Gülsüm Pehlivan Ağırakça: Eğitimin ilk ocağı ailedir

Yaygın Eğitim ve Kültür Derneği (YEKDER) Yönetim Kurulu Üyesi Dr. Gülsüm Pehlivan Ağırakça ile eğitimin ilk ocağı olan aile hakkında konuştuk.

Gülsüm Pehlivan Ağırakça: Eğitimin ilk ocağı ailedir

Din eğitimi uzmanları çocuk için dini referanslı bir hayatın inşasında anne-babanın rolünün hayati olduğuna dikkat çekmektedir. Yapılan araştırmalara bakıldığında din eğitiminin ilk ailede başladığı yer olarak görülmektedir. Ailede din eğitimi alanında önemli çalışmalarda bulunan ve birçok kuruma modelleme çalışmalarıyla destek veren Yaygın Eğitim ve Kültür Derneği (YEKDER) Yönetim Kurulu Üyesi Dr. Gülsüm Pehlivan Ağırakça ile eğitimin ilk ocağı olan aile hakkında konuştuk.

Öncelikle sizi tanıyabilir miyiz?

2000 Marmara Üniversitesi İlahiyat Fakültesi mezunuyum. Mezun olduktan sonra aynı üniversitede Din Eğitimi Anabilim Dalı’nda Yüksek Lisans ve Doktoramı tamamladım. Doktora eğitimim devam ederken MEB’e bağlı farklı okullarda öğretmenlik yaptım. 2015-2018 yılları arasında Düzce Üniversitesi İlahiyat Fakültesi’nde öğretim üyesi olarak görev yaptıktan sonra 29 Mayıs Üniversitesi Uluslararası İslam ve Din Bilimleri Fakültesi’ne geçtim. Halen aynı üniversitede çalışıyorum. Özel çalışma alanlarım; eğitim tarihi, ahlak eğitimi ve ailede din eğitimi diye söyleyebilirim.

Aile olmak ne demek, aileyi nasıl tanımlayabiliriz sizce?

“Aile” kavram olarak farklı şekillerde tanımlanabilir ancak genel olarak “Akrabalık ilişkisi ile birbirine bağlı olan fertlerin oluşturduğu topluluk, toplumun en küçük birimi” şeklinde tanımlayabiliriz. Esasında aile olmak; birey olma vasıflarını kaybetmeden “biz” olabilmek demektir. Ya da kendinden başka insanların maddi ve manevi sorumluluklarını alabilmek, bir başkasının ruhsal gelişimine destek olurken kendi gelişimini de gerçekleştirebilmek diye ifade edebiliriz.

Aile, ilk insanla birlikte var olan bir kurumdur ve insanlık tarihi boyunca da var olagelmiştir. İsmine ister geniş ister çekirdek aile diyelim veya anaerkil–babaerkil diyelim fark etmez, netice itibariyle aile olmak insan için bir ihtiyaç olarak karşımıza çıkmaktadır. Bütün dinlerde de aileye kutsal bir kimlik kazandırılmış, aile olmak biyolojik bir ihtiyacın ötesinde dinin bir gereği olarak anlaşılmıştır. Dolayısıyla nikahtan boşanmaya, doğumdan ölüme kadar aile hayatı ile ilgili birçok mesele, din ve kültüre bağlı esaslar çerçevesinde şekillenmiştir.

Aileyi tanımlarken kültürel esaslardan ve dini değerlerden bahsettiniz. Peki, aileyi bir arada tutan temel değerler nelerdir?

Ailenin oluşumu için evlilik ve kan bağı gerekir fakat ailenin istikrarı ve sağlığı için bunlar tek başına yeterli değildir. Aileyi ayakta tutan birtakım değerler vardır, bunları; sadakat, iffet, adalet ve ihsan şeklinde sıralayabiliriz.

Evlilik, nikâh ile başlar. Nikâh ise bir sözleşmedir ve sadakatli ve sorumlu olmayı gerektirir. Eşlerin, sadakatin bir göstergesi olarak birbirlerine yaptıkları her türlü iyilik de Allah nezdinde değerlidir. İffet, insanı haddi aşmaktan, maddi hazlara aşırı düşkünlükten koruyan bir erdemdir. Aileyi ayakta tutan ve istikrar kazandıran temel duygulardan biridir iffet. Ayrıca sadakatin geçerliliği de ancak iffet ile mümkündür.

Adalet, ölçülü ve dengeli olmak, insaflı ve hakkaniyetli hareket etmek, hakkı hak sahibine teslim etmek gibi manalara gelir. Aile içerisinde değerlendirdiğimizde anne-babanın tutum ve davranışlarında sahip olması gereken öncelikli değerlerden biridir. Mesela; eşlerin birbirine zaman ayırması, çocuklar arasında ayırım yapmamak, çocukların yaşına uygun beklenti ve istekte bulunmak ve buna benzer birçok muamele aile ocağında adaletle hareket etmenin gereklerindendir.

Adaletin bir üst mertebesi olan ihsan da bir değer olarak; aile fertlerinin tutum ve davranışlarında esas olmalıdır. İhsan; iyilik ve lütufta bulunmak, bir işi en güzel şekilde yapmak, Allah’a ihlasla kulluk etmek gibi manalara gelir. Dolayısıyla anne-babanın yeterince iyi anne-baba olmaya gayret etmesi, aynı şekilde aile fertlerinin sevgiye dayalı özverili bir tutum sergilemeleri ve Allah rızasını gözeterek hareket etmeleri ihsanın aile ortamına yansımaları olacaktır.

Günümüzde aileyi olumsuz etkileyen temel faktörler / problemler nelerdir?

Aile ocağını etkileyen değişkenlerin başında, sürekli gelişmekte ve yenilenmekte olan iletişim teknolojisini sayabiliriz. Bu teknoloji ile iletişimdeki “karşılıklılık” ortadan kalkmıştır. Öyle ki, aynı evi paylaşan aile fertlerinin duygudaşlığı azalmış; aynı ortamda bulunmakla birlikte yalnızlaşmaya başlamışlardır. Bu bağlamda günümüz toplumunun en büyük problemlerinden biri “yalnızlık” duygusudur, diyebiliriz.

Aile içi rollerin tam olarak yerine getirilememesi, sorumluluk paylaşımında ölçülü olunmaması ve bunun neticesinde temel yaşamsal becerilerin külfete dönüşmeye başlaması da günümüz ailelerinin temel problemlerindendir. Ayrıca “birlikte” yapılan işlerin, paylaşımların azalması, “bireysel” olma eğiliminin artması ve üretimde değil daha çok tüketimde bir araya gelinmesi de aile içi problemlerden sayılabilir. Bütün bunların neticesinde aile kurumunun kuruluş amacını tam olarak gerçekleştirebildiğini, yeni yetişen nesiller için eğitim yuvası olma vasfını koruyabildiğini söylemek oldukça zordur.

Aile kurumunu etkileyen bu olumsuz faktörleri nasıl ortadan kaldırabilir, bu konuda neler yapabiliriz?

Burada meseleye bütüncül bakmak ve çözümü de tek bir tarafta aramamak daha doğru olur kanaatindeyim. Yani aileyi bütün fertleri ile birlikte düşünüp hem çocuklara hem de anne-babalara yönelik tedbirler almak gerekir.

Çocuğu sadece anne-baba yetiştirmemektedir. Her çocuk hem kendi zamanının hem de içinde doğup büyüdüğü toplumun bir parçasıdır ve onların etkileri ile şekillenmekte. Zamana ve toplumsal değişim ve dönüşüme müdahale etmek veya bunları geriye çevirmek çok da mümkün değildir. Dolayısıyla evvela içinde bulunduğumuz zamanı idrak etmek ve aileyi olumlu veya olumsuz etkileyen bütün dinamiklerin farkında olmak gerekir. Örneğin cep telefonu, tablet vs. gibi ekranlarla savaşmak, onları yok saymak yerine çocuk, genç, yaşlı herkesi bir şekilde etkileyen bu araçlarla birlikte nasıl yaşanabileceğine dair çözümler üretmek toplum olarak hepimizin görevidir. Bu konuda öncelikle yetişkinlerin eğitilmesi ve bilinçli hale getirilmesi çok önemlidir.

Ebeveynlik, daha önceki yıllarda olduğu gibi nesilden nesile aktarılarak yerine getirilen bir vazife olmaktan ziyade, günümüzde artık farklı bilgi ve becerileri gerekli kılmaktadır. Geleneksel olarak büyüklerden, akrabalardan bilgi alarak çocuk yetiştiren ebeveynlerin günümüzde hem teorik hem de pratik desteğe ihtiyacı vardır.

Genel anlamda dünyada aileye yönelik eğitimlerin, ilk olarak 1800 yılında annelerin çocuk bakımı konusunda bilgilendirilmesi ile başladığı bilinmektedir. Türkiye’de ise sistemli olarak ilk defa 1962-63 yılları arasında anne-babalara yönelik bir eğitim yapılmıştır. Günümüzde Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı tarafından Aile Eğitim Programı (AEP) çerçevesinde aile eğitimleri düzenlenmektedir. Türkiye’de yapılan aile eğitim programları ailelere hem ebeveynlikle ilgili hem de çocuk bakım ve eğitimiyle ilgili bilgileri kazandırmayı amaçlamaktadır.

Günümüze kadar yapılan ve halen uygulanan bu eğitimlerden farklı olarak ailelerin çocuklarına din eğitimi verirken zorlandıkları alanlara yönelik hazırlanmış bir program vardır. Beş yıldır kendimin de bizzat içinde bulunduğu bu program, Ailede Din Eğitimi (ADEP) ismi ile yılda iki defa 10 hafta süren seminerlerden oluşmaktadır. Günümüzde çocuğuna din eğitimi vermek isteyen ailelerin yukarıda bahsi geçen sosyolojik ve teknolojik kuşatılmışlık sebebiyle sorunlarına çözüm bulamadıkları, kendilerini yetersiz hissettikleri ve din eğitimi verirken nasıl bir dil ve üslup belirleyecekleri konusunda belirsizlik yaşadıkları tespit edilmiştir. Bu doğrultuda hazırlanan programda çocukların gelişim özellikleri hakkında bilgi verilmekte, ebeveyn tutumlarının önemi üzerinde durulmaktadır. Ayrıca bu seminerlerde ağırlıklı olarak çocukların iman gelişimi, ibadet ve ahlak eğitimi ele alınmakta, ebeveynlerin istifade edebileceği yazılı, görsel ve işitsel kaynaklar tavsiye edilmektedir. Yaygın Eğitim ve Kültür Derneği (YEKDER) bünyesinde Yetişkin Eğitimleri kapsamında yapılan bu eğitimlerin yaygınlaşması ve Türkiye’nin her yerinde ebeveynlerin öncelikle bireysel gelişimlerine daha sonra çocuklarının din eğitimine katkıda bulunması amaçlanmaktadır.

Röportaj: Nihan Su

YORUM EKLE

banner36