Ramazan ayı içerisinde maalesef artık düzenli bir ritüel haline gelen eğlenceliklerin Dünya Bizim’de yayınlanan Anadolu’da Ramazan haberleri vesilesiyle yurt çapında icra ediliyor olduğunu öğrenince bu yavanlığa ülkece maruz kaldığımızı anladım ve “hey gidi heybetli Ramazan, sen de ne çektin bizden be! Ama diren Ramazan, diren, az kaldı bizden kurtulmana” demeden edemedim.

Ramazan’da eğlenmek isteyenler için tertip edilen Ramazan sokakları

Geçen seneki Ramazan programları tecrübelerimden anladım ki gelen konuşmacı ne kadar itibar edilen biri olursa olsun, dinleyiciler oraya onu dinlemeye değil, Ramazan eğlenceleri kapsamında “eğlenmeye” geliyorlar ve siz kulağınızı dört açıp ne kadar konuşmacıyı dinleyeceğim diye yırtınsanız da elinizde kalan sadece girdiğiniz sinir harbi oluyor. O sebeptendir ki bu sene bu tarz programların hiç birisine itibar etmedim. Teravihe ya da bir davet dönüşü yolumuzun üstünde bulunduğu için ve bir de “bakalım acaba bu senede durum aynı mı” diyerek kolaçan ettiğimizde Ramazan Sokağından yansıyanlar neklerdi peki?

Ramazan Sokağı, Kocaeli'nde Saat Kulesi’nin çevresinin yeniden düzenlenip şelaleyle süslenen ve “Kültür Tepesi” olarak isimlendirilen yerde kuruluyor. Derme çatma kurulan Ramazan Sokağı içerisinde yer alanlar adeta kötü bir dekoru andırıyor. Üflesen yıkılacak, dokunsan bozulacak gibi. Hiçbiri kültürel ve estetik bir unsuru ihtiva etmemekle birlikte geçiştirilerek, üzerinde düşünülmeden, yağsız, tuzsuz ortaya karışık bir Ramazan Sokağı işte. Öyle ki bu sokakta sevimsiz oyun makineleri bile yer alabiliyor. Bunun yanı sıra sözde kitap standı, közde kahve, macun, Ramazan’ın olmazsa olmazı Karagöz-Hacivat, bazı günler hafızlar, bazı günler taverna havası, dedik ya işte ortaya karışık.

Ama yetkililerin haklarını yemeyelim, şimdi fuar alanına da bizim kıymetli sanatçılarımızdan birkaçını getirme “lütfunda” bulunmuşlar. Zaten böyle icraatlar sadece Ramazan’da akıllarına geliyor zira bu ayda depreşiyor Müslümanca kültür sanat hassasiyetleri. Zira sair zamanlarda bizzat yazılı ve sözlü olarak bizim de sevdiğimiz, dinlediğimiz sanatçıların bu şehre gelmesini istiyoruz talebimizin cevabı ancak “Ramazanda olabilir öyle şeyler” oluyor.

Ramazan Sokağı’na bu sene ilk defa Recep Demirkaynak da misafir oldu. Geçerken uğradığımız akşam yarım saat dinleme imkânı bulduğumuz Demirkaynak bizleri tebessüm ettirdi. Gördüğü teveccühe ve alkışlara bakılırsa oraya sadece onu dinlemek için gelenler kadar sokak sakinleri de bu gösteriden memnun ayrıldılar.

Dinlemek için gelenler dinliyor

İşin ehli dernekler tarafından tertip edilen güzel programlar da olabiliyor bazen. Mesela Dil Ve Edebiyat Derneği İzmit Şubesi, Ramazan ayının ilk haftasında Emin Işık Hocayı, ikinci haftasında da Bekir Topaloğlu Hocayı misafir etti. İftar ve akşam namazının ardından davet edilen konuğun konuşması dikkatle ve ilgiyle dinlendi. Bekir Topaloğlu Hoca Kur’an okumanın, bilhassa da mealiyle birlikte okumanın üzerinde durdu. Kendimizi tanımak için, Rabbimizin bizden istediklerini, kaçınmamız gerekenleri öğrenmemiz için muhakkak anlamıyla beraber okumak gerektiğini söyledi. Kendisi bu yaşına kadar gün içerisindeki bütün saatleri denediğini ve Kur’an okumak için en uygun saatin sabahın erken saatleri olduğunu belirtti. Hiç değilse günde bir saat okumamızın ve Ramazan ayı vesilesiyle de kendimizi hesaba çekip tövbe etmemizin elzem olduğunu söyledi. Günah işlemenin kötü olduğunu fakat ondan daha kötüsünün tövbe etmemek olduğunu bir kez daha bizlere hoş sohbetiyle hatırlattı.

Üç bin kişi ile iftar bereketi

İHH’nın gezici tırı bu sene Seka Park’ta üç bin kişilik bir iftar verdi. O kadar Müslümanın iftar vesilesiyle bir araya gelmesini ve birlikte yerlere yayılan sofralarda iftar edebilmesini görmek tarifi olmayan bir hissiyata sebebiyet veriyor. Üç bin kişilik sofraya oturmak bir daha nasip olur mu bilinmez. Ayrıca dernek yetkilileri arzu edenlerle birlikte iftariyelikleri hazırlayarak her akşam bir ihtiyaç sahibinin evine giderek belki de iftara kimseyi davet edememenin hüznünü yaşayanların da evini bir nebze olsun şenlendirmeye vesile oldu böylece.

Denize nazır iftar

Seka Park Ramazan’da iftar saati hiç boş yer kalmamacasına doluyor. Civardaki lokantalarda, kamelyalarda yer bulamayanlar çimlerin üzerine serdikleri kilimlerde çoluk çocuk, ailesiyle birlikte denize nazır, yeşilliklerin içerisinde iftar etmek için saatler öncesinden geliyorlar. İftar saatine kadar çocuklar parklarda oynuyor, büyükler de iftar hazırlıklarını yapıyorlar. İftarı beklerken kitap okumayı tercih edenler de yok değil. Aslında sadece denize bakmak bile insana iyi geliyor. Yanında hurma ve pide kâfi, kalabalığa hacet yok. Aman suyu unutmayalım da yoksa yanarız maazallah. En son gittiğimizde kafamı kaldırıp baktığımda aman Allah’ım dedim insanlar sessiz sedasız, huzur içinde ezan saatini bekliyorlar. Hepimiz oruçluyuz. Buraya sadece ve sadece oruçlu olanlar geliyor iftar etmek için. Başka bir vakit olsa birbirimizden çok farklı olduğumuzu düşündüğümüz insanlarla oruç evinde bir aradayız. Şükürler olsun, bunu hissetmek ne büyük nimet. Daha önce bunu nasıl da fark edemedim, hayret.

Hatimli teravihi namazı kıldınız peki ya hiç hatimli teheccüt namazı kıldınız mı?

Ve teravihler… Hele de hatimli kılınabiliyorsa ayrı bir güzellik. Fevziye Camii’ne gidebildiğimiz vakitler hoca ve kendi yetiştirdiği hafız talebesi ile birlikte kıldırdığı hatimli teravihler. Ramazan’ın ilk günlerinde saat on iki civarında nihayet bulsa dahi içine yayılan dinginlik ve sükûnetle insanı dinlendiren, canlandıran teravihler. Fevziye Camii’nde Ramazan’ın son on günü de hatimli teheccüt namazı kılınıyor. Hem hatimli teravihe hem de hatimli teheccüte iştirak edebilmek her yiğidin harcı değil. Fakat insan yaşlı teyzeleri görünce kendi halinden utanmadan da edemiyor. Bir de hocaları düşünmek lazım gelir ki yükün ağırı onların üzerinde. Teheccüt sonrası edilen dualara yürekten kopan aminler geliyor. Birlik olmanın, bir arada olmanın bereketini cümle âlem kaldırdığımız ellerimizle, tüm acizliğimizle Rabbimize arz ediyoruz. Hiç değilse bir geceliğine de olsa gecenin en özel vaktinde camiyi, cemaati şenlendirmek ve geceyi idrak etmek Ramazan’da insanın kendine yapacağı en büyük iyiliktir herhalde.

Tarihî camide ağaçların altında teravih namazı

Ramazan’da diğer camilerin de hakkı kalmasın diyerek civardaki camilere de teravih namazına gitmeye çalışıyoruz. Yeni Cuma Camii de bunların başında geliyor. Bu cami ki dört yüz yılı aşkın bir geçmişi var ve Mimar Sinan tarafından inşa edilmiş. Avlusuna girdiğiniz andan itibaren sizi kucakladığını hissediyorsunuz. Hanımlar kısmı maalesef (sair zamanlar için) küçük olduğundan Ramazan ayında arka bahçesine serilen hasırlar üzerinde teravihler eda ediliyor. Doğrusu açık havada namaz kılmanın güzelliği de bambaşka. Bizim gittiğimiz akşam dolunay vaktiydi ve ben ısrarla gözlerimle ay’ı ararken kızım “anne işte orada” diyerek neredeyse göz hizamıza inmiş ayı eliyle işaret ettiğinde “Allah’ım ne kadar da güzel, nasıl muhteşem” diye namaza başlayana kadar ay’ı seyreyleyip durdum. Ay ışığı ve yıldızlar altında rüzgâr estikçe nağmesiyle size eşlik eden ağaçların sesiyle kılınan bir teravih namazı…

Cemaate teknolojik destek

Ve her Ramazan hiç değilse bir kere gitmeye çalıştığımız Orhan Cami. Bu caminin de hanımlar kısmı tadilatta olduğundan alt katta erkekler kısmından ayrılan bir bölümde kıldık namazımızı. Zaten tepede bir cami olduğundan cemaati çok kalabalık olmuyor. Sadece bu camide gördüğüm bir uygulama var. Namaz aralarında ve sonrasında zikredilen tesbihlerin, duaların tümünün Arapçası ve manası herkesin rahatça görebileceği büyüklükte bir ekrana yansıtılıyor ve belki de yıllardır dillerinden düşürmedikleri duaların anlamı öğrenilmiş olunuyor bu camiye gelen cemaat tarafından. Namaz çıkışında bahçesinde bir bardak çay ve şehri temaşa. Ay yine bize yoldaşlığını sürdürüyor.

Ramazan kokusuyla birlikte gelir

Galiba en güzel Ramazan insanın evinde, kendi içine dönüp baş başa kaldığında yani kendisiyle yüzleştiğinde idrak edilebiliyor. Hatalarını gözden geçirip tarttığında acaba terazinin hangi kefesi ağır basıyor? Bu cevabı dürüstçe verip gereğini yapmak için kendimize söz verebiliyorsak Ramazan bizim eve de uğradı demektir.

Seneler geçtikçe sanki Ramazan’ı her defasında biraz daha hırpalıyor ve yaralıyormuşuz gibi geliyor. Biz onunla gelen esintiyle biraz olsun hafifliyoruz belki ama acaba Ramazan kendisini nasıl hissediyordur? Sakın bizden bir an evvel kurtulmak için böyle acele acele gidiyor olmasın? Her şeye rağmen şehrin kalabalık ve uğultulu caddelerinde dolaşırken bile Ramazan’a has o sükûnet ve o koku dikkat çekiyor. Evet Ramazan’ın bir kokusu var. Ramazan’ın o güzelim kokusunu hâlâ hissedip yaydığı huzuru içimize çekebiliyorken bunun kıymetini bilmeliyiz. Çünkü elimizde sadece bir nefeslik bu huzur kaldı.

 

F.Kebire Gündüz Karaaslan haberdar etti