Eleştiri çok önemli bir gösterge. Türk şiiri ve verimi diye baktığımızda, en nitelikli ve çarpıcı eleştirileri yine şairler yapmışlar. Cemal Süreya, Fazıl Hüsnü Dağlarca da eleştiri yapmış. Bir üniversitenin ya da eleştiri kurumunun yapması gereken bir şey bu. Ama bizde baştan beri eleştiri niteliksel anlamda gelişmemiştir. Yani yaratılan sanat eseriyle onun asıl değerini verecek olan ya da onu toplumla yüzleştirecek olan eleştiri yeteneği gelişmemiş. Ayrıştırma sorunu var. Mesela evinizde bin tane kitap var, “kütüphane” diyebilirsiniz buna. Halbuki bunu asıl ‘kütüphane’ yapacak olan nedir? Oradaki sayı değil, oradaki kitapların hem çeşitliliği hem de niteliğidir.
Eleştirmen hakemdir
Diyelim bir yıl içerisinde üretilen bir şiir var ve büyük bir sayıyla karşılaşıyoruz burda. Ayrıştırmak lazım. Hangi şair hangi şairden farklıdır -üstündür demiyorum- hangi şair hangi noktalarda diğer şairden ayrışır diyorum. Bir roman çıktığı, bir heykel sergisi açıldığı zaman insanlar daha çok eleştirmenlerin ne dediğine bakıyor. Yani eleştirmen hakemdir. Hakem “ofsayt” diyorsa ofsayttır.
(“Ama bir insan ne kadar objektif olabilir ki ...” diyorum.) Hiç bir şey objektif değildir de, ama objektiflik de üzerinde ittifak edemeyeceğimiz bir şey değildir. Biz “Suç ve Ceza”nın kötü bir roman olduğunu tartışmıyoruz ki... Zaman içinde oluşan yargılar vardır yani. Onun üzerinde ittifak edip, onu değerli buluyoruz ya da bulmuyoruz. Bu bağlamda eleştiri mekanizması üzerine ciddi anlamda düşünmek gerekiyor. Mesela Batı’da politik eleştiri önemlidir. Çünkü onlar cesaretle alternatif de göstererek politikaları ya da politikacıları eleştirirler. Kimse onları yok etmeye çalışmaz. Eleştirmen bir bakıma öğretmen gibidir.
Edebiyat merkezini kaybetmiştir
Bence bugün edebiyatta usta-çırak ilişkisinden ziyade ortamı konuşmak gerekir. Bizim edebiyatımızda şairleri, yazarları ortaya çıkartan ortamlar var. Bugün Türk edebiyatı ve Türk şiiri ortamını, merkezini kaybetmiştir. Çünkü edebiyat bir zanaat değil.
Mesela gençliğimde benim için en büyük ideal şuydu: Diriliş dergisinde bir şiirimin yayınlanması... Neden? Çünkü Diriliş dergisi Türkiye’nin en nitelikli dergilerinden bir tanesidir. Orada benim şiirimi yayınlayan insan, doğrudan doğruya edebiyat ve sanat kriterlerinden hareket eder.
Bu çok önemli bir şey. Orada göründüğü zaman sen birden şair ya da yazar olmazsın. Ama o dergide görünmek demek; artık işin ne kadar ciddi, ne kadar sorumluluk gerektiren bir şey olduğuna ilk adımı attığın anlamına gelir.
Şiire her zaman ilgi çok azdır ama, Tanpınar’ın da bir sözü vardır: Bir insanın olduğu yerde söylenecek çok şey vardır. Ben varsam öyleyse insan var. Bunu çok metafizik bir duruma bağlamak istemem ancak neticede her şey bir inanç, bir ideal meselesidir. Yazar veya şair zaten yazdığı şeyin değerine inanmazsa ölür.
Hatice Algın sordu
bugün ideal olan dergilere baktığımızda bir diriliş'lik görülmüyor evet. bunda ilk sebep usta-çırak ilişkisinin konuşulamaz olma hâli, konuşulamıyor, neredeyse yok çünkü. şairin son sözlerine dair söylenecek: ölmüş olan o kadar çok yazar var ki, ama bilmiyorum kendileri farkındalar mı?