37 bin çeşit kitap var burada!

İnkılâb Yayınlarından Hasan Güneş Beyefendi ile yayınevini, Cumartesi sohbetlerini, kitapları konuştuk.

37 bin çeşit kitap var burada!

 

Küçücük bir hayalle başlayan ve sonrasında büyük bir aileye dönüşen İnkılâb Yayınlarının müdürü Hasan Güneş ile Fatih Fevzipaşa Caddesi, Şehitkubilay Sokaktaki işyerinin kitap bölümünde söyleştik.

Yayıncılığa nasıl başladınız?

Üniversite yıllarında benim, hatta birlikte olduğum arkadaş grubunun hayallerinde kitap yayıncılığı yapmak vardı. Ancak bu hayal 1983’te okul bittikten sonra gerçekleşebildi. İlk kitabımız Yusuf Kerimoğlu’nun ‘Kelimeler ve Kavramlar’ıydı. Konunun kapsamını belirleyip yazarına siparişte bulunmuştuk. Bugün yirmi birinci baskısını gerçekleştiriyoruz. Alanında faydalı olduğunu düşündüğümüz bir kitap. Ancak yayıncılığa başlarken biz işin maddi boyutunu çok fazla düşünmemiştik. Bir öğrencilik hayali olarak düşündüğümüz bu yayıncılığın maddi boyutu bizi gerçeklerle karşı karşıya getirdi. Arkadaşlarla bir şirket olup ortaya sermaye koyduğumuzda ve ancak iki üç kitap çıkarınca gerçeklerin acı yüzüyle karşılaştık. Bu, elinizde bir çuval bozuk para olup yollara serpmenize, sonra tekrar toplamaya benziyor. Taşların, kumların, çamurların arasından tekrar nasıl toplayabileceğinizi düşünürseniz bu işin güçlüğünü anlarsınız.

Peki, yayınevi haricinde kitap satışı ve kırtasiye hizmeti de veriyorsunuz, bu geçiş nasıl oldu?

Yayıncılığın bir ticari destekle yürüyebileceği sonucuna vardık ve buna en yakın olarak kırtasiye işine geçmeye karar verdik. İnkılâb’ın kırtasiye ve fotokopiyle desteklenerek ayakta kalabileceğini düşündük, iyi ki de düşünmüşüz. Bizim maişetimizi karşıladığı gibi kitaplarımızı da çıkarmaya başladık. Çünkü gerçekten Türkiye’de değil, tüm dünyada yayıncılık önemli desteklerle ayakta duruyor. Bir anlamda, ironi gibi olacak ama, bu iş IMF yardımlarına benziyor. Dünyada yayıncılığı büyük kuruluşlar, vakıflar, finans kurumları destekliyor. Bir kitabı çıkartıp tekrar kendi sermayesi ile yeni kitap oluşturmak çok zor. Böylece, gördüğünüz gibi üç ayrı alanda; kitap, kırtasiye, dijital baskı alanında faaliyeti geliştirerek bugünlere geldik. Yayıncılığımızı ancak diğer bölümlerden gelen destekle sürdürebiliyoruz. Bulunduğumuz mekânda 37 bin çeşit kitap var. 10 yıl önce 5-6 bin kitabımız vardı. Çok şükür bu noktaya geldik.

İnkılâb yayınevinin yayın çizgisi nedir?İnkılab Yayınları

Bir çeşit ticaret olarak düşündüğümüzde herkes işini yapıyor, yani herkes her kitabı yayınlayabiliyor. Biz bir duyarlılığın olması gerektiğini düşündük. Madem ki kendi maişetimizi bir şekilde temin edebiliyoruz, o halde çok satsın, çok kazanalım güdüleriyle her kitabı yayınlamıyoruz. Buna şükrediyoruz. Buna muhtaç değiliz. Buna muhtaç olmak insanı yanlışlara sürükler. Çok satsın diye çıkardığınız bir kitapta dikkat edemeyeceğiniz bazı noktalar olabilir. Biz öncelikle insanımıza yol gösterecek, onlara tarihten gelen  köklerini, değerlerini hatırlatacak yayınlara öncelik veriyoruz. Böyle bir fedakârlıkla yayınlanacak kitaplar… Yani çok satmayan kitaplar…

İnandığınız gibi yaşamazsanız, yaşadığınız gibi inanırsınız

Sonuçta yazdıklarımızla, yayınladıklarımızla, söylediklerimizle ahirette bundan sorumlu olduğumuzu düşünüyoruz. Buradaki her kitabın sizin üzerinizde bir sorumluluğu var değil mi?

Yayıncılık her alanda olduğu gibi insana büyük sorumluluklar yükleyen bir alan. İyi bir çığır açarsanız iyi bir fikir yayarsınız, bunun neticelerini devşirirsiniz. Yani bundan istifade edenler de size hayır duada bulunabilirler. Ancak kötü düşüncelere sevk edebilirsiniz de... Bizim değerlerimize aykırı şeylerden bahsediyorum. Basit bir örnek; falcılıkla ilgili bir kitap bastığınızda, insanlar fala çok meraklıdır, yıldızlara meraklıdır ve bunu merak edip alacaklardır, çok satabilirsiniz. Ancak bu fikirlerin sizin inanç dünyanızdaki karşılığı nedir? Bu değerlerden uzak kalamazsınız. Bizi sınırlayan kutsallarımız vardır. Biz de yayıncılığımızda bunu düşünüyoruz. Bir içki üretip satmanın toplum üzerindeki zararlarını düşünürseniz; insan vücuduna ve sosyal hayata verdiği zararlardan bahsediyorum, bunu üreten de, satan da, aracı olan da nasıl sorumluysa durum yayıncılıkta da böyledir. Ancak kötü, yanlış fikirler yayarsanız, kötü sonuçlarından elbette size de bir pay düşecektir. İnandığınız gibi yaşamazsanız, yaşadığınız gibi inanırsınız. Toplumdaki yanlışlara teslim olmamak lazım. Fiili gerçekler, sokakların gerçekleri, her zaman doğruları yansıtmaz. Öyle olsaydı Rabbimiz peygamberler göndermezdi. İnsanlar kendi kendilerine hakikati bulurlardı.

İnkılab Yayınları, Hasan GüneşYeter Ki Kitap Okunsun…

En çok hangi kitaplar satılıyor. Kitaba olan ilgi arttı mı?

Öncelikle araç kitaplar dediğimiz kitaplar satılıyor. KPSS, ALES, LGS, sonra 100 Temel Eser diye nitelenen kitaplar. Gazeteci yazarların, popüler kitapların da sattığı bir vak’a; onları biz diğer kitaplarla karşılaştıramayız. Çünkü onlar moda gibidir. Belli bir kesim vardır. Bir araya geldiklerinde “şu kitabı okudun mu, ben okudum” dendiğinde karşı taraf kendinde bir eksiklik hisseder. Bu durum bir modadır. Bu da bir gösterge olamaz. Eskiden öğretmenler, imamlar, toplumda kanaat önderi dediğimiz kişiler kitap önerirlerdi. Şimdi kitap tavsiye eden insanları göremiyorum. Bu durum dünyevîleşmenin bir sonucu. İnsanlar çekiniyor kitap tavsiye etmekten ya da kendi izledikleri yollardan çok emin değiller. Çünkü kendi yollarını, fikir dünyasını benimseyen insanlar bunun yayılmasını isteyeceklerdir. Güzelliği paylaşmak isteyeceklerdir. Şu an böyle bir zaafiyet var. 

Kitaba olan ilgiye gelince, ülke nüfusu ve tirajlarla bunu kıyaslayabiliriz. Frankfurt kitap fuarında Azerbaycan standına gitmiştim. Azerbaycan nüfusu 7 milyona yakın bir ülke. Baskı sayısı bizimkisi ile aynı idi. 1000 ila 1500 arası, devlet eliyle basılanlar ise 5000-10000 olabiliyor. Şimdi Türkiye’nin nüfusu 70 milyonu aşmıştır. Biz kitapları 1000 adet basıyorsak burada bir terslik var demektir. Evet, sayıca çoğaldı. 1983’te 5000 adet basıyorduk ama kitap çeşidi bu kadar fazla değildi. Bu arada yeni yeni üniversiteler kuruluyor, üniversite mezunu sayısı artıyor, ama gelin görün ki, basılan kitap sayısı, satılan kitap sayısı düşüyorsa orada bir problem var demektir. Ben de olumlu bakmak isterdim ama maalesef rakamlar ortada.

İyiye, güzele, doğruya...

Cumartesi sohbetlerine gelecek olursak, bu fikir nasıl çıktı? Hangi yazarlar katıldılar?

Cumartesi sohbetleri bu geniş mekâna gelmeden önce de başlayıp uyguladığımız kültürel bir faaliyetti. 2000’li yıllarda başlamıştı, küçük de olsa, yukarıdaki dar mekânda yapılıyordu. 2005 yılında bu geniş mekâna geçince daha rahat oldu. Kitabı yeni yayınlanmış yeni yazarlar, ister yeni kitabı çıkmış yeni yazar diyelim ya da popüler, o gün ismi duyulan kişiler olsun. Bunları sıralayabiliriz, Engin Noyan’dan Ulvi Alacakaptan’a, Afet Ilgaz’a; Mahmut Kaya’dan Mehmet Doğan’a, Sibel Eraslan’dan Yıldız Ramazanoğlu’na, Kudret Büyükcoşkun’dan İbrahim Karagül’e... adını çokça duyduğumuz ya da duymadığımız tüm yazarlar. Hatta ilk defa kitabı çıkmış yazarları okuyucuyla buluşturmaya daha çok önem veriyorduk. Gelenler de gayet güzel sunumlar yaptılar, nasıl bir kitleye hitap ediyorlar, okuyucunun profili nasıl, onu gördüler, okuyucu yazarları gördü yakından tanıdı. Kitabevleri kültür merkezleridir. Yazarlarla buluşturma imkânları varsa bunu öncelikli faaliyet olarak görmelidirler. Cumartesi Sohbetlerini genellikle Kasım ayında başlatıyoruz, Mayıs ayına kadar her hafta sürdürüyoruz.

Bir dönem İnkılâb yayınevinin çıkartmış olduğu mizah dizisi ve İslâmî Sosyal Bilimler Dergisi dönemin ihtiyacını karşılayacak nitelikteydi. Şu an devam ettirmemenizin sebebi nedir? 

Mizah başlı başına güçlü bir ifade tarzıdır. Geçmişten beri vardır. Hicivden, ironiden bahsettiğimizde aslında mizahtan bahsediyoruz. Bunun gücünü bildiğimiz için, böyle bir dizi düşündük. Abdurrahman Dilipak’ın Anya Manya Kumpanya’sı ile başladık. Ulvi Alacakaptan’ın Çaladaktilo’sunun ardından Ağzınıza Laik, Zehir Zemberek, Ulvî Şeyler, Melodik Coplama ile devam etti. Ayrıca başka yazarlar da oldu Necati Tuncer’in Değmesin Yağlı Boya, Yazdık Hesabı. Mehmet Doğan’ın Halil Kaleli müstear adıyla yazdığı yazıları vardı eski Zaman gazetesinde, İyi ki Demokrasi Var adıyla kitaplaştırdık. Yine İsmail Fatih Ceylan’ın, Bu Kayfayla Düzelemeyiz kitabı. Bu dizi yayınladığı 90’lı yıllarda ilgi gördü. Bunu söylerken sayısal anlamda demiyorum. Belki Ulvi Bey’in kitapları 2-3 baskı yaptı, diğerleri pek yaygınlaşmadı. 2000’li yıllara geldiğimizde mizah dizimiz neredeyse hiç ilgi çekmez oldu, böylelikle durdurduk. Ancak güzel eserler görürsek sürdürebiliriz.İslâmî Sosyal Bilimler Dergisi

Diğer konu, İslâmî Sosyal Bilimler Dergisi’nin yayınına ara vermesi. 1993-95 yıllarında üç ayda bir yayınladığımız akademik tarzda araştırma, inceleme, makale, kitap tanıtımları ve çalışmalarına önem veren bir dergiydi. Amerika’da Uluslararası Düşünce Enstitüsü’nün yayınladığı The American Journal Social Science dergisinin büyük ölçüde birebir çevirisiydi, buradan ilave teliflerle besliyorduk. Bu da akademik çevrelerde ilgi görmesine rağmen satın alma noktasında destek görmüyordu. Satılmayınca baskı maliyetini karşılayamadığımız için artık yayınevi üzerinde bir yük oluşturmuştu. Dokuz sayı çıktı, üç yıla kadar dayanabildik. Bu dergiyi maddî kaynak bakımından güçlü vakıfların çıkarabileceğini düşünerek bazı kuruluşlara tekliflerimizi de sunduk. Ancak devamı mümkün olmadı, bizim için bir tecrübe oldu; ancak böyle dergilere ihtiyaç var. Şimdilerde üniversitelerin tezleri tek merkezde toplanarak kısmen o ihtiyaç giderilebiliyor. Ancak bizim bu dergiyi çıkarttığımız zaman internet kullanımı yaygın olmadığından bir nevi bilgi bankası da yoktu. Şu an bir tez hazırlamaya kalktığınızda alanınızda neler hazırlanmış, üniversitelerden internet kanalıyla haberdar olabiliyorsunuz. Bizim yaptığımız daha uluslararasıydı Amerika’da Suudi Arabistan’da, Malezya’da, Mısır’da yapılan tez özetlerini veriyorduk. Hangi konuda kimler neler hazırlıyor, çalışmalar nedir, böylece öğrenilebiliyordu. Dolayısıyla bunun biraz daha geniş bir hitap alanı vardı. Kitap tanıtımları da yüzde doksan çeviriye dayanıyordu, uluslararası düzeyde elle tutulur, alanında güzel eserler tanıtılıyordu. Bu hem yayıncılara, hem de araştırmacılara hitap ediyordu. Yani her bakımdan fayda getiren bir dergi olmasına rağmen, biz yayıncısı olarak çıkaramaz duruma gelmiştik. Bin tane bastığımız bir dergiyi dört yüz adet satamıyorsanız onu çıkartamazsınız. Bir dönem için de olsa bir ihtiyacı karşılamanın manevî hazzını tattık. Bugün için bazı konularda zaten yayınlar yapılıyor. Üniversitelerin sayısının artması, yeni yayın organlarının, ister internet üzerinden olsun ister basılı olsun, bazı çalışmaların rekabet ortamını körükleyeceğinden bu alan nisbeten doldurulacaktır. Biz bir görev ifa ettik, o dönem için…

Piyasada birçok dergi var ama sizin tanımladığınız ölçüde muadil sayılabilecek bir dergi yok. Siz bu konuda ne düşünüyorsunuz?

Tek olarak olmayabilir. Birkaç tane dergi var. Belki dergi raflarında göremiyoruz genelde abonelik ile ulaşılıyor. İlmî Araştırmalar Merkezi (İLAM), Araştırma ve Kültür Vakfı (AKV) ve Bilim ve Sanat Vakfı (BSV) gibi kuruluşların yayınladığı dergiler kısmen toplayıcı oluyor. Yani belki daha detaylı işledikleri için bunları takip etmek lâzım.

Bize zaman ayırdığınız ve sorularımızı cevapladığınız için teşekkür ederim

 

Seda Çalımfidan konuştu

 

 

 

YORUM EKLE