Hamit Algar’la bir konuşma

Araştırmaları İran, Şia ve Fars-Türk tasavvufu üzerine yoğunlaşan Hamid Algar, Türkçede Nakşibendilik ve İslam Devriminin Kökleri isimli iki müstakil çalışması olan önemli bir düşünce adamıdır. Erdem Bayazıt'ın Mavera dergisinde 1976 yılında kendisi ile yaptığı röportajı, öğrencilik yıllarında Müslüman olmuş olan bu mühim düşünce adamını tanımanız için istifadenize sunuyoruz.

Hamit Algar’la bir konuşma

Hamid Algar, İngiliz asıllı, Amerika’ya yerleşmiş Müslüman bir bilim adamıdır. Dinler tarihi uzmanıdır. Türkçeyi çok iyi bilmektedir. Kendisiyle Orta Doğu İslam ülkelerinin tarihi ve edebiyat ile ilgili bir konuşma yaptık.

Hayatınızı anlatır mısınız?

1940’da İngiltere’de doğdum. Tahsilimi Combrigde ve Tahran Üniversitelerinde tamamladım. 1965’den beri Kaliforniya Üniversitesinin Orta Doğu Araştırmaları Bölümünde öğretim üyesiyim. 1960’da Müslüman oldum.

Ani bir ilhamla mı yoksa araştırarak mı?

Ani bir ilhamla değil. Düşünerek, tefekkür ederek oldu.

Sahanız, daha doğrusu ilk çalışmanız yani doktora mevzuunuz neydi?

19. yüzyılda İran’da din adamlarının siyasi rolü idi. Sonra kitap olarak çıktı. Farsçaya da çevriliyor. Tahran’da çıkacak.

Diğer çalışmalarınızdan ve yayınlanmış eserlerinizden de söz edin lütfen.

İkinci kitabım İran Tarihi ile ilgili Mirza Melkon Han’ın biyografisi.

Bu kişi Ermeni asıllıdır. Cemalettin Efgani’nin yakın arkadaşıdır. Aynı sapık yolda o da. İran’a ilk farmasonluğu getiren zat.

Niçin bu konuda çalıştınız?

Reformculuğun, bilhassa İran’da reformculuğun ne kadar batıl temellere dayandığını göstermek için. Bu yüzden de orada çok ağır tenkitlere uğradı. Üçüncü kitabım “Muasır Arap Şiiri Antolojisi” Kitaptaki şiirlerin hem asılları hem de İngilizceleri var. Onları ben tercüme ettim.

Arapçayı nasıl öğrendiniz?

Cambrigde’de Arapça ve Farsça tahsili yaptım.

Ayrıca Arap ülkelerinde bulundunuz mu? Gezi ya da okumak ve araştırmak için?

Suriye, Lübnan, Irak, Ürdün ve Hicaza gittim. Uzun bir müddet kalmak nasip olmadı.

“Batı ve Doğu” dediğimiz an aklınıza gelen ilk düşünceleri söylemenizi istesem...

Susarım. Zira mefhum olarak bir tezat yok. Yaşayışlar benzemeye başlıyor.

Doğudaki bu batıya gittikçe daha çok benzemelere rağmen, kültür ve hatta medeniyet farklılığı bilinç altında olsun devam etmiyor mu?

Belki muayyen bir kitlede devam ediyor. Batı maddeci olarak tanıtılıyor. Doğu ise gayri maddi, idealist olarak vasıflandırılıyor. Fakat maalesef maddecilik İslam ülkelerinde de ilerledi.

Batının doğu üzerindeki kültür hakimiyeti ve doğuda şuurlu bir şekilde başlayan direnmeler bakımından ileriye dönük politik bir tahmin yapmanızı isteyecektim. Sizce bilinçli bir İslam bloku oluşacak mı?

Öyle bir blok yok. Müslüman blok yok, İstanbul’da şurada burada İslam Ülkeleri idarecileri toplanıyorlar. Bu demek değil ki İslami bir blok var. Batı’nın hizmetinde toplanıyorlar.

Yani İslam ülkelerinin Batı istismarına karşı güçlü bir siyasi birlik haline gelmeleri için şu son yüzyılda biriken kendi değerlerine dönük potansiyel harcanıyor mu?

Eğer İslam ülkelerinin bir araya gelebilme imkânından bahsediyorsanız zor. Bunlarda İslami rejim kurulursa batının hizmetinde olmayan bir birlik ve işbirliği olabilir. Devletlerde İslam ideali yok. Bu yüzden İslami birlik kurmaktan acizdirler.

Peki, bu devletlerin halklarının Müslüman oluşu bir şey ifade etmiyor mu?

Halklar şimdi de eskiden olduğu gibi birlik halinde. Ancak hepsi istismar ediliyor. Bu birliğin imkânsız hale gelmesi tarihi sebeplere dayanıyor. Osmanlı devletinin ortadan kaldırılmış olmasıyla İslam birliği kaybolmuş ve bu zevalin sonunda Müslümanlara sahip çıkacak bir devlet kalmamıştır. Lübnan’da ve Müslüman ülkelerin bulunduğu bir coğrafi bölgede azınlık bir Hıristiyan grup birtakım kuvvetlerle el ele vererek Müslümanları imha ediyor. Ve onlara sahip çıkan olmuyor. Bu aşikâr misalden anlıyoruz ki yapılan İslam konferansları göstermelik kalıyor ve temelinde Müslümanın menfaatine değildir.

Türkçeyi nasıl öğrendiniz?

Türkiye’de öğrendim. Çok defa Türkiye’ye geldim. Farsça ve Arapça bilince uydurukça olmayan Türkçeyi öğrenmek kolaydır.

Türkçeyi tahsilinizin bir devamı olarak mı öğrendiniz?

Hayır özel olarak… Zira üniversitede bu konuda ders almadım.

Türk edebiyatı ile ilginiz?

Derinden bilmiyorum. Yeni edebiyatı pek az. Divan edebiyatını az çok. Fakat edebiyat ihtisas saham değil zaten Arap ve Fars edebiyatı hakkında da genel bir malumatım var. Antoloji dışında bir çalışmam olmadı.

Yeni Türk edebiyatından tanıdığınız isimler?

Yahya Kemal, Sait Faik, Necip Fazıl, Sezai Karakoç. Başkaları da var En çok okuduğum bunların içinde Necip Fazıl oldu. “Son Devrin Din Mazlumları”, son yarım asırda Orta Doğudaki genel siyasi yapıyı da karakterize etmesi bakımından enteresandır. Sonra Halkadan Pırıltılar, Büyük Kapı, ‘İdeolocya Örgüsü ve Türkiye’nin Manzarası eserlerini okudum. Onun kendine has bir üslubu var Türkiye’de çok tutulduğuna göre bu üslup modern insan için yararlı oluyor demektir.

Türk edebiyatçılarıyla ilgili bir çalışma yapmayı hiç düşünmediniz mi?

Düşünmedim. Siz ne dersiniz.

Çağdaş Arap Şiiri Antolojisi gibi, İngilizce bir Tük Şiiri Antolojisi hazırlanabilir deriz. Bu konuyu uygun bir zamanda görüşelim isteriz.

Avrupa ve Amerika’da şarkiyat çalışmalarını sıhhatli buluyor musunuz?

Hayır bulmuyorum.

Neden? Maksatlı çalışmalar mıdır bunlar?

İslamiyet’le uğraşan müsteşriklerin eserlerinin bazısı tarih bazısı da dinle ilgili. Dinle ilgili olanların hemen hepsi değersiz. Çünkü bir takım peşin hükümlere dayanıyor. Başta bu adamlar İslamiyet’in Cenab-ı Allah tarafından vahyedildiğine inanmıyorlar. Bu yüzden elbette İslami alanlarda doğru karar veremezler. Tarih konusunda iyi eserler kaleme alındı. Ama onlar da maksatlı olmaktan hali değiller. Bilhassa Amerika’da yazılanlar, Müslüman memleketlerde reformculuk, laiklik gibi cereyanları teşvik etmek için yazılıyor.

Üniversitenizin mensubu bulunduğunuz Doğu Araştırmaları Bölümü, ne tür araştırmalar yapıyor?

Her profesörün kendi sahasına göre değişir. Din, sosyoloji, edebiyat gibi.

Sizinki?

Din diyelim veya Türk ve İran alemindeki dini cereyanlar. Kültür tarihi bakımından Türkiye, İran, Afganistan ve Orta Asya bir bütünlük arz ediyor. Bu geniş sahada cereyan eden mezhepler ve tarikatlar tarihi beni alakadar ediyor. Bu konularda çalışıyorum. Özellikle Nakşibendi tarikatının menşei, yayılışı ve bugünkü hali beni cezbediyor. Daha önce Diriliş dergisinde Bosna’da Nakşilik tarikatı üzerine yaptığım araştırmanın bir bölümü yayınlandı.

Neden Nakşiliği seçiyorsunuz?

Zira bu tarikat şimdiye kadar tetkik edilmemiştir. Bulgaristan, Yugoslavya, Suriye, İran, Afganistan, Endonezya ve Malezya’da ve asıl vatanı olan Orta Asya’da -yasak edilmesine rağmen- halen hayatiyetini sürdürmektedir. Enteresandır ki Bosna’daki Nakşilik ile Endonezya’daki aşağı yukarı aynıdır. Nakşilik bozulmamıştır. Mesela, Bektaşilik çok değişmiş ve bozulmuştur ve bu ve bunun gibi bozulmuş olanlar batı da ısrarla tetkik edilmiştir. Tasavvuf çok yanlış tanıtılıyor. İslam’la ilgisi yokmuş gibi gösteriliyor. Hem tasavvufun hem de bu tarikatın gerçek mahiyetini ortaya koymak için bu sahayı seçtim.

İslam, entelektüel planda Batı dünyasına sunulabiliyor mu?

En faal teşkilat “Müslüman Talebeler -M.S.A.- ” ama dini kültür bakımından zengin değiller. Neşriyatları basit ve herkesçe bilinen şeylerle dolu. Ve en acısı bilgisiz ve sathi inançlı insanların inhisarındadır.

Sizin bunları uyarıcı bir neşriyatınız var mı?

Evet. Al-Beyan adlı bir mecmua çıkarıyoruz. Üniversite ile ilgisi yok. Anonim bir şekilde çıkıyor. Kendi cebimizden finanse ediyoruz. Altıncı sayısı çıkmak üzeredir. İslami bakımdan Amerika’da sathi pek büyük bir inkişaf var. Bu sathiliği engellemek için hepimizin işlerini bırakıp kendimizi buna vermemiz gerekir. Tabii mümkün değil. Şimdilik dergi çıkarıyor, eski eserlerden tercümeler yapıyoruz. Amerika’da daha ziyade Mevdudi, Seyyid Kutub gibi yazarların eserleri okunuyor. Bunların faydalı tarafı olmakla beraber esas eski eserlerin yerini tutamazlar. Bu yüzden Farsça ve Arapçadan tercümeler yapıyoruz.

Ya Türkçeden?

-Sezai Karakoç’un Mağara ve Işık’taki Hz. Yusuf’un Düşü’nü tercüme etmeyi planladım ama henüz başlamadım, yapacağım.

Erdem Bayazıt
Mavera dergisi, 1. Sayı, Aralık 1976

YORUM EKLE