Yayınevleri, televizyon programları, gazeteler ve belediyelerle, yürüttükleri faaliyetler üzerine konuştuğumuz soruşturmamızda, Dergah Yayınları’ndan İhsan Kara ile yayınevinin hem dününü hem de bugününü konuştuk.
Dergâh Yayınları hangi kaygılarla yayıncılık dünyasına adım attı ve yayın dünyasında hangi eksiğin gidericisi oldu?
Dergâh Yayınları’nın öncesinde Hareket Yayınları var (1966). Hareket Dergisi ve Yayınları; rahmetli Nurettin Topçu’nun fikirleri etrafında toplanmış, onun felsefî, ahlâkî ve sosyal görüşlerini ve fikirlerini savunmak ve yaymak için kurulmuş. Dergâh Yayınları Şubat 1977’de daha geniş bir yelpazede yayın yapmak, bir kütüphane kurmak üzere yola çıkmış. Kurucular, “Dergâh” kelimesini Anadolu’da kurdukları kitapevlerinde 1972’den beri kullanmışlar.
Dergâh Yayınları kurulurken gelecek nesillere bir kütüphane kurma ve mektep olma amacıyla kurulmuştur.
Dergâh Yayınları’nın kurulduğu zamanda Türkiye’de yayıncılık külfetli bir işken, iyi kitap temin etmek ve iyi kitap basmak çok daha zordu. Dergâh Yayınları ise söz konusu dönemde edebiyat, çağdaş Türk düşüncesi, çağdaş İslam düşüncesi, tasavvuf, İslam klasikleri, felsefe, tarih, sanat ve sosyal bilimlerin diğer alanlarına öncelik vermiştir. Buradaki maksadın, Dergâh Yayınları’nın Türk düşünce hayatının köklerine ulaşma çabasında olduğunu söylemek lazım.
Dergâh Yayınları kökü oldukça derinlere/ eskilere giden bir yayınevi. Bu uzun yürüyüş boyunca yayınevi ne tür değişimlere uğradı?
Yayınevinin pek bir değişime uğradığı söylenemez. Başlangıcından itibaren hangi meseleler çerçevesinde yayın yapıyorsa aynı şekilde devam ediyor.
Klasik İslam eserleri diyebileceğimiz eserleri günümüz okuruyla buluşturuyorsunuz. Mustafa Kara, İsmail Kara ve Süleyman Uludağ’ın bu konuda büyük özverilerini görüyoruz. Bu eserlerin yeniden neşrinden ne gibi faydalar umuyorsunuz?
Türkiye’de tasavvuf, tarikatler, İslami hareketler konularındaki yayınların tarihi belki Cumhuriyet'ten de eskidir. Dergah Yayınları'nın çatısı altında yapılan yayınların özelliği belki şuradan anlaşılabilir: Akademik ttizliği paranteze almadan 90'lı yılların başından itibaren Türkiye eğer İslam, tasavvuf, tarikatları tartışacaksa bunların yaslanacağı bir kütüphane olsun istendi. Önce klasik eserlerin tercümeleri yoluyla Türkçeye literatürün bir kısmı kazndırıldı, ardından da telif eserlerle meseleler, vakalar Türkiye’nin bugününe taşındı denebilir.
Ömer Seyfettin, Ahmed Midhat Efendi, Ahmet Haşim, Abdülhak Hamit Tarhan ve Ahmet Hamdi Tanpınar'ın eserleri yayıneviniz tarafından defalarca basıldı ve basılmaya devam ediyor. Bu eserleri kültürümüz için vazgeçilmez kılan hususiyetler sizce neler?
Türk edebiyatının tarihi aynı zamanda Tükiye’nin hem siyasi hem de fikrî tarihini/ tartışmalarını yansıtır. Bu çerçevede bizdeki fikir akımlarının mümessilleri de genel olarak edebiyat menşeli kişilerdir. Ömer Seyfettin’in dilin sadeleştirilmesi ve Türk milliyetçiliği açısından mühim yeri, Ahmet Mithat Efendi’nin Türkiye’de toplumun dönüştürülmesi veya bilgilendirilmesi konusunda verdiği eserler ve muazzam cehdi, Tanpınar’ın Türk modernleşmesi konusundaki tahlilleri ve yorumları, bunları eserlerine yansıtışı... Bütün bunlar bizim aynı zamanda yayınevi olarak ilgilendiğimiz ve belli oranda Türkiye'nin meselelerini tartışırken yaslandığımız bir zemin olmasını istediğimiz kişiler. Bu eserlerini neşrettiğimiz kişilerle böyle bir ilişkimiz var.
Dergâh Yayınları’nın Nurettin Topçu'ya karşı farklı bir hassasiyeti var. Bütün eserlerini yayıneviniz neşrediyor. Nurettin Topçu yayıneviniz için ne ifade eder?
Türkiye’de fikir serdetmiş, belli bir meseleyi savunmuş kişilerin sayısı ve kalitesi herkesin malumudur. Biz yayınevi olarak Nurettin Topçu’nun hem zamanında hem de bugün için sıradışı bir fikir adamı olduğunu düşünüyoruz. Felsefe kökenli biri olması, tasavvufla kurduğu ilişkinin fikirlerine yansıması, Anadolu milliyetçiliği konusunda serdettiği fikirlerin çevresindekilere nazaran derinliği... Nurettin Topçu bu anlanmda da bizim için önemli ve bugün için de Türkiye’nin problemlerini aşmada yardımcı olacak, ufuk açacak bir kişidir.
Kitapların yanısıra süreli yayınlar konusunda da bir ekol olan Dergah dergisini kotarıyorsunuz. Dergi ve yayınevi arasında yazı faaliyeti ve yayınlanan ürünler bakımından ne gibi bir münasebet var? Mesela dergide yayınlanan yazılar kitaplaşıyor mu?
Dergiler, dünyanın neresinde olursa olsun birer okuldur. Her ne kadar dergilerde önemli kalemler yer alsa da amaç her zaman genç ve yeni kalemleri keşfedebilmektir. Dergâh dergisi 1990 Mart'ında Mustafa Kutlu, Ezel Erverdi ve İsmail Kara başta olmak üzere, İsmet Özel gibi birçok tanınmış ismi ve özellikle edebiyatçıyı, yeni yetişen sanatçıları bir araya getirerek kurulmuştur. Yayınevinin çizgisini oluşturan gelenek dergiyle sağlamlaştırılmıştır. Derginin hedefi, ağırlıklı olarak genç edebiyatçılara dönüktür. Mustafa Kutlu’nun bitmez-tükenmez emekleriyle bugün isim ve ün kazanmış, kitap sahibi olmuş birçok şair ve yazar yetişmiştir. Bunların arasında genç hanımların olması ayrı bir başarıdır.
Ümit Aksoy konuştu