Birliği sağlayacak bir lidere ihtiyacımız var

Almanya’daki Müslüman Türk toplumunun önde gelen simalarından Fahri Özcan ile konuştuk.

Birliği sağlayacak bir lidere ihtiyacımız var

 

Fahri Özcan Hoca yetmiş yılı aşan ömrünün elli yıldan fazlasını yaşadığı Almanya’da,  gerek kaleme aldığı eserleriyle, gerekse samimi ve açık sözlü bir toplum önderi olarak günümüz Almanya Türklerinin nevi şahsına münhasır önemli şahsiyetlerinden birisi.

1940 yılında Sinop’un Türkeli’nde doğmuş. Çocukluğunda medrese ve ilkokul eğitimi yanında, on dört yaşında girdiği imam hatip okulunu ilk bitirenlerden biri olmuş.  Askerliğinden sonra, en son Üsküdar Nakkaştepe Camii’ndeki imam hatip’lik görevinden 1969 yılında istifa ederek Almanya’nın Bonn şehrine işçi olarak göç etmiş.

Fahri Hoca, 1970 yılında Türk’ün Almanya Çilesi kitabıyla Türkiye’den Almanya’ya işçi göçünün gerek göçen şahıslarda, gerekse geride kalan ailelerde ve de göçmen olarak gelinen Almanya toplumunda ve yeni yeni oluşan Almanya Türk toplumunda hangi sonuçları doğurduğu konusunda izlenimlerini ve görüşlerini dile getirdi. 1996’da yayınlanan Mecbur Ettiler adlı eserinde daha çok Almanya’daki Müslüman Türklerin hem kendi aralarındaki hem de her iki ülkenin siyasetindeki farklılaşmalara etkilerini ve reaksiyonlarını yazdı. Avrupalı Türkler İçin Vatandaş İlmihali adlı eseri ise, kitabın ismindeki konular hakkında bir Hoca olarak çevresindeki ve ilgilenen insanlara tavsiyeleri niteliğinde yazılar mevcut.

Şu sıralar daha çok İstanbul ve Köln şehirlerinde mukim ise de, epey zamanını dünyanın çeşitli çoğrafyalarında yardıma muhtaç insanların ihtiyaçlarını giderme uğraşında harcıyor. Bir infak öncüsü. Yoğun proğramları arasında kendisiyle yaptığımız bir kaç görüşmenin, tarih önünde düştüğümüz kısa kısa notları bu satırlar.

Türkler sadece işgücü olarak değil, kendi kültürleriyle Almanya’dalar

Türkiye’den Almanya’ya işgücü göçüyle gelen Anadolu insanı, kendinin, sadece bir işgücü değil, aksine bu özelliği yanında diliyle, diniyle ve kültürüyle bir insan olduğunun bilincine varınca, birbirleriyle yeniden daha bir şevkle sosyalleşmeye ve dayanışmaya girmiş. İlk mescidler, ilk işçi dernekleri bu şekilde oluşmaya başlamış. Ve kurulan ilk örgütlerden biri de 70’li yılların başında kurulan ve Fahri Özcan’ın da içinde bulunduğu, daha sonra isminin Avrupa Milli Görüş olarak değiştirileceği Türk Birliği.

“Almanya sevdası yüzünden yıkılan yuvaları gördüm, şahid oldum.” diyor ve taa 1970 yılında bu ve benzer konuları dile getirerek yayınladığı Türk’ün Almanya Çilesi adlı kitabı hakkında şunları ekliyor: “Bu kitabımla amacım, Türk insanının Almanya’daki çektiği sıkıntı ve çilelere onların içinden çıkan biri olarak doğrudan tarif yapmak gerektiğinin vaktinin geldiğini ilan etmek ve mümkün olan kurtuluş çarelerini de dile getirmekti.”

İşçi göçüyle sadece işgücü olan insanlar değil, aynı zamanda tüm yaşantı ve kültürleriyle aslında insanlar göç etmişti. İşte o insanların kültürel ve dini yaşamları için gerekli olan kurum ve kuruluşlara ihtiyacın gittikçe artığı ilk yıllarda, yine bu insanlar kendi kendilerine yardımda ve destekte Anadolu’daki imece usulünü uygulamaya başlarlar.  70’li yılların başında Fahri Özcan’ın öncülüğünde Bonn’da Bonner Talweg caddesinde açılan mescid ve Köln’deki Müslümanların bir araya gelerek Barborossaplatz Meydanı yakınında açtıkları Barbaros Mescidi, Almanya’da Türklerin açtığı ilk dini kurumlardır.

Gerek Türkiye’deki iç siyaset, gerekse Almanya’daki göçmen Türklere yönelik yürütülen yabancı işçi siyaseti ve özellikle Alman medyasının Türk göçmenlere karşı toplumda çok kültürlülüğü dışlayan bakış açısı Türk’lerin çoğunu rahatsız eder. Bu rahatsızlığı bir mitingle de dile getirmişler: “27 Mayıs 1978 günü Köln’ün Ebertplatz meydanından devlet televizyonu WDR (Westdeutscher Rundfunk) binasının önündeki alana kadar yüründü ve orada bir miting de yapıldı.”

Önyargı ve Avrupa benmerkezli bakış açısıyle 1976 yılında üretilen ve saygın Alman televizyon kurumu WDR’de yayınlanan “Şirin’in Düğünü” filmi muhafazakâr Türk kitlesini Köln şehrinde protesto yürüyüşü yapmaya ve bu yayın kuruluşu önünde mitinge sevk eder. Fahri Özcan yürüyen ve memnuniyetsizliğini dile getiren binlerce insanın sözcüsü olarak televizyon kurumu binası girişinde, kurum yöneticilerine bu şikâyetleri yazılı olarak verir.

Tüm grupları birleştirecek ve birliği sağlayacak bir lidere ihtiyaç var

Doğru bildiğini her yerde ve her zaman söylemenin örneği Fahri Hoca. Kendi nefsine karşı bile. “Zamanında Bonn’daki Türk İşçileri Cemiyeti Derneği’ne yönetim kurulu seçimlerinde ideolojik davrandık. O zaman dernek sol çevrelerin elindeydi ve onlar işçi haklarını daha iyi savundukları halde biz muhafazakârlar olarak illa da onların yönetimden uzaklaşmalarını istedik. Nihayetinde yönetim onlarda kaldı”  diyerek, geride yaptığı hatayı da kabul ediyor. Günümüzde de Almanya’daki Türk ve Müslüman üst çatı kuruluşlarının kuvvet birliğine gitmelerini ve artık ayrılığa-gayrılığa son verilmesini istiyor: “Almanya’daki insanımızın tüm gruplarını birleştirecek ve büyük bir birliği sağlayacak bir lidere ihtiyacı var. Teşkilat olarak DİTİB ile Milli Görüş’ün birlikteliği aslında en ideali ve olması gereken bir şey.”

Ne tür fedakârlıklara katlandıklarını şöyle açıklıyor Hoca: “Hani ne demiş şair: Bu vatan için neler yapmadık neler. Kimimiz öldük, kimimiz nutuk çektik. Biz nutuk çekmeyenlerdeniz. Döviz dediler verdik. Askerlik dediler gittik, hem de üstüne üstlük, maddi olarak büyük meblağlarda ücret de ödeyerek. Mehmetçik Vakfı’na yardım dendi, yardımdan kaçınmadık. Kızılay’dan, ya da her gelen afetlerden sonra yardımlarımızı yardım kurumlarından esirgemedik. Gurbetçiyi madden soyanları, mark milyoneri olanları ya da Hac organizelerinde kimlerin köşe döndüğünü de gördük.” Hem devlete bağlı kurumların sorumlularını hem de kimi cemiyet yöneticileriyle, çeşitli ulvi değerleri kullanarak insanları sömüren kimi holding yöneticilerini “Allah selamet versin!” diyerek eleştiriyor Fahri Özcan.

Belki de açık sözlülüğü yüzünden, çoğu ön ayak olduğu ve kuruluşunu gerçekleştirdiği kimi cami ve mescidlerden uzaklaştırılmış: “Langenfeld’deki camiiye giriş yasağı verdiler. Köln’ün Kalk semtinde Eyüp Sultan Camii’ni açtık. Ne Milli Görüşe ne de DİTİB’e bağlanmayacaktı. Biri bir yandan, diğeri diğer yandan çekip çevirmeye başlayınca nifak olmaması için en sonunda başka bir yerde yeni bir cemaat olmak mecburiyetinde kaldık. Duam hep şu oldu: ‘Ya Rabbi, ben şimdi bir Müslümanım ama yarın ne olacağım belli değil. Benim kalbimi soğutma ve beni doğru yoldan ayırma!’”

Sonunda, bundan on dokuz yıl önce Köln’ün Vingst semtinde açılışına öncülük ettiği Mevlana Camii’nde fahri olarak imam hatiplik yapmaya başlamış Fahri Hoca ve Almanya’ya ara sıra geldiği süre içinde de bu görevine halen devam ediyor.

Sevenlerinin maddi ve manevi himmetleriyle geçen yıl Kenya’da yüzde 27’si Müslüman olan yöre toplumu için Likoni’de Likoni Mevlana Camii yapımını gerçekleştirmiş.  “Köln’deki cami cemaati ve duyarlı olan diğer Müslümanların yaptıkları infaklar gözle görülür oldu ve oradaki Müslümanların bize ilettikleri en acil istekleri de böylece yerine gelmiş oldu” diyor.

“Bu sene Kurban Bayram’ında orada toplu kurban keseceğiz ve ne yazık ki, çoğu Müslümanlarca yanlış anlaşılan ‘Kız ve erkek çocuklarınızı okutunuz’ hadisine tam uyarak özellikle de kız çocuklarının okumaları ve tahsil yapmaları için elimizden geleni yapacağız.  Bu konuda, burada olduğu gibi, orada da bu tavsiyeye uyarak, kız ve erkek herkese ilim tahsilinde tam destek olacağız.”

Fahri Özcan Hoca, mükelleflerin Kurban bağışlarının Kenya’da muhtaç sahiplerine toptan ulaşması için niyet ettiği vekillik görevini yerine getirme yolculuğu öncesindeki yoğun programına rağmen, bize tekrar kısa bir görüşme zamanı daha ayırıyor ve Almanya’daki Müslüman Türk toplumu içinde elli yıldır yaşadığı olaylar ve tecrübeler üzerine anlattıklarını kesitler halinde kamuoyuyla paylaşmamıza da müsaade etmiş oluyor.

 

Kadri Akkaya konuştu ve aktardı

Fotoğraflar: Isabelle M. Beck

YORUM EKLE