Mahmut Çetin, ismi biyografi çalışmaları ile özdeşleşmiş bir isim. Yıllardır Türkiye'nin biyografi arşivi olarak işleyen biyografi.net'i yürütüyor ve bu alanda kitaplar yazıyor. Boğazdaki Aşiret, X İlişkiler, Aydın Yabancılaşması, Biyografi Kitabıgibi alanında önemli eserlerin sahibi. Özellikle Boğazdaki Aşiret kitabı, hem kitap olarak hem de kavram olarak kullanılan bir eser.
Son senelerde Sondevir.com'un da daimi yazarları arasında yer alan Mahmut Çetin ile, "biyografi" üzerine gerçekleştirdiğimiz söyleşiyi beğenilerinize sunuyoruz.
Evvela sizin biyografinizi alsak.
Bence yeryüzünün en güzel biyografik sunumunu Yunus Emre yapmıştır: ‘Ete kemiğe büründüm/ Yunus diye göründüm’ diyor. Bu söz üstüne kendini birinci tekil şahıstan anlatmak bana biraz kerih geliyor. Meraklısı biyografimize internetten göz atmalı.
Mahmut Çetin biyografisi nasıl oluştu?
Tanpınar, günlüklerinde ‘kendini yapmak’ tabirini kullanır. İnsan aslında tercihleriyle kendi biyografisini kendi yazar. Ben gazetecilik ve televizyonculuk yıllarımda önemli insanlarla tanıştım. Bu insanlardan yararlanmaya çalıştım. Onlardan öğrendiğim temel kazanım, “bir şey yapmak istiyorsan onun oluş halini yaşamalısın” düsturu oldu. Mehmet Kaplan, Mustafa Miyasoğlu’nu uyarır: “Yazar olmak istiyorsan, yazar gibi yaşamalısın.” Ben bu nasihatleri dinledim. Memuriyete, rutin işçiliğe zorunlu olmadıkça bulaşmadım. İçki öldürür, memuriyet süründürür. Türk kültür hayatının temel çıkmazlarından biri yazanların önemli bir kısmının memur olmasıdır. Memur, emir alan adam. Yazar, inşa sahibidir, iddia sahibidir.
Bu alana neden girdiniz?
İmamı Rabbani, ‘herkes bir iş için yaratılmıştır’ buyurur. Ben kendimin biyografi, kupür, kitap işleri için yaratıldığıma inanıyorum. Sevdiğim işi yapmaya çalışıyorum. Hobilerini iş edinenler, hiç işe gitmemiş gibi zevkle çalışırlar. Ben sevdiğim işi yaptığım için Yüce Rabbim’in sevdiği kullarından olduğuma inanıyorum. Farabi, kitap zevki olanların cennette birlikte olacağını ve yine sohbet edeceklerini söyler. Borges’in de benzer bir cennet tahayyülü vardır. Doğrusu benim cennet beklentimde de benzer düşünceler var.
Son yıllara kadar pek önem verilmeyen bir alan olduğunu söyleyebiliriz biyografinin. Siz de bu noktada Türkiye merkezli, Türkçe yayın yapan ilk internet sitesini yürütüyorsunuz. Nasıl gidiyor biyografi.net?
www.biyografi.net, Türkiye’de internet yayıncılığı başladığı zaman bir ihtiyaçtan doğdu. 15 yıldır güncellenen bir site. Mazeret üretmeden akıntıya karşı bir uğraş verdik. Şimdi daha rahat şartlarda çalışıyoruz. Ailemiz ve dostlarımız katkıda bulunuyorlar. Geri dönüş alıyoruz. Artık hemen her sahanın ünlüsünün yolu biyografi.net’e düşüyor. Biyografisini takip edip, güncellemek isteyenler çoğunlukta. Giderek meselenin ciddiyeti anlaşılıyor.
Aynı zamanda Boğazdaki Aşiret, Aydın Yabancılaşması gibi bu alanda bilinen önemli kitapların yazarısınız. Sizin için biyografinin önemini ve durduğu yeri izah edebilir misiniz?
Devlet Arşivleri eski genel müdürü İsmet Miroğlu anlatmıştı. ABD’ye arşiv araştırmaları için gidince karşısındaki insanların kendisi hakkında en ufak bilgilere bile vakıf olduğunu görüyor. Miroğlu, bu bilgilerin sıradan biyografi araştırmasıyla tespit edilmediğini, istihbarat raporlarıyla tanzim edilmiş detayların Amerikalılar tarafından bilindiğini hayretle anlatıyordu. Kısacası biyografi başta istihbarat olmak üzere her konuyla bağlantılı bir disiplin. Zaten bir şey ya konu’dur, ya biyografi. Biyografi o kadar geniş bir disiplin.
Enformasyon/bilgi ve analiz arasındaki ilişkiyi sormak istiyorum. İnternet çağında yaşıyoruz ve her gün yığınla bilgi önümüze doluşuyor. Siz, sadece biyografi yazmak amacıyla değil, temelde bilginin tanzim edilip işlenmesi noktasında gayret sarfediyorsunuz. Bu noktayı biraz izah edebilir misiniz?
Mevlana, ‘yeni şeyler söylemek lazım cancağızım’ diyor. Mevcudu bilmeyenler, yeni bir şey ortaya koyamaz. Yeni şeyler yazabilmek için iyi bir biyografi arşivine vakıf olmak gerekiyor. İnternet büyük bir nimet, yeni bir akış. Bilginin tasnif edilip, analiz edilip hizmete sunulması lazım. Aksi takdirde insan zihni, bilgi kirliliğinin kurbanı olur. Bilgi’nin malumat’tan ayıklanması lazım. Bu bir işçilik, bir ön eğitim gerektiriyor tabii…
Son yıllarda biyografi-otobiyografi-hatıra kitaplarında çok ciddi bir artış var. Çok kaliteli hatıratlar ve biyografiler yayınlandı, hem yakın dönem isimlerine dair hem de tarihi isimlere dair. Bu durumu neye bağlıyorsunuz ve nasıl değerlendiriyorsunuz?
Çok şükür ki, Türkiye’nin çok canlı bir kültür dünyası ve buna bağlı olarak çok renkli yayın dünyası var. Biyografi kitapları da bu dünyanın ana damarlarından biri. Artık sadece arz-talep işi değil, insanın var olma savaşı devam ettiği sürece bu canlılık devam edecek. Türkiye’deki bu hareketli yayın dünyasını sadece ekonomik beklentilerle izah edemeyiz. Hayra yönelik güzel şeyler oluyor. Biyografi alanındaki gelişmeler de bu güzelliklerin bir parçası. Malum 200’ü aşkın üniversitemiz, eğitim gören milyonlarca gencimiz var. Türkiye, dünyanın 16’ıncı büyük ekonomisi, 14’üncü kültür ekonomisine sahip. Biyografi Net, 19 yıldır biyografi odaklı eserler yayınlıyor, 42 eser yayınlamışız şimdiye kadar. Kültür adamlarımızdan Muhsin Mete yönetiminde biyografi’ye odaklı tematik bir yayınevi olan Cümle Yayınları da yayına başladı. Sizin emek verdiğiniz Dünya Bizim sitesi ve Dünya Bizim Kitaplığı da böyle bir çaba.
Bu işin bir mektebi var mı? Akademik çalışmalarda ciddi bir artış olsa da okullarda, bırakın ayrı bir çalışma alanını, çoğu zaman biyografiye has bir ders bile yok. Bu işin akademik ufkunu ve geleceğini nasıl görüyorsunuz?
Üniversitelerimizin yanlışı, çok genel sahaları yaygınlaştırıp ayrıntılara girmemesi. Tarih ya da edebiyat diye bölüm olmaz. Bu alanları dönemlerine göre, uzmanlık alanlarına göre ana bilim dallarıyla ele almak gerekir. Dünya bu işi böyle yapıyor. Benim ‘Biyografi Kitabı’nı okuyan bir genç aradı. ABD’de şecere eğitimi almış. Türkiye’de 'şecere', eğitim sistemi içinde değil. Şecere’yi de içine alan biyografi bile bir edebi tür olarak anlatılıyor. Oysa biyografi ne yalnızca edebiyat ne de tarih içinde yer alır. Biyografi ayrı bir bilim dalıdır, ayrı bir disiplindir. Üniversitelerde güzel çalışmalar oluyor. Ama bunların bölümlerinin oluşması lazım. Öbür türlü bir bilim dalını hobi olarak görmek olur ki, bu da yanıltıcıdır.
Biyografiye meraklı insanlar, alaylı olmak mecburiyetindeler mi?
Şimdilik öyle görünüyor. Ama bu işle ilgilenenler de temelde sosyal bilimlerle irtibatlı insanlar. Gönül tabii ki, bu işin üniversitelerde bölümleri olsun, ana bilim dalları olsun istiyor. Türk üniversiteleri bunu çoktandır yapabilecek durumda. Mevzuat hazretlerini, bürokrasiyi zorlamak gerekiyor.
Çok geniş bir alana dair, halen düzenli yazılar yazmaktasınız. Mahmut Çetin'e biyografi alanı içinde temel meselesini sorsak, problemini ne olarak tanımlar?
Öncelikle üniversitelerin biyografi’yi bir disiplin olarak görmesi gerekiyor. Buna göre eğitim şart. Bunu Türkiye parça parça zaten diğer bilimler içinde yapıyor. Sadece bir sunum değişikliğine ihtiyaç var. Asıl meselemiz ise Türk Biyografi Arşivi’nin yokluğu. Almanya’da Dünya Biyografi Arşivi var, Amerika’da Biyografi Enstitüsü var bu işler için. Almanya’daki Dünya Biyografi Arşivi’nin Türk Biyografi Arşivi bölümünde 65 bin biyografi var. Türkiye’nin müstakil bir kurum olarak Türk Biyografi Enstitüsü’ne ihtiyacı var. Biz Tevhid’e yönelik her oluşu beklediğimiz gibi Türk Biyografi Enstitüsü’nün de vaktini gözlüyoruz.
Mehmet Erken konuştu
İşte Dünya Bizim farkı...Yıllardır farklı vesilelerle uğradığımız bir sitenin arkasındaki muhterem zatı ve eserlerini böylece tanımış olduk...Elinize, dilinize sağlık Mehmet Kardeş...