Hayat, iki kundak arasında geçen zorlu ve dolambaçlı bir süreçtir. Doğarken çırılçıplaktık, annelerimiz önceden hazırladıkları kundağa sardılar bizi. Öldükten sonra da çırılçıplak bir yolculuğa çıkacağız. Bu sefer de 'kefen' denen bir kundağa saracaklar bizi.
Hayat aynı zamanda iki beşik arasında geçen hikmetli bir imtihan sürecidir. Malumdur ki doğarken huzur içinde uyuyabilmemiz için beşikte yatırırlar bizi. Yani hayatın eşiğinde beşik karşılar, çocuğu. Öte yandan ölürken de 'tabut' denen bir beşiğe koyarlar mevtayı. Son yolculuğumuza onun içinde çıkarız. Üstad Necip Fazıl bunu şöyle anlatır bir şiirinde:
"Her yandan küçülen bir oda gibi,/Duvarlar yanaşmış, tavan alçalmış/Sanki bir taş bebek kutuda gibi,/Hayalim, içinde uzanmış kalmış/Ölenler yeniden doğarmış; gerçek!/Tabut değildir bu, bir tahta kundak/Bu ağır hediye kime gidecek,/Çakılır çakılmaz üstüne kapak?"
Son nefes, bir ömür aldığımız nefeslerin hülâsası yahut aynası hükmündedir
Son nefes, biz kulların odaklandığı hayatın son safhasıdır. Biz istemesek de attığımız her adım, aldığımız her nefes ona götürür bizi. Hasat edilecek bereketli bir ömür tarlamız yoksa, ambarımız boşsa son nefesi düşündükçe hafakanlar geçiririz. Aynalar korkutur bizi. Kendi gerçeğimizle yüzleşmekten çekiniriz. Her şeyi unutmak isteriz ilânihaye.
Son nefes, bir ömür aldığımız nefeslerin hülâsası yahut aynası hükmündedir. Akıl baliğ olduğumuz günden aldığımız son nefese kadar her ne yapmışsak bunlar son nefese yansır. Zira Resul-i Ekrem Efendimiz bir hadis-i şeriflerinde, “Nasıl yaşarsanız öyle ölürsünüz, nasıl ölürseniz öyle dirilirsiniz!..” (Münâvî, Feyzü’l-Kadîr, V, 663) buyurmaktadır. Onun içindir ki kişi, son nefesini nasıl vereceğini, yaşadığı hayatı göz önüne alarak kestirebilir.
Arpa ekenlerin buğday biçtiği hiç görülmüş müdür? Allah, Gafur ve Rahim olsa da ömrü fasıklıkla geçenlerin son nefeste kurtuluşa ermesi boş bir hayalden ibarettir.
Son nefeste öyle yüzler vardır ki İslâm'ın ve imanın nuruyla parıl parıl parıldar
Son nefeste öyle yüzler vardır ki İslâm'ın ve imanın nuruyla parıl parıl parıldar. O esnada öyle yüzler de vardır ki korku ve endişeden rengi kaçmış, buruş buruş olmuştur. Son nefes kıyamet sabahına açılan kapılardan ilkidir. Ne mutlu doğru kapıdan geçebilene!
Allah'ı unutmadan yaşayanlar, aldıkları her nefesi son nefes olarak görürler. Daha doğrusu o hassasiyet içerisinde yaşarlar. Zira aldığımız her nefes, son nefes olmaya namzettir. Çünkü ömür, nihayeti yalnız Cenab-ı Hakk tarafından bilinen esrarlı bir kutu gibidir.
İstikamet üzere yaşayanların son nefesi şüphesiz ki tebessümlere gebedir. Ömrünü ahiret gerçeğinden bigâne yaşayanların son nefesi ağlayış ve çığlıklara açılan bir koridordur.
Bir ömür boyu heva, heves, oyun, şehvet ve gaflet denizlerinde yüzenler son nefeste ecel terlerinde boğulmaya mahkumdur. Fâniyi bâkiye tercih etmek, yani dünyevîleşmek; bu ne büyük körlük, bu ne büyük aldanıştır. Işığın çağrısına kulak tıkayanlar, kör karanlıkları davet ederler. Dünyada ışığı göremeyenler ukbada zifiri karanlıklarla yoldaş olacaktır.
Kişinin ölümü, yani son nefesi kendi kıyametidir
Hepimiz sonu kabre çıkacak bir yolda ömür atlarının dizginlerini elinde tutan birer süvariyiz. Mahiyeti farklı olsa da varacağımız nokta aynıdır. Akıllı insan, o attan bir gün ineceğini, yaya kalacağını düşünür, azığını ona göre hazırlar, öylece menziline varır.
Kişinin ölümü, yani son nefesi, kendi kıyametidir. Ölen kişi, alıp verdiği son nefesle bir anlamda kendi kıyametinin borusunu çalmakta, kendi İsrafil'i olmaktadır. Onun içindir ki genel anlamda kıyametin ne zaman kopacağını merak etmek hakikatte beyhudedir.
Son nefes, ebedî âleme açılan bir pencere mesabesindedir. Ömrünü Hakk ve hakikat dairesinde geçirenler bu pencerede, dünya nimetleriyle ve dünya güzellikleriyle kabil-i kıyas olmayan emsalsiz güzellikleri temaşa edeceklerdir. Ömrünü heva ve hevesleriyle tüketenler ise gördükleri manzara karşısında ne yazık ki korku, endişe ve hayrete düşeceklerdir.
Son nefeste bütün perdeler kalkar, her şey ayan beyan görülür. Peygamberlerin getirdiklerine inananların önündeki manzara, bulutsuz bir gök gibidir. O gökte dolunay ve bütün yıldızlar sizi aydınlatmak için adeta birbirleriyle yarışırlar. Şeytana uyanların gözlerinin önünde de belki bir gök manzarası vardır ama bu gök kapkaranlık ve alabildiğine fırtınalıdır.
Bizleri Allah'a kavuşturan son nefes, hakikatte rahmettir
Bizleri Allah'a kavuşturan son nefes, hakikatte rahmettir. Ondan korkanlar ve kaçanlar, hatta nefret edenler; ahiretin mezrası hükmündeki dünya hayatını, nefislerinin köleliğinde geçirenler, Allah'la buluşmaya yüzü olmayanlardır. Bu ne büyük gaflet, bu ne büyük dalalettir. Allah'la yüzleşmekten korkmamak için Peygamberimiz’in getirdiklerine kulak vermek; istikametten şaşmamak, yani Kur'anî bir hayat yaşamak elzemdir.
Ölüme hazırlıklı olanların son nefesi, aylarca Güneş altında tarlasını çapalayıp bin bir zahmet çekip de hasat vakti gelince bereketli bir mahsul bekleyenlerin ruh hâli gibidir.
Son nefes, ömür takviminin son sayfasının da buruşturulup zaman çöplüğüne atılmasıdır. Ne kadar isteseniz de bundan geri dönüş yoktur. Zira verilen mühlet, son nefesle hitam bulur. Zaman çarkı durur. Pişmanlıklar kişiye hiçbir fayda getirmez. Bunu bilip öylece yaşanmalıdır.
Bütün iktidarları yerle yeksan eden bir zaman dilimidir, son nefes. Kul son nefesle çaresizlik hâlini yaşar. Dünyada bıraktığı mallar ona hiçbir fayda vermez. Sadece yaşarken tasadduk ettikleri onunla gelir. 'Yaşarken daha çok verseydim' diyerek ‘keşke’lere sarılır.
Son nefes, dünya perdesinin kapanıp ahiret perdesinin açıldığı demdir
Son nefes Mevlâna gibi Hakk ve hakikat dostlarının gözünde şeb-i arus gibidir. O en büyük düğündür, kalp gözü açık olanlar için. Çünkü gerçek dosta gitmenin milâdıdır son nefes. Siz hiç gerçek dosta giderken hüzünlenen ve hayıflanan birini gördünüz mü?
Son nefes, dünya perdesinin kapanıp ahiret perdesinin açıldığı demdir. Bu kısa zaman diliminde kelime-i tevhidi hatırlayıp zikredebilmek için bir ömür vahdet çizgisinde yaşamak gerekir. Eğer o doğrultuda yaşamışsanız, kelime-i tevhid hep aklınızın merkezinde olur, diliniz onu zikreder. Şayet yaşarken kalbinizi makam mevki, şöhret, para ve şehvet gibi putlarla doldurmuşsanız o ilâhî lâfız, aklınıza gelmez. Hatırlatsalar da söylemeye diliniz dönmez. Çünkü hayat çizginiz tevhidden uzaktır. Son nefesiniz de onun uzağında çıkıp gider.
Son nefeste hiç kimsenin imanı garanti altında değildir
Son nefeste hiç kimsenin imanı garanti altında değildir. Zira şeytan peşimizdedir. Akıllı insan, yaptığı iyiliklere güvenip böbürlenmez. Çünkü kul, havf ve reca(korku ve ümit) arasında yaşar. Kişi, Allah'ın celâli ve azameti karşısında haşyet duyarken lütuf, ihsan ve keremi karşısında da her dâim ümitvâr olmalıdır. Celâl ve cemâl dengesi sağlanmalıdır.
Yaşarken Allah'ı görüyormuşçasına ibadet edenler için son nefes ilâhî bir bayramdır. Çünkü son nefesle birlikte ilâhî imtihanın getirdiği bütün külfetler son bulmuş, nimetlenme aşamasına geçilmiştir. Bu, ödevini yapan bir öğrencinin öğretmenden “pekiyi” alması gibidir.
Geçen her gün, bizi son nefese bir adım daha yaklaştırmaktadır. Öyle de geride bıraktığımız günler bizi kabre bir adım daha yaklaştırmaktadır. Zira mühleti belli olan ömür sermayesi, kula önceden takdir edilmiştir. Zaman rüzgârı estikçe ömür harmanımızdan bir şeyleri alıp götürmektedir. Geride kalan boşluk, hiçbir şekilde doldurulmamaktadır.
Son nefes; safların netleştiği, dönüşün olmadığı bir safhadır. Son nefeste imanla can vermek en büyük nimettir. Zira kulluk hayatı bir mayın tarlası gibidir. İstikamet yürüyüşünde kulu imansızlığa götürecek mayınlarla karşılaşmak, Maazallah, onlara basmak ihtimali her zaman vardır. Onun içindir ki kişi attığı her adıma dikkat etmeli, istikametten sapmamalıdır.
Son nefes, Hakk'a vuslatın eşiğidir
Son nefes dünya elbisesinin çıkarılıp ahiret elbisesinin giyildiği andır. Bu elbise, iman elbisesiyse onu giyen kula ne mutlu, şayet isyan elbisesiyse ona binlerce kez yazıklar olsun. Çünkü kurtuluş, iman elbisesini kuşanmaktadır. İsyan elbisesini giyenlerin yeri, cehennemdir.
Son nefes, Hakk'a vuslatın eşiğidir. Bu eşikten geçenler, gönülleri ışık denizine döndüren Cemalullah’la nurlanırlar. Onlar için gecenin de gündüzün de bir hükmü yoktur. Zira onların ziyası, kalplerinde taşıdıkları bütün karanlıklara meydan okuyan iman güneşidir. Son nefesin eşiğinde takılıp kalanları hafakanlar basar. Onlar için gündüzler de gece hükmündedir.
Son nefes, ömrünü güzelliklere adayanların cennetle mükâfatlandırılacağı vaktin müjdecisidir. O yüzden onlar için bir bayramdır. Dünya çöllerinden ahiret vahalarına gidişin çıkış noktasıdır. Dikenleri aşıp güllere kavuşmanın doyumsuz müjdesidir.
Azrail'in soluğunu ensemizde hissetmektir son nefes. 'Hayat' denen kısa oyunun son perdesidir. Bu bazıları için komedi, bazıları için trajedi, bazıları için de dramdır. Bunun ne şekilde olacağını, hayat oyununu nasıl oynadığımız belirler. Öyleyse bin düşünün, bir oynayın.
Sağolun çok istifade ettik ,faydalı bir yazı olmuş .