Türkiye hudutları içindeki bütün tekkeler 1925 Kasım ayında kapatıldı. Tasavvuf kültürünün ocağı olan tekkeler, asırlardır her kesimden insanın eğitildiği; huzur, güven ve ruh selâmeti aradığı yerlerdi. Mustafa Demirci'nin Tasavvuf ve İlmi Akademik Araştırma dergisinde 2014’te yayınlanan "Son Mevlevî Şeyhlerinden Bazılarının Hazin Hikâyeleri" makalesinden hareketle tekkelerin sırlandığı bu dönemde Mevlevî dergâhlarında postta oturan bazı Mevlevi Dedelerinin hüzünlü hikâyelerine odaklanacağız.
Mustafa Demirci Hoca’nın verdiği bilgilere göre tekkelerin kapatıldığı 1925 yılında sadece İstanbul’da 365 dergâh vardı ve her dergâhın ortalama 50 mensubu olduğunu varsayarsak şehrin sekizde biri mânevî sigortaya sâhip, çevresine hayırda örnek şahsiyetlerdi. Tekke ve zaviyelerin kapatılması, tasavvufî faaliyetlerin yasaklanması kısa ve uzun vadede toplumun tamamına tesir etti elbette. Ancak o sırada tekkelerde şeyhlik görevinde bulunan isimlerin hayatını alt üst etti. Toplumdaki itibarları bir anda sıfıra indirgendiği gibi, ilgi alanları da yasaklandı.
Şeyhlerin bir kısmı, bu gelişmelere “Lütfun da kahrın da hoş” diye bakarken, bir kısmı da gelir kaynaklarının kesilmesi sebebiyle geçim derdine düştü, bazıları ise olayları “hikmet-i hükûmet” gözüyle görüp susmayı tercih etti. Bu dönemdeki Mevlevi dergâhlarının postnişinlerinin akıbetine baktığımızda bilgilerin çok sınırlı olduğunu vurguluyor yazar. 1925 tarihinden sonra birçoğu hakkında malumat yok. Sanki tekkelerle birlikte onlar da sırlara karıştı.
Mevlânâ Celâleddîn-i Rûmî’nin torunu Abdülhalim Çelebi
İlk olarak Abdülhalim Çelebi (1874-1925)’den söz edelim. Kendisi Mevlânâ Celâleddîn-i Rûmî’nin on dokuzuncu kuşaktan torunudur. Babası Konya Mevlânâ Dergâhı postnişini Abdülvâhid Çelebi’nin 1907’de vefatı üzerine aynı dergâhta postnişin olmuştu. Konya Mevlevî Âsitanesinin son postnişini Abdülhalim Çelebi hayatı boyunca iki kez Konya Mevlevîhânesi şeyhliği yaptı. Son kez 1921 yılında postnişin tayin edildiği dönemde Cumhuriyet rejimi ile arası çok iyiydi. Bütün varlığı ile Millî Mücadele’yi destekledi. I. TBMM açılışına Konya mebusu olarak katılan Albülhalim Çelebi’ye vatani hizmetleri dolayısı ile İstiklâl madalyası bile verildi.
Hilafetin kaldırılışı ve şapka kanunu karşısında olumlu tavır sergilemiş olmasına karşın bu tavır pek de olumlu sonuçlar vermedi. Çünkü yeni Türkiye’de tekkelere yer yoktu. Nitekim bir müddet sonra tekkelerin kapatılacağı haberinin doğrulanması üzerine Çelebi, Ankara’ya Gazi ile görüşmeye gider. Ancak kapılar kapalıdır, bu gayretleri de hiçbir fayda getirmez.
Bu karşılıksız çabaların ardından Abdülhalim Çelebi, Konya’dan ayrılarak İstanbul’a gelir ve burada yerleştiği otelin balkonundan düşerek komaya girer, sonrasında da vefat eder. 49 yaşında vefat eden Çelebi’nin ölümüyle ilgili birçok spekülasyon ortaya atılmış, konuşulmuş olsa da ailesi ve yakın çevresinin kanaati şöyledir: Çelebi’nin yanında içi altın ile dolu bir torbanın bulunduğu ve hırsızın bu altın dolu torba için Çelebi’nin odasına gizlice girip yaşanılan bir arbede neticesinde de onun balkondan düşüp hayatını kaybettiği yönündedir. Abdülhalim Çelebi kibar, bilgin ve edipti. Aldığı tasavvufi eğitim gereği ney, keman, kudüm çalmasını, Arapça ve Farsçayı iyi bilirdi.
Yenikapı Mevlevihanesi’nin son şeyhi Abdülbâkî (Baykara) Dede
Babası meşhur Celâleddin Dede’nin vefâtı üzerine 1908’de Yenikapı Mevlevîhânesi şeyhliğine getirilen Abdülbâkî (Baykara) Dede ise Yenikapı Mevlevîhânesi’nin son şeyhidir. Devrinin resmî mekteplerinde düzgün bir tahsil görmüş, Meclisi-i Meşâyih âzâlığı yapmış ve Mücâhidîn-i Mevlevîyye gönüllüleri alayına binbaşı rütbesiyle katılmıştır.
Zarif, nüktedan, hoş sohbet, tam bir İstanbul efendisi olan Abdülbâkî Dede; edebiyat ve mûsikî ile meşgul olmuş, çok beğenilen şiirler kaleme almıştır. Tekkeler kapatıldığında 42 yaşına gelmiş olan Abdülbâkî Dede bu hadiseyle neredeyse bir ömür geçirdiği tekkesinden ve görevinden uzaklaştırıldı. En verimli çağında büyük bir boşluğa düşen Abdülbâkî Dede; “Hicranname”, “Tahassür ü Teessür” şiirlerinde olayların üzüntüsünü dile getirmiştir.
Tüm bu yaşananlardan sonra yurdu yuvası bildiği Yenikapı Mevlevîhânesi onun için artık sadece bir hayaldi. Vakıflara el konulunca bir yandan da geçim sıkıntısına düşen Abdülbâkî Dede, geçimini sağlamak için iş aramış fakat bulduğu işlerin hiç birini devam ettirememişti. Abdülbâkî Dede’ye dervişlerin ve sûfîlerin arasında yaşadığı onca yıldan sonra bu hayat zor gelmişti. Hayat yüküne bir de astım hastalığının şiddetlenmesi eklenince 1935 yılında 52 yaşında vefat etti. Vefâtından önce yazdığı bir beyitte şöyle demişti:
Bâkî cihanda bilmedi bir kimse kadrini
Belki civâr-ı kabrine yârân gelir gider
Selimağa Mevlevihanesi’nin son şeyhi Ahmed Remzi (Akyürek) Dede
Kayseri Mevlevîhânesi’nde doğan Ahmed Remzi (Akyürek) Dede, Kayseri İdadîsi’nde ahlâk ve ulûm-i dîniye hocalığı yapmış sonrasında da Kütahya Erguniye ve Kastamonu Mevlevîhânesi şeyhliği vazifesini üstlenmiştir. Tekkelerin kapatıldığı süreçte Üsküdar Selimağa Mevlevîhanesi'nde görevliydi. Bu onun son vazifesi olacaktı. Tekkelerin kapatılmasının ardından yaşadığı zorluklar sebebiyle Ankara’ya gitti. Bir müzede müşavirlik yaparak geçimini sağladı. Ahmed Remzi Dede ömrünün son günlerini baba diyarı Kayseri'de geçirmek üzere tekrar yola koyulmuş ve 1944 yılında orada vefat etmiştir.
Kuvvetli hafızası, zekâsı ve şen hali ile meclislere renk katan Remzi Dede, ömrünün bu zorlu yıllarında tekkelerin kapanmasıyla ilgili lehte ve aleyhte bir beyanda bulunmadan göçmüştür bu dünyadan. Ardında sadece eski günlere hasretini görebileceğimiz şu satırları bırakarak...
Hâmûş ise de bülbül-i nâlân unutulmaz
Gül mevsimi geçmekle gülistân unutulmaz
Peymâne tehî mey-kede der-beste ne mâni
Sâkî-i vefâkâr ile peymân unutulmaz
Ya’kūb-i dilin dîdesi rûşen olur elbet
Ye’se düşerek Yûsuf-ı Ken’ân unutulmaz
Galata Mevlevihanesi’nin son şeyhi Ahmed Celâleddin Dede
Tekkelerin kapanmasına farklı bir bakışı açısı getiren ve mısralarıyla bunu ifade etmiş olan Ahmed Celâleddin Dede ise Gelibolu Mevlevîhânesi şeyhi Hüseyin Azmî Dede’nin küçük oğludur. Babasının görevi dolayısı ile Kahire Mevlevîhanesi’nde yetişen Dede, üç dilde birden maharetli bir şairdi. Mevlevi ayinlerini yayma konusunda birçok hizmetleri olan Ahmed Celâleddin Dede Galata Mevlevîhânesi’nin son şeyhidir.
Tekkelerin kapanmasına ve ilmiyle âmil olmayan ulemanın esef verici hallerine karşın oldukça ağır sosyal tenkitleri olan Ahmed Celâleddin Dede rejimin getirdiği bir yığın olumsuzluktan da söz eder şiirinde.
Âsumândır kubbesi hep ahterân âvîzesi
En ziyâ-bahşâ kanâdîli güneşle mâhdır
Seddolunmakla tekâyâ kaldırılmaz zikr-i Hak
Cümle mevcûdât zâkir kâinât dergâhdır
Burada bahsi geçen isimlerin haricinde tekkelerin kapatıldığı süreçte birçok şeyhin, ilim ve irfan sahibi âlimin benzer mücadeleler verdiklerini biliyoruz. Yukarıda bahsi geçen hazin hikâyeler vesilesiyle hepsine Allah'tan rahmet diliyoruz.
Deniz Demirdağ