Abdulcelil Hoca için irşadda mekan sınırı yoktu

Prof. Dr. Mehmet Salih Arı, merhum Abdulcelil Candan'ın akademik hayatı, davet metodu, kitapları ve diğer ilmi çalışmaları hakkında Kübra Özkan'ın sorularını yanıtladı.

Abdulcelil Hoca için irşadda mekan sınırı yoktu

Âlimin ölümü, İslâm’da (açılmış) bir gediktir. Gece ve gündüz birbiri ardınca geldiği sürece onu hiçbir şey kapatamaz." diye buyuruyor Efendimiz. 8 Ekim 2012’de Doç. Dr. Abdulcelil Candan Hoca’nın vefatı ile bir gedik açıldı.

Bu sebep ile Hoca’nın akademik hayatı, davet metodu, ilmi çalışmaları hakkında bilgi almak için Van Yüzüncü Yıl Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Dekanı Prof. Dr. Mehmet Salih Arı Hocamız ile Abdulcelil Candan Hoca’yı konuştuk. Mehmet Salih Hocamıza verdiği bilgiler ve ayırdığı vakit için teşekkürlerimizi sunuyoruz.

Prof. Dr. Mehmet Salih Arı

Abdulcelil Candan hakkında neler söyleyebilirsiniz?

Doç. Dr. Abdulcelil Candan Hoca’yı, 1993’de Yüzüncü Yıl Üniversitesi İlahiyat Fakültesi araştırma görevliliği sınavı için müracaat ederken tanıma imkânım oldu. Sınava gelen çok sayıda arkadaş vardı. Gelen adayların hepsi bir bilim dalı için başvurduklarını söylerken o, “Tefsir, Hadis, Kelam, Fıkıh vs. İslami ilimlerinin her birine müracaat edebilirim, kendimi o yeterlilikte görüyorum” diyordu. O zaman birçoğumuz şaşırmıştı. Zira adaylardan her biri kendilerini ancak bir bilim dalına hazırlayabilmişti. Kurtalan Müftülüğünden fakültemize geçiş yapan Abdulcelil Hoca ilk olarak Kelam Anabilim Dalında araştırma görevlisi, daha sonra ise öğretim görevlisi kadrosuna atandı. Kuruluşunun ilk yıllarından itibaren fakültemizin akademik kadrosunda yer alan eğitim ve öğretim alanında önemli faaliyetler sürdüren bir arkadaşımızdı. Hayatı Allah için dolu dolu yaşayıp Allah rızası için sohbetten sohbete koşarak, gerek öğrencilerine gerekse Van halkına yararlı olmaya çalışırdı.

Hoca’nın davetçi kişiliğinin ön planda olduğunu biliyoruz. ‘Ömür Boyu Davet’ kitabı da bunun bir göstergesi. Bu konuda neler dersiniz gözlemleriniz doğrultusunda? 

Abdulcelil Hoca, davet için hem camilerde vaaz ve hutbe, hem de sivil toplum kuruluşlarında sohbetlere katılırdı. Bu konuda onun için bir sınırlama yoktu. Bundan dolayı birçok İslami kuruluş onu kendilerinden kabul ediyorlardı. Bunun yanı sıra radyo ve televizyonlarda da irşad ve tebliğ faaliyetini sürdürüyordu. Tahminime göre Candan Hoca, davet konusunda Mısır İhvanu’l-Müslimin liderlerinden Hasan el-Benna’yı örnek edinmişti. Bilindiği gibi Hasan el-Benna kahvehanelerde ve değişik yerlerde irşad faaliyetlerini sürdürmüştü. Hemen herkese ulaşmaya çalışmıştı.

Hocamız bilgisini okulda öğrencilere ders vermek suretiyle paylaşmakla yetinmezdi; onun her Cuma mutlaka ya vaaz kürsüsünde veya minberde bir programı vardı. Yine hemen hemen her hafta en az bir veya iki yerde, dernek, vakıf veya öğrenci evinde bir sohbet veya konferansı olurdu. Haftanın belli bazı günlerinde tanıdık esnafı dolaşır, yanlarında oturur ve dini sorularını yanıtlardı. Katıldığı her taziyede mutlaka bir sohbet yapardı. Aynı zamanda düğünlere davet edilir ve günün anlamına dair hoş bir sohbet yapardı.

TRT 6 açıldıktan bir süre sonra iki yıldan fazla hocamız dine dair farklı konularda programlar yaptı ve programları geniş bir kitle tarafından büyük bir beğeniyle tüm dünyada izlenirdi. Tüm bunların yanında hocamız günde en az 6-7 saat kitap okurdu. O, gençleri kitap okumaya davet eder, onları teşvik eder ve yönlendirirdi. Çoğu zaman gençlere vermek üzere belirli kitaplar satın alır ve okuyacağına inandığı öğrencilere hediye ederdi. Kısacası hocamız ilminin zekâtını hakkıyla verirdi.

Hocamızın “Müslüman ve Mezhep” adlı eseri hakkında ne söylemek istersiniz?

Rahmetli hocamızın muhatap kitlesinin büyük bir bölümünü imamlar ve hocalar teşkil ediyordu. Bu da hocanın çalışmalarına yansıyordu. Mezhep, içtihat ve taklit konuları imamların gündeminden düşmez ve sürekli tartışma konusuydu. Hoca da bu konuda gördüğü boşluğu doldurmak ve bu kutsal görevi gören imam arkadaşlara yardımcı olmak için Müslüman ve Mezhep adlı eserini hazırladı.

Kuşkusuz başta mezhep imamları olmak üzere İslam âlimleri fıkıh alanında muhteşem eserler yazmış ve büyük gayretler sarf etmişlerdir. Onların bu gayretlerini, düşünce ve içtihatlarını korumak ve yaymak için öğrencileri de büyük hizmetlerde bulunmuşlardır. Bu çalışmalar sonucunda mezhepler oluşmuş ve bu mezhepleri geliştiren, yenileyen âlimler olduğu gibi onlara tâbi olan ve onlardan birisine göre ibadet eden, dinini yaşayan mukallit avam insanlar da olmuştur. Zaman geçtikçe mezhebe bağlılık noktasında aşırılıklar ve katı taassupçuluk hâkim olmuştur. Mezhep mensuplarının birbirlerini dışladığı, birbirinin arkasında namaz kılmadığı, farklı mezhebe mensup Müslüman erkek ve kadınların birbiriyle evlenmeme derecesine kadar ilerlediği zamanlar olmuştur. Aynı şekilde zaman ve mekâna bağlı olarak verilen kimi fetvalar artık genelleştirilmiş ve toplumda ciddi sıkıntıların oluşmasına sebep olmuştur.

İşte bu tablonun toplumumuza kadar yansımasından kaynaklanan sorunları gören hocamız, bu eserini hazırlayarak başta imamlar olmak üzere tüm Müslümanların istifadesine sunmuştur. Hocamız eserinde İslam’a hizmetleri olan âlimlere saygıda kusur etmeden, onlar için mazeretler göstererek verilen kimi yanlış fetvalarını ve edinilen kimi hatalı tutumlarını yine diğer muteber âlimlerin görüşleriyle düzeltmeye çalışmıştır.

Hocamız mezheplerin Müslümanların birlik ve beraberliğini, doğru bir dini hayatı yaşamayı sağlayarak dini kolaylaştırdığı düşüncesindedir. Ancak mezhebe bağlılığın taassup derecesine ulaşıp ayrılık ve düşmanlığa sebep olacaksa mezhebin terki gerektiğini düşünür. Bir mezhepten başka mezhebe geçmenin hiçbir sakıncasının olmadığı ve delilinde ciddi bir problem olmadıkça her mezhebe uyulabileceğini savunur. İçtihat kapısının kapanmadığını düşünen hocamız, içtihat etme sıfatlarını haiz her âlim ve araştırmacının günümüzde yeni çıkan mesele ve hadiseler için dini hüküm arayarak içtihat edebileceğini kabul ederdi. Hatta bu içtihadı dini bir vecibe olarak görürdü. Hocanın tahkik ve taklit konularında zaman zaman bazı arkadaşlarla tartıştığını biliyoruz. Sonuç olarak hocamızın Müslüman ve Mezhep adlı eseri ümmetin derin bir yarasına parmak basmaktadır. En azında bazı problemlerimizi tartışmaya açmaktadır.

Hocamızın ilmi ve yaşantısı hakkında bize bilgi verir misiniz? Akademik kariyeri dışında âlimlik ve seydalık yönü de var mıydı?

Hocamız hem ilmi yönüyle hem de günlük yaşantısı yönüyle renkli bir kişiliğe sahipti. Akademik ihtisası tefsir olmasına rağmen o, hadis, fıkıh kelam, siyeri de en az ihtisas alanı kadar biliyordu ve bu bilimlere de hakimdi. Nitekim Bidatler Ansiklopedisi, Kur’an’ı Nasıl Anlamalı, Ömür Boyu Davet, Ulemanın Gücü gibi eserlerine bakıldığında bu durum fark edilecektir.

Fakültede birlikte çalıştığımız dönemlerde birçok arkadaşın kaynak ihtiyacını karşılardı. Oldukça zengin kütüphanesinde bulunmayan kitaplar hakkında da bilgi sahibiydi. Literatür bilgisi çok iyi idi.

Akademik kariyerini başarıyla yürüten hocamıza, İslam’ın tüm ilimlerine vakıf olan birisi olması hasebiyle, rahatlıkla âlim diyebiliriz. Hocamızın seydalık sıfatından, klasik medreselerde öğrenci yetiştirmeyi kastediyorsanız böyle bir çalışma yürüttüğüne şahit olmadık. Fakat hocamız bu tür çalışmaları her zaman takdir eder, medreseleri ve medrese seydalarını ziyaret eder, zaman zaman onlarla ilim ve fikir teatisinde bulunurdu. Ayrıca öğrencilere ufuk açıcı sorular yöneltir, onları araştırmaya sevk ederdi.

Başta belirttiğimiz gibi Abdulcelil Hoca’nın vefatı ile bir gedik açıldı. Bunu kapatmak adına, hocayı anlama ve anlatma adına bilhassa biz gençlere tavsiyeleriniz neler?

Abdulcelil Hocayı örnek göstererek gençlere şu tavsiyelerde bulunabiliriz. İlim Allah rızası için öğrenilmelidir. Öğrenildikten sonra ise bu ilmin zekâtı verilmelidir. Zekat ise insanlara İslam’a davet ve onları irşad etmektir. Gençler zamanın kıymetini bilmeli, özellikle okumaya büyük önem vermelidirler. Zira gençlik çağlarında öğrenilen ilim zihinlerde kalıcı oluyor. Bu nedenle başta kutsal kitabımız Kur’an-ı Kerim olmak üzere okumaya ve anlamaya büyük önem verilmelidir. Meşhur edebiyatçı Nuri Pakdil’in de belirttiği gibi "Okumadığın gün karanlıktasın ve bu karanlıkta hiçbir şey meşru değildir."

Yeterli derecede İslami bilgiye sahip olurken bilgi yaşama yansıtılmalıdır. Amelsiz ilmin fazla bir değeri olamaz. Gençler davetçi vasıflarını unutmamalıdırlar.

Bu duygularla Abdulcelil Hocamızı rahmetle anıyoruz. Allah rahmet etsin.

 

Kübra Özkan konuştu

YORUM EKLE