Celal Hoca kimdir efendim? Bize Celal Hoca'yı kısaca anlatır mısınız, tanıtır mısınız?
Tabii herkes Celal Hoca'yı farklı cephelerden anlatıyor. Ben bir oğul olarak, ailenin bir ferdi olarak anlatacağım. Ailenin en küçük ferdi olarak ve Hoca'nın yaşlılık zamanına rastlayan bir oğlu olarak ben bunu anlatacağım. Tabi bu hatıraları bugünkü bulunduğum noktadan bakarak değerlendiriyorum. Celal Hoca'nın, ilk vasfı belki, ciddi bir adam olmasıydı. Yani hayata karşı, kendisine karşı; çevresine, yaptığı işe karşı, Allah'a karşı ciddi bir adamdı. Bu tabiri çok kullanıyorum. Biraz belki edep dışı ama mış gibi hiçbir şey yapmadı hayatında. Biz bunu hep böyle yapıyoruz. Biz gerçekçi olduğumuzu zannediyoruz ama birçok şeyi mış gibi yapıyormuş gibi yapıyoruz. Celal Hoca'nın bugün belki şu halimle, şu birikimimle, -neyse o birikimim tartışılabilir ama- geri dönüp baktığım zaman ciddi bir adam olduğunu görüyorum. Ha, bu latife yapmıyordu manasında değil. Latifeyi de latife olarak yapardı. Ama hayatı çok ciddiye alan bir adamdı. Vaktini çok ciddiye alan bir insandı. Ve insanları çok ciddiye alırdı. Bu insanlar arasında âlim, fazıl, zamanın uleması olduğu gibi halktan, saf, garip insanlar da vardı. Onları da ciddiye alırdı. Onlara da insan muamelesi yapardı. Çocukları da çok ciddiye alırdı. Birinci vasfı bu Celal Hoca'nın.
Ciddiye alırdı ve ciddiye alınırdı.
Tabii. Siz insanlara onları ciddiye alarak; onlara değer vererek, ehemmiyet vererek yaklaşırsanız ve onların seviyesine ve üslubuna göre hitapta, beyanda bulunursanız onlardan da buna benzer, bu kalitede cevaplar alıyorsunuz. Böylece bir muhabbet halkası içinde yaşamıştır Merhum Hoca. Bugünden bakarak gördüğüm o. Tabii o nesil ki biz o neslin son safhalarına yetiştik- onlar ciddi bir kültür almışlardı. Sünni İslam dediğimiz, o büyük, o saf, berrak, ana nehrin Osmanlı yorumu O yorumu almışlardı. Onlar, biraz da modern bir kelimeyle söylersek, özgün insanlardı. Yetişirken, 10 yaşında; 15, 25, 35 yaşında; aldıkları o feyze başka sular karışmamış. Şimdi onu hissediyorum. Kırk yaşından sonra gelen sular pek mühim değildir. 60-70'inden sonra da karışabilir insan ama o ilk mayalanma; şahsiyetin, zihnin ve ruhun ve gönlün ilk yapılanması, o başka bir şey
Osmanlı Medeniyeti'nin, Osmanlı yorumunun getirdiği o safiyet, zevkler, hassasiyetler, tercihler, daha bugünkü tabirle söylersek yapılar, yapmalar, uzak durmalar, o muhteşem yorumun
Ben böyle söyleyince birçok insan dudak büküyor. Yahu sen maziyi mi tercih ediyorsun, oraya mı sığınıyorsun? Epey yaş yaşadım, Türkiye'yi de iyi kötü biliyorum. Yani bu iyi kötünün için de ben kendime göre bayağı biliyorum. E, dünyayı da biliyorum. Valla, azizim Osmanlı Medeniyeti, Sünni İslam'ın o yorumu, çok özgün, çok saygı duyulacak bir yorumdur. O biçimler
Kitap kalmıştır bir yerde. Yazar hakikattir, hayata geçmesi mühimdir. Akif de söylüyor aynı şeyi. Hayata geçirmek var ya
İşte bütün mesele orada.
Hâl ve kâl meselesi
Evet. Ve onu yaparken de hayatın tabii akışı içinde, hiç ağır gelmez kimseye. Adeta normal hayat bu imiş gibi size sevdirerek; size, biraz ağır ama soğuk değil, nefret ettirmeyerek, muhabbetle yaparlardı o insanlar. İşte onlar Osmanlı'nın ilmiyle amil, fazıl, kâmil, hayatı bütün mubah zevkleri ile yaşar, hazlarıyla yaşar ve o güzel hazları, o şuunat-ı ilahiyeyi size hissettirirler, gösterirler. Çocuksunuz, küçüksünüz; yaşça büyük olabilirsiniz ama zihnen de veya zevk olarak küçük olabilirsiniz. Gösterirler size. Ve böylece bir Osmanlı anlayışı çıkıyor ortaya. Bu topraklarda yetişmiş, bu topraklara mal olmuş, bu kültürlerle karşılarmış ve onları yorumlamış, biçimlendirmiş bir büyük fotoğraf çıkıyor ortaya. İşte Hoca Merhum da bana sorarsanız o fotoğrafta mühim figürlerden birisidir.
Kimler vardı efendim çevresinde? Dostları, görüştüğü, konuştuğu
Ben tabii, kendi tanıdıklarımı söyleyeyim. Bir kısmını naklen biliyorum. Bir defa Merhum Nurettin Topçu
Bu isimleri herkesin bilmesi lazım, tanıması lazım. Mahir İz, daha önce, biz ona yetiştik, dostlukları devam ediyordu, Cerrahi Asitanesi Postnişini Fahreddin Efendi, daha sonra, İskender Paşa'da Mehmet Zahit Kotku Efendi Hazretleri, Ceza Reisi Hakim Reşit Bey, Seniuddin Başak, Hacı Nazif Çelebi, Bekir Haki Efendi, Hasan Basri Çantay, bir anda aklıma gelen bu zevat.
Osmanlı'dan kalan tüm ulular
Tabii. Daha evvel Akif Bey mesela. Akif Bey önce hocası olmuş, sonra ahbap olmuşlar. Pederin ilk mesleği Arabî muallimliği. 1912 senesinde
Akif Bey de tabi Arapçaya fevkalade hâkim. Özel bir yerde Arapça dersleri verirmiş. Babam oradan talebesi Akif Bey'in. Ama sonra ahbap olmuşlar. Demek ki Akif Bey 1926'da gidene kadar dostlukları sürmüş.
Babanızın Arapça ile ilgili çok güzel bir duası var:Ya Rabbi senin bu kitabının lisanını bana nasip eyle, ben de ölünceye kadar senin kitabının dellalı olayım diye dua ediyor
Trabzon'da olmuş o. Orada medreseye gidiyor. Bir taraftan da delikanlı olmuş, seni evlendirelim, burada kal, diyorlar. Çünkü babası ve onun babası Trabzon'da Çarşı Camii'nde imamet vazifesini deruhte etmişler. Babam da orada kalsaydı herhalde öyle olurdu. Onu çok sık anlatırdı. Bir gün, Ramazan'da mukabele dinlerken birden bir coştum, diyor. Allah'la ahid yaptım, ahdleştim, derdi. Allah'la ahdleşilir mi? Ahdleşilmez olur mu, başka kimle ahdleşilecek? Diyor ki: Ya Rabbi senin bu kitabının lisanını bana nasip eyle, ben de ölünceye kadar senin kitabının dellalı olayım aynen böyle şekilde söylemiştir.
Nurettin Topçu'nun babanızı bir tarifi var efendim. 'Kalbim annemden doğduğu günkü kadar saf olmakla müftehirim' diyen Fransız edibini kıskandıracak kadar saf bir adam.
Victor Hugo'yu kasdediyor. Hoca farklı bir dünya açtı bize. Allah rahmet eylesin. Biz Batının ilk emekleme bilgilerini Hoca'dan aldık. Şimdi İstanbul'da yetişen insanlarız. Celal Hoca, çevresi felsefe, tarih, devlet konuşuluyor ama Batıdan gelen bir adam Nurettin Topçu. Bize yeni bir kapı açtı Hoca. Batı tarzı düşünce, hayat felsefesi
Ve bunu bizim mistik düşüncemizle örtüştürme, mistik düşüncenin kılıfına sarma, mistik düşünceyle bunu yumuşatma şeklinde buna farklı bir ruh getirdi. Haftada bir akşam bize gelirdi. Ihlamur içerler, sohbet ederlerdi. Hoca sorardı. Aziz Efendi'ye sorduğu gibi sorardı. Böyle bir muhabbet bir zaman geldi ve geçti efendim
Çok teşekkür ederiz efendim. Mevla cümlesine rahmet eylesin.
Eyvallah