Hıdır Yıldırım: “Ersin Nazif Gürdoğan’ın aydın kimliği, Mavera’da ortaya konulan birikimin ve güzelliğin toplamıdır.”

Türkiye İnsan Hakları ve Eşitlik kurulu üyesi, eğitimci, Yazar; Hıdır Yıldırım Bey ile yeni çıkardığı “Bir Güzel İnsan Ersin Nazif Gürdoğan” kitabına dair Hanife Coş Albayrak'ın söyleşisini istifadelerinize sunuyoruz.

Hıdır Yıldırım: “Ersin Nazif Gürdoğan’ın aydın kimliği, Mavera’da ortaya konulan birikimin ve güzelliğin toplamıdır.”

Okuyucularımıza kendinizden ve özgeçmişinizden bahseder misiniz?

1972 yılında Kütahya’da doğmuşum. İlkokulu, Evliya Çelebi İlkokulu’nda bitirdim. Ortaokulu ve liseyi Kütahya İmam-Hatip Lisesi’nde tamamladım. Dumlupınar Üniversitesi Fen-Edebiyat Fakültesi Türk Dili ve Edebiyatı Bölümü’nden mezun oldum.

Kütahya’da bir süre gazetecilik yaptım, 1998 yılında öğretmenliğe başladım. Kütahya’da ve Ankara’da çeşitli okullarda Türkçe ve Edebiyat öğretmenliği yaptım. 1998-2017 yılları arasında Eğitim-Bir-Sen ve Memur-Sen’de çeşitli sendikal görevler üstlendim. Bu süreçte Eğitim-Bir-Sen Yayınları’ndan çıkan çeşitli kitapları yayına hazırladım. Mehmet Akif İnan’ın gazete ve dergilerde kalmış yazılarının kitaplaştırılması projesini yürüttüm, yurt içi ve yurt dışında çeşitli sempozyumlar düzenledim. Hece, Yedi İklim, Eğitime Bakış gibi çeşitli dergilerde makaleler yayımladım. 2017 yılında Bakanlar Kurulu kararıyla Türkiye İnsan Hakları ve Eşitlik Kurulu üyeliğine seçildim. Halen bu görevimi sürdürüyorum.

Sendikacılık, sendika tarihi, biyografi alanlarında kimisi telif, kimisi tedvin olma üzere otuza yakın kitaba emek verdim. Çocukluğumdan itibaren okumaya, araştırmaya, öğrenmeye kesinkes kayıtlı bir itiyat geliştirdim. Bu çerçevede, yaşarken hayatımı anlamlı kılacak, ömrümün hitamında da ardımdan beni hayırla andıracak ürünler bırakmak üzere bir çaba içerisindeyim.   

Ersin Nazif Gürdoğan ile nerede ve nasıl tanıştınız?

Çok eskiden beri bir okur hüviyetini haiz olduğumu belirtmiştim. Bu çerçevede düşünce dünyamızı zenginleştiren herkesi edebi, kültürel verimlerini yayımladıkları vasatlardan takip ettiğim için gıyaben tanıyorum. Hatta okumalarımda biyografi, hatırat, nehir söyleşi gibi türler diğerlerine nazaran bir adım önde gelir. Sanat, siyaset, edebiyat, tarih, din gibi alanlarda temayüz etmiş kişilere ilişkin bu çerçevede yayımlanmış kitapları büyük bir keyifle okurum. Bu şekilde onların iç dünyalarına vakıf olma imkanı bulurum. Hele söyleşiler, bilhassa nehir söyleşiler söyleşilenle ilgili hiç umulmadık hazinelere maliktir.

Bizim kuşağımız ve bizden önceki birkaç kuşak Büyük Doğu, Diriliş ve Mavera izleğinde bir kültürel beslenme içerisinde olmuştur. Ben, bazılarına bizzat erişemesem de o vasatta yetişen, yazar olarak beliren isimlere karşı bir ünsiyet içerisinde olmuşumdur. İsimlerinden, düşüncelerinden, eserlerinden haberdar olarak, imkanlar ölçüsünde beslenerek yetişmişimdir. Üstad Necip Fazıl, Sezai Karakoç, Nuri Pakdil, Mehmet Akif İnan, Cahit Zarifoğlu, Rasim ve Alaeddin Özdenören, Erdem Bayazıt gibi isimler kitaplarından ve gazete yazılarından yararlandığımız isimlerdir. Ailem Yeni Devir ve Milli Gazete okuyucusu bir aileydi. Bu isimleri tanımam erken yaşlarda olmuştur.

1996 yılında Mehmet Akif İnan Kütahya’ya geldi. Bir şiir şöleni dolayısıyla. Şölen çerçevesinde düzenlenen programlara iki gün boyunca benim arabamla gittik. Bu şekilde vicahi bir tanışıklığımız oldu. Daha yakından ve ilgiyle takip etmeye başladım. 1998 yılında öğretmenliğe başlayınca kurucusu olduğu Eğitim-Bir-Sen’e üye oldum ayrıca sendikada görev aldım. 2008 yılında ise sendikanın Genel Başkan Yardımcısı seçilerek Ankara’ya geldim. Mehmet Akif İnan’ın yayımlanmamış yazı ve söyleşilerinin kitaplaştırılması projesini yürüttüm. Hakkında kitaplar hazırladım.

Mehmet Akif İnan’a ilişkin ilgim ve meşguliyetim sırasında onun yakın çevresinde yer alan Mavera’nın yedi güzel adamına yönelik de bilgi ve birikimim gelişti. Bazılarıyla vicahen tanıştık. Bazılarıyla ise daha yakından münasebet geliştirme imanı oldu. Nazif Gürdoğan Hocamızla tanışıklığımız da Mehmet Akif İnan’la olan meşguliyetimiz sırasında oluştu ve hakkında bir kitap çalışması yapmaya varıncaya dek gelişti. Nazif Gürdoğan’dan ilk okuduğum kitap “Görünmeyen Üniversite” idi. “Günler Akarken” ve “Hicaz’dan Endülüs’e” de Nazif Gürdoğan’ı yakından tanıma imkanı veren kitaplar olmuştur.

Sizin merceğinizden bakacak olursak Ersin Nazif Gürdoğan kimdir?

Her çağda, medeniyet birikimimizin yaşatıcısı ve taşıyıcısı güzel adamlar bulunur. Bunlar, yaşadıkları çağın medeniyetimiz üzerindeki etkisinin yönü ve ölçeğinde misyon üstlenirler. Bazen, bir inkıraz devrine rastlarlar, bütün enerjilerini medeniyetimizin muhafazasına sarf ederler; bazen bir kemal haline rastlarlar, medeniyet birikiminin bütün hücrelere sirayet etmesine çaba gösterirler. Güzel adamların güzelliği, öncü, önder oluşları, bir duruşu temsil edişleri, ömürlerini bir gayeye vakfedişlerinden gelir. Bu manada bizim medeniyetimiz, bir güzel adamlar medeniyetidir.

Bir buhran çağı olan on dokuzuncu ve yirminci yüzyılda, toplumun kültürel cephesinin sarsılmasını önleme çabası içerisinde bulunan, ömrünü bu gayeye harcayan güzel adamlarımız vardır: Mehmet Akif Ersoy, Necip Fazıl Kısakürek, Sezai Karakoç, Nuri Pakdil, Cahit Zarifoğlu, Mehmet Akif İnan, Rasim Özdenören, Alaeddin Özdenören, Erdem Bayazıt, Nazif Gürdoğan bu güzel adamlardandır. Bu güzel adamlar, türlü yoksunluklar içerisinde mücadelelerini sürdürmüşler ve isimlerini kültür, medeniyet ve edebiyat tarihimize altın harflerle yazdırmışlardır. 

Nazif Gürdoğan, ‘Mavera’nın Yedi Güzel Adamı’ndan birisidir. Mavera Dergisi’nin kuruluş çalışmalarına fikren ve bedenen katkı sunmanın yanında maddeten de önemli bir katkı sunan Gürdoğan, hiçbir zaman öne çıkmamış, bilinçli olarak hep geride durmayı yeğlemiştir. Bunda kişilik özelliklerinin yanı sıra Gürdoğan’ın tasavvufi eğilimleri de etkili olmuştur.

Gürdoğan’ın 50 yılı aşan bir yazarlık serüveni bulunmaktadır. Öne çıkmaktan hoşlanmayan, tevazu sahibi, sürekli üreten, başkalarını da üretmeye teşvik eden, daima proje peşinde koşan, projeleri hayata geçirmek için oluşumlar meydana getiren, gençleri akademik çalışmalara yönlendiren, kitapları, yazıları, söyleşileri ve konferanslarıyla topluma yön veren; hoca sıfatıyla yarım asrı aşkın bir sürede binlerce öğrenci yetiştiren Gürdoğan, edebiyatımızda, düşünce dünyamızda, akademiyada kendine has bir mecra belirlemiş ve bu mecrada kendine mahsus üslubuyla derin bir tesir oluşturmuştur. 

Nazif Gürdoğan bizim bir medeniyet büyüğümüzdür. Ben kısaca “Nazif Hoca, ‘nazif’ hocadır” diyorum. İsmiyle müsemma. Mehmet Akif’in babasına Temiz Tahir Efendi derlermiş. Tahir zaten ‘temiz’ demek, Temiz Tahir Efendi diyerek herhalde tertemiz demek istemişler. Nazif Hoca da öyle. Gerçekten nezafet sahibi, ismiyle müsemma bir medeniyet büyüğümüzdür.

Şu ana kadar yazmış olduğunuz eserler nelerdir?

Eğitim-Bir-Sen Yayınları arasında Mehmet Akif İnan Külliyatı olarak adlandırdığımız “Mehmet Akif İnan Eserleri” ve “Mehmet Akif İnan Hakkında Eserler” başlığı altında toplam 23 ciltlik 20 kitap yer alıyor. Benim 2008 yılından itibaren önemli ölçüde mesai harcadığım çalışmalardır. “100 Soruda Sendikacılık ve Eğitim-Bir-Sen”, “Bir Duruş Adamı Erol Battal [2 cilt]”, “Mehmet Akif İnan ile Sohbet [2 cilt]”, “Bilge Sendikacı Mehmet Akif İnan [2 cilt]”, “İz Bırakan Öğretmen Mehmet Akif İnan [2 cilt]”, “Eğitim-Bir-Sen Tarihi [5 cilt]”, “Memur-Sen Tarihi [4 cilt], “Bir Güzel İnsan Ersin Nazif Gürdoğan” yayımlanmış çalışmalarımız arasındadır.

1976 yılının Aralık ayında Mavera Dergisi'nin ilk sayısı yayınlanmaya başladı. Ersin Nazif Gürdoğan da derginin kurucuları arasında yer alıyor. Diğer kurucuları kimlerdir?

1976 yılında, Büyük Doğu, Diriliş ve Edebiyat Dergileri’nin yayınlarına ara verdiği bir süreçte ise Mavera Dergisi’nin temelleri atılmıştır. Mavera, Rasim Özdenören, Cahit Zarifoğlu, Erdem Bayazıt, Mehmet Akif İnan, Alaeddin Özdenören ve Ersin Nazif Gürdoğan tarafından kurulmuş ve ilk sayısı 1976 yılının Aralık ayında yayımlanmıştır.

Ersin Nazif Gürdoğan’ın Mavera Dergisi’ne ve bu dergiyi kuran öncü kadroya yönelik değerlendirmeleri şöyledir: “Mavera Dergisi’nin kurucusu değil, kurucuları, girişimcisi değil, girişimcileri, öncüsü değil, öncüleri, şairi değil, şairleri vardır. Yedi sayısının Anadolu insanının yüzyılların içinden, aktarıla aktarıla gelen, çok boyutlu zengin kültür dünyasında, ayrı bir yer tutar. Bu yüzden Zarifoğlu’nun ‘Yedi Güzel Adam’ı, Mavera’nın kurucularını çağrıştırdığı için, Mavera’yı sevenler tarafından benimsenmiş ve kuruculara ‘Mavera’nın Yedi Güzel Adamı’ denilmiştir.”

Mavera bir ekip çalışmasıdır. Yakın zamanda okuduğum Erdem Bayazıt’la yapılmış söyleşilerden oluşan “Erdem Bayazıt’la Sana Bana Vatanıma Dair Konuşmalar” adlı kitaptaki söyleşilerde de Erdem Bayazıt Mavera ile ilgili benzeri değerlendirmelerde bulunmaktadır. Mavera Dergisi biri diğerinden daha öne çıkmayan, kolektif akılla yönetilen, herkesin başarısı için çaba gösterdiği, herkesin işin ucundan değil, özünden kavradığı bir dergi olmuştur.

Mavera Dergisi’nin içeriğinde hangi öncü isimlere yer verilmiştir.  Ve derginin içinde ne tür sanat eserleri yayınlanmıştır?

Mavera Dergisi Büyük Doğu, Diriliş ve Edebiyat teknesinde yoğrulmuş usta isimlerin öncülüğünde kurulmuştur. Mehmet Akif İnan’ın “Anamı sorarsan Büyük Doğu’dur” dediği budur. Ancak bu dergilerin bir öncüsü, lideri vardır. Büyük Doğu denilince akla Üstad Necip Fazıl gelir. Diriliş denilince Sezai Karakoç akla gelir. Edebiyat denilince Nuri Pakdil akla gelir. Her ne kadar diğer kurucuları Mehmet Akif İnan, Rasim Özdenören ve Erdem Bayazıt olsa da Edebiyat’ın öncüsü Nuri Pakdil’dir. Bu isimler, kararların ortaklaşa alındığı, yükün ortaklaşa paylaşıldığı bir mecra arayışı içerisinde olmuşlar ve bu düşünceyle Mavera Dergisi’ni kurmuşlardır.

Büyük Doğu, Diriliş ve Edebiyat Dergisi bir okul olduğu gibi Mavera Dergisi de bir okul olmuştur. Mavera kurulduktan sonra Edebiyat Dergisi’ni orada yetişen ikinci nesil sürdürmüştür. Arif Ay, Şakir Kurtulmuş, Turan Koç, Ali Göçer, Ali Karaçalı, Kamil Aydoğan, İbrahim Demirci gibi isimlerdir bunlar. Mavera da aynı misyonu yüklenmiş ve edebiyat alemine yeni isimler kazandırmıştır.

Mavera Dergisi’nin yazı hayatına kazandırdığı isimlerin başında Nazif Gürdoğan gelir desek yeridir. Çünkü Mavera öncesi Nazif Gürdoğan bir yazar olarak ortaya çıkmamıştır. Nazif Gürdoğan, öncesinde bazı gazete ve dergilerde birkaç yazı ve tercüme yayımlamışsa da düzenli olarak yazmaya, 1976 yılından itibaren, kurucuları arasında yer aldığı Mavera Dergisi’nde başlamıştır. Mavera’da, denemelerinin yanı sıra tercümeleri ve söyleşileri de yayımlanmıştır. Bu yazılar ve söyleşiler daha sonra kitaplaşmıştır.          

Ersin Nazif Gürdoğan'ın Mavera Dergisi’ne ve bu dergiyi kuran öncü kadroya yönelik değerlendirmeleri nelerdir?

Ersin Nazif Gürdoğan, 1968 yılında önce Nuri Pakdil ve Rasim Ödenören’le, hemen sonra da Erdem Bayazıt ve Mehmet Akif İnan’la tanışmıştır. Cahit Zarifoğlu ve Alaaddin Özdenören o dönemde Ankara’da değildir. Cahit Zarifoğlu ile 1971 yılında tanışmışlardır. Gürdoğan 1972-1975 yılları arasında Erzurum’dadır. Alaaddin Özdenören ile ise 1975 yılından sonra tanışmışlardır.

Ersin Nazif Gürdoğan 1975 yılında Erzurum’dan Ankara’ya dönmüştür. 1976 yılında, Büyük Doğu, Diriliş ve Edebiyat dergilerinin yayınlarına ara verdiği bir süreçte Mavera dergisinin temelleri atılmıştır. Ayrıca Akabe Kitabevi ve Yayınevi kurulmuş, Bayındır Sokak’ta ve Zafer Çarşısı’nda iki ayrı kitabevi açılmıştır. Bu aynı zamanda kar beklenmeyen ticari bir ortaklıktır.

Gürdoğan’ın Mavera Dergisi’ne ve bu dergiyi kuran öncü kadroya yönelik değerlendirmeleri şöyledir: “Mavera’nın kurucuları, paylaşmasını bilen bir takım çalışması örneği vermişlerdir. Nerede Mavera söz konusu olursa, yedi kurucusunun adı akla gelir, hepsi birlikte konuşulur. Ne zaman birinin ismi anılırsa, yedisinin ismi de tek tek anılır. Mavera bir edebiyat ve medeniyet dergisi olarak kurulmuştur. Ancak sayfalarında, hikayeden şiire, gezi yazılarından düşünce yazılarına, sinemadan televizyona, teknolojinin etkilerinden çevre sorunlarına kadar, her alana yer vermiştir. Kısa zamanda, bütün dünyadan okuyucuları ve yazarları olan, küresel bir düşünce ve eylem dergisine dönüşmüştür.

Bilgide bilgeliği, bilgelikte bilgiyi bulmak, düşüncede eylemi, eylemde düşünceyi görmek, iki dünyaya hem akıl hem de gönül gözüyle, bir olarak bakmak, Mavera kurucularının ana misyonunu oluşturmuştur. Mavera’nın kurucuları edebiyattan hiç kopmadan, edebiyatı edebiyat yapan değerlerin, medeniyeti medeniyet yapan alanların, birini birinden ayırmadan, hepsiyle ilgilenmişlerdir.”

Nazif Gürdoğan’ın aydın kimliği, Mavera’da ortaya konulan birikimin ve güzelliğin toplamıdır. “Mavera paylaşılamayanın büyümeyeceğinin bilincindeydi. Bulduğu hazineyi paylaşmaya yanaşmayanlar, hazineyle birlikte ellerindekini de yitirirler. Mavera paylaştığı için zenginleşti, zenginleştiği için paylaştı” diyen Gürdoğan, kendi zenginliğinin kaynağını da bu şekilde ortaya koymaktadır.  

Ersin Nazif Gürdoğan'ın ‘Yedi güzel adam’ ile ilgili düşünceleri nedir?

Nazif Gürdoğan, Necip Fazıl’ı ilk gençlik yıllarında, Yeni İstiklal Gazetesi’ndeki ve Büyük Doğu’daki yazılarını okuyarak tanımıştır. Bu tanıma 1968’den sonra, Necip Fazıl’ın Ankara ziyaretlerinde, bilhassa Akif İnan’ın evindeki hususi sohbetlerde yüz yüze tanışmaya dönüşmüştür.

Gürdoğan’a göre Necip Fazıl, Cumhuriyet döneminin çileli hayata sahip düşünce ve eylem öncülerinin başında gelir. Onun gözaltındaki günleri, üniversitede geçen günlerini aşar. O aşksız çile, çilesiz şiir olmayacağına inanan ve bütün hayatını da inandığına adayan şiir dehası ve eylem ustasıdır. Necip Fazıl hayatı boyunca, düşünce ve eylemin kor ateşi üzerinde yürür gibi yaşamış, kendisini izleyenleri de kor ateş üzerine yürümeye çağırmıştır.

Necip Fazıl etrafındakiler üzerinde tesir oluşturan güçlü bir karakterdir. Gürdoğan’ın Necip Fazıl’ın tesirine ilişkin değerlendirmeleri şöyledir: “Anadolu insanının düşünce, sanat ve eylem dünyasında, Necip Fazıl’ın göz ardı edilmesi mümkün olmayan bir etkisi vardır. Necip Fazıl, bin yıllık Anadolu tarihinin kültürel dinamiklerini, bütün boyutlarıyla yirminci yüzyıla taşımıştır. Cumhuriyet döneminin canlı bir aynası olmuştur. Onun bir ömür boyu devam eden, med ve cezirlerle dolu şiir dünyası, Türkiye’nin yaşadığı siyasal ve kültürel çalkantıların, entelektüel düzlemdeki tarihidir.

Sezai Karakoç, sadece şairleri değil, Türkiye’nin bütün kesimlerini etkilemiş bir düşünürdür. Karakoç edebiyatın yanı sıra düşüncede de bir çığır açmıştır. Ersin Nazif Gürdoğan, Ankara’da Devlet Planlama Teşkilatı’nda çalışmaya başlayıp Nuri Pakdil ve çevresiyle tanıştıktan sonra bu çevrenin temas içerisinde olduğu Sezai Karakoç ile de tanışmıştır.

Gürdoğan, Sezai Karakoç’un Ankara’da Maliye Bakanlığında çalıştığı dönemde onunla daha yakın bir dostluk ilişkisi içerinde bulunmuş, zaman zaman başka arkadaşlarının da katıldığı uzun sohbetler gerçekleştirmiştir. Gürdoğan, Karakoç’u, Cumhuriyet dönemi Anadolu insanının kültür, sanat ve düşünce dünyasını zenginleştirerek, yeni boyutlar kazandıran düşünürlerin başında görür. Sezai Karakoç’un Yitik Cennet, İslam’ın Dirilişi, Diriliş Neslinin Amentüsü, İslam Toplumunun Ekonomik Strüktürü adlı kitapları Gürdoğan’ın sürekli elinin altında bulundurduğu kitaplardır.

Gürdoğan, Karakoç’un Medeniyetler Çatışması’nı Samuel Huntington’dan çok daha önce “Yitik Cennet”te ayrıntılı olarak anlattığını, Medine ve Roma medeniyetinin ilk insanla başlayan hesaplaşmasının Kıyamet'e kadar devam edeceğini, globalleşen dünyada hiçbir ülkenin bu hesaplaşmadan kaçmasının mümkün olmadığını belirtir.

Gürdoğan, diğer isimlere ilişkin ise şunları kaydeder: “Mavera’ya zamanının büyük kısmını vererek, dergi ve yayınevinin yükünü taşıyanların başında Zarifoğlu gelirdi. O bıkmadan usanmadan yenilik peşinde koşar, durmadan proje üretirdi.”  “Herkesi ya yazmaya ya da yazı yazanları desteklemeye çağırırdı, ancak kendisi hiçbir zaman önde görünmezdi.”  “Bulunduğu yeri, özü ve sözüyle güzelleştirenlerden biri de Akif İnan’dı. O, çevresinde ümit veren ve saygı uyandıran konuşmasıyla, herkesin ilgisini toplamasını bilirdi.”  “Bayazıt şiirleriyle bütün insanlığa seslenir, şiirindeki derinlik, düşünce ve eylemin Anadolu’da açan bin bir renkli çiçeğinden kaynaklanır. O hayatın içinden bakan ve güzelliği yakalayan şiirleriyle, bir kuşağa yön gösteren kutup yıldızı olmuştur.”  “Özdenören, edebiyat çalışmalarında insanın iç ve dış dünyasındaki iniş ve çıkışları yapaylığa düşmeden, olanca doğallığı içinde başarıyla ele almasını bilir.”  “Özdenören’in hikayelerinde çevreden merkeze taşıdığı, acıları ve özlemleriyle bütün bir Anadolu vardır.”      

Yakın zaman da bir kitap yazıp yayınladınız. Neden bu kitabı yazmaya karar verdiniz?

Ersin Nazif Gürdoğan’ın eserleri ve düşünceleri, kimi yazarlarca, çeşitli zamanlarda çeşitli dergi ve gazetelerde yazı konusu edilmiştir. Bununla birlikte, Gürdoğan’ın hayatına ilişkin bir biyografisi yazılmamıştır. Kendisinin eserleri ve düşüncelerine ilişkin yazıların derlenerek bir armağan kitap haline getirilmesine de okuyucuyu tatmin edecek bir biyografisinin yazılmamış olması engel olmuştur. Gürdoğan, tevazusundan biyografisinin yazılmasını hep gereksiz görmüştür.

Gürdoğan’ın bazı kitaplarının bilhassa ilk baskılarında biyografik unsurlar bulunmaktaydı. Bunları bir araya getirerek, Gürdoğan’ın biyografisini yazmaya başladık. Biyografisinin mutlaka yazılması gerektiği hususunda kendisini ikna ettik. Sohbetlerimiz sırasında sorular sorarak biyografisini genişlettik. Çalışmamızı tamamladıktan sonra kendisine gönderdik. Gürdoğan, çalışmamızın eksik yönlerini tamamladı. Böylece ilk defa Nazif Gürdoğan’ın bir hayat hikayesi ortaya çıkmış oldu.

2020 yılının ilk günlerinde başlayan bu çalışmada, Gürdoğan’ın biyografisini yazma uğraşısıyla eş zamanlı olarak Gürdoğan’ı yakından tanıyan bazı isimlerden de yazı talebinde bulunduk. Ayrıca onu çeşitli yönleriyle konu edinen geniş bir zaman diliminde yazılmış yazıları, onunla yapılmış iki söyleşiyi, ona gönderilen mektuplardan ulaşabildiklerimizi de ekleyerek “Bir Güzel İnsan Ersin Nazif Gürdoğan” adlı armağan kitabı meydana getirdik. Kitap 2021 yılının Mart ayının başında Hece Yayınları arasında yayımlandı.

Her çağda, medeniyet birikimimizin yaşatıcısı ve taşıyıcısı güzel adamlar bulunur. Bunlar, yaşadıkları çağın medeniyetimiz üzerindeki etkisinin yönü ve ölçeğinde misyon üstlenirler. Bazen, bir inkıraz devrine rastlarlar, bütün enerjilerini medeniyetimizin muhafazasına sarf ederler; bazen bir kemal haline rastlarlar, medeniyet birikiminin bütün hücrelere sirayet etmesine çaba gösterirler. Güzel adamların güzelliği, öncü, önder oluşları, bir duruşu temsil edişleri, ömürlerini bir gayeye vakfedişlerinden gelir. Bu manada bizim medeniyetimiz bir güzel adamlar medeniyetidir.

Kitapta neler anlatılıyor?  Kimlerden bahsediliyor?

Sizin de ifade ettiğiniz gibi kitapta Nazif Gürdoğan’ın geniş bir biyografisi yer alıyor. Hakkında yayımlanmış yazılar ve bunları tamamlamak üzere onu yakından tanıyan, çeşitli şekilde birliktelikler içerisinde olmuş isimlere yazdırdığımız portre yazılarının yanı sıra Necip Fazıl, Fethi Gemuhluoğlu, Hamid Algar, Erdem Bayazıt, Cahit Zarifoğlu, Nuri Pakdil, Mehmet Akif İnan’dan ve Atasoy Müftüoğlu’ndan Nazif Gürdoğan’a yazılmış mektupların da yer aldığı bir kitap “Bir Güzel İnsan Ersin Nazif Gürdoğan” kitabı.

Ersin Nazif Gürdoğan yaş olarak 68 kuşağındandır. 1967 yılında üniversiteyi bitirmiş, 1968 yılında yüksek lisansını tamamlamış, 1968 yılında Devlet Planlama Teşkilatı’nda Türkiye’nin birikimi denilebilecek bir aydınlar grubunun arasında çalışma hayatına başlamış, yine 1968 yılında ‘Görünmeyen Üniversite’ olarak adlandırdığı Mehmet Zahid Kotku ile tanışmış ve bir bağlılık oluşturmuş, 1969 yılında da Nuri Pakdil, Rasim Özdenören, Mehmet Akif İnan, Erdem Bayazıt tarafından kurulan Edebiyat dergisinin kuruluş çalışmalarına destek olmuş; dönemi kasıp kavuran sağdan soldan gençleri içerisine alıp götüren terör ve tedhiş girdabının içine düşmemiştir.

Gürdoğan bu dönemde farklı bir ‘68 Kuşağı’ içerisindedir. Bunu şöyle ifade eder: “Türkiye’de 68 Kuşağı’nın içinde bir başka 68 Kuşağı vardır. Onlar Büyük Doğu, Diriliş, Edebiyat ve Mavera dergilerinin çevresinde toplanmışlardır. O kuşak hiçbir zaman Sağ ve Sol çatışmalarının içinde yer almadığı gibi, hiçbir yerde de baskı ve şiddete başvurmamıştır. Onlar Türkiye’nin geleceğini Amerika ve Rusya’da aramayan ‘Edebiyatın 68 Kuşağı’dır. Bu kuşak Türkiye’nin seksenli yıllar sonrasının en etkili entelektüel kaynağını oluşturmuştur.”

Gürdoğan’a göre bu sıra dışı kuşak 68 kuşağıyla, aynı olayları yaşamakla birlikte, olayların akıntısına kapılmamıştır. Sıra dışı kuşağın öncüleri, savaşlarla sarsılan dünyaya barış getirmenin yol haritasını, birbirleriyle kıran kırana büyük bir çatışmaya giren Sağ ve Sol düşünce akımlarında aramayı hiç düşünmemiştir. Sıra dışı kuşak Ortadoğu, Büyük Türkistan, Anadolu ve Balkanlarda, binlerce yıl içinde oluşan zengin bir kültürün mirasçısı olduklarını hiçbir zaman unutmamıştır.

Aslında “Bir Güzel İnsan Ersin Nazif Gürdoğan” kitabında Nazif Gürdoğan’ın şahsında bir kuşağın mücadelesi anlatılmaktadır. Zaten kitapta yazısı bulunan ya da bir şekilde adı geçen onlarca isim, Türkiye’de yürütülen bir medeniyet mücadelesinin 1950’li yıllardan itibaren omuzdaşlığını yapmış isimlerdir.

Kitapta sık sık Cahit Zarifoğlu'un ismine rastlıyoruz. Ersin Nazif Gürdoğan ve Cahit Zarifoğlu'nun arasındaki dostluğun derecesi nedir?

Nazif Gürdoğan Zarifoğlu’nu yetmişli yılların başında Ankara’da tanır. Planlama’da çalışırken gittiği ve eğitim ve araştırma amacıyla bir yıl kadar kaldığı İngilte­re’den yeni dönmüştür. O yıllarda Cahit Zarifoğlu “İşaret Çocukları”ndan sonra ikinci şiir kitabı “Yedi Güzel Adam”ı hazırlamış, yayı­nevi aramaktadır. O yıllarda arkadaşlarıyla birlikte Gelişme Der­gisi’ni yöneten Nabi Avcı Zarifoğlu’nun kitabının ortak arkadaşlarının kurduğu Akçağ’da yayınlanabileceği­ni söyler. Onun ihtiyacı olan parayı telif olarak Nazif Gürdoğan öder. Özdenören ile Bayazıt’ın şahit olduğu bir tutanak imzalarlar. Ancak Akçağ hiç şiir yayınlamamıştır. Kitabın Edebiyat Der­gisi Yayınları arasında yer almasını uygun bulurlar. Nazif Gürdoğan’ın ödediği telif de bir cemile olarak Zarifoğlu’nda kalır.

Mavera’ya zamanının büyük bir kısmını vererek, dergi ve yayınevinin yükünü taşıyanların başında Zarifoğlu gelir. Zarifoğlu, bıkmadan usanmadan yenilik peşinde koşar, durmadan proje üretir. Kızılay’da kitabevi yeri bulunca hemen kiralar bir hafta içinde raflar hazırlanır, her yer kitaplarla dolup taşar. O dönem­de Mavera dergisi çok etkili olur. Dergi Avustralya’dan Amerika’ya bütün dünyaya açılır, oralarda aboneleri olur. Bu çaba Zarifoğlu’nun ve Gürdoğan’ın ortak çabasıdır.

Mavera bir edebiyat ve kültür dergisi olmanın yanında, bü­tün dünyayı kucaklayan bir düşünce ve eylem alanı oluştur­ur. Amerika’da Hamit Algar, S. Hüseyin Nasr, Talat Hal­man ve İlyas Bayunus’tan Afganistan’daki Meral Maruf’a kadar düşünce ve sanata katkıda bulunan herkese ulaşılır. Bu temasların kurulmasında Nazif Gürdoğan’ın payı vardır.

Cahit Zarifoğlu her gün onlarca mektup yazarak bütün dünyayla iletişim kurar, iletişimin olmadığı yerde etkileşim olmaz diye düşünür. Nazif Gürdoğan Cidde’de bulunduğu üç yıl boyunca ondan her ay kitap, yazı, özel sayı ve benzeri birkaç proje önerisi alır. Zarifoğlu yurtdışına giden herkese birer kalem ve defter hediye ederek görüp hissettiklerini mutlaka yazmasını ister. Nazif Gürdoğan, gezip gördüğü yerleri yazıya ve kitaba dönüştürerek Zarifoğlu’nun bu isteğine en güzel cevabı veren kişilerden birisidir. 

Cahit Zarifoğlu, Ersin Nazif Gürdoğan'ın gözünde nasıl bir önem arz ediyor?

Nazif Gürdoğan’ın üzerinde tesiri olan isimlerden birisi Cahit Zarifoğlu’dur. Nazif Hoca’nın Zarifoğlu hakkındaki düşünceleri şu şekildedir. Zarifoğlu uyurken değil, uyanıkken rüya görür ve gönlü­nün derinliklerine uzun yolculuklar yapardı. O rüya görme­yen, hayal kurmayan ve dünyada bir yolcu gibi yaşamayanla­rın gönüllerinde yatan “şiir”i yakalayamayacaklarını söylerdi. Onu olmayacak hayaller kurmakla suçlayanlara da “Allah insa­na gerçekleştirmeyeceği rüyayı uykuda bile göstermez” derdi. Herkesi ya yazmaya ya da yazanları desteklemeye çağırırdı. An­cak kendisi hiçbir zaman önde görünmezdi. Hiç kimse onu bir toplantıda konuşurken görmemiştir.

Zarifoğlu kalabalıktan sürekli kaçardı. O toplulukta bile ol­sa yalnız yaşardı. Her yerde görülür, herkese yardım eder, hiç­bir zaman kalabalıkların önüne çıkma, kendini gösterme isteği göstermezdi. Çünkü onun durmadan yeni dünyalar kurabil­mesi, kalabalıkta bile olsa ayrı dünyalarda yaşamasına bağ­lıydı. Çoğu zaman yanındakileri bırakır, kendi dünyasına da­lardı. Geri döndüğünde dilinde şiir, elinde eylem olurdu. O şiirle eylemi birbirinden ayırmaz, eylemsiz şiirin, şiirsiz eylemin de yüzeysellikten kurtulamayacağına inanırdı. Nuri Pak­dil nasıl eyleme tutkunsa, Zarifoğlu da öyle eyleme tutkundu.”

Ersin Nazif Gürdoğan’ın Girişimcilik konusundaki düşünceleri nelerdir?

Nazif Gürdoğan’ın yazılarında, söyleşilerinde, kitaplarında üzerinde en fazla durduğu konuların başında “Girişimcilik” gelir.

Gürdoğan, üretim ve girişimcilik kavramlarının birbirinin olmazsa olmazı olduğu düşüncesindedir. Ona göre, dünyayı üreten eller değiştirir. Girişimcisiz üretim, üretimsiz girişimci olmaz. Girişimci üreten el olmasını bilendir.

Girişimcilik, ürün, hizmet ve bilgi üretimine, katma değer kazandırma ustalığıdır. Katma değeri yüksek ürünler üretmesini bilenler, her yerde ve her zaman daha çok kazanç sağlarlar. Başarılı girişimciler, ürünlere katma değer kazandırmanın, yardımlaşmadan, dayanışmadan ve paylaşmadan kaynaklandığını çok iyi bilirler. Anadolu'yu, işbirliği yapmada sınır tanımayan, üreten el olmanın ustası olan derviş girişimciler, bugünlere getirmişlerdir.

Gürdoğan girişimcilerin büyük rüyalar gören kişiler olduğu görüşündedir. Girişimcilikte gönül gözü, akıl gözünden daha önemlidir. Girişimcilikte rüya görme gücü, sermaye gücünden çok daha önemlidir. Rüya görmesini bilenler, dağları yerlerinden oynatırlar. Rüyalarına güvenen girişimcilere, projelerine destek verenler güvenirler. Rüyaları görülen projeler gerçekleşir, gerçekleşen projelerin rüyaları görülür. Görülecek rüyaları olmayan girişimcilerin, gerçekleşecek projeleri olmaz.

O bu konuda, “Girişimcilerin gücü, sermayelerinin büyüklüğünden değil, rüyalarının büyüklüğünden kaynaklanır. Büyük rüyalar yatırım tutarı büyük olanlardan daha çok, uygulanabirliği büyük olan ve yenilik getiren rüyalardır. Gerçekleşebilecek bir rüya görmek için sermayeden önce bilgi sahibi olmak gerekir. Yenilik yapmada yarışan girişimcilerin en önemli silahları, gördükleri gerçekleşebilir rüyalarıdır. Girişimcilikte rüya görme gücü, sermaye gücünden daha büyüktür.” der.

Girişimcilik, sıradışı bir ürün ya da hizmeti, en düşük maliyetle, en kaliteli biçimde üretme ustalığıdır. Bütün ülkelerde girişimcilerin gücü, hem güzel hem yeni ürün, hizmet ve bilgi üretmesini bilmelerinden kaynaklanır. Girişimciler bilinen ham maddeleri, bilinmeyen ürünlere dönüştüren simyacılardır. Gürdoğan, “Dünyada izlenen girişimcilerden olmak için sıradışı olmak, sıradışını aramak, sıradışılıkta yarışmak hayati önem taşır.” der.

Gürdoğan’a göre, girişimcilik üretilen ürünlerle ekonomik ve kültürel hayata değer kazandırma ustalığıdır. Dünyanın her ülkesinde ekonomiye ve kültüre değer kazandıran girişimciler, hayatın değişik alanlarında köklü dönüşümlerin yolunu açarlar. Onlar dünyaya zenginlik kazandırma yolunun, yenilenmekten ve yenilik yapmaktan geçtiğini bilirler. Girişimciler cephelerdeki savaşları, pazarlara taşıyan üniformasız generallerdir. Onların silahları insanların, hayatlarını kolaylaştıran ürünleridir.

“Dünyanın ekonomik, siyasal ve kültürel yapısında köklü dönüşümlerin yaşandığı bir dönemde, ülkelerin ekonomik ve kültürel üretim gücünün büyütülmesi, bütün dünyanın karşı karşıya olduğu en büyük sorundur”  diyen Gürdoğan, “Üretimde yenilik yapmasını ve risk almasını bilen girişimciler, ülkelerinin ekonomik ve kültürel değerlerini, dünya pazarlarına taşırlar. Girişimlerin bayrakları, dünya markası olmuş ürünleridir. Kare dünyanın yeni fatihleri girişimcilerdir. Onlar yeni yüzyılın, yeni simyacılarıdır.”  görüşünü ortaya koyar.

Gürdoğan’a göre, girişimciler mükemmellik avcılarıdır. Girişimcilerin vizyonunu bilgi gücü değil, hayal gücü oluşturur. Girişimciler herkesin ürettiği ürün ve hizmetleri üretirler, ancak kimsenin düşünmediğini düşünürler, kimsenin tasarlamadığını tasarlarlar. Girişimci olmak demek imkansızı istemek demektir. Girişimci olan, fethedilmeyeni fetheder. Gürdoğan, “Yeni dünyada imkansız denilenin peşine düşen girişimciler, herkesin baktığına bakan, ancak kimsenin görmediğini gören buluşlarıyla bütün ülkeleri dönüştürmektedirler.”  der.

Gürdoğan’a göre, girişimcilerin girişimci oldukları çevrelerinden belli olur. Onların yenilik yapma ve risk almadaki başarıları, danışmanlardan yararlanmasını bilmelerine dayanır. Girişimcilerin önemi, zengin olmalarından değil, dürüst olmalarından kaynaklanır. Girişimcilik üretimde olduğu kadar, tüketimde de güzellikleri özendirmek, çirkinlikleri önlemektir.

Son olarak bir okuyucu gözü ile “Bir Güzel İnsan Ersin Nazif Gürdoğan” kitabınızı nasıl değerlendirirsiniz?

Nazif Gürdoğan, 1976 yılından itibaren, kurucuları arasında yer aldığı Mavera Dergisi’nde düzenli olarak yazmıştır. Mavera’nın ardından 80’li yıllarda zaman zaman İslam Dergisi’nde yazmıştır. Ayrıca bu dergide ve başka yayınlarda çeşitli söyleşileri de yayımlanmıştır.

Ersin Nazif Gürdoğan, Yeni Şafak Gazetesi’nin kuruluşunun ardından 1995 yılından itibaren bu gazetede köşe yazarı düzenli olarak yazmaya başlamıştır. İlk zamanlar bu gazetede haftada üç gün yazan Gürdoğan, daha sonra yazılarını haftada bir güne indirmiştir. Gürdoğan, yaklaşık 22 yıl boyunca Yeni Şafak’ta yazmış, 2016 yılında Yeni Şafak’taki yazılarına son vermiştir. Gürdoğan’ın Yeni Şafak’ın internet sitesinde 1999 yılının başından itibaren 1150 makalesi yer almaktadır. 1995-1999 yılları arasındaki yazılar da dikkate alındığında Gürdoğan’ın Yeni Şafak’ta 1500’ün üzerinde makale yayımladığı anlaşılmaktadır. Gürdoğan, 2016 yılından itibaren sosyal medya hesabından günlük yazılar paylaşmaktadır. Bu yazılar, çeşitli internet siteleri tarafından da alıntılanmaktadır. Buradan hareketle, Gürdoğan’ın köşe yazarlığı hasılasının 2000 makaleye ulaştığı düşünülebilir.

Gürdoğan, yıllar içerisinde, gazete ve dergi yazılarını tasnif ederek bazılarını kitaplaştırmıştır.  Teknolojinin Ötesi, 1977-1984 yılları arasında Mavera’da yayımlanan denemelerden oluşmuştur. Kültür ve Sanayileşme, çeşitli gazete ve dergilerde yayımlanmış konuşmaların bir araya getirilmesiyle oluşmuştur. Kirlenmenin Boyutları, Gürdoğan’ın çeşitli alanlarda kirlenmeyi ele alan yazılarından müteşekkildir. Görünmeyen Üniversite, Mavera’da yayımlanmış bir yazının muhtevasının geliştirilmiş ve başka muhtevaya uygun başka yazılarla genişletilmiş halidir. Hicaz’dan Endülüs’e, Mavera’da yayımlanmış gezi yazılarıdır. Zamanı Aşan Şehirler, şehir yazılarının bir araya getirilmesiyle oluşmuştur. Günler Akarken, başta Yedi İklim olmak üzere çeşitli gazete ve dergilerde yayımlanmış gezi yazısı-anı karışımı yazılardır. New York’tan Los Angeles’a Yeni Roma, İki Dünyanın Hesaplaşması, Düşünceyi Eylem İçin Bilmek, Dünya Bir Şehirdir, Her Şehir Bir Dünyadır kitapları ise daha çok Yeni Şafak gazetesindeki köşe yazılarının tasnif edilip gözden geçirilmesiyle oluşturulmuştur.

Böylesine geniş ve hacimli bir kültür envanterine sahip, hem akademisyen hem yazar hem bir kültür adamı olarak geniş bir çevrede etki oluşturmuş bir ismin tanınmasına, anlaşılmasına katkı sunmasını bekliyoruz “Bir Güzel İnsan Ersin Nazif Gürdoğan” kitabından…

Söyleşi: Hanife Coş Albayrak

YORUM EKLE
YORUMLAR
Ahmet Güzel
Ahmet Güzel - 2 yıl Önce

Çok teşekkür ederim. Güzel nazik Nazif ve tertemiz bir insanı bu kadar güzel bir üslup içinde tanıtmanız muhteşem bir hizmet oldu. Allah kabul etsin. Bu vesile ile Kadir Gecesi ve gelecek bayramımızı kutlar sağlık ve huzur içerisinde nice mutlu yıllar başarılı eserler diliyorum.

Süleyman Alkoc
Süleyman Alkoc - 2 yıl Önce

Yureğinize,emeğinize sağlılk güzel bir çalışma olmuş.Allah sağlık aydınlık güç kuvvet ihsan etsin

Süleyman GÖÇMEK
Süleyman GÖÇMEK - 2 yıl Önce

Mükemmel bir çalışma Allah devamını nasip eder inş. Hıdır arkadaşıma başarılarının devamını diler nice güzelliklere imza atması dileğiyle.

banner36