. Kovid-19 salgını öncesinde Bosnalı Müslümanlar Ramazan ayı geldiğinde camilerde ve cami dışında çok fazla etkinlikler yapmaktaydı ama son iki Ramazan’da aktivitelimiz çok azaldı. Yine de Allah’a şükür, o kadar kötü değil durumlarımız. Mesela namaza ve diğer ibadetlere katılan insan sayısına sınırlama getirilmesine rağmen eğer maske takıyorsak, mesafeye dikkat edip kurallara uyuyorsak bu o kadar büyük problem olmuyor ve Müslümanlara bazı toleranslar tanınıyor.
Bir grup inanan da hastalığın bulaşmasından korktuğu içinde aktivitelerden uzak kalıyor. Tehlike unsuru yüksek olan guruplardaki inanalar artık camiye daha az geliyorlar. 60 yaş üzeri, kronik hastalıkları olan insanlar vs. Teknik manada namazların camide kılınmasında bunun haricinde bir mâni yok. Sadece sıkıntımız teravih ve yatsı namazlarının şu andaki kapanma saatinden sonraya kalması. Bu yüzden camiye gelemeyenler ibadetlerini evlerinde yapıyorlar. Bir de mukabelelerimiz var, salgın öncesinde her camide vardı. Şimdi azalsa da bu kadim gelenek hala var Allah’a şükür!
Bosna’da Ramazan’daki Bedir Savaşı, Mekke’nin fethi ve Kadir Gecesi gibi özel günleri tazimle anıyoruz. Bu üç önemli gece Müslümanlar tarafından kutlanıp anılıyor. Şimdilerde insanlarımıza kolaylık olsun diye bu programlar online olarak yapılıyor ve sosyal medya hesaplarımızda yayınlanıyor. Bunu belki salgın sürecinin bize sunduğu bir imkân olarak düşünebiliriz. Bu sayede sohbetlerimiz, vaazlarımız ve hatta mukabelelerimiz sosyal medyaya ve televizyon kanallarına taşınmış oldu.
Bosna’da Ramazan’ın son 10 gününde Kadir Gecesi’ni yakalayabilmek adına teheccüd namazlarımızı camide toplu olarak kılıyorduk. Maalesef şimdi sokağa çıkma yasağından dolayı bu güzel adete de devam edemiyoruz.
Ramazan’a dair geleneklerimizden de biraz bahsedecek olursak, Bosna’da Müslümanlar Ramazan’ı çok seviyor sabırsızlıkla bekliyorlar. Ramazan senenin en çok sevilen ayı. Müslümanların çok büyük bir çoğunluğu Allah’ın bir emri olarak bu ayda oruç tutuyorlar. Bu ayı en güzel şekilde yaşayıp Allah’a en güzel şekilde yakınlaşmaya çalışıyorlar. Benim en çok sevdiğim şeylerden biri gençlerin camiye gelmesi ve oruç tutması ve dahi çocukların da aileleriyle camiye gelmeleri ve oruç tutmaları.
Bizde küçük çocukları hem oruca alıştırmak hem de bu güzel havayı solumalarını sağlamak için orucu dikiyorlar. Çocuklar öğlene kadar oruç tutuyor, öğlende bir şeyler yedikten sonra anneleri ellerine iplikle iğne alarak orucu dikiyorlar. Böylece bozulan oruçlarını anneleri dikmiş, yani tamir etmiş oluyorlar. Onlar da yeniden oruçlarına devam edip iftara kadar bu şekilde dayanabiliyorlar.
Bizim güzel adetlerimizden bir tanesi de toplu iftarlar. Salgından önce oldukça yaygın olan bu toplu iftarlara çok insanlar, konu-komşu çok çağrılıyordu. Hatta Kardeş ülke Türkiye’den gelenler de oluyordu. Gençlerin ayrı, bayanların ayrı iftarları olmaktaydı. Salgından sonra bu iftarlar sadece aile içi iftarlara dönüştüler. Yine Ramazanlar’da televizyon ve radyolarda özel Ramazan programları hazırlanıyor. İslami konuların işlendiği, iftar ve sahur programlarında ilahiler, kasideler söylenip, Kur’an okunuyor. Sosyalizmle birlikte kaldırılan, ama bize eskilerden kaldığı için sosyalizm sonrası geçtiğimiz yıllarda yeniden ihyâ ettiğimiz başka bir adetimiz de Bosna’da İftar topu adetimizdir. Bir de “Ramazâniye” denen iftar pidemiz var. Bazı yerlerde “somun” ya da “pitice” diye de adlandırılıyor. İftar öncesi mis gibi kokuyor bu somunlar. İnsanlar fırınların önlerinde Ramazâniyesini almak için sıraya giriyorlar. Somun Ramazan dışında da pişirilmesine rağmen Ramazan haricinde aynı tadı bulamıyor aynı ilgiyi göremiyor. Sanki ona Ramazan’la birlikte bambaşka bir tat geliyor. Ramazan’a dair bir başka adetimiz de camilerimizin kandillerinin bu ay boyunca açık kalması. Camilerdeki bu özel ışıklandırmalar Ramazan dışında sadece özel gecelerde açılıyor. Ama Ramazan’da her gece iftarla yanmaya başlayarak sahura kadar açık vaziyette kalıyorlar. Bu da Ramazan gecelerinin manevî açıdan nur dolu olduğunu temsil ediyor. Tahminimce saydığım bu adetlerin ya aynıları yahut benzerleri Türkiye’de bulunuyor. Bu da halklarımızın pek çok ortak değere sahip olduğunu açıkça gösteriyor.
Gayrimüslimlerin Ramazan’da ve sâir zamanlarda size yaklaşımları nasıl? Size saygı duyuyorlar mı? Size nasıl davranıyorlar?
Müslümanların diğer dini gruplarla diyaloğu oldukça iyi. İş, komşuluk ilişkileri karşılıklı saygıya dayanıyor. Bir yandan da Müslüman, Katolik, Protestan ve Yahudilerin birlikte yürüttükleri farklı eğitim programları ve aktiviteler var burada. Bu aktiviteler belediyeler seviyesinden devletin üst kademelerine kadar yayılmış ve çeşitlenmiş vaziyette. Fakat Müslümanlar Ramazan'da genellikle vakitlerini ibadet ve dualarla geçirdikleri için bu kapsamda düzenlenen etkinlikler Ramazan'da yavaşlıyor. Ramazan sonrasında ise, özellikle bayramlarda güzel adetlerimiz var. Bayramda Müslümanlar bütün komşularına bayram için hazırladıkları yemek ve tatlılardan ikram ederler. Mesela her evde baklava yapılır ve komşulara da dağıtılır. Aynı şekilde diğer dinlerden olanlar da onların özel günlerinde hazırladıkları şeylerden Müslümanlara ikram ederler. Örneğin paskalya bayramında dağıttıkları boyalı yumurtalar gibi. Gayrimüslimlerle ilişkilerimiz aşağı yukarı böyle. Aramızda yurttaşlık ve komşuluğa dayanan, saygı dolu bir ilişki var.
Bosna'daki Müslümanların dini hayatını hangi kurumlar düzenliyor ve vatandaşlara ne gibi hizmetler sunuyorlar? Müslümanlar ibadetlerini rahatça yapabiliyorlar mı?
Bosna’da din devletten ayrı, öncelikle onu belirtelim. Dini topluluklar ve kuruluşlar kendi aktivitelerini kendi organize ediyor ve devlete bağlı değil. Devletin destek olduğu küçük konular olsa da tüm dini kuruluşlar devletten bağımsız olarak çalışıyor. Müslümanların dini ihtiyaçlarına ise “Bosna Hersek İslam Birliği” cevap veriyor. Bosna Hersek İslam Birliği bu konuda Bosna Hersek’te sadece tek olan bir organizasyondur. Organizasyonun yönetiminde “Riyâset” var ve Riyasetin Başkanı ise “Reîsu’l ulemâ” sıfatını taşıyor. Söz konusu bu organizasyona bağlı olarak çalışan 8 müftülüğümüz var. Bu Müftülüklerin başında tıpkı Türkiye’de olduğu gibi Müftülerimiz bulunmaktadır.
Bunların içerisinden bizim Müftülüğümüz olan Travnik Müftülüğü, Orta Bosna’da bulunmaktadır ve merkezi Travnik şehridir. Yetki alanı olarak 12 belediyeyi kapsamakta ve bu belediyelerdeki dini mekanların kullanımı, dini hayatın sürdürülmesi ile ilgilenmektedir.
Bosna’da Müftülüklerin bir alt birimi olarak “meclisler” çalışır. Meclisler, belediyeler seviyesinde organize olurlar ve onların başlarında da “Başimam” ve “Meclis Başkanı” bulunur. Çizmeye çalıştığım bu şemada en alttaki, birim ise cemaatlerdir. Cemaatler, camilere bağlı olarak o yörede camiye gelen ve cemaati oluşturan kişilerdir, halkımızdır. İslam Birliğinin devlet bütçesine dahil olmadığını daha önce söylemiştim. Buna ilaveten bir önceki sistemdeki vakıflar Müslümanların elinden alındığı için İslam Birliğinin maddi durumunun çok iyi olmadığını söylemeliyim. Bu sebeple ülkemizde dini faaliyetlerin sağlıklı bir şekilde yürütebilmesine katkı sağlamak amacıyla Müslümanların genelinin belirli bir aidat ödeme zorunlulukları vardır. Başka türlü İslam toplumunun hayatiyetini sürdürebilmesi maalesef mümkün olamayacaktır.
İşte bu sebepten ötürü Bosnalı Müslümanlar yaşadıkları bölgeye göre bir cemaate dahildirler ve her nereye dahil iseler yıllık ya da aylık aidat öderler. Böylece camilerin ihtiyaçları, imam ve müezzinlerin ücretleri bu aidatlardan karşılanır. Bu sadece Bosna’da değil, Bosnalıların yaşadığı birçok yerde; Avrupa’da, Amerika’da ve Avustralya’da da böyledir. Yani Bosnalı Müslümanlar buna çok benzer şekilde bulundukları yerlerde organize olurlar.
İslam Birliği organizasyonu, Bosna’daki Müslümanların tüm dini hayatını organize etmekte. Şöyle ki, burada vatandaşlarımızın namazlarını düzgünce kılabilmeleri, bayramlardaki çeşitli etkinliklerini eksiksiz bir şekilde yapılabilmeleri, mektep, kreş ve diğer eğitim çalışmalarının sağlıklı bir şekilde yerine getirilebilmesi bu birliğin ve kendisine bağlı meclislerin çalışmalarıyla mümkün olabiliyor. Bosna genelinde sekiz tane kreşimiz var. Medreseler ve tabiî ki ilahiyat fakülteleri, gençler için yapılan aktiviteler, aynı şekilde bayanlar için yapılan aktivitelerde var. Organizasyon içinde evlilik ve aile için özel bir büromuz da var ve bu büro ailenin korunması, güçlü kalması için çalışan bir büro. Ve dahi insani yardım için özel organize olan bir ekibimizde var. Eklemek istediğim bir diğer şey ise vakıf yönetimi. Daha önce bahsettiğim gibi komünizm döneminde vakıflar Müslümanların elinden alınmıştır. İslam Birliği ise yeni vakıflar oluşturulup inananların hizmetine geçirilmesi içinde elinden geleni yapmaktadır.
Son olarak ben Türkiye'den sizlere kardeşlerimizin selamlarını iletiyorum. Sizin Türkiye'deki Müslümanlara iletmek istediğiniz bir mesajınız var mı?
Diyebilirim ki Müslümanların geneli hem Bosna’da hem de Türkiye’de mutlu olmalılar bence, çünkü doğru yoldalar. Eğer dünyanın genel durumuna bakacak olursak neler, ne çeşit inançlar ve yanlış yollar olduğunu düşünecek olursak, bizim ne kadar doğru bir yol bulduğumuzu daha iyi anlayabiliriz. Biz Allah’a çıkan yolu bulmuşuz. Allah’a şükredelim ki iman ve İslam nimetini bize vermiş. Ben bundan dolayı hepimizi İslam üzere yaşamaya çağırıyorum. İslam mükemmel bir yaşam sistemidir. İslam üzere yaşayan insan bu dünyada kaygılardan uzak ve mutmaindir. Hiç şüphe yok ki öbür dünyada da mutluluğu bulacaktır. Diğer insanlar da onun güzel değerlerini görerek ona saygı duyacak ve böylece Müslüman, toplumda hakkettiği yeri alacaktır.
Ben diğer bir yandan optimist olmamız gerektiğini düşünüyorum. Hayatın içinde birçok alanında zorluklar ve sınavlar yaşıyoruz, bunlar bazen bizi karamsarlığa itebiliyor, üzebiliyor ve dahi azmimizi kırabiliyor. Ama Müslümanlar Kur’an ve sünnetin ışığında optimist olmalı, güzel günlere, iyiliğin ve güzelliğin geleceğine daima inanmalıdır ve bunun için canla, başla çalışmalılar.
Ben sizden Bosnalı Müslümanlar için dua istiyorum ve bizim de Türkiyeli Müslümanlar için dua hep dua ettiğimizi bilmenizi istiyorum. Bu bize dinimizin öğrettiği güzel bir pratiktir. Peygamberimizin (s.a.v.) hadisinde bahsettiği gibi “Müslüman duasında Müslüman kardeşlerini andıkça Allah hem onun için hem de güzel andığı herkes için güzel ecirler verir.” (Müslim, Zikir 86).
Allah’tan dileğim cümlemizin Ramazan’daki ibadetlerimizi kabul etesi ve bizi rahmetine yaklaştırmasıdır. Bizi birbirimize yakınlaştırmasıdır ve Ramazan’dan sonra daha iyi olabilemizdir. Dünyadaki tüm insanların durumunu Rabbim düzeltsin inşallah.
Son olarak bu söyleşi için size çok teşekkür ediyorum. Çalışmalarınızda başarılar diliyorum. Allah’tan bizi güzel sebeplerle tekrar bir araya getirmesini temenni ediyorum.
Esselâmu aleyküm ve rahmetullâhi ve berakâtühû.
------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------
Salgının gölge düşürdüğü 2021 Ramazan'ında 9 farklı ülke ile yaptığımız "İslam Dünyasında Ramazan Söyleşileri"nin Gümülcine (Batı Trakya/ Yunanistan) ayağını Gümülcine Seçilmiş Müftülüğü Müftü Yardımcısı sn. Fehim AHMET hocamızla gerçekleştirdik. Esasen bu söyleşiyi "Gümülcine'de Ramazan" şeklinde tek bir söyleşi olarak yapacaktık fakat kıymetli Fehim AHMET hocamıza soruları göndermemin ardından "neden bunu ulaşabildiğim başka ülkeler için de yapmayayım?" sorusu düştü aklıma. Bunun üzerine 8 ülkeyle daha söyleşi yapmaya ve bu serinin adını da "İslam Dünyasında Ramazan Söyleşileri" koymaya karar verdim. Bu açıdan Gümülcine oldukça bereketli oldu.
Gümülcine ve konumlandığı Batı Trakya dediğimiz bölge soydaş ve dindaşlarımızın azınlık olarak bulundukları ve İslam'ı yaşadıkları kritik bir bölge. Kritik olmasının en önemli nedenlerinden bir tanesi orada bulunan Müslümanların varlıklarıyla Osmanlı yadigarı pek çok eseri korumaları ve yok olmalarını önlemeleri olarak ifade edilebilir. Bölgedeki kardeşlerimizi Fehim AHMET hocamızdan sorduk.
Hocam bize biraz kendinizden bahseder misiniz?
1966 yılında Gümülcine’de doğdum. İlkokulu Gümülcine Mastanlı İlkokulu’nda tamamladıktan sonra bir yıl Gümülcine Medrese-i Hayriye’sinde okudum. 1980 yılında eğitimime Edirne İmam Hatip Lisesi’nde devam ettim. 1987 yılında buradan mezun oldum ve aynı yıl Uludağ Üniversitesi İlahiyat Fakültesi’ni kazandım. 1992 yılında İlahiyat Fakültesinden mezun oldum ve Batı Trakya’ya döndüm.
Lise ve Fakülte yıllarımda okul bültenlerinde ve ye gazetede yazılarım yayımlandı. 1992 yılında Gümülcine’de amatörce yayına başlayan Radyo City’de “İftar Saati” programıyla radyo programcılığına başladım. Arkadaşlarımla birlikte “Din ve Toplum”, “Çocuklarla Başbaşa”, “Çocuklar Yarışıyor”, “Kültür ve İnsan”, “Hedef 12” gibi Ramazan ve kandil geceleriyle ilgili özel programlarla Batı Trakya’da radyo programcılığımız devam etti.
Batı Trakya’da ve yurt dışında düzenlenen birçok panel, sempozyum ve toplantılarda görev aldım. Batı Trakya’da yayınlanan “Hakka Davet”, “Mihenk” dergileri ile haftalık yayımlanan “Gündem” gazetesinde dini ve toplumsal konularda çok sayıda yazılarım yayımlandı. 2006 yılında “Batı Trakya Türk Azınlığı Yüksek Kurulu, Yürütme Komitesi, Danışma Kurulu Belgeleri” isimli kitabımı hazırladım ve oda böylelikle yayımlanmış oldu.
2007 yılından bu yana Gümülcine Seçilmiş Müftülüğü’nde Kur’an kurslarından sorumlu müftü yardımcısı olarak görev yapmaktayım.
Bize Gümülcine'yi tarihsel ve toplumsal açıdan tanıtabilir misiniz? Kimler ne zamandan beri yaşarlar Gümülcine'de?
Batı Trakya bugün Yunanistan sınırları içinde yer alan, kuzeyde Bulgaristan, doğuda Türkiye, güneyde ege denizi ile çevrili, diğer bir ifadeyle Meriç ve Karasu nehirleri arasında kalan bölgenin ismidir. 1923 Lozan Antlaşması ile hukuki statüsü belirlenen ve mübadele dışı kabul edilen Batı Trakya Müslüman Türk Azınlığı, Balkanların Osmanlı Devleti tarafından fethiyle birlikte bölgeye yerleştirilen ve tarih içinde çeşitli göçlerle; Anadolu’dan, Bulgaristan’dan gelenlerle oluşmuş bir topluluktur.
Batı Trakya Müslüman Türk Azınlığı, Batı Trakya’nın üç ili olan Dedeağaç (Aleksandropoli), Gümülcine (Komotini) ve İskeçe (Ksanthi) şehirlerinde yaşamaktadır. Türklerin büyük bir çoğunluğunun yaşadığı şehir olan Gümülcine, Batı Trakya’nın merkezi sayılır ve azınlıkla ilgili kurum ve kuruluşların merkezleri de burada yer alır. Genel itibariyle halkın geçim kaynağı tarımdır. Bunun yanında bölgede küçük ölçekli işletmeler bulunmaktadır ve bu işletmeler üzerinden ticari faaliyetler de yapılmaktadır.
Salgınla birlikte Gümülcine'deki Müslümanların hayatında neler değişti?
2020 yılının başlarından itibaren bütün dünyayı etkisi altına alan salgın, ulaştığı her toplumu etkilediği gibi Batı Trakya’da yaşayan Müslümanları da etkiledi. Öncelikle ülkelerin aldığı kararlar insanların gerek sosyal gerekse dini hayatlarını da bir şekilde yönlendirdi. İş hayatlarındaki çeşitli kısıtlamalar, sosyal hayattaki iletişim ve etkileşimdeki sınırlamalar, dini hayattaki mabetlerde alışkın olmadığımız durumlar yaşamamıza neden oldu.
Dini ve kültürel değerlerimizden hayatımıza yansıyan; birbirimize karşı saygı, sevgi, hürmet, ziyaret, sıla-i rahim gibi birbirimize temas ederek ifa ettiğimiz değerler, hayatımızdan ne yazık ki birer birer uzaklaşmaya başladı. Her alanda olduğu gibi özellikle bizlere has olan bu duygu ve davranışlarımız da uzaktan yaşanılır oldu. Fiziki mesafe oluşturulma önlemi, ne yazık ki sosyal hayatımızdaki ilişkilerde de mesafeler oluşmasına vesile oldu ve olmaya da devam edecek gibi görünüyor.
Salgın öncesi ve sonrası Gümülcine'de Ramazan nasıl geçiyor? Halkın Ramazan'a özel adetleri var mı?
Salgın öncesi Ramazan’la salgın sonrası Ramazan’ları herhalde hepimiz “Nerede o eski Ramazan’lar?” diyen büyüklerimiz gibi hatırlayacağız. Anadolu’nun güzel insanlarının Ramazan ayına has gelenekleri, âdetleri burada da birebir yaşatılıyor. Sonuçta bizler aynı kaynaktan beslenen ve hayatımıza Anadolu irfanıyla yerleşmiş gelenekleri yaşatan milletleriz.
Üç ayların başlamasıyla birlikte Ramazan’a ayına hazırlıkların başlandığı, kandil geceleriyle Ramazan’a ulaşma ve kavuşma heyecanının canlı ve diri olduğu, Ramazan’a ulaşmakla birlikte dini ve sosyal hayatın farklılaştığı Ramazan’lar yaşardık eskiden. Ramazan ayı; orucuyla, sahuruyla, iftarıyla, coşkulu teravihiyle, zekât, sadaka ve yardımlaşmasıyla, Türkiye Diyanet İşleri Başkanlığı tarafından Ramazan ayı için gönderilen vaiz hocalarımız onuruna düzenlenen büyük katılımlı köy iftarları ve aileler arası iftar sofralarıyla Batı Trakya’da yaşayan Müslümanların hayatında farklı bir yer alırdı.
Müslüman bir ülkede bunlar sıradan yaşanan bir Ramazan günlüğü olabilir ancak bizim gibi inancı ve kültürü farklı bir ülkede azınlık olarak yaşayanlar için büyük anlam ifade etmektedir. Bizi ayakta tutan temel dinamiklerimizdir sahip olduğumuz inancımız ve konuştuğumuz anadilimiz olan Türkçe. Halkımızın gelenek, görenek ve âdetleri de bu temel dinamiklerimizden kaynaklanmakta ve beslenmektedir.
Gayrimüslimlerin Ramazan’da ve sâir zamanlarda size yaklaşımları nasıl? Saygı duyuyorlar mı, size nasıl davranıyorlar?
Her toplumda olduğu gibi insanlarla ilişkilerde farklılıklar olur. Komşuluk ilişkilerimizin iyi olduğu Hristiyanlar olduğu gibi mesafeli, bize farklı gözle bakan gayrimüslimler de var. Farklı inanç ve kültüre sahip olan insanların birlikte yaşadıkları bir toplumda; özellikle günümüzde ülke yöneticilerinin politik bakış açıları, Türk-Yunan ilişkileri, dünyada son yıllarda daha da azgınlaşan İslamofobik anlayış ve söylemlerin de bu ilişkilerde belirleyici bir rolü olduğunu göz ardı etmemek gerekir. Bu bağlamda genel itibariyle Hristiyan hemşehrilerimiz, Ramazan ve diğer dini törenlerimize karşı (sünnet, düğün mevlitleri, iftar sofraları gibi) saygılı davranmakta, davetlere de icabet etmektedirler.
Ramazan’ı bitirip bayrama gelecek olursak bayramı nasıl geçiriyorsunuz? Bayrama özel gelenekleriniz var mı?
Bayram hazırları birkaç gün öncesinden temizlikle başlar. Arefe günü komşuların birbirlerine ikramları ile, karşılıklı hediyeleşmelerle devam eder. Eskiden arefe günü bizim “çörek” diye ifade ettiğimiz hamurdan açma ve yağda kızartılan ikramlar yapılırdı. Çocukluğumuzda arefe günleri, Müslümanların yaşadığı mahallelerde çörek kokusunu doyasıya hissettiğimizi hatırlarım. Maalesef bugün modern hayatın ve tüketim alışkanlıklarımızın dayattığı durumlar insanlarımızı hazıra ve kolaya yöneltmiştir. Mutfakta kullanılabilecek birçok gıda ürünü halen dağıtılmaya, ikram edilmeye devam ediliyor olsa da tesellimiz paylaşma ve infak kültürünün kendi geleneklerimizin öz malzemeleriyle yaşamaya devam etmesidir.
Bayramlaşma, bayram namazının eda edilmesiyle birlikte (bazı yerlerde arefe günü) şehir ve köy mezarlıklarının ziyaret edilmesiyle başlar; büyüklerin, akraba ve dostların birbirleriyle bayramlaşmaları şeklinde devam eder. Bu ziyaretlerde misafirlere tatlı (baklava, saraylı, kahve, meyve suyu) ikram edilir. Çocuklar mahalle ve köylerinde haneleri gezerek “bayram harçlığı” toplarlar. Azınlık mensuplarının kurduğu sivil toplum kuruluşlarında bayramlaşma törenleri düzenlenir. Bayrama has birlik ve beraberlik, kardeşlik ve dayanışma ruhu yeniden hayatımıza girer. Ancak bu güzelliklerin bir kısmını özellikle birçok insanın bir araya gelmelerine neden olacak olan etkinlikleri ne yazık ki bu salgın sürecinde yapmakta güçlük çekiyoruz.
Gümülcine Müftülüğü olarak vatandaşlara yönelik ne gibi faaliyetleriniz oluyor? Yine Ramazan öncesi ve sonrası şeklinde bir değerlendirme yapabilir misiniz? Ayrıca kaç cami ve din eğitimi veren kurum var Gümülcine'de? Bu vesileyle kurumsal açıdan Gümülcine Müftülüğü’nü tanıtabilir misiniz?
Gümülcine Seçilmiş Müftülüğü olarak halkımıza yönelik vaaz ve irşat hizmetlerimizin yanında Kur’an Kurslarımızın faaliyetleri, cami tamir ve inşaatlarına yaptığımız katkılar, fakirlere sunduğumuz yardımlar, imkânı kısıtlı olan öğrencilere verdiğimiz burslar var. Bu ve benzeri etkinliklerle hizmetlerimizi sürdürüyoruz.
Vaaz ve irşat görevini, Türkiye ve Arap ülkelerinde okuyup ilahiyat fakültelerinden mezun olan erkek ve kadın hocalarımız yerine getirmektedirler. Buna ek olarak Müftülüğümüz’e bağlı, yüce dinimiz İslâm’ı doğru bir şekilde anlamamız için olanak sağlayan Kur’an Kurslarımız mevcuttur. 105 Okulöncesi kursumuzla ilköğretim ve ortaöğretim öğrencilerimize, 40 kursumuzla da yetişkin hanımlara hizmet sunmaya çalışıyoruz. Kurslarımız okulların eğitime devam ettiği dönemde (Eylül-Haziran) hizmet vermektedirler. Müfredatımızda Kur’an-ı Kerim dersimizin yanında itikat, ibadet, ahlâk ve siyer derslerimiz de vardır. Kur’an Kurslarımız arasında rutin olarak “Kur’an-ı Kerim’i Yüzünden Güzel Okuma Yarışması” ve “Temel Dini Bilgiler Yarışması” düzenlenmektedir. Gerek öğrencilerimizin gerekse öğreticilerimizin bu alanlarda doğru bilgilendirilmesi için eğitimin çeşitli yöntemlerinden yararlanmaktayız. Kur’an Kurslarımızda ders olarak okuttuğumuz elifba ve diğer kitaplarımızı kendimiz hazırlamakta ve basmaktayız. Bunların yanı sıra Cuma vaazları, Cuma hutbeleri, Ramazan ayı özel programları, sohbetler, seminerler, kandil özel programları, köy mevlitleri, mahyalar, hanımlara yönelik aşura programları, radyo ve sosyal medya programları gibi hizmet alanlarıyla halkımızın İslâmi duyarlılığına katkı sağlamaya gayret ediyoruz. Tabiî bu salgın sürecinde faaliyetlerimizin bir kısmını, özellikle de Kur’an Kurslarımızı uzaktan eğitimle, vaaz ve sohbetlerimizi sosyal medya hesaplarımız aracılığıyla sürdürmekteyiz.
Yunanistan genelinde Osmanlı’dan kalan yüzlerce cami ve tarihi eser bulunmaktadır. Ancak bunların Batı Trakya dışında kalanları ibadete kapalıdır. Ya satılmıştır ya da yapılış amacına, ruhuna uygun olmayan bir amaca yönelik olarak kullanılmaktadır. Batı Trakya’nın dışında sadece Rodos ve Kos Adaları’nda birer cami ibadete açıktır. Batı Trakya’da (Dedeağaç, Gümülcine, İskeçe) 325 cami ve mescit şu anda ibadete açıktır. Gümülcine merkezde 21 cami ve mescit ibadete açıktır. Yeni Cami, Eski Cami ve Tabakhane Camii Osmanlı’dan kalan ve ibadete açık olan büyük camilerimizdendir.
Lozan Antlaşması gereği Batı Trakya’da Türkçe ve Yunanca dilinde eğitim yapan azınlık okullarımız vardır. Gümülcine bölgesinde 120 civarında ilkokul bulunmaktadır. Celal Bayar Ortaokul ve Lisesiyle Medrese-i Hayriye Ortaokul ve Lisesi bu statüde, Türkçe ve Yunanca dilinde eğitim yapan, azınlık çocuklarının eğitim aldığı okullarımızdır.
Son olarak ben Türkiye'den sizlere kardeşlerimizin selamlarını iletiyorum. Hepsi bu söyleşiyi heyecanla beklediklerini ifade ettiler. Sizin Türkiye'deki Müslümanlara iletmek istediğiniz bir mesajınız var mı?
Türkiye bizim için Anavatan’dır. Kardeşlerimizin selamı başımız gözümüz üstüne. Allah razı olsun. Anavatanımız ve kardeşlerimiz için duacıyız. Kardeşlerimiz de bizleri dualarında hatırlasınlar istiyoruz. Bizi hatırlayıp bu söyleşide konuk ettiğiniz için hassaten sizlere teşekkür ediyorum. Rabbim çalışmalarınızda muvaffakiyetler ihsan eylesin. Türkiye, Balkanlar ve gönül coğrafyamızdaki tüm kardeşlerime selam ve muhabbetlerimi sunuyorum. Bayramımız şimdiden mübarek olsun.
-----------------------------------------------------------------------------------------------
Salgının gölge düşürdüğü 2021 Ramazan'ında 9 farklı ülke ile yaptığımız "İslam Dünyasında Ramazan Söyleşileri"nin Arnavutluk ayağını kendisini üniversite yıllarından tanıdığım değerli ağabeyim Ermir BARDHİ ile gerçekleştirdik. Bilvesile vakit ayırıp sorularıma cevap verdiği için kendisine teşekkür ederim.
Bu söyleşide Balkan yarımadasının batısında ve Adriyatik kıyısında bulunan bir Avrupa ülkesi olan, 437 yıl boyunca Osmanlı hakimiyetinde kalan ve asırlar boyunca Osmanlı’nın yüz akı büyük vezirler, paşalar ve valiler yetiştiren Arnavutluk'u ve oradaki kardeşlerimizi Ermir BARDHİ'ye sorduğumuz sorularla tanımaya çalışacağız.
Merhabâ. Öncelikle kısaca kendinizden bahseder misiniz?
Selâmunaleyküm. Ben Ermir BARDHİ. 2011'de İzmir'den mezun oldum. Şu anda ülkemde, Arnavutluk'ta elektronik mühendisi olarak çalışıyorum. 35 yaşındayım. Evliyim ve iki çocuğum var. Söyleyebileceklerim bu kadar.
Bize biraz Arnavutluk'u anlatabilir misiniz? Orada ne kadar Müslüman yaşıyor? Bu Müslümanlar ağırlıklı olarak hangi ülkelerden?
Hemen hemen 100 yıl önceki nüfus sayımına göre Arnavutluk'un %70’i Müslüman olarak kendini tanımlıyordu. Fakat sekiz sene önce yapılan en son nüfus sayımına göre ise Arnavutlukun %58’i Müslüman, %10’u Katolik %6’sı Ortodoks olarak kayıtlara geçti. Geri kalan %26'lık kesim ise herhangi bir din belirtmedi. Gördüğünüz gibi bu sayıma göre Müslümanların oranında ciddi bir düşüş görülüyor. Ancak şunu ifade etmeliyim ki bu nüfus sayımı dini kurumlar ve birçok kesime göre kabul edilmedi. Bu yüzden tahminlere göre Arnavutluk'taki nüfusun %70'lik kesimini Müslümanlar, %10'luk kesimini Katolikler, %20'lik kesimini de Ortodokslar'ın oluşturduğu düşünülüyor. Bununla birlikte Müslümanların hemen hemen %100’ünün Arnavut olduğunu söyleyebilirim. Yani Arnavutluk'un yerli halkı Müslüman olarak çoğunluğu teşkil ederken yalnızca bir kısmı Hristiyan olarak kendini tanımlıyor.
Salgınla birlikte Arnavutluk'taki Müslümanların hayatında neler değişti? Salgın öncesi/ sonrası Ramazan ve dini bayramlar nasıl geçiyor? Özellikle Ramazan'a mahsus ne gibi gelenekleriniz var?
Salgın bütün ülkeleri etkilediği gibi maalesef Arnavutluk'u da kötü etkiledi. Bu yüzden özellikle geçen seneki Ramazan ayı hiç alışık olmadığımız türdendi. Ramazan’la alakalı Arnavutluk Müslümanlarının en belirgin adetleri şöyledir: Mutlaka iftarlarda aileler birbirlerine gelir ve giderler, bu yönüyle Ramazan aileler için misafirliğe gitme ve misafir ağırlama dönemidir. Bununla birlikte halkın Mescid-i Nebevi'yi anımsatır bir şekilde camilerde iftar verme adeti de vardır. Ayrıca Ramazan'da kardeşliğimizin gereği olarak yoğun bir şekilde kumanya dağıtımı yapılır Arnavutluk'ta ve halk bu dağıtımlara gerekli maddi desteği her zaman sunar. Türkiye'de okuduğum için buraya kadar anlattıklarımla Ramazanlarımız’ın Türk halkının Ramazan'larına benzediğini söyleyebilirim. Fakat bizim bir de şöyle bir geleceğimiz var bizim: Arnavutluk'ta -Kadir gecesinin son on gecede saklı olduğu için- Ramazan’ın son on gecesinde camide cemaatle gece namazı kılınır ve yine camide sahur yapılır. Böylece Kadir gecesinin feyiz ve bereketinden istifade etmek amaçlanır. Bayramlarda ise bütün camiler kapanır, Arnavutluk'un bütün şehirlerinde bayramlar şehir meydanlarında geniş bir katılımla kılınır. Tabiî işte bu saydıklarımdan hemen hemen hiçbiri geçen sene maalesef olmadı. Bu sene yavaş yavaş tekrar camiler açılmaya başlandı. Teravih için insanlar yeniden camiye gitmeye başladılar. Ama yine de eskisi gibi salgından kaynaklı olarak eskisi gibi Ramazan yaşayabildiğimizi söylememem. Özetle ülkemizde Ramazan ve bayramlarımız bu şekilde geçiyor.
Gayrimüslimlerin Ramazan'da ve sâir zamanlarda size yaklaşımları nasıl? Size saygı duyuyorlar mı? Size nasıl davranıyorlar?
Arnavutluk özel bir ülke. Burası farklı dinlere mensup insanların barış ve huzur içerisinde yaşadığı bir yer. Bundan dolayı inanç açısından asırlardır üç temel farklı grubu bünyesinde barındırmasına rağmen hemen hemen hiçbir dini kaynaklı kavga ya da huzursuzluk yaşanmamıştır. Buna göre özellikle dini bayramlarda herkes birbirine saygı ile yaklaşıyor. Dini bayramlar vesilesi ile insanlar birbirlerini ziyaret ediyor, bayramlarını kutluyor ve bayram sevincini hep beraber yaşıyorlar. Özellikle Kadir gecesi ülkemizde bütün toplumu kucaklayan ve bir araya getiren önemli gecelerden biridir. Şunu düşünün ki Ramazan’ın 27. gecesi, yani Kadir gecesi bütün Müslümanları ve birçok Hristiyanı oruç ibadetinde buluşturuyor. Yine iftar sofralarında Ramazan boyunca Müslüman ve Hristiyan halk aynı anda bulunuyor. Bu anlattıklarım Arnavutluk'taki hoşgörüyü, sevgiyi, saygıyı, başkasının inancına karşı gösterilen hassasiyeti yansıtması bakımından yeterli olacaktır sanırım.
Arnavutluk'taki dini hayatı hangi kurumlar düzenliyor? Müslümanların din işlerinden sorumlu olan bir kurum var mı? Müslümanlar ibadetlerini rahatça yapabiliyorlar mı?
Evet, var. Arnavutluk Müslüman Birliği ya da Türkçe tabiriyle Arnavutluk Diyanet İşleri Başkanlığı 100 yıldır bağımsız, şemsiye bir kurumdur. Fakat maalesef kominizim zamanında bütün dini kurumlar yasaklandığı için Arnavutluk Diyaneti'nin faaliyetleri de sekteye uğramış, bu kurum tamamen kaldırılmıştır. Neyse ki Komünizmin bitmesi ile Arnavutluk Müslümanları yeniden organize olup Arnavutluk Diyaneti'ni 1990'ların başında tekrar kurdular. Böylece Kominizim zamanında tahrip edilen camilerin hepsi İslam ülkelerinin ve Arnavutluk Müslümanlarının yardımıyla tekrar yapılmaya başlandı. Şu anda Arnavutluk Diyaneti'nin kontrolünde 850 cami olup, aynı zamanda da beş tane de medrese bulunmaktadır. Arnavutluk şu anda demokrasi ile yönetilmekte ve insanlar İslam'ı yukarıda da belirttiğim gibi rahatça yaşamaktadır.
Son olarak ben size ve sizin nezdinizde Arnavutluk'taki kardeşlerimize Türk halkının selamlarını iletiyorum. Sizin Türkiye'deki Müslümanlara iletmemizi istediğiniz bir mesajınız var mı?
Ve aleykümselâm. Biz de selamlarımızı iletiriz. Tüm Türkiye'deki Müslüman kardeşlerimize hayırlı Ramazanlar dileriz. Allah oruçlarınızı, ibadetlerinizi kabul eylesin. Lütfen mutlaka Arnavutluk'u ziyaret edin. Hem mesafe hem kültürel açıdan Arnavutluk Türkiye'ye çok yakın. Misafirperver halkımızdan çok memnum kalacağınıza, Arnavutluk'u da çok seveceğinize eminim.
Söyleşi: Celalettin Alkan
Devamı ne zaman gelir acaba?! Allah razı olsun.