Bazı insanlar, ömürleri boyunca manevî anlamda bir savaş vermiştir. Bu savaş, başka hayatlara yeni bir soluk, yeni bir aşk, yeni bir yaşama alanı getirmek içindir. Kullanılan dil, tercih edilen sözcükler, kurulan cümleler, hepsi insan içindir. İnsanî olanı yaşanılır ve yaşatılır kılmak içindir. Nurettin Topçu, saplantılı zihniyetten, sanrılı ve sayrılı düşüncelerden uzak olarak, insanlık için bir gelecek tasarımı oluşturmaya çalışmıştır. Bu yönüyle mücadelecidir.
Nurettin Topçu, Batı’da eğitim almış, Batı’nın kültürünü görmüş bir aydın olarak Anadolu’yu sevmiş, Anadolu’dan kopmamıştır. Bu sebepten olmalı, Topçu’nun yazıları, insanın gönlüne, ruhuna bir canlılık veriyor; iç dünyasına nüfuz ediyor. Topçu, sözleriyle insanı etkisi altına alıyor. Düşünsel anlamda bir kısır döngü meydana getirme ya da kendi sınırları içerisine hapsetme anlamında bir etki altına almanın aksine, insanı geliştirmeye, yeni fikirlere uyandırmaya açık bir etkidir bu.
Nurettin Topçu, antiemperyalist, antikapitalist, antikomünist bir karakterdir, muhalif duruşludur. Felsefesi, yaşama zevki değil yaşatma zevki üzerine kuruludur. Karanlık, tüm zifirini insanlığa boca etse de karşılığını yalnızca Allah’tan umanların çalışmalarıyla ışıma gerçekleşecek, Anadolu bahtiyar olacaktır. Bu uğurdaki inanç ile Topçu’daki azim ve kararlılık süreklidir. Süreksizlik yılgınlığı ve karanlığı getirir.
Nurettin Topçu’yu gündemimize almanın bir zamanı yok elbette. Topçu ve onun misalleri şahsiyetler, zamansızdır, her zaman anılmalı, fikirlerine her zaman müracaat edilmelidir. Şu da bir gerçek ki Türkiye zor günler geçiriyor. Gençlik, mahrumiyet ve ilgisizlik kıskacında, bir zemin kayması, bir kendine güvensizlik yaşıyor. Böyle zamanlarda Nurettin Topçu’yu hatırlatmak ve anlaşılmasına vesile olması gayesiyle Ercan Yıldırım ile “başka bir dünyanın mümkün olduğuna inandıran” Nurettin Topçu’yu konuştuk.
Değerlerimizi, öncülerimizi yeteri kadar konuştuğumuzu, anlattığımızı düşünmüyorum. Çok az sayıda insanın gayretiyle gemiyi yürütmeye çalışıyoruz. Hâl böyle olunca, okuma ve araştırma olmaksızın, yalnızca ismen duyarak bildiğini, tanıdığını zanneden insanların sayısı artıyor. Böyle bir giriş yapmamın sebebi, Nurettin Topçu’ya bu muamelenin fazlaca yapıldığını düşünmemden kaynaklanıyor. Topçu’nun ismini, onu hiç okumayan, onun düşünce dünyası ve ufku hakkında bilgisi olmayan insanların dilinden duymayı tecrübe edinmek incitici; ama neticede bir gerçek. Bu bakımdan Topçu hakkında nasıl bir girizgâh yapar, onu nasıl anlatırsınız?
Söylediklerinizde sonuna kadar haklısınız. Bunun üzerine ben epey bir kafa yordum. Zaman zaman katıldığım sempozyumlarda, toplantılarda bunu dile getiririm. Hususen Nurettin Topçu üzerine katıldığım son üç sempozyumda başta Topçu olmak üzere Türk düşüncesinin temel taşlarına artan ilginin sebebini sorgulayarak başladım. İyi ya da kötü, eksik ya da vukufiyetli fark etmez. Türkiye’de son yıllarda düşünce adamlarımıza, edebi şahsiyetlerimize karşı mühim bir ilgi var. Bu alaka elbette ki günümüzün kültürel ortamı ve anlayışına bağlı olarak “tüketici”, “pop star” havasında da olabiliyor. Günümüzün insanına, gençliğine, üniversite öğrencisine ulaşmanın pek çok yoluna sahibiz; 140 karakter ya da “slm, nbr” gibi dil kullanan ve “acelesi olan” bu gençliğe, ağır ilmi toplantılarla erişmek, bol alıntılı ağır, ahenksiz, neşvesiz, üslupsuz dille, akademik yayınlarla ulaşmak kesinlikle mümkün değil. Bu bakımdan popüler kültür dergilerinin, televizyon programlarının, gazetelerin ya da internet portallarının “seviyeyi artırması” en makul yol gibi geliyor. Topçu ilgisi, işte son yılların kültür hayatımızdaki önemli gelişmelerinden biri.
Kültür ve fikir adamlarımıza artan ilginin pek çok sebebi var. Belki de en önemlisi popüler kültürde akan değerlerin köksüzlüğünün gençler tarafından da fark edilmesi. En nihayetinde insanlar, derinliği, kökleri, farklı disiplinlerle olan irtibatı dahası bizi bugüne getiren metinler ve kişileri de merak ediyor. Bu da meselenin bir başka boyutu. Magazin yoğun kültürel akıntı fıtrata ters.
Bilgiye ulaşımın çeşitliliği gençlerin kültür köklerimize ulaşımını kolaylaştırıyor. Bir başka önemli nokta da müspet ya da menfi değerlendirilsin, uzun AK Parti iktidarının da kültür köklerimize ulaşımda çok büyük belirleyiciliği var. Bilhassa belediyelerin. İstanbul ve Erzurum belediyeleri Topçu sempozyumu yaptı. Buraya katılanlara Topçu’nun kitapları hediye edildi. Hem sempozyumun kendisi, hem kitap hediyeleri belediyelerin, valiliklerin, TYB gibi kurumların ahde vefasına, kültürel ilgisine olduğu kadar maddi refahına da bağlı.
Bakıyorsunuz, devlet kurumları, belediyeler, kamuyla ortaklık yapan STK’lar, Necip Fazıl, Topçu, Mehmet Akif, Cahit Zarifoğlu, Erdem Bayazıt gibi şu an hayatta olmayan isimlere olduğu kadar yaşayan yazarlara da geceler düzenliyor. Bunlar ağır ilmi toplantılar değil, soft anmalar şeklinde. Yine bu gecelere siyasetçilerin katılımı iyi – kötü ulusal basında da gündeme geliyor.
Tabi bu işin konformist, maddi zenginlik, siyasi boyutu... Ben hep dile getiririm: son yıllardaki üç ilginin, Akif, Necip Fazıl, Topçu ilgilerinin başka boyutları var. Necip Fazıl ilgisi, siyasetin bilhassa Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın mensubiyet bağlarına uygun olarak sık sık kendisine müracaat etmesinin, şiirlerini okumasının, anılarını paylaşmasının sonucu. Nurettin Topçu ilgisi büyük oranda talebelerinin ve bilhassa belediyelerin iktidar köklerini keşfetme yolunda yaptıkları kazının sonucu.
Ama burada belirtmek gerekir ki, Topçu’nun düşünceleriyle halihazır iktidarın yapıp ettikleri taban tabana zıt. Bu bakımdan iktidar ve Erdoğan karşıtlarının zaman zaman Topçu’yu hiç de ilgisi olmamasına karşın kullandığı, bunun şiddetinin son yıllarda gittikçe arttığı da gözlemleniyor.
Akif ilgisi ise son yıllardaki terör meselesine bağlı olarak toplumda meydana gelen beka kaygısının, farklı kesimlerin çatışmasının dolayısıyla “milli mutabakat” arayışının sonucu. İstiklal Marşı gibi tüm kesimlere, millete hitap eden bir marşı-şiiri yazan Akif, bu ilgilerin içinde en “kendiliğinden” olanı... Biz daha Topçu ilgisinin girizgahını yapabildik...
Evet, Topçu için ilk planda neler söyleyebilirsiniz, gençler, okurlar Topçu’dan neler bulabilir?
Ben Topçu ilgisinden, gençlerin ve okurların Topçu okumalarından en başta bir “kaçış” yaşayabileceklerini düşünüyorum. Neyden kaçış? Görüntülerin egemenliğinden, saldırgan kapitalist kültürden, sûni olan her şeyden, maddi olandan, popüler kültürden, aktüel siyasetten, insanları herkesleştiren, kimliksizleştiren küresel medeniyetten, güncel olandan kaçış...
Otantikliğe, doğaya, varlığı temaşaya, tarihe, klasik kültürümüze, sen ben davası içermeyen “büyük siyaset”e, şeriatın da hakikatin de kirlenmemiş özüne, aslına çağırır Topçu. İnsanlar zannımca Topçu’yu okudukça “kendi iç yolculuğu”na çıkma ihtimalini hatırladı. Peki insanımız, içine, tarihine, kendine doğru yol alabilecek mi? Bu daha çok köklerimizi ne kadar doğru anladığımız, anlama gayretine girdiğimizle ilgili...
Gençlere “ideal sahibi olun” vurgusu yapılıyor. Nurettin Topçu şöyle söylüyor: “İnkılaplarımızı kimler, hangi zümreler, hangi memleket çocukları yaptı? Nasıl yaptılar? Akıbet ne oldu? Ve bu adamlar ne oldular? Ancak bunları hakkıyla bildikten sonra idealler sahibi olmaya çalışalım.” Bu sözler açısından bakınca, Türkiye’de “ideal sahibi insan” tipini nasıl görüyor ve değerlendiriyorsunuz?
Topçu’nun yoğun bir Cumhuriyet eliti eleştirisi vardır ama büyük oranda örtüktür. Onun eleştirisi daha çok bu elitin tek tek adlarını anmaktan ziyade ideal olarak gördüğü dönemleri ve isimleri öne çıkarmasıyla ilgili. Malazgirt, Alparslan, Fatih, Yavuz... onun idealini yaşatan belli başlı isimler ve dönemlerdir. Topçu baştan sona mistisizm ve idealizmdir.
O, döneminin Kemalistleri, milliyetçileri, İslamcılarından farklı olarak, ne Orta Asya’ya, Sümer ve Hitit uygarlıklarına, ne Turan’a ne de Asrı Saadet’e dönmeyi önerir; Topçu, Kur’an ve Sünnet’in ilk yorumlarına, selefiliğe dönüşün de karşısındadır, ilk kaynakların Anadolu yorumlarını idealinde büyütür.
Onun idealizmi ve mistisizmi öncelikle bulunduğu dönemi eleştiriye, toptan redde dayanır. Cumhuriyet kültürüne ve siyasetine, milliyetçi-muhafazakar-İslamcı kadrolara, Amerikan dünya sistemine muhaliftir, karşıdır. Zamanın ruhuna karşıdır Topçu. Fakat kesinlikle kaba gelenekçilik de yapmaz; Afgani ve Abduh’u yenilikçi tavırlarını dile getirir. Topçu idealizmi ve mistisizmi, çağın ve Müslümanların ruhsuzluğunu tamir etmek yeniden tarih sahnesine çıkmak için Yavuz’un, Fatih’in, Alparslan’ın ruhunu devşirmeyi önerir. Elbette ideali olmayan, mistik olmayan yani kendisine sunulan her değeri, siyaseti, kültürü kabul eden insanlardan nefret eder!
Nurettin Topçu, yanlışlıkların, hataların üzerine gidile gidile yolun düzlüğe çıkacağını ifade eder. Sahnenin önündekini değil, gerisindekini merak eder ve alkışların sesine değil, arkadan gelen seslere kulak verir. Günümüzde Topçu’nun yapmak istediği ya da istedikleri anlaşılabilmiş midir, neler söylersiniz?
Başta da söyledim; Topçu bugün yaşasa hiçbir kültürel, fikri, siyasi yönelimin içinde olmazdı. Mesela Topçu, erken dönemlerden itibaren tüketim kültürü, popüler kültür yani Amerikan kültürü eleştirisi yapmıştır. Bunu basit ahlakçılıkla da süslememiştir, onu söylemek lazım. Bugünün kalkınmacı, medeniyetçi anlayışına, maddi gelişmeye ağırlık veren siyasi kimliğe muhalefet ederdi Topçu. Onun “Büyük Türkiye”den anladığı, sanayileşmiş, kapitalistleşmiş değil, büyük hedefleri olan Türkiye.
“Acaba bizim felsefemiz nedir? Türk ırkının kabiliyetleri ile ortaya konmuş bir millî felsefemiz olmuş mudur?” Topçu, bu soruyu sorarken Batı taklitçiliği ve teslimiyetçiliğini eleştirerek soruyor. Sorulduğu günden bu yana, bu soru hâlâ cevap bekliyor. Hâlâ felsefe deyince Batılı düşünürler aklımıza geliyor. Ders kitaplarında Batılı felsefeciler Doğulu felsefecilerden daha çok anlatılıyor. Nurettin Topçu, bu konuda kulak vermemiz, incelememiz gereken bir zekâdır diyebilir miyiz?
Elbette... Topçu malum doktorasını felsefe sahasında yaparken, Sorbon’da Türk bayrağı dalgalandırdı. Bunu kaba milliyetçilik olarak görmemek gerek. Bizim çok güçlü bir düşünce ve felsefe geleneğimiz var. Fikir, felsefe modern bilime endekslendiği için zannediliyor ki, fabrika açmayan, bilimsel keşif yapmayan, genetikle oynamayan düşünce, düşünce olamaz. Vahdet-i Vücud’u okuyan Topçu, moderniteyle, modern bilim ve felsefeyle hesaplaşmasını da “varlığın yerli yerindeliği” üzerinden yapar. Topçu’nun ahlak görüşleri ekseninde yeni bir düşünme biçiminin, yeni bir felsefi etkinliğin mukaddimesi uç verebilir.
Batılılaşma kavramı, geçmişiyle ve bugünüyle aşamadığımız, netliğe kavuşturamadığımız bir kavram. Batılılaşmaya karşı çıkanların eserlerinde, söylemlerinde Batılılaşma emareleri görüyoruz. Zihnimizde bir karmaşa yaşamıyoruz değil böyle olunca. Nurettin Topçu’nun Batılılaşma karşısındaki muhalif tavrı hakkında neler söylersiniz?
Türk düşüncesinin, İslamcılık hareketinin bir türlü aşamadığı temel sorun, doğu – batı zıtlaşması, modernite ve aydınlanma dışı kalınıp kalınamayacağı mevzuu. Bu bakımdan Topçu, kendine kadar gelen modernite ve batılılaşma eleştirilerinin hepsine katılır, tekrarlar, yeni yorumlar getirir. Bunlara ek olarak ahlak üzerinde durur. Topçu ahlak düşünürüdür. Zaman zaman ahlakçılık yapsa da, bizim en çok ihtiyaç duyduğumuz ahlaki umdeleri, hayatımızın merkezine yerleştirmeyi önerir. İş yaşamından siyasete, ilim ahlakından talebe ahlakına kadar eylemlerimizin ahlakiliğini öne çeker.
Burada vurgulanması gereken onun Batılılaşma eleştirisi yaparken, konformizme, çağına-batılılaşmaya karşı çıkarken, uyum sağlamayı reddederken bunu sadece yazılarına hapsetmemesi gerçeğidir. Düşüncede sahicilik bana göre hayati önemde olması gerekir. Batılılaşmaya, modernleşmeye, zamana karşı dururken oradan ne kadar beslenilip beslenilmediği fikriyatın samimiyetini, dolayısıyla geçerliliğini gösterir.
İhlas kavramına çokça müracaat etmeliyiz; her türlü dünyalık, menfaat, beklentiden uzak kalmak aydının, entelektüelin görüşlerinin geçerliliğini artırır. Topçu ihlaslı bir fikir adamıydı, sahiciydi, batılılaşmaya, otomobile karşı çıkarken, oradan beslenmeyi de reddetti. Bugünün insanına hitap eder mi etmez mi bilinmez ama nesillere kalacak en büyük mirası bu samimiyet, sahicilikti.
Hareket Dergisi, Türkiye’yi gündemine almış, Türkiye’nin sorunlarını sayfalarına taşımıştır. Bugün, kendi adınıza, böyle bir derginin eksikliğini hissediyor musunuz?
Hareket Dergisi’nin kabaca iki dönemi var bana göre; 1939-1966 arası, 1966 sonrası... Topçu 1966 yılına kadar dergiye ruhunu, fikrini veren tek isim. 1966 sonrasında talebelerinin tesiri de dergiye eklenmiştir. Galiba bu yüzden Topçu Hareket’in hele ki 70 sonrasını çok da sahiplenmez. Fakat her halükarda Hareket, Türkiye’de İslamcılığın, Türk düşüncesinin katalizörü olan dergilerin başında gelir.
Bugün Hareket Dergisi’nin epistemolojisini, içerik zenginliğini aşan pek çok dergi var, haksızlık yapmayalım. Fakat mesele dönemin ruhu, meseleleri kavrayış biçimi, derinliği, atmosferi gibi hususlara geldiğinde bir tıkanma yaşanıyor. Hareket, Büyük Doğu dergileri bir misyonu ifa ediyordu, bugünkü dergilerin bir misyonu, “dâvâ”sı var mı? Siz böyle bir soru sorduğunuza göre, endişe büyük... Bunu sorgulamalıyız... Her derginin misyonu, dâvâsı vardır; elbette bu misyonun, dâvânın ne olduğunu merak ediyoruz ki geçmişi, eskinin kültür ve fikir hayatını özlüyoruz!
Bazı isimler özeldir, simgedir, çağrışım yüklüdür. Nurettin Topçu’yu Türkiye için özel ve orijinal kılan nedir?
Bu soru ve ona verdiğim cevap, başka bir dünya özlemi, beni Topçu üzerine bir kitap hazırlamaya itti; nasipse Pınar Yayınları’ndan güzün çıkacak. Bugün günümüz kültürüne, siyasetine, iktisadına eklemlenme uğraşında olan geniş bir kesim var; herkesi aynı seküler kültürde buluşturan küresel medeniyete en başta Müslümanlar dahil olmak için can atıyor. Bugün insanlık, Müslümanlar “kendi olma” bilgisini, iradesini unuttu.
Bakarsanız, kapitalizm hali hazır dünya sistemi, liberal değerler bireyi yücelttiğini kasıla kasıla anlatır. Halbuki bireycilik, “kendilik” değildir ki; bireyleşme ne kadar yükselirse millet olma ihtimali, insanın kendi iç yolculuğuna ulaşması o kadar zayıflar. Topçu’yu okudukça ben “başka bir dünyanın mümkün olduğu”nu görüyorum. Çünkü o bulunduğu dönemde bile başka bir zamanı yaşıyordu. İnsanımızın başka dünyaların, başka zamanların var olabildiği bilgisine ihtiyacı var. O yüzden gençlerimizi Topçu ile, Necip Fazıl ile, Akif ile çok daha fazla buluşturmak mecburiyetindeyiz, has bilgi, derin düşünce, başka dünyaların imkanlarını öğrenmeleri için!
Söyleşi: Hacer Yeğin