Dr. Asım Taşer… İslami camianın pek çok kurumunda aktif görev almış, doktor ve hayırsever bir insan. İslami camianın isimsiz kahramanlarından biri. 1923 doğumlu olan Taşer, İlim Yayma Cemiyeti, Aydınlar Ocağı, Albaraka Türk gibi pek çok kurumun kuruluşunda yer almış ve uzun yıllar her birisi ile bilfiil ilgilenmiş.
Asım Taşer, bir çok kurumun kuruluşunda yer aldığı gibi, doktorluğu esnasında da bir çok hastaya ücretsiz bakmış bir hayırsever, kelimenin tam anlamıyla bir vakıf insanı. Bugün isminin pek anılmamasının en önemli nedeni, kendi neslindeki onlarca, yüzlerce isimsiz kahraman gibi, öne çıkmayı tercih etmemesi, kendi işiyle ilgilenmesi ve faaliyetlerini sürdürmesi. Ama kurucusu olduğu vakıflarda dahi, adının ve hizmetlerinin anılmamasını bir ayıp olarak not düşmeyi bir vazife addediyorum.
Siyasete hiç girmemiş, adı hiç öne çıkmamış, pek çok hayır kurumunun ana harcında yer alan Asım Taşer ile bir söyleşi yapmaya niyetlendik.
İnternette adını arattığımızda kurumsal üyeliklerini gösteren siteler dışında adına sadece katıldığı cenazelerin haberlerinde veya adını zikreden arkadaşlarının yazı-röportajlarında rastladığımız Asım Taşer ile, yaşadıkları, gördükleri, arkadaşları, hocaları ve faaliyetleri hakkında yaptığımız söyleşiyi ilginize sunuyoruz. [M.E.]
Ayasofya’da, Kariye’de namaz kılmıştık gençliğimizde
1923 yılında doğan Taşer, Türkiye Cumhuriyeti ile yaşıt. Geçirilen zorlukları birebir yaşamış bir Müslüman. Taşer soyadı bir memur tarafından verilmiş. Ailesinin ismi esasında Mollavelioğlu fakat nüfus memuru, “hem molla hem veli olmaz, sizin soyadınız Taşer” demiş ve Taşer soyismi kalmış.
Denizci bir babanın çocuğu olan Taşer, İstanbul’da büyümüş. “Gençliğimizde de Ramazanlarda cami cami dolaşır, teravih kılardık. Ayasofya’da, Kariye’de de namaz kılmıştık o zaman” diyor.
“Bizim gençliğimizde pek çok camiyi kapatmışlardı bir zamandan sonra. Hatta hiç unutmuyorum, Sirkeci’deki demiryolunun yanındaki camiyi içki satan bir yer haline getirmişlerdi. Pek çok cami kapanmıştı o zaman. Çok zor bir dönemdi, insanların konuşmasına izin verilmezdi, neşriyat yasaktı o dönemlerde...”
Eski İstanbul’a dair anılarını sorduğumuzda, liseye gittiği yolun eskiden bir mahalle olduğunu söylüyor Taşer. “Bugünkü Atatürk Bulvarının, İMÇ’nin olduğu yerde evler, camiler vardı, sonrasında hepsi yıkıldı” diyor.
![]() |
Dr. Asım Taşer ve solunda merhum hakim Haydar Karakaş. Gerede: 27.5.1956. Haydar Karakaş'ı hatırlıyorum, Ankara'da Yüksek Hakimler Kurulu'na seçilmişti, orada dini bütün, 5 vakit namaz kılan tek hakim idi. Arasıra İstanbul'a geldiğinde bizim evde kalırdı. |
“Mesela Beyazıt’ta iki tane imam vardı. Birisi, baş imam, bir de ikinci imam vardı. Birinci imam Abdurrahman Gürses, ikinci imam Sarı İmam. Onların okumasını çok severdik, sürekli onları dinlemeye giderdik. Sarı İmam insanların saf tutmasına çok büyük önem gösterirdi, Abdurrahman Hoca ise arkada hanımlar biraz gürültü yaparlarsa, 'bak sonra size niyet etmem' derdi, latife yapardı.”
“Gönenli Mehmet Efendi'yle de tanışıklığımız olmuştu, dinlerdik kendisini. Annemler ve eşim özellikle takip ederdi onu, dinlemeye giderlerdi, Kur’an okurlardı onunla.”
Nurettin Topçu ve Reşat Ekrem Koçu'dan ders almış
![]() |
Dökümcü Şevket Bey'de, 9.1.1994 (Babamın notu). Resimdeki diğer tanıyabildiklerim: Prof.Dr. Nevzat Yalçıntaş, Prof. Dr. Erman Tuncer. |
Ortaokul ve liseyi Vefa Lisesi'nde okuyan Taşer, lisede Nurettin Topçu’dan felsefe, Reşat Ekrem Koçu’dan tarih dersleri almış. “Nurettin Bey çok enteresan bir insandı. Derste sürekli düşüncelere dalardı; hatta derslerin pek çoğunu, sınıfın camından dışarıyı izleyerek anlatırdı” diyor. Nurettin Bey’in hususiyetlerini sorduğumuzda, en şaşırdıkları yönünün annesine olan hürmeti olduğunu dile getiriyor: “Onun çok dikkat çekici özelliklerinden bir tanesi, annesine olan bağlılığıydı. İster il dışında olsun ister İstanbul’da, akşam muhakkak evine dönerdi, annesini yalnız bırakmazdı.” Liseden mezun olduktan sonra ise kendisi ile fazla görüşme imkanları olmamış, “ilişki kurması zor bir insandır gerçekten” diyor Asım Taşer.
Reşat Ekrem Koçu’nun ise derslerinin çok zevkli geçtiğini, hocanın daha cana yakın bir insan olduğunu söylüyor.
![]() |
Fatih'te Sankiyedim Camii yanında bulunan Kardeşler apartmanının önünde dava arkadaşları, merhum İsmail Niyazi Kurtulmuş ('Amentü Şerhi' yazarı Numan Kurtulmuş'un oğlu, Başbakan Yrd. Numan Kurtulmuş'un babası), merhum Hasan Tahsin Uğur, merhum hakim Haydar Karakaş, Dr. Asım Taşer ve oğlu Ömer Taşer. Kardeşler apartmanının giriş katında İsmail Niyazi Kurtulmuş'un muayenehanesi bulunurdu ve Kurban bayramlarında bu muayenehane bir deri toplama merkezi haline dönüşürdü. Hayırsever iş adamlarından gelen kamyon ve minibüsler, Saatçi İsmail Ergün (Ahmet Ergün ve Mustafa Ergün'ün abileri) tarafından hoparlörlerle donatılır, bu araçlarla mahalle mahalle dolaşılarak kurban ve deriler toplanır, kurbanlar Çarşamba İmam-Hatip öğrencilerine yıl boyu ikram edilir, deriler satılarak Anadolu'da İmam-Hatip okulları yaptırılırdı. Deri toplama işine Türk Hava Kurumu zamanında mani olmaya çalışmış, ancak başvurulan mahkemelerde verilen hukuk mücadelesi sonucunda, deri toplama hakkı yasal bir çerçeveye oturtulmuştu. Bu açılan hukuki yoldan tüm yardım kurumları deri toplayabilir hale gelmiştir. |
Taşer’in lise arkadaşlarından bir tanesi Rahmi Kurtulmuş. Daha sonra İsmail Niyazi Kurtulmuş ile de aynı okulda okumuş Asım bey ve sonra Kurtulmuş ailesine girmiş, arkadaşlarının eniştesi olmuş. Aynı liseden mezun olan Sabahattin Zaim ise, Taşer’in üç dönem altında okumuş. Lisedeyken tanışmamış olsalar da, sonrasında pek çok cemiyette bir arada bulunmuşlar.
Asım Taşer liseyi bitirdiği yıllarda mezun olanlar, mecburi olarak kısa süreli askerliğe alınırlarmış. Bu nedenle Asım Taşer de Adana’da yaşamış iki ay. Askerlere basit işler yaptırılırmış fakat mecburi olarak herkes askeriyeye gidermiş.
Üniversitedeki Alman hocalar
Bu kısa kamptan geldikten sonra Taşer, Cerrahpaşa Tıp Fakültesi'ne girmiş. Pek çok meşhur isimle aynı okulda yer almış: Asaf Ataseven, Ali Kemal Belviranlı, akliyyeci (psikiyatr) Ayhan Songar, dişçi Kemalettin Erbakan, İsmail Niyazi Kurtulmuş, Süleyman Yalçın...
![]() |
![]() |
18 Haziran 1973. Dr. İsmail Niyazi Kurtulmuş, Dr. Asım Taşer, merhum mimar Ömer Kirazoğlu, Boğaziçi Köprüsü inşaatında. |
Tramvay ile giderlermiş üniversiteye. Kar yağdığında ise kar boyu 20-25 cm’e gelirmiş ve ancak yürüyerek gidebilirlermiş okula. “Eskiyle kıyasladığımızda şimdi İstanbul’da kar falan yağmıyor” diyor Asım Bey.
Okullarına pek çok Alman hoca gelmiş o zaman. 2. Dünya Savaşı sonrası ülkelerinden gönderilen profesörler derslerine girmiş. “O dönem bu profesörler tercüman ile ders anlatırlardı. İyi bilirlerdi ve üniversite sisteminde de etkili olmuşlardı. Örneğin doçentlik, ordinaryusluk Amerikan-İngiliz üniversite sisteminde yoktur. Alman üniversitelerinin bir anlayışıdır ama Türkiye’de doçentlik, ordinaryusluk uzun bir zaman kullanıldı, şimdi kaldırıldı ordinaryusluk mesela” diyor.
Sırf imam hatip mezunu olmak için, sonradan diploma aldı İsmail Niyazi Kurtulmuş
Asım Bey’in kayınpederi, meşhur “Amentü Şerhi”nin yazarı Numan Kurtulmuş. Kendisine Numan Kurtulmuş’u sorduğumuzda, Amentü Şerhi kitabından önce dünya savaşından başlıyor anlatmaya: “1000 kişilik bir birliğin başındaymış kayınpederim. Atı olduğu halde ordu yayan gittiği için o da atından iner ve askerlerle beraber yürürmüş. Savaşta, diğer mevziler ile aralarında birkaç metre varmış ve çok defa ölümden dönmüş. Bir seferinde şans eseri yanındaki askere bir şey söylemek için eğildiğinde, kurşun başını sıyırmış. Bu savaştan kalan yaraları vardı kayınpederimin, 6 tane. Aldığı yaralardan dolayı ayağı aksardı ama buna rağmen 4 vakit namaza Fatih Camii'ne giderdi. Bir vakti de evinde ailesiyle birlikte kılardı.
Bir de kayınpederimin meşhur 'Amentü Şerhi' kitabı vardı. Ben İsmail Niyazi Bey ile bu kitabın basılması ve dağıtılması konusunda çok uğraşmışımdır. Benim en küçük kayınbiraderim Hilmi Kurtulmuş (ki o da hayattadır hâlâ) matbaa işleri ile uğraşırdı ve çok iyi anlardı bu işlerden. Onun matbaasında basardık kitabı. En azından 20 baskı yapmışızdır bu kitap için. Kitapçılara dağıtırdık ve satılmasını sağlardık ama kitapçılar bizi çok uğraştırırdı. Çünkü biz kitabın matbaa ve kağıt masraflarını hesaplar, hiç kâr koymadan bir fiyat yazardık kitaba. Ama onlar fiyatı bu derece düşük tutmamızı istemezlerdi, daha çok fiyat yazmamız için bizi zorlarlardı. Kayınpederimin bunun dışında da 4-5 tane kitabı vardı.”
![]() |
Dr. Asım Taşer, Nail Duran, Dr. Hasan Doğruyol, oğlu ve merhum Bandırmalı Ali Efendi (Tatlıcı Ali Öztaylan) |
Asım Bey pek çok hayır kurumunda kayınbiraderi İsmail Niyazi Kurtulmuş ile beraber yer almış. İsmail Niyazi Kurtulmuş için şunları söylüyor: “Çok tezcanlı bir insandı. Yürürken bile ona yetişmek için koşaradım yürürdüm ben. İsmail Niyazi Bey, sırf imam hatip mezunu olmak için, sonradan diploma almıştı. Dini bilgisi çok iyiydi ama imam hatip diploması da almıştı o zaman. Bizden 3 yaş büyük olduğu için Osmanlıcayı da iyi bilirdi İsmail Niyazi Bey. Bazı ders notlarını eski yazı ile alırdı. Ben Osmanlıcayı o şekilde öğrenemedim. Okurdum, anlardım ama yazamazdım. O yazardı. Hem eski yazıyı hem de yeni yazıyı çok güzel yazardı.”
Şemseddin Yeşil hutbeyi o kadar uzun tutardı ki...
Asım Bey, bir canlı tarih. Süheyl Ünver, Mahir İz, Fethi Gemuhluoğlu, Eşref Edip, Necip Fazıl, Muzaffer Ozak, Şemseddin Yeşil, Ekrem Hakkı Ayverdi.... Yakın tarihin bilinen bütün isimleri ile bir arada bulunmuş. Örneğin tıp fakültesinden hocası Süheyl Ünver, İlim Yayma Vakfı’ndaki faaliyetlerine de zaman zaman katılmış ve burada ramazanlarda öğrencilere verilen iftarlarda yardımda bulunmuş. Yahut Şemseddin Yeşil, Muzaffer Ozak. Sahaflar Çarşısı'ndan tanıdığı bu iki ismin sohbetlerine de zaman zaman iştirak eden Taşer, “Şemseddin Bey çok tatlı konuşurdu ama uzun uzun anlatırdı. Cuma namazına giderdik, hutbeyi o kadar uzun tutardı ki, Cuma namazını ancak, ikindi okunmadan biraz önce kılabilirdik” diyor.
![]() |
Dr. Asım Taşer, oğlu Ömer Taşer, Dr. İsmail Niyazi Kurtulmuş, kardeşleri Hilmi Kurtulmuş, merhum Rahmi Kurtulmuş, oğlu Numan Kurtulmuş, damadı Yusuf Kaya Gülüt. Fatih'te Kardeşler apartmanındaki dairede. |
Ali Kemal Belviranlı’yı sorunca İslam’ın Nuru dergisinden, İsmail Dayı’yı sorduğumuzda ise hemen Yağmur Yayınevi'nden bahsediyor Asım Taşer. Eski Babıali'ye çok giderlermiş, pek çok kişi gibi. Boğaziçi Yayınları, Sönmez Neşriyat, Yağmur Yayınları, Diyanetin Kitabevi, Bedir Yayınları, Enderun Kitabevi…. Bu mecralardan Ergun Göze'yi ve Sabahattin Zaim’in kardeşi Burhanettin Zaim’i özellikle zikrediyor.
İlim Yayma Cemiyeti ve Vakfı’nın da yönetiminde yer alan Asım Bey, yıllarca vakfın başkanlığını yapmış: “Cemiyet 1960 darbesinden sonra devlet tarafından el konulabilir bir duruma geldi, biz de mecburen Vakfı kurduk. Devlet vakfa o kadar kolay el koyamıyordu. O nedenle cemiyetin mallarının bir kısmını vakfa aktardık ve o şekilde devam ettik. Ben de buranın 12 sene başkanlığını yaptım. Sohbetler düzenliyorduk, burs veriyorduk, vakfın her şeyiyle ilgileniyorduk. Cağaloğlu’na gidiyorduk, kitap alıyorduk, gençlere dağıtıyorduk.”
Röportajımızın bundan sonrasında, aynı dönemlerde beraber oldukları isimleri teker teker soruyoruz Asım Bey’e:
Süleyman Yalçın sizinle aynı dönemden miydi?
Süleyman Yalçın bizden 2 sınıf geriydi, hem patalog hem dahiliye mütehasssıydı. Cihangir’de otururdu. Bizim bulunduğumuz muhitlerden tanışırdık. Beyazıt’ta Aydınlar Ocağı’nın bir lokali vardı, orada konferanslar verilirdi, kendisi ile orada sık sık görüşürdük. Çok sevdiğimiz bir arkadaşımızdı, halen hayattadır.
Aydınlar Ocağı’nın kurucuları arasındasınız değil mi?
Ben vazifeli değildim, ama yakın takip ederdik biz onları. Konferanslarına Necip Fazıl gibi şahsiyetler gelirdi, biz dinleyici olarak giderdik.
Ayhan Songar?
Hem nörolog hem de akliyecidir (psikiyatr). Vefatından kısa süre önce bile gazetede yazılarına devam etmiştir. Kanserden vefat etti. Çok bilgiliydi. Yanlış hatırlamıyorsam kabri Zincirlikuyu Mezarlığı'ndadır. Aksaray’a doğru giderken bir muayenehanesi vardı, gece geç vakitlere kadar hasta bakardı.
![]() |
Dr. Asım Taşer, arkadaşlarıyla. Tanıyabildiklerim: Merhum Prof.Dr. Ömer Kasımoğlu, merhum milletvekili İsmail Dayı. |
İsmail Dayı?
Babiali’den tanıdığımız, çok muhterem biriydi. Daha çok neşriyat ve dergicilikle ilgilenirdi. Çok sağlam bir çocuktu. Milletvekilliği de yaptı. Üniversiteden tanışmıyorduk, Cağaloğlu’nda yeri vardı, gider oradan kitap alırdık.
Cağaloğlu’na çok gidiyor muydunuz siz?
Giderdik tabi. Orada enteresan küçük bir cami vardı. Onu yıkmışlardı, tekrar yapınca altını kitabevi yaptılar, üstü cami. Aşağısında gayet geniş kitapçı vardı. Oradan seçebildiğimiz kitapları alırdık bazı kimselere vermek için.
Mehmet Şevket Eygi?
Çok muhterem bir kardeşimizdi, birkaç lisanı gayet iyi bilirdi, annesini yalnız bırakmadan işlerine devam ederdi. Siyasal Bilgiler'den bir arkadaşı kendisinin tevkif edileceğini kendisine söyleyince mecburen yurt dışına gitmişti zamanında...
Mahir İz?
Çok muhterem biriydi, maaşını alır almaz hemen 40’ta birini zekat olarak verirdi. Konferanslarını dinlerdik.
Ali Fuat Başgil?
Duyardık. Kadıköy’de otururdu. Hatta onu reisicumhur yapmak istediler, devletin o günkü idarecileri mani oldular. Kadıköy tarafında evi vardı.
İbrahim Bodur?
Çanakkale Seramik'in sahibi, hayırsever bir insandır. İftarları, yemekleri, tasavvuf musikisi cemiyetleri olurdu, bizleri de davet ederdi.
Sabri Özpala?
Hayır cemiyetlerinde umumiyetle vezne işlerine bakardı, itimata şayan bir kimseydi.
Albaraka Türk?
Faiz girmez diye, kâra ve zarara ortak olduğu için kuruluşunda girmiştik.
Sabri Ülker?
Abisi Asım Ülker idi. Sirkeci’de bir dükkan sahibiydiler. Sonra fabrikacılığa girdiler. Muntazam bir insandı. Küçük bir çantası vardı, sorulara hemen cevap verirdi. Bayram önceleri bisküvi almak için fabrikaya giderdik, bize indirim yapardı.
Asım Amca, son olarak, neden siyasete girmeyi hiç düşünmediniz?
Biz hayır işleri ile meşgul olmayı severdik, o nedenle hiç düşünmedik yavrum...
Not: Fotoğraflar ve fotoğrafların altına yaptığı açıklamalar için İhsan Taşer Bey'e teşekkür ederiz.
Mehmet Erken konuştu
Bu güzel insanları bir şekilde kayıt altına almak lazım. Tebrik ederim. Söyleşi, fotoğraflar güzel bir vefa nişanesi olmuş.