Fatma Serap Karamollaoğlu: Belâgatta mana ile lafız, muhatabına ulaşma noktasında birbiriyle yarış halindedir.

"Beliğ bir kelâmı idrak edebilmek için bu ilimleri öğrenmek, araştırmak ve üzerinde yoğunlaşmak gerekir. Belâgatın zirvesinde olan Kur’an-ı Kerim’i anlayabilmek için ise daha fazla çaba harcamak gerekir. Bunun için Belâgat ilimlerini öğrenmek zaruridir." Fatma Serap Karamollaoğlu 'Belagat' ilmi ve Kur'an-ı Kerim'i anlamaya yönelik bir yol haritası sunuyor bizlere...

Fatma Serap Karamollaoğlu: Belâgatta mana ile lafız, muhatabına ulaşma noktasında birbiriyle yarış halindedir.

Belâgat denince akla gelen isimlerden birisiniz. Bizi Belâgat konusunda bilgilendirir misiniz?

İsterseniz önce kısa bir giriş yapalım.

Belâğat; ‘beleğa’ fiilinden türemiş bir isim olup ulaşmak, varmak manasını taşır.

Bu kelimenin buluğa ermek, tebliğ etmek, mübalağa etmek gibi Türkçede kullandığımız türevleri vardır.

Terim olarak; zorlama ve yapmacıktan uzak olup yoruma gerek bırakmadan, kolay ve anlaşılır bir tarzda, insan nefsinde etki bırakacak şekilde, durumun gereğine göre söz söylemektir. Diğer bir söyleyişle bir fikrin sözlü veya yazılı olarak yerinde, yeterince ve zamanında ifade edilmesidir. Belâgat insanda doğuştan var olan bir melekedir. Nitekim Kur’an-ı Kerim’de, “O insanı yarattı ve ona beyânı (düşündüğünü açıklamayı) öğretti” (Rahman Suresi, 3-4) buyurulmaktadır.

Bu ilim için ‘Beyân’ ismi de kullanılmaktadır.

Mana ve lafzın yarışı

Belâgatta mana ile lafız, muhatabına ulaşma noktasında birbiriyle yarış halindedir. Lafzın yolculuğu muhatabın kulağına, mananın yolculuğu ise muhatabın kalbine doğrudur.

Araplar Kur’an’ın nazil olduğu dönemde Belâgati iyi bilen, uygulayan ve bunu meleke edinmiş bir kavimdi.

Kur’an birçok yerde Araplara bu konuda meydan okumuş, ama onlar cılız ve kötü birkaç deneme dışında buna cüret bile etmemişlerdi. Hatta bazı şairler Kur’an-ı Kerim’e ve üslubuna duydukları hayranlıktan dolayı bir daha şiir yazmamışlardır.

Büyük bir edebi güce sahip olan bu insanlar Kur’an’la mücadele edemeyeceklerini anlayınca silaha sarılıp kan dökmeyi ve hicret ettirmeyi tercih etmişlerdir.

Nazil olduğu dönemde Mekke ve Medine’de yaşayanlar Kur’an-ı Kerim’i ve Belâgatini gayet iyi anlıyorlardı.

Daha sonraları araya zaman girip adetler değiştikçe, İslamiyet geniş bir alana yayıldıkça Kur’an’ı anlayanların sayısı azaldı. Ana dili Arapça olmayanların Müslüman olması dolayısıyla tefsirlerin hacmi de büyümeye başladı.

Önceleri Nahiv ve Belâgat birarada öğrenilirken bu ilimler birbirinden ayrılınca anlaşılması ve anlatılması için gramerin çok iyi bilinmesi gereken Belâgat ilmi ihmal edildi. Ben öğrendiğim günden beri araştırdığım için biliyorum; sadece biz anadili Arapça olmayanlar için değil, anadili Arapça olanlar arasında da akademik çalışmaların dışında bu ilmin peşine düşen yok maalesef.

Maalesef diyorum çünkü bu ilim bilinmeksizin Kur’an’ı anlama çabası boşa gidecektir.

Beliğ bir kelâmı idrak edebilmek için bu ilimleri öğrenmek, araştırmak ve üzerinde yoğunlaşmak gerekir. Belâgatın zirvesinde olan Kur’an-ı Kerim’i anlayabilmek için ise daha fazla çaba harcamak gerekir. Bunun için Belâgat ilimlerini öğrenmek zaruridir.

Efendimiz (s.a.) bir hadis-i şeriflerinde “Beyan helal sihirdir” buyurmuştur. Bu hadis hem medih hem zem içerir. Çünkü kelam muhatabını öğüt ve hikmetle etkileyerek doğru yola sevk ettiği gibi, hakikati saptırarak yanlış yollara da sürükleyebilir. Bu yüzden Peygamber Efendimiz (s.a. Belâgatı öğrenmek isteyen insanları, bunu batıl işlerde ve insanları aldatmakta kullanmaması için uyarmıştır.

Bu sanatın en önemli amaçlarından biri Kur’an uslubunun esrarını ortaya çıkarmaktır

Allah Teala’nın hak şeriatının insanlara etkili, ikna edici ve açık bir şekilde ulaşması gerekir ki onları yanlışlarından uzaklaştırıp doğru yola ulaştırsın. Her zaman ve mekanda Belâgat alimlerinin görevi Kur’an surelerinin manaları üzerinde düşünmek için ufuklar açmak olmuştur.

Bizler için güzel bir giriş yaptınız Hocam. Biraz daha açıklayabilir misiniz bu ilmi?

Belâgat ilmi üç ana bölümde incelenir:

  • Meânî ilmi
  • Beyan ilmi
  • Bedi ilmi

Şimdi bunları tek tek tarif edelim isterseniz.

-Meânî ,lminde manalar gözetilir. Anlambilimi denebilir. Genel olarak cümlenin elemanları, cümlelerin yapısı ve birbirleriyle ilişkisi incelenir.

Bu ilim; cümledeki kelimelerin dizilişini, cümledeki tekit gibi, hal gibi, sıfat gibi ilave unsurları inceler. Cümle bunlar dolayısıyla farklı manalar kazanabilir.

- Beyan İlminde delâletler incelenir. Başlıca konuları teşbih, istiare, kinayedir. Türkçede de aynı terimleri kullandığımız için kendimizi yakın hissettiğimiz ve daha kolay anladığımız bir ilimdir.

- Bedî İlminde kelamın gerek lafız gerek mana yönünden eşsiz bir güzellikte olmasını sağlayan sanatlar incelenir. Muktezayı hale (durumun gereğine) ve delaletlere münasip olmak şartıyla kelamın güzelliklerinin bilindiği ilimdir. Makam ve hale uygun olarak kelam güzelleştirilir.

Bu ilmin daha ziyade kulaktan işitilen sesle ilgili sanatlar olduğunu söyleyebiliriz.

Kur’an, insanları etkileyerek doğruya yöneltmek, yanlış olan alışkanlıklarından ve davranışlarından kurtarmak için nazil olmuştur. Bunun için nazil olduğu toplumun özelliği olan beliğ söz söyleme sanatında zirve bir üsluba sahiptir.

Tabii bu belâgi sanatları anlayabilmek için Arap dilini iyi bilmek gerekir. Yoksa söylenen sözün altında yatan manayı anlamak kolay olmaz.

Allah Teala’nın son kitabı Kur’an-ı Kerim’i hakkıyla anlayabilmek onunla irtibat kurabilmek, bizi muhatap aldığı güzel sözlerini sevmek, emir ve yasaklarına gönülden boyun eğebilmek için vakıf olması gereken ilimlerden biri de ‘Belâgat’tır.

Unutmayalım ki belâgat; lafızla mananın güzellikte birbiriyle yarışması yani manadan önce lafzın kulağa, lafızdan önce de mananın zihne süratle ulaşmasıdır.

Belâgat bu iki yolculuğu da en güzel şekilde gerçekleştiren sanattır.

Daha iyi anlayabilmek için bize ayetlerden örnekler verebilir misiniz?

Tabii ki çok güzel olur. Arapça bilmeyenlerin de bilenlerin de anlayıp zevk alabileceği örnekler vermek isterim.

Cahiliye kelimesi ilk defa Kur’an’ın kullandığı bir lafız olması dolayısıyla Kur’an’da hiçbir zaman ilmin mukabili olan ‘cehl yani cahillik’ manasında gelmemiştir. Dengenin, tutarlılığın mukabili cehl manasında gelmiştir ki tutarsızlık, sefihlik ve istikrarsızlık manaları taşır. (Bu kelime 2 kelimenin zıddı olarak kullanılır. Bunların bir ilim, biri hilmdir. Kur’an’da hilmin mukabili olarak kullanılmıştır.) Hilm; Arapçada aslen duygularına kapılarak hareket etme mânasında kullanılır.

Kamer Suresi 12. ayetin bir bölümünde şöyle buyurulmuştur: “Ve feccernâ’l arda uyûnen.” Bu cümlenin lafzen karşılığı “arzı pınarlar halinde yardık, fışkırttık” şeklindedir. Bu cümlede fışkırma manasındaki “feccernâ” fiilinin asıl nesnesi arz değil, pınardır. Yani fışkıran yeryüzü değil pınarlardır. Ama ayette yeryüzünün fışkırdığı zikredilmiş, böylece sanki yeryüzü baştan başa pınar olmuş, adeta bir fıskiye olmuş, her yerden sular fışkırıyor manası ifade edilmiştir.

Kureyş Suresinde, “açlıklarını giderdik” manasında “etamehum min cuin” buyurulmuştur. Burada ve Kur’an’ın hiç bir yerinde tam manasıyla doymak veya tıka basa doymak manasındaki “eşbeahum” şeklindeki fiil kullanılmamıştır. Çünkü tıka basa doymak, midenin aşırı çalışmasına ve kalbi etkilemesine sebep olur. Diğer yandan fazla yenen şeyler yağa dönüşür ve insana zarar verir.

Duhan Suresi 49. ayette: “Tat bakalım! Hani sen güçlüydün, şerefliydin!?” manasında “Zuk. İnneke ente’l alîmu’l hakîm” buyurulmuştur. Emir üslubunda gelmiş olmasına rağmen alay anlamına gelmesi sebebiyle cümle mecaz-ı mürsel mürekkeptir. Tat emrinde istiare vardır. Zahiren zikredilmemiş mef’ul (nesne) olan azabı hissetmek, yemekten zevk almaya benzetilmiştir. Zevk almak, tadılan şeyin künhünü anlamak bakımından hissetmenin en son noktasıdır. “Azabı tatmak” şeklinde Kur’an’da çok kullanılmıştır. Aslında Kur’an’da Türkçede de kullandığımız zevk almak fiilinin değişik şekilleri sadece azap kastedildiğinde kullanılmıştır.

Ankebût Suresi 64. ayette şöyle buyurulmuştur: “Ve inne’d dâre’l âhirete lehiye’l hayevân.” ‘Hayevan’ mastarı Kur’an-ı Kerim’de sadece burada geçer ve bu da ahiret hayatının sıfatıdır. Çünkü daimi ve baki olan hayat odur. Bu ayeti her okuduğumda ürperiyorum.

Zemahşeri ‘hayevan’ şeklindeki mastarın ‘hayat’ şeklindeki mastarda olmayan bir mana ifade ettiğini söyler. Bu kalıp hareket ve kargaşa ifade eder. Ölüm, sükun olduğu gibi hayat da harekettir. Ahiret hayatının sıfatı olarak hareket manasına delalet eden bir yapıda gelmesi hayat manasındaki mübalağa içindir. Bunun için mübalağa gerektiren bu ayeti kerimede hayat yerine hayevan kelimesi tercih edilmiştir. Rağıb el-İsfahani ise ‘hayevan’ mastarının hissedebilen varlık ve ebedi olarak var olmak manasında kullanıldığını söylemiştir.

İnsanların yeryüzünde yaşadıkları hayat, “dünya hayatı” olarak isimlendirilirken hakiki ve ebedi olan ahiret hayatı “hayevan” şeklinde isimlendirilir.

Yusuf Suresi 82. ayette, “vesel’il karye” buyurularak “köye sor” buyurulmuştur. Bu ayette de karye yani köy zikredilmiş ama köyde yaşayanlar yani halk kastedilmiştir. Çünkü köye soru sorulamaz. Burada hakikat yerine mecaz kullanılmasının sebebi hırsızın herkes tarafından bilinen bir şey olduğunu, değil insanlara dağa taşa sorsanız, onların bile hırsızları tanıdığı manası kastedilmiştir. Yani böylece mübalağalı bir mana ifade edilmiştir.

Yusuf Suresi 10. Ayette, kardeşlerinin Yusuf as’ı kuyuya attıkları anlatılırken “ğayâbetil cubb” buyurulmuştur. Kuyunun derinliğini ifade eden bu tabir telaffuz edilirken suya ağır bir şey atıldığında çıkan sesi andırır. Buna lafız-mana uyumu denir.

Bakara Suresinde 238. Ayette, “Hâfizû ale’s salâvâti” buyurularak namazların korunması emredilmiştir. Hafeze, korudu demektir. Bu fiilin bir faili yani öznesi vardır.

Hâfeze fiili ise karşılıklı iki taraf arasında geçen fiiller için kullanılan bir kalıptır. Ayet-i kerimede geçen “hâfizû” fiilinde iki failden biri insan diğeri namazdır. Yani namazın bizi korumasını istiyorsak bizim namazı korumamız gerekir. Bu fiil bu şekliyle Kur’an2da 4 kere ve hepsinde de namazla geçmiştir.

Bakara Suresi 74. ayet-i kerimede taşın çatlayıp içinden su çıktığını anlatılırken “yanşakku” veya “yeteşşakkaka” değil “yeşşekkaku” diyerek çatlayışın, akışın bütün fışırtısı, şakırtısı, takırtısının duyulması sağlanmıştır.

Hocam çok güzel örnekler verdiniz. O halde Kur’an’ı anlamak için sadece Arapça bilmek yetmez, Belâgatı da bilmek gerekir diyorsunuz.

Kur’an- Kerim’i tam manasıyla anlamak ve tefsir edebilmek, sahabe gibi anlayıp etkilenmek için Arapça dilini öğrenmek ilk adımdır. Alimlerimiz bunun için 12 ilmin bilinmesi gerektiğini söyler. Belâgat ilmi de üç ana başlığıyla birlikte bu ilimler arasında yer alır.

Belâgat öğrenmek için Arapça dilinin kurallarını çok iyi bilmek gerekir ki söylenen sözün maksadı tam olarak anlaşılabilsin.

Belâgat üzerinde çalışmak için ciddi bir alt yapı gerekiyor. Arapçanın hemen hemen anadil kadar iyi bilinmesi, deyimlerine, edebi sanatlarına, adetlerine hakim olmak, Peygamber Efendimiz (s.a.) zamanındaki dili, Cahiliye şiirini iyi bilmek vs. gerekiyor. Hatta hafız olmak tavsiye ediliyor.

Belâgat ilmi sayesinde Kur’an’ı, Allah’ın bizden istediklerini daha doğru olarak anlayıp uygulayabiliriz. Hatta gönülden isteyerek canla başla Müslümanlığı yaşayabilmek için bu çok önemlidir. Çünkü bilmek, yaşamak için yeterli değildir. Bilgiden etkilenmek ve kendimizi değiştirebilmek, kötü alışkanlıklarımızdan kurtulmak için bu zorunludur diyebiliriz.

Elmalılı Hamdi Yazır’ın hoşuma giden iki sözü var:

İlki şudur: “Zamanımızın reformcuları ‘her Müslümana bir Kur’an tercümesi ve tefsiri gerekir, ta ki dinini kaynağından öğrensin, Allah’ın kitabını bilsin’ şeklinde propaganda yapmaktadır ki bu metot son derece tehlikeli ve verimsizdir. Halka lazım olan öncelikle ilmihal kitaplarıdır. Ehil olmayan yeteri kadar birikime bilgiye ve gerekli icazete sahip bulunmayan Müslüman meal, tercüme ve tefsir okuyarak İslam’ı öğrenemez.”

İkincisi de şöyledir: “Alimlerin sayısı azaldı, ilim ortadan kalktı, mecaz hakikat olarak anlaşılmaya başladı.”

Günümüzde bu tespitler hala geçerlidir. Kur’an bize yeter deniliyor. Evet, Kur’an bize yeter ama tercümeler Kur’an’ın aslının yerini tutamaz. Tercümelerden hüküm çıkarılamaz. Ayrıca Kur’anla amel etmek için mutlaka ve mutlaka sünnetten yararlanmak gerekmektedir.

Dolayısıyla bu asıldan faydalanmak istiyorsak Arapça ve gerekli diğer ilimlerin öğrenilmesi şarttır.

Merhumun ikinci sözüne birkaç örnek verebiliriz:

Kamer Suresi 1. ayette şöyle buyurulmuştur: “Venşakkal kamer.” Bu tabir lafzen “Ay yarıldı” demektir. Ancak Arap edebiyatında bir işin gerçek yüzü ortaya çıkınca kullanılan bir terim olduğu için Türkçeye de “Gerçekler apaçık ortaya çıktı” şeklinde tercüme edilebilir.

Kıyamet Suresi 29. ayet-i kerimede, “Velteffeti’s sâku bi’s sâk” buyurulmuştur. Bu tabirin kelime manası “bacak bacağa dolaştı” şeklindedir. Ancak bu bir deyim, ya da istiare olup Arapların zor veya kötü bir olay için kullandıkları ve bizim de benzer şekilde kullandığımız “paçaları tutuşmak veya eli ayağına dolanmak” anlamındadır.

Bakara Suresi 93. Ayet-i kerimede şöyle buyurulmuştur: “Ve uşribû fî kulubihim.” Bu cümle lafzen “Onların kalplerine buzağı içirildi” demektir. Bu ifadeyle onların kalplerinde aşırı bir buzağı sevgisi olduğu anlatılmak istenmiştir. Sanki kalpler, buzağı sevgisini yudum yudum, sindire sindire içmişler de içilen içeceğin bedene karıştığı gibi bu sevgi de kalplere karışıp sinmiş, bir yiyeceğin vücutta sindirilmesi gibi kalplere sinmiştir.

Belâgat öğrenmek Kur’an ayetlerini hem doğru anlamayı hem de hak ettiği şekilde etkilenmeyi böylece inşaallah gönülden inanmayı ve yaşamayı sağlar.

Sizi Belâgat konusunda çalışmaya iten sebep nedir? Bu konudaki çalışmalarınız nelerdir?

Arapça öğrenirken hocalarımızdan biri Kur’an üzerinde çalışmak, araştırma yapmak, Kur’an’ı iyi anlamak isteyen kişilerin muhakkak ‘Telhis’ okuması gerektiğini söylemişti.

Ben de Arapçayı sadece Kur’an’ı aslından anlamak için öğrenmeye başlamıştım. Bu yüzden bu kitabı arayıp buldum. Fakat kitabın tek başına anlaşılamayacağını görünce bu konuda nereden ders alabilirim diye araştırdım. Bu kitabı tercüme eden hocamızı buldum. Onunla ‘Telhis’ okurken öğrencilerime de öğretmeye başladım.

Fakat bu kitap özet bir Belâgat kitabı olduğu için anlaşılması zordu. Bunun üzerine gittiğim umre ve hac ziyaretlerinde Suudi Arabistan’da Belâgat kitapları arayıp bulduklarımı almaya başladım.

Daha sonra da bunları hem kendim daha iyi anlamak hem de öğrencilerime daha iyi anlatmak için özetler çıkarmaya koyuldum. Sonunda Kur’an’ı anlamaya yönelik Kur’an’dan bol örnekler içeren bir kitap serisi yazmak zorunda kaldım diyebilirim. 2010 yıllarında Türkçe olarak yazılmış bir Belâgat kitabı yoktu. Sadece bir tercüme kitap vardı ki onda da yeterli açıklamalar yapılmamıştı.

Kitap yazma konusunda çok tecrübem olmamasına rağmen tamamen ihlasla yola çıkışım ve Rabbimin lütfuyla kapsamlı güzel bir seri yazmak nasip oldu.

Bu kitapları yazarken ve anlatırken Belâgatın önemini de daha iyi anladım.

Bir insan bütün gücüyle hangi konuda çaba harcıyorsa Rabbim o konuda ona yardım ediyor. Ben de bu konuyu daha iyi nasıl öğrenebilirim nasıl anlatabilirim diye araştırırken önüme çok değerli hocalarımızın kitapları çıktı.

Bu kitapları okudukça öğrencilerime anlatıyordum ama daha çok kişiye ulaşabilmek için bunları tercüme etmeye başladım. 

Böylelikle Muhammed Ebû Mûsâ hocamızın “Hâ-Mîm Sureleri” diye bildiğimiz 7 surenin Belağî Tefsîri, Fâdıl Sâlih es-Sâmerrâî hocamızın “Beyanî Tefsîr Yolu” adındaki 14 surenin tefsiri, yine Sâmerrâî hocamızın “Kur’ân’ın Edebî Dili” ve “Kur’an’ın Beyânî Sırları” kitaplarını Türkçe’ye kazandırdık.

Ülkemizde ve diğer Müslüman ülkelerde Belâgat ilminin durumu nedir?

Belâgat gördüğüm kadarıyla günümüzde ilgi duyulmasına rağmen yeterince çalışılmayan bir alan.

Zaten bu konuda verilen eserlerin azlığı dolayısıyla bu açık. Çok şükür ki son zamanlarda bu konuda yapılan çalışmaları görmeye başladık.

Sanırım belli kuralları olsa da bu kuralların anlaşılıp uygulanmasının iyi bir altyapı gerektirmesi Belâgat çalışılmasını zorlaştırıyor.

Tabii bu belâgi sanatları anlayabilmek için Arap dilini iyi bilmek gerekir. Yoksa söylenen sözün altında yatan manayı anlamak kolay olmaz. İyi bir lügat, nahiv ve sarf bilgisi yanında cahiliye şiiri bilmek, deyimleri ve Arapların yaşam şartlarını bilmek, iyi bir Kur’an bilgisine sahip hatta mümkünse hafız olmak minimum şartlar.

Kur’an-ı Kerim’in Belâgatı üzerine düşünmek için önce Kur’an-ı Kerim’i anlayarak ve düşünerek okuyabilmek gerekir.

Bu alt yapı olmayınca Belâgat üzerinde düşünmek, çalışmak ve Kur’an’ın etkileyici, insanı alıp başka alemlere götüren üslubunu da anlamak imkansız oluyor tabii.

Herkes Kur’an’ı en güzel şekilde anlamak istiyor ama bunun için çaba harcamaya hazır değil. En kısa yoldan en güzel şeylere ulaşmak kolay değil tabii.

Bana sırf Belâgat dersi almak için müracaat edenler oluyor. Onlara Arapça seviyelerini sorduğum zaman hiç Arapça bilmeyenlerin bile olduğunu görüyorum. Önce Arapça öğrenmeniz lazım dediğimde “tamam hocam o zaman Arapça dersinden başlayalım” diyen olmuyor.

Eski tarihlerde yazılmış tefsirlerde Belâgat uygulamalarına rastlıyoruz. Ama sadece bu konuda yazılmış eserlerin sayısı çok fazla değil. Türkçe yazılmış meallerde ve hatta tefsirlerde bile bu sanatları görmek pek mümkün olmuyor. Üniversitelerde hatta Arap Dili ve Belâgatı Bölümlerinde bile Belâgat dersi sadece bir sömestr olup sadece tarihçesi veriliyor. Bizim derslerimizde işlediğimiz konular ise Üniversitelerde ancak doktora seviyesinde işleniyor.

Bu alanda çağımızda yazılmış Tâhir bin Âşûr’un “et-Tahrîr ve’t-Tenvîr” ve Muhammed Ali es-Sâbûnî’nin “el-İbdâu’l Beyânî fi’l-Kur’an’l-Azîm” isimli kitabını ve “Safvetü’t Tefâsîr” isimli tefsirini de zikretmeliyiz.

YORUM EKLE
YORUMLAR
Ayşe Aydoğdu
Ayşe Aydoğdu - 1 ay Önce

Serap hanım, arapça bilgim biraz var ve ben belegattan telhis okudum sarf nahiv okudum ama üzerinden zaman geçti şimdi takrar edip hatırlamak için nerden nasıl başlasam bilmiyorum yol çizmek çok zor baslayamiyirum

Gülderen arpaci
Gülderen arpaci - 1 ay Önce

Çok faydalı ve detaylı bilgilendirme olmuş hocamıza Allah sağlık sıhhat versin ilmini artışın bizlerde nasıl etsin inşAllah yolunuz açık olsun ne güzel böyle kitaplari arayanlara bir rehber olmuş teşekkürler tüm gayret içinde olanlara rabbim kolaylık versin inşAllah

Vildan sultan Özcan
Vildan sultan Özcan - 1 ay Önce

Bir ilahiyatçı olarak tefsir alanına hep özel bir ilgi duymam hasebiyle, arapça ve , belagat için özel ders almama rağmen ,hep eksiklik hissediyordum, serap hocamızın bu eksiklerimizi tamamlayıcı ve kuranın anlaşılmasına tekrardan alaka cezbettirici metot ve üslubu için çok müteşekkiriz. Şu anda kuran kursu hocası olarak görev yapıyor, mana ve tebliğ vazifemizin bir parçası, kulluğumuzun gereği olarak böyle bir eksikliği gidermemize vesile eden hocamızdan Allah razı olsun. Bu kapıları açan Rabbimize sonsuz şükürler olsun..

Nermin Aladağ
Nermin Aladağ - 1 ay Önce

Daha yolun başındayım.Bu güzel bilgilendirme şevkimi artırdı.Okurken zevk aldım yazınızı.Allah nasip eder de nu hususda ilim sahibi olursak nasıl bir lezzet hasıl olur kimbilir.Allah razı olsun,önrünüze bereket versin