Şair, yazar, çocukların sevgilisi ve TRT'deki bir kısım güzelliklerin yanında durması ile tanıdığımız, Eve Gitmek İstemediğim Günler isimli güzel şiir kitabının sahibi Bülent Ata ile o Kore'de iken konuştuk. Kısa ve değişik şeyler sorduk.
Yeni şiir kitabı var mı?
Basılmayı bekleyen çocuk şiirlerinden oluşmuş bir dosya var. Resimlendi, hatta tasarımı bitti ama yayınevi vazgeçtiği için bekliyor bakalım.
Hangi yayınevi demeyeceğim?
Deme, Mustafa aldı gitti, satamadan getirdi diyelim.
Peki, bir öykü kitabı varmış?
Evet! Bir öykü kitabı kitabı var. O da sözünü tutmayan bir başka yayınevinin bilgisayarında bekliyor.
Adları ne?
Öykü kitabının adı, “Köpekler Akşamı”, çocuk kitabının da, “Atlar Geliyor”
Neler okuyorsunuz şu sıralar?
Senaryolar, senaryolar, senaryolar. Gazze Blues diye bir şeye başladım, bir de Zizek’in Matrix’le ilgili küçük bir kitabı elimde.
Beğendiğiniz bir şey var mıydı okuduklarınızdan?
En son Onur Ünlü'nün yazdığı bir senaryo okudum. Çarpılmışlar, Rasim Özdenören öykülerinden bir kolaj. Uzun zamandır okuduğum en iyi senaryo…
Takip edebildiğiniz dergiler?
Altyazı, Notos Öykü, Dergah
Hangi dergileri okumaya fırsat bulamadığınızda üzülüyorsunuz?
Eskiden üzülürdüm. Son taşındığım eve çıkarken elimdeki nerdeyse tüm dergi arşivini elden çıkardım.
Yazık değil mi abi?
Yazık tabii, ama ben de durması yazık. Meraklısına gitsin. Bir işe yarar belki. Benim olanların hepsini gönderdim. Sadece emanet Maveralar duruyor. Bu tür şeyler yaptığımda yani kıyamadığım şeyleri elden çıkarttığımda bir rahatlama oluyor. Acı çeken birini toprağa veriyorum sanki.
En son birisine tavsiye ettiğiniz kitap hangisi idi?
Fante-Üzümün Kardeşliği, Algernona Çiçekler ve Su Üstüne Yazı Yazmak
Sizi gündelik koşturmaca içerisinde neler sevindirebilir?
Rasim Özdengören ağabeyle karşılaşmak ya da kızımın bilgiç konuşmaları, ha bir de işsiz arkadaşlarım iş bulmuşsa…
Kimleri özlersiniz?
Özlediğim bir kaç isim var. Bir çırpıda söyleyebilirim. Kimi bu dünyada kimi ötede abiler, kardeşler...
Ankara'dan bıkmaz mı Bülent Ata?
Bıktığım oluyor. Sonra bakıyorum, aslında kendimden bıkmışım. Bir de son zamanlarda işten güçten Ankara’dan çok işyerinde zaman geçirdiğimden sokağa çıkmak bile enteresan geliyor. Nerdeyse Ankara’da Ankara’yı özlüyorum. İstanbul’a gel diyeceksen, gelip gidiyorum ara sıra yetiyor.
Bu sıralar dilinden düşmeyen bir şarkı?
Ramazan ayında “Demedim mi”yi söyledi ya Hayko Cepkin, ha bire o geliyor dilimin ucuna.
Ortaokul lisede lakabı nedir Bülent Ata'nın?
Belirgin bir şey yoktu. Şair filan dedikleri olurdu. Silik bir adammışım demek ki isim bile takmamışlar zahmet edip.
Şiirinizi çok iyi anladığını düşündüğünüz/ fark ettiğiniz birileri oldu mu? Kimler mesela?
Zaman zaman oldu. Ama bu beni çok ürküttü doğrusu, ama öyle bir şey ki sanki şiir onunmuş da ben yolda bulmuşum sahibine teslim etmişim gibi bir duygu... Ama hani köpekler sabırsızlıklarından durdukları yerde kendi kendilerini yerler ya. Sahipleri taslarına yemek koyarken. Bazen birileri çıkıp sebepsiz yere şiirimi okuyup sevse bir şeyler söylese diye zavallılandığım olur. Ama desteksiz bir övgüyse, kusurları görmeden, sırt sıvazlar gibi. Susarım sadece… Ekşi sözlükte iki arkadaş vardı birini hiç tanımadım ama aynı frekanstaydık sanki onlarla...
Şiirlerinizi ezbere okuyabilir misiniz?
Asla. Kendi şiirimi ezberlemeyi bir tür adapsızlık gibi görüyorum galiba. Galiba diyorum çünkü buna hiç yeltenmedim. Bir şekilde bana uzak geldi bu. Yoksa hafızam iyidir.
Edebiyattan sanattan anlayan birinin başka insanlara yeğ tutulmalı mı? Neden?
Yemek yerken evet. Böyle adamlara ikram etmeyi severim. Bir şeyler paylaşmak için belki. Dergi toplantılarına meyve, tatlı filan götürdüğümü hatırlıyorum. Ama o kadar. Edebiyattan sanattan anlayan koruklar da gördüm ya da inisiyatif alamayacak güzel insanlar da. Kime ne vereceğini, ne kadar vereceğini ölçerken edebiyat ve sanat bir derinlik belki ama bazı konularda da çok yüzeyde kalıyor. Mesela ihlaslı bir adam bazen bilmediği şeyleri istidadı varsa o işi bilenden daha iyi, daha sağlam kavrayabiliyor.
Türkiye'de yaşamıyor olsaydınız nerde/nerelerde yaşamak isterdiniz?
Bilmiyorum. Zuhurata bırakırım böyle konuları.
Çocuk yayıncılarının öncelikle fark etmesi gerektiğine inandığınız bir kaç şey söylemenizi istesek?
1- Çocuk yayıncıları mutlaka alanında uzmanlaşmış editörler çalıştırmalı.
2- Ailelerine ve üstatlarına okutamayacakları kitap basmasınlar.
3- Çocuk kitabından anlayan adam bunun ticaretini yapamaz. Yayınevi sahibi de çocuk kitabından anlamak zorunda değildir. Bu yüzden herkes işi ehline teslim etmeli.
4- İyi çocuk kitabı yazan, resimleyen, tasarımlayan, editörlüğünü üstlenen adamların hatta dağıtım ve tanıtımını yapan insanların bir araya gelmesi uzmanlaşmayla ve emeğin karşılığının verilmesiyle olur. Bunların çoğu da parayla olur. Ama paranız olsa da bütün bu adamları bir araya getirebilmek ciddi adamların işidir.
Sözlüklerle aranız?
Sözlük yazmak, yeni tanımlar getirmek hoşuma gidiyor. Biraz matematik eğitiminden biraz da kısa yazmayı sevmemden kaynaklanıyor.
Müstearlarınızın sizden daha çok tanındığı söyleniyor, ne dersiniz?
Evet doğru. Bazen öyle ki, ben kendim bir müstearmışım gibi geliyor. Müstearlar kalsın öyle. İnsana kapı açıyor.
Futbolla aranız var mı?
Yorum yapacak kadar…
Takım tutar mısınız?
Biraz Beşiktaş ama say desen sayamam kimseyi. Zaman içinde de tutmuyorum dememek için söylediğim bir şey.
Hiç maça gittiniz mi bir stada?
Lisedeyken okul takımının bir, belki iki maçını izlemiştim. O da devre arası olmadan çekip gitmişimdir. Ama babamla evde maç seyretmeyi seviyorum. Denk gelirse bakıyorum ben de kaptırmışım kendimi. Çocukluk günlerine dönüş galiba…
Kütüphanelerle aranız var mıdır?
Ders çalışırken uyuyakaldığım, cilt bezi kokan yerler… Küçük kütüphaneler ve ev kitaplıklarını daha çok severim.
Evde çok kitap var mı?
1500-2000 civarında var.
Emaneten alınıp da geri gelmeyen kitaplarınızın ardından ağıt yaktığınız olur mu? Mesela kaptırdığınız bir iki kitap var mı aklınızda?
Ağıt yakmam. Tuhaf bir şekilde başlarına bir bela almışlar gibi gelir bana. Bunu bu kadar net düşünmemiştim ama onlar için üzülürüm. Evdeki ilaçları alıp götüren birini düşünün. Ya yanlış doz alırsa gibi. Ama bazen yarım kalan bir kitap gitmişse mesela, canım sıkılır. Vardı ama dedim ya silmişim defterden, helal etmişim.
Rüyalarla aranız nasıl?
İyi, Allah’a şükür. Rüya kayıp ilimlerden biri bence. Ama fala çevirmemek lazım.
Haberleri gazetelerden mi internetten mi okursunuz?
İnternetten.
Takip ettiğiniz köşe yazarı var mı?
Özellikle takip ettiğim isimler yok. Zaman zaman Rasim Özdenören, Mustafa Kutlu ne yazmış diye merak ederim, bir de Engin Ardıç ve Ahmet Kekeç…
Camilerimize ne yapmasınlar? Ne yapsınlar? Camilerimizin nesi eksik nesi güzel?
Ben cami mimarisinden anlamam. Cemaatten de anlamam. Çoğu namazı evde kılarım. Artık ne yapacaklarsa yapsınlar. Minarenin boyunu mu kısaltırlar, aksi amcalara enfiyemi dağıtırlar bilemem. Ben yaşlanıp asabi bir adama dönüşmeden şu camilere bir el atsınlar. Yoksa ben de gidip aralarına karışacağım. Şaka bir yana gene Allah’a şükür mimari için değil de Allah rızası için gidiyoruz camiye. Yok mu? Öyle camiler de var ki kubbe kubbe değil, minare minare değil. Ama cemaat bir araya gelmeye teşne. Eve gitmiyorlar muhabbetten. Ben öyle camileri arıyorum işte. Atacaksın kendini içeri. Camide misin, ağda balık mısın? Tavada mısın sacda mısın? Bir secde var, bir alın. Yan yana çırpınır omuzların, öptükçe alınlar secdeyi. Unutuyorsun yanındakinin ayıbını. Bir harmanidir artık o cemaat, giymiş ulu bir mintanı. Hem kumaşı kendi, hem örter kendini. Cemaat susar, cem olur. O camiden çıkmazlar da sobadan kıvılcım gibi sıçrarlar sanki. Böyle adamlar vardır, böyle camiler de vardır. Ben onları görüp de hafifseyenlerden olamadım. Camilerin eksiği de çok sizin anlayacağınız, güzelliği de.
Asım Gültekin sordu, sordu, sordu
bülent ata bana örnek olsun herkese örnek olsun en çok da görünme hevesinde acayip olmayı farklı olmak sananlara kendi camiasına sürü diyenlere ayşe armanlara röportaj verenlere küfreden şairimsilere edepsiz edebiyat katillerine örnek olsun.adama gibi adam işte...