Araf Sûresi’nde “Kur’an okunduğunda onu dinleyiniz” ayeti gereğince, Kur’an’ın ruhu, özü, hakikati salt Kur’an okumakla anlaşılmış olsaydı Kur’an okumanın farz olması gerekirdi. Burada dikkat çeken husus dinlemeye yapılan vurgu ve elbette dinlemenin kıymetli oluşudur. Mevlana, Mesnevisi’nin “bir Kur’an tefsiri” olduğunu dile getirirken ilk beytini “dinle”mekten yana seçmiştir. Susmanın, dinlemenin insanı erdemli, adeta ahlaklı yapışı her daim kültürümüzü inşa eden en temel yapı taşlarından biri olmuştur.
Nasihat, bir kimseye doğru yolu göstermek, yapması veya yapmaması gereken şeyler üzerine dikkatini çekmek için söylenen söz, öğüt, gibi anlamlara gelse de bu kadar dar bir çerçevede ele almamız pek de doğru olmayacaktır. Kendi eksiğini, ihtiyacını bilen insan için kıymetlisinden duyacağı tek bir nasihat, dünyanın tüm hazinelerine eş değer olabilir. Tek bir söz için günlerce hatta aylarca yol giden, duymaya can attığı o öğüdün sıcaklığıyla kalbini ısıtan, yolunu aydınlatan geçmiş zaman dervişlerinin karşısında tek bir söz dahi duymaya tahammül edemeyen hatta bunu ayıplayan, alay eden günümüz insanına… Alimlerin, büyüklerin ağzından çıkan her kelimeyi inci mercan bilenlerden, ağzını açan bir büyüğü susturma yarışına girilen bu zamanlara… Vaktin şimdiki gibi baş döndürecek bir hızla akmadığı zamanlarda insanlar, kendilerine nasihat edilmesini bir lütuf olarak görürdü. Pek çok farklı aşamada geçirdiğimiz dünya hayatımızda önünde uzunca bir süre durup beklememiz gereken, açılışının kurtuluşa ilk adımımız olacağı bir kapı olarak karşımıza çıkıyor “Nun Kapısı.” Bekle, sebat et, öğren, heybeyi doldur, yola devam et…
Günümüzde insanların manevi ihtiyaçlarını görmeye başladığı ve bu ihtiyaçları karşılamakta yetersiz kaldığı düşünüldüğünde tam da yaraya merhem olacak bir kitap sunuyor Hayat Nur Artıran. “Hesaplaşmaktan omuzlarımızın çürüdüğü demir kapıların” aksine bizleri ferahlatacak, iç hesaplaşmalarımızdan kurtarıp boşluklarımızı dolduracak hikemi sözlere açılan bir kapı.
Kıymetli tasavvuf büyüklerinin hikemî sözlerinden bir buket sunan Hayat Nur Artıran, sürekli bir koşturmaca ile gününü geçiren günümüz insanının bir durup soluk almasını, bu koşturmaca esnasında benliğini unutmaya yüz tutan bizlerin kalplerine bir asudelik salık veriyor. Ömrünü Mevlana, Mevlevilik alanındaki çalışmalara adamış ve uzun yıllar Şefik Can Dede’nin rahle-yi tedrisinde yetişen Hayat Nur Artıran, engin bilgi ve tecrübelerini sosyal medyada yaptığı paylaşımlarla duyurmuştu. Şimdi ise bu değerli paylaşımlar Sufi Kitap aracılığı ile yoğun bir talebe cevap vermek üzere tekrar basıldı. Tasavvuf ricalinin kıymetli sözlerini Hayat Nur Hanım günümüze tatbik ederek kısa kısa şerh etmiştir. Kitapta; Mevlana Celaleddin Rumi, Hafız-ı Şirazi, Hoca Ahmed Yesevi, Sadi-yi Şirazi, Ebu’l-Hasan el-Harakani, Abdülkadir Geylani, Ahmed Rufai ve adlarını sayamadığımız, gönül coğrafyamızda isimleri anıldığında her daim huzurun hâkim olduğu büyüklerimizin veciz sözlerine yer verilmiştir.
“Hz. İsâ’nın buyurduğu gibi; bir insanı ayıplamak, taşlamak için kişinin kendisinin hiçbir ayıbının ve günahının bulunmaması gerekir.” Aslında hayatımızı koca koca fikirlerin gölgesi altında değil, anında etkisini hissedip bunu fiiliyata dökebileceğimiz bu öğütlerle yaşarız.
Günlük hayatımızda faydasını anında görebileceğimiz, hayatın içinden çıkıp gelen bazı şifalı öğütlere de yer veriliyor kitapta. “Hastalıkların başı, çok yemek; ilaçların padişahı da az yemektir.” Hz. Mevlânâ bundan sekiz yüz sene evvel, yediğimiz, içtiğimiz şeylerin fâni bedenimiz üzerindeki negatif ve pozitif etkilerinden bahseder. Tespitleri de son derece doğru ve yerindedir. Bugün tıp ilmi de kabul etmektedir ki dengesiz beslenme, vücudumuzda çeşitli hastalıklara ve tahribata vesile olurken az ve öz beslenme, insana sağlık, sıhhat bahşediyor.” Buna benzer pek çok hikmetli sözü kısa anlatılarla zenginleştiren Nun Kapısı’nda her derde deva öğütler gizli. Açmasını, bakmasını bilen herkes için muhtevaca zengin, üslup olarak akıcı ve sade bir tarzı benimsiyor Hayat Nur Artıran. Bunun için dahi şükranları fazlasıyla hakediyor.
En umutsuz anlarımızda tutunacak bir dal, güvenli bir liman ararız. Bize bu emniyetli yolu Mevlana’nın dili ile gösteriyor Hayat Nur Artıran.
“Allah, ayağı kırılana kanat bağışlar, kuyuda olana yol açar. Sen kuyu dibinde veya ağaç üstünde olduğuna bakma; sadece Allah’ın rahmetine, O’nun kullarına olan şefkâtine ve merhametine bak.” Büyüklerin dediği gibi anlayana, bir söz yetişir…
Dahası bu kitapta, “bela gökten yağmur gibi yağsa başını ona taraf tutmaktır aşk” diyen Eşrefoğlu Rumi’den, “dünyadaki en bahtsız kişileri kin tutanlar” olarak tanımlayan İmam-ı Şafi’ye; “susamışların suyu aradığı gibi suyun da susamışları aradığını” söyleyen Mevlana’ya, “Ya Rab herkes senden korkar, ben ise kendimden korkarım. Zira senden hep iyilik, kendimden ise hep kötülük gördüm.” diyen Feridüddin Attar’a varıncaya kadar birçok kıymetli dost edinecek, hepsiyle yarenlik edip gönül meclislerine konuk olacaksınız.
Hoca Ahmed Yesevi’nin dediği gibi “Sünnet imiş, kâfir de olsa incitme sen/Allah uzaktır, katı yürekli, gönüller incitenden.” Gönüller yapmaya gelmiş olmanın verdiği bilinçle her bir sözü okuduğumuzda “hayatımıza ne ölçüde tatbik edebiliriz” diye kaygılandığımız ve sadra şifa niyetiyle okumaya başlayacağımız, adeta “içimizdeki biz”in dile gelip konuştuğu bir rehber. Sahi ne diyordu büyükler:
“Tüm evren bir kitaptır okuyabilene, her zerreden ses gelir duyabilene, küçük bir kurtçuk dahi rehberlik eder görebilene…” Bu yolda bir zerre olabilene ne mutlu, o zerreye talip olabilenlere ne müjde!
Emine Saraç