![]() |
Atasoy Müftüoğlu, Harameynin geleceği konferansı, Londra |
Yazma eyleminin başlangıcını ve nasıl geliştiğini öğrenme merakımı beni kırmayıp cevapladı sağ olsun düşünce dünyamıza, hayat bilgimize değerli fikirleriyle katkıda bulunan Atasoy Müftüoğlu. Şüphesiz yaşadığı dönemin meselelerini kendine dert edinmiş bir düşünürümüzdür kendileri.
Yeni Devir gazetesinde yazdığı Vakti Kuşanmak ile isminden haberdar olduğum bir değerli şahsiyet ile tanışmak da ayrı bir mutluluk tabii. Düşünce biçimi ve yazı dili dikkatimi çekmişti o zaman. Bir çok şeyi yaşamış hayatın zorlukları içersinde bir klas duruş örneği olmuş değerli bir şahsiyet. Ömrü hayırlı ve bereketli olsun inşaallah…
![]() |
Atasoy Müftüoğlu, İlkokul Fotoğrafı |
Sohbet meclisinde sessiz bir çocuk…
Söyleyecek bir şeylerim olduğunu düşünüyor, bunları konuşarak ve yazarak paylaşabileceğime inanıyordum. Bu inanç ve düşünceden hareketle düşündüğüm şeyleri olduğu gibi yazmaya karar verdim. Her hangi bir sisteme, tarza, akıma bağlı olmaksızın düşünce yazıları yazdım. İlk yazılarım Büyük Doğu, Yeni İstanbul, Yeni İstiklal gibi gazete ve dergilerde yayınlandı.
İlk yazım yayınlandığında 17 – 18 yaşlarındaydım. Çok yoğun, çok etkileyici sohbetlerin olduğu, kitaplar üzerinde konuşulan/tartışılan bir evde dünyaya geldim. Merhum Babam İmam – Hatip’ti, her biri kendi alanında temayüz etmiş, İslami İlimleri tedris etmiş çok hoşsohbet dostları vardı. Evimizde sabahlara kadar süren sohbetler olurdu. Ben bugünkü anlamda bir çocukluk yaşamadım. Sözünü ettiğim bu sohbet ortamlarının sessiz dinleyicisiydim.
![]() |
Atasoy Müftüoğlu, Ortaokul, 10-1-1955 |
Yazmak değil de okumak…
Beni yazmaya teşvik edenler olmadı, ancak okumaya teşvik edenler oldu kuşkusuz. Mekânları cennet olsun, bütün aile büyükleri hepimizi okumaya teşvik ettiler.
İlk okuduğunuz kitap, şiir, hikâye veya yazı, dergi, gazete?
Evimizde Muhammed Hamdi Yazır merhumun Hak Dini, Kur’an Dili Meal/Tefsiri ders olarak okutuluyordu. Ailece takip ediyorduk. Diline aşina olmadığımız için Babam açıklamalar yapıyordu. Yine çocukluk dönemimde merhum Ahmed Hamdi Akseki’nin İslam “Fıtri, Tabii ve Umumi Bir Dindir” adlı eseri (Yayın tarihi 1943) zaman zaman bölümler halinde okunuyor ve açıklanıyordu. Bu eserdin bir başka özelliği de, müellifi tarafından imzalanarak Babama hediye edilmiş olmasıydı. İlk okuduğum/tanıştığım/sevdiğim dergi Büyük Doğu dergisidir.
![]() |
Atasoy Müftüoğlu, Atatürk Lisesi Arkadaşlarıyla, 17.3.1959 |
O yıllarda Ankara’nın Polatlı ilçesinde oturuyorduk. Her hafta Büyük Doğu’ların gelişini beklemek üzere Babamla birlikte İstasyona giderdik. O yıllarda İstanbul – Ankara arasında çalışan en hızlı tren’e mototren denilirdi. Bu tren sabahleyin İstanbul’dan hareket eder, akşama doğru Polatlı’da olurdu. Polatlı’daki gazete bayii ile birlikte, ona yardım etmek üzere gazete paketlerini alır, birlikte açar, Büyük Doğu’larımızı heyecanla alır, büyük bir aceleyle evin yolunu tutardık. Günümüzde böyle heyecanla beklenen dergiler yok maalesef.
![]() |
Atasoy Müftüoğlu, Memuriyet Günleri Eskişehir Belediyesi, 12.4.1971 |
Yine benim çocukluk dönemimde o zaman ki adıyla Maarif Vekâleti tarafından yayınlanan “Dünya Edebiyatından Tercümeler” vardı, “Okul Klasikleri” vardı. Özellikle “Şark Klasikleri” bizim evde vardı. Bunları Ankara’da Cebeci ortaokulunda öğrenci olduğum sıralarda okumaya başladım. Aynı dönemde Türk Dili ve Varlık dergilerini, Varlık yayınlarının cep kitaplarını da okumaya başladım. Harçlıklarımı biriktirerek, bilinçli olarak aldığım ve hemen okumaya başladığım, ömrüm boyunca da okumaya devam ettiğim kitap Safahat’tır. Safahat’ı 1956 yılının Aralık ayında aldığımı kitaba not düşmüşüm.
![]() |
Atasoy Müftüoğlu, Çocuklarıyla Trabzon'da |
Çağının tanığı olmak…
Daha önce de kimi vesilelerle belirtmiştim. Ben bir profesyonel değilim. Şöhret olmak gibi, sahnede görünmek gibi bir tutkum olmadı. Bir sorumluluğu üstlenmek için yazdım. İçerisinde yaşadığım döneme tanıklık etmek üzere yazdım ve yazmaya devam ediyorum. İlk yazılarımı okuyan merhum Necip Fazıl Kısakürek, bu yazılarımı yayınlamış, bıkıp usanmadan yazmaya devam etmemi istemişti. Üstad’ın bu tavrının yazma konusunda bana cesaret verdiğini belirtmek isterim.
Yazar olmak için her hangi bir özel çabam olmadı. Yazmak için okumak gerektiğine inananlardanım ve yoğun bir biçimde okumaya devam ediyorum.
Nurettin Durman sordu
Not: Kendilerini Eskişehir’de ziyaret ettiğimde üç şair daha vardı yanımda. Bulgaristan’dan bir, Kosova’dan ve Üsküdar’dan birde… Üsküdar’dan olan şairi iyi tanırsınız. Atasoy Bey çay söyledi ve “buraya gelenin iki çay bir simit hakkı var,” dedi… Ben hemen o hakkımı kullanmak istiyorum dedim iştiyakla. Diğer uyanık şairler, arkadaşlar, yooo sağolun dediler. Simit istemeyiz, dediler. Israrlar karşısında direttiler. Çaylarını içtiler sadece. Bense çaylarımı ve sıcacık ve üstelik Atasoy Bey gibi bir şahsiyetin bizzat gidip getirdiği Simit’i bir güzel yedim… Çok lezzetliydi inanın. Diğer arkadaşlar bilmediler. Bir de Sezai Beyin orda bir bardak su içmiştim Sezai Beyin elinden. Mübarek o lezzet, o su tadı… Anlatılmıyor işte…
Güncelleme Tarihi: 12 Kasım 2009, 08:30
Atasoy Abi ile ilgili ne zaman bir yazı görsem içimi muhteşem bir sevinç kaplar. Nurettin abinin bu yazısı da yüreklerimizin her hücresinde yankı bulan bir yazı. Teşekkür ediyorum. Selam ve dualarımla...