Fahrettin Altun fotoğraf çekerse

Hatırı sayılır fotoğraflara imza atan Yöneliş Yayınları ve Anlayış dergisinden tanıdığımız Fahrettin Altun'la fotoğrafçılığı üzerine konuştuk.

Fahrettin Altun fotoğraf çekerse

İstanbul Şehir Üniversitesi Sosyoloji bölümü hocalarından Fahrettin Altun'un toplumbilimci tavrının dışında fotoğraf meraklısı bir insan olduğunu hissettiğimizde kendisiyle söyleşelim dedik. Fahrettin Altun, akademik kimliğinin yanında bir yayıncı. Yöneliş Yayınlarının eski emektarlarından. Anlayış dergisinin mutfağından bir isim.  

Herkesin bir mesleği var,  bir meşgalesi. Sizin meşgaleniz fotoğrafa ilginiz nasıl başladı?

Dört yaşında şan dersi alan “avantajlı”lardan biri değilim ama yine de fotoğrafa ilgim eskilere dayanıyor, ortaokul yıllarına kadar gidiyor. Babamın eski bir makinesi vardı. Kendi yoktu ama makinesi vardı. Epey kurcalıyor, bir şeyler çekmeye çalışıyordum. Fotoğrafa film almak, tab ettirmek bir öğrenci için dünya paraydı, malum. Fırsatını bulunca film alıp çekiyordum. Çok değil. Bir de ezbere aslında. Ama hatıra fotoğrafları değildi. Kocamustafa Paşa Camii’nin bahçesinde bir kere bir makara filmi bitirmiştim. Gebze’deydim. Bir makarayı tab ettirirken, bir fotoğrafçı beni çok cesaretlendirdi. O zamandan beri özel bir yeri oldu fotoğrafın bende. İnsan öğrenmez, hatırlar derler ya. İşte bir ara yıllar sonra, Amerika’dayken hatırlayıverdim fotoğrafı. Dijitalleşmenin burada çok merkezi bir rolü olduğunu söyleyebilirim. Dijitalleşmenin öğretici bir tarafı var. Merve Uygun kızacak bana ama öyle. Bir makine aldım. Epey kitap okudum vs. Sonra çekmeye başladım. Denedim, sordum vs. Doğu’da zaman akmaz diyorlar ya. Yalan. Zamanın akmadığı yer Batı. Oradaki bol ve kaliteli zamanımı özlüyorum. Fotoğraf o kaliteli zamanımın en önemli unsuru oldu.

Fahrettin AltunBir sosyolog bir fotoğraf karesine neyi sığdırır?

Fotoğraf üzerine konuşurken şunu belirtmem lazım. Henüz, “işte budur” dediğim tek bir fotoğrafım bile yok. Yine de en azından, çok arabesk olacak ama amatör bir fotoğraf sevdalısı olarak birkaç kelam edebilirim. Sosyolojik bir muhayyile geliştirme çabası içinde olmak, her şeyden önce görünene başka bir yerden bakmayı denemeyi içeriyor. En azından “sosyolojik muhayyile” kavramının sahibi C. Wright Mills öyle diyor. Sağduyu bilgisinden farklı bir bilgi geliştirmek. Görüneni daha başka görmek ve göstermek. Bu çok iddialı, çok da modernist bir iddia aslında. Kendinin aşırı şekilde farkında olan, çevresine de çokbilmiş şekilde bakan bir tip öngörüyor bu iddia. Ben nerede duruyorum bilemiyorum. Ama sosyolojik bilgi üretme çabası ile fotoğraf arasında bir paralellik de var gibi. Aynı oranda subjektif, aynı oranda objektifler. Tabii eğer fotoğrafı bir yorumlama çabası olarak görürseniz bu böyle. Dinamik bir şeydir bu yönüyle fotoğraf. Sizinle beraber yaşar ve her deneyimle yeniden anlamlanır. Kadrajın içine aldıklarınız bir anlamlandırma çabasının ürünü olarak çıkar karşınıza. Yüklendiğiniz bütün kültürel yüklerle yürütürsünüz bu anlamlandırma çabasını. Bu bağlamda sosyolog olmak, ne bileyim İstanbul’da yaşıyor olmaktan daha önemli olmayabilir.

Fahrettin AltunFotoğraflarınız iki kategoride ya yüzler ya da şehirler. Neden?

Bu senin tespit ettiğin ve benim de “doğru” dediğim bir şey. Şehir bizim gerçeğimiz. Aslında içinde şehir olmayan ne çekebiliriz bilemiyorum. Bir diğer taraftan hepimize bulaşan bir “turist gözü” var. John Urry’yi okurken hep başkalarını hatırlıyoruz ama hepimizde var o gözden biraz. Susan Sontag da diyor ya, yaşadığımızı ispat çabası işte görselleştirmek. Gezerken, şehirde yaşarken çekiyoruz. Tersi de sorun bunun aslında. Fotoğraf çekmek için şehre gitmek. Fakat diğer taraftan, ne bileyim Nuri Pakdil Batı Notları’nı yazarken 3 tane fotoğraf hediye etmiş olsaydı bize fena mı olurdu? Fotoğraf bir imza. Jean Baudrillard’ın Amerika kitabını fotoğrafları olmadan düşünebilir misiniz? Şehir bir şölen madem, bu şölene birkaç fotoğrafla tanıklık etmek istiyorum desem, olur mu?

Yüz kategorisinde fotoğrafını çekmek istediğiniz bir sosyolog var mı?

Hiç böyle düşünmedim açıkçası. Meslek fetişizmi malum, hayatımızın her yerinde. Kimliklerin, duyguların, algıların önünde mesleklerimiz. Her şeyi ona göre kategorize ediyoruz. Yüzler, mesleklere göre kategorize edilmemesi lazım gelen ortamlar gibi geliyor bana. Gerçi mesleğe uygun makyaj stilleri bu alanın da zaman zaman tahakküm altına alınabildiğini gösteriyor bize. Make-up miracle...

Fahrettin AltunGarip fotoğraf öyküleriniz var mı? Bunu iyi çekmişim dediğiniz?

Söylediğim gibi işte budur dediğim fotoğrafım yok. Hepsinde ben de başkaları da birtakım “kusurlar” bulabilir. Ama bu haliyle de anlamlı bana göre. Postmodern parçalanmanın sadece sosyal hayatta yaşandığını söylemek ne kadar anlamlı olabilir ki. Estetik de parçalanıyor. Bunu iyi çekmişim dediğim fotoğraflarım var tabii. Ama adları bende saklı.

Bir sosyolog olarak kurgusal fotoğraf ile toplum  mühendisliği  arasında  bir ilgi kurabilir misiniz?

Görüntü toplumsal mühendislik projelerinin önemli aygıtlarından biri. Fotoğraf da önemli bir görüntü tekniği. Manipülasyon bir fotoğraf terimidir aynı zamanda. Kadraja dahil edilmeyen üzerinden yapılan manipülasyon, dahil edilen üzerinden yapılan manipülasyondan kat be kat daha fazla olabiliyor. Öğrencilerimize anlatıyoruz. Önce fotoğraf gelir, sonra savaş. Önce kitle iletişim araçları gelir, sonra kitle.

Son olarak hangi üç şeyin fotoğrafını çekmek isterdiniz?

Niye üç? Bir sürü şey var aslında. En çok istediğim bir portre fotoğrafı çekmek. Masumiyeti, dinginliği, merhameti, şefkati ve kucaklamayı gösteren bir portre. Umudum var, çekeceğim...

 

Fotoğraf galerisi için tıklayınız: //www.dunyabizim.com/gallery.php?id=260

 

 

Zeki Dursun, insan fotoğrafına bakarak söyleşti

YORUM EKLE