1990 yılında kurulan, kuruluşunun ilk günlerinden beri kitap seçimlerindeki titizliği ve teknik anlamdaki kalitesi ile dikkat çeken İz Yayıncılık, yaklaşık otuz yıldır yayın faaliyetine devam ediyor. Baskılanmış bir kültürü okuruyla buluşturan ve gelenekten yana tavır koyan yayınevi, çağdaş literatür üzerinde de önemli ölçüde söz hakkına sahip. İz Yayıncılık editörü Güray Süngü ile 2015’te başlayan “Muhayyel” serisi hakkında bir söyleşi gerçekleştirdik.
Güray Bey öncelikle sormak istediğim soru şu. İz Yayıncılık, faaliyetlerine normal seyrinde devam ederken neden bir tırnak işareti açıldı ve yeni bir seri oluşturma düşüncesi ortaya çıktı?
Normal seyrinde giderken her şey normaldir. Rutindir yani. Hikâye ise bilinir ki rutin dışından çıkar. Bir ‘Rutin dışına çıkalım hadi.’ idi bizim için ilk fikir. Yoksa İz Yayıncılık zaten edebiyat yayıncılığı da yapıyor. Ama bu rutinin dışı meselesi, hem bir hareket olarak dikkat çeksin istedik, hem de kendine özgü, genç, farklı, tuhaf metinler de edebiyatımızın rutinini bozsun istedik. Böyle deyince çok iddialı görünüyor elbet, aman yanlış anlaşılmasın, iddialı değil tutkulu olmaktan yanayız.
Peki “muhayyel” nedir? Neden bu isim seçildi?
İsim hikâyeleri çoktur edebiyatımızda. Bazen işin bu biçim konusuna öyle bir takılırız ki hatta, pek çok başka şey güme gider. İlk kimden çıktı hatırlamıyorum bile, ama muhtemelen Aykut’tan çıkmıştır, Muhayyel ismi. Muhayyelat, Muhayyel At... Kurmaca, fiction, hayal, bunları düşünürken zihnimizde beliren bir şey. Güzel de... Bizden bir isim evvela.
Serideki yazarlara baktığımızda Aykut Ertuğrul, Güray Süngü, Akif Hasan Kaya, Senem Gezeroğlu gibi “kitaplı” öykücülerin yanı sıra Osman Cihangir, Bülent Ayyıldız, Silvan Alpoğuz gibi ilk kitabı Muhayyel serisinden çıkan birçok genç yazarı da görüyoruz. İlk kitabı iddialı bir seriden piyasaya sürmek sizin için risk oluşturuyor mu?
![]() |
Biz meseleye böyle bakmıyoruz. Pek çok edebiyatçının ilk kitabı en iyi kitabı olarak anılır. İlk kitap, sektörel olarak risk taşır, ama sanatsal olarak risk taşımaz. İyi bir editoryal süreçten geçerse elbet. Her dosya, kitap değildir zira. Hatta tam tersini söyleyelim, biz bu risk için bu seriyi kurduk bile denebilir. Bunu bir risk değil de görev bellediğimiz için. Amaçladığımız şey olursa, elli yıl sonra ‘Bir muhayyel vardı, ne yazarlar vardı orada be!’ dedirtiriz. Olmazsa, zaten elli yıl sonra muhayyel anılıyor olmaz. Kısmet.
İlk kitabı İz’in “Muhayyel” serisinden çıkan yazarlar arasında Osman Cihangir çok büyük bir çıkış yakaladı. Hatta en büyük çıkışı o yakaladı. Üç öykücü bir araya geliyorsa Cihangir mutlaka konuşuluyor. Her editör kitabını bastığı yazara güvenir fakat bekliyor muydunuz bu kadarını?
Az bile oldu, ne demek bu kadarını bekliyor muydunuz. Bana göre caddelerden yazarlar geçerken herkes onlara hayranlıkla ve imrenerek bakmalı. Osman Cihangir harika bir yazar. Tam bir sanatçı. Çok daha güzelini yaşayacak, takdir edilecektir. Çok kıymetli eserler ortaya koyarak bu dünyada güzel bir iz bırakacaktır.
İz Yayıncılık’ın yayın hayatına baktığımızda dönem dönem ortaya çıkan süreli yayınları görüyoruz. İzlenim dergisi, Bilgi ve Hikmet dergisi, Kitap Postası dergisi ve son olarak da Post Öykü dergisi bunlardan birkaçı. “Muhayyel” serisine bakınca Post Öykü’den aşina olunan isimlere sıkça rastlıyoruz. Post Öykü ve “Muhayyel” arasındaki ilişki ne şekildedir?
![]() |
Doğrudan bir ilişki yok. Muhayyel serisinde Post Öykü’de hiç yer almamış isimlerin kitapları da olabilir elbet. Ki var da zaten. Ama iyi bir öykücü Post Öykü’de öyküsü yayınlansın istiyor doğal olarak. Biz de Muhayyel’de iyi öykücülerin kitaplarını yayınlıyoruz. Doğal olarak bu ikisi kesişebilir. Benzer şekilde, kitaplarını yayınladığımız yazarlardan tamamı, İtibar dergisinde de öykü yayınlamışlardır. Çoğu Hece Öykü’de de yer almıştır.
“Muhayyel” serisinin yaklaşık 16-17 aylık bir geçmişi var ve bu sayıdan çıkan kitap sayısı 20. Orana baktığımızda çok iyi gibi duruyor. Öykü ve roman şeklinde bir ayrım yaparsak sadece 3 tane romanın basıldığını görüyoruz. Sizin de öykücü ve romancı kimliğinizi göz önünde bulundurursak, sizce günümüzde revaçta olan öykü müdür yoksa başka bir sebebi mi var bu durumun?
Revaçta olan roman aslında. Öte yandan revaçta olan öykü. Ne dedim ki ben şimdi? Yani şöyle; çok sayıda roman yayınlanıyor, çok satılıyor. Bunların ne kadarı hakiki roman, tartışılır. Yayınlanıp okunanın yarısı romandır iyi ihtimalle. Öykü kitaplarının ise öykü kitabı olma oranı daha yüksek. Öykü romana göre daha elit bir tür. İyisi öyküdür, kötüsü okunmaz bile. Roman ise iyi roman çok çok zor elbette, ama kötüsünün alıcısı öykünün iyisinin alıcısıyla bile kıyaslanamayacak ölçüde yüksek. Ben öykücülere roman da yazmalarını söylüyorum. Roman yazmak lazım. Romancımız, iyi romancımız az. Öykü yazarımız ise çok. Ama roman yazmak daha meşakkatli. Teknik zorluktan bahsetmiyorum, ustaya hepsi kolay. Meşakkatli diyorum bu yüzden. İki yıl boyunca sabırla yazmak herkesin harcı değil maalesef.
![]() |
Muhayyel serisine geri dönüşler nasıl oldu peki? Ben kitabımı özellikle bu seriden çıkarmak istiyorum şeklinde talepler ulaşıyor mu? Edebi kanonda dikkat çekici bir kitlesi mevcut mu?
Elbette takdir var ve elbette talep de var. Belirlediğimiz bir sakinliği koruma çabamız da var. Üst üste yığılma olmasın da istiyoruz. Bir çıtayı da gözetiyoruz. Yayınlanan kitaplarımıza bir teveccüh de var. Şimdilik her şey yolunda.
Yine Muhayyel serisinden geçtiğimiz aylarda çıkan Korkut Ata Ne Söyledi adlı kitap, Dede Korkut Hikâyeleri’nin 12 yazar tarafından yeniden yorumlanmasına dayanıyor. “Onun söylediklerini kendi dilimizde, kime, nasıl söyleriz?” şeklinde bir düşüncenin ürünü olan bu kitap, oldukça ses de getirdi. Bu kitabın Muhayyel serisi içinde farklı bir yeri ve işlevi varmış gibi duruyor. Bu konuda ne söylemek istersiniz.
Farklı bir yer mi bilmiyorum ama özel bir yeri var diyebilirim. Öz kaynaklara yönelmek istedik, ilk kitap Dede Korkut Hikayeleri oldu. Yeniden yazım üzerinde durulması gereken bir mesele. Hem yeniden üretim açısından değerli, hem de dikkati öze çekmesi açısından değerli. Yazanlar açısından da yeniden yazım, yeniden okuma, yeniden anlama çabası gerektiriyor ki yeniden yorum buradan çıkıyor. Bu konuda daha yapılacak çok iş var. Ne kadarına niyet edebiliriz bilemiyorum. Unuttuğumuz çok eserimiz var. Belli bir ciddiyetle ve disiplinle başlasak on yıl sürer belki. Belli bir yerden sonra bıkkınlık da verir. Her şeyi öze yakışır bir düzeyde ve suyunu çıkarmadan yapmaktan yana olmalı. Bu sebeple az ama öz, iyi çalışarak inşâya çalışacağımız başka eserler de olacak.
![]() |
Mart ayında “Muhayyel”den iki öykü kitabı daha çıktı. Bülent Ayyıldız’ın Durun Yanlış Anladınız ve Akif Hasan Kaya’nın Bu Bir Aşk Hikâyesi Değildir. Edebi camiada devam eden gelenek mi, modern mi, post modern mi tartışmalarını görüyoruz. Gerek Post Öykü’nün gerekse “Muhayyel” adının barındırdığı çağrışımlar daha çok kurmaca ve teknik üzerine sanki. Çıkan eserlere baktığımızda hatırı sayılır miktarda “gelenek” ve “modern” de görüyoruz. Tarz, teknik anlamında belli bir şeye zorlama yok galiba. Yeterince iyi olması kaydıyla yazarlar özgür gibime geliyor. Yanılıyor muyum?
Evet, kurmaca ve teknik. Ama işin içinde gelenek de var. Fantastik tarafı var işin. Biz bunu Batı’nın bakışı ile bakarak görüyor değiliz. Masallarımız, destanlarımız var bizim ve bunlar bizim için fantastik şeyler değil. İlk hedef ve niyet bu ama bir tür yayıncılığının peşinde de olmadığımız için sınırlarımız çok keskin değil. İşin aslı biz kafası tuhaf çalışan genç yazarların, birbirine benzesin ya da benzemesin eserlerini yayınlamaya çalışıyoruz. Eserlerin ortak özelliğinden çok yazarların edebiyata ve sanata bakışıyla alakalı bir durum bu.
“Muhayyel” serisinin kapıları herkese açık mıdır? Dergi tezgâhlarında yetişmeyi zorunlu bir şey olarak görür müsünüz? Mailinize düşen bir hikâye kitabına/ bir romana da yeterince şans verebiliyor musunuz?
![]() |
Bunun örneğini çokça verdik. Başvuruya açığız. Her gelen eseri değerlendiren bir ekibimiz var. Çokça şehir efsanesi dolaşır yayın camiasına dair. Sadece belli bir grubun eserlerini basıyorlar, sadece arkadaşlarının eserlerini basıyorlar vs… Her yayınevi bu tarz suçlamalarla karşılaşır. Ciddiye alınacak şeyler olmasa da izah etmek gerekiyor. Bir dosya iyi ise, yayınevi onu neden yayınlamasın. İyi eser ilgi çeker, takdir toplar, yayınevi neden böyle bir eseri kaçırsın. Yazarlar eserleri ile yüzleşebilmeli.
Yazarlarla çalışmak zor mu peki? Editörlüğünüzde absürt olaylarla karşılaşır mısınız?
Benim en büyük şansım, aynı zamanda yazar olarak yayın dünyasında çekilecek her çileyi uzun yıllar boyunca çekmiş olmam. Bu itibarla kitabını yayına hazırladığım yazarların da en büyük şansı burada işin içinde benim bulunuyor olmam. Buna rağmen absürt olaylar çokça yaşanıyor ama çok şükür incelikle üstesinden geliyoruz bu tür olayların. Kitap, kültür, yayın dünyasına uzak insanlarla yaşanıyor tuhaflıklar genelde. Onlara meseleyi izah etmek biraz güç elbet. Edebiyat dünyasından isimlerin tuhaflıkları ise bu işin sırtlanılması gereken tarafı. Editörlük sadece dosyaları yayına hazırlamak değil; taş kırma işindeyseniz, taşlar sert diye şikayet etmeniz nasıl yersiz olursa, biz de yayın sürecinde yazarlar ile yaşadıklarımızdan şikayet edemeyiz.
Son olarak önümüzdeki aylarda, Muhayyel serisinden hangi kitaplar çıkacak? Planda neler var?
Emre Ergin’in romanı var. Ayşegül Genç’in romanı var. Aykut Ertuğrul’un öykü kitabı var. Acayip mahluklarımız var, sonbaharda arz edeceğiz. İlk kitaplarımız var üç tane. Taslak işlerimizden ise normal olarak bahsedemem. Önce yapalım, sonra açıklarız.
Röportaj: Gülhan Tuba Çelik