Tala ve Mes (Altın ve Bakır) gözden uzak kalmış bir İran filmi

Tala ve Mes, formel anlamda İran sinemasını genel eğilimlerinden farklı özellikler taşıyor. Ama gerçekte neyi hatırlamamız gerektiğini bize söylemekten de geri durmuyor. Tıpkı İran sinemasının diğer örnekleri gibi. Sadullah Yıldız yazdı.

Tala ve Mes (Altın ve Bakır) gözden uzak kalmış bir İran filmi

Seyyid Rıza, gecesini gündüzüne katıp ilim öğrenmek ve Zehra Sadat, hem çocukları Emir Ali ile Atıfe’ye bakmak, hem de evinde halı dokumayla uğraşarak ailesinin geçimine katkı sağlamak üzere evliliklerinin baharında, Tahran’a yeni taşınmış bir çifttir.

İdealist bir koca olan Seyyid Rıza, tam İran’da medreselerin en yoğun faaliyet verdiği mevkiye taşınıp, gençliğinin de verdiği aksiyon saikiyle ilmin girift olduğu kadar leziz dünyasına dalacakken, eşi Zehra hastaneye kaldırılır. Doktor, ilk belirtilerin felç başlangıcı olduğunu bildirdiğinde, Seyyid Rıza’nın karıncaezmez yüzünde acı bir kaderin sillesinin etkileri belirecektir; sadece bu kadar da değil. Eşinin yokluğunda hem çocuklarının bakımıyla ilgilenecek, hem kendi derslerini ihmal etmeyecektir. Bu arada da kalbinden eksik etmediği sabır ve tevekkülü hep koruyacak, kızı Atıfe’ye de sabırlı olmasını telkin edecektir. En az müşfik baba kadar hasta anne de, hem eşinin hem çocuklarının durumuna üzülmekte, sekiz yaşındaki kızı Atıfe için içi parçalanmaktadır. Evet, parçalanmak… Çünkü böyle anlarda, “Bir kadın, kalbinde bir şeylerin titrediğini hisseder ama bir anne parçalanır.” (Rafet Elçi, Şair)

Bir Müslüman’ın iffetine sahip olmak

Mütevekkil babayı oynayan Negar Javaherian o kadar iyi rol kesiyor ki, yüz hatlarının ve jestlerinin en incesinden, yürüyüşündeki mütereddit adımlara kadar hakiki bir portre ortaya koyuyor. Seyyid Rıza’nın karakterinde “Müslüman iffeti”ne sembolik örnekler çiziyor yönetmen. Filme, sırf bu mesajın altının çizilmesi için, yerleştirilmiş bir hemşire karakteri var. Saf yürekli bir mütedeyyinin endişeleri, neredeyse karikatürize denecek bir sembolize edilmişlik seviyesinde ama basitleşmeden çizilmiş.

Birbirlerine karşı sürekli bir mahcubiyet, vefa ve sadakatle sevdalanmış bu aile, birbirlerinin hizmetini ve ailenin temadisini de Allah rızası için sürdürecek kadar diğerkâmdırlar. Örneğin, hayalini kurduğu ilim deryasına dalmaya bir türlü fırsat bulamamış baba, eşinin üzerindeki işleri de yüklenmiş olmanın getirdiği bir anlık taşkınlıkla eşine bağıracaktır; fakat iki sevgilinin arasındaki Allah rızasına dayalı sevda, bu sekiz yılda ilk defa gelmiş bağırmayı hemen sünger gibi emecek ve tebessümlerin içinde onu kaybedecektir. Bu elbette bize, alt katman olarak asr-ı saadeti çağrıştıracak derecede mesut ve güzel bir aile tablosudur. Kurgunun içinde bu tablonun masal kitabı düzeyine düşmemiş ve sırıtmamış olması yani seyircide kuru bir etkiyi geçerek tatlı bir gülümseme bırakması kayda değer başarı.

Form Hollywood’dan, öz İran’dan

Doğrusu, Tala va Mes (Altın ve Bakır, 2011), aslında ana akım sinemanın son derece popülist yöntemlerle tüketip içini boşalttığı ve tamamıyla komedi türünün malzemesi (maskotu) hâline getirdiği bir temaya sahip. Dolayısıyla “eşi evde olmadığı için çocuklarla ilgilenmeye mecbur tecrübesiz baba” ikonu, hem tüketilmiş hem de ağırbaşlı bir formel tarza sahip olması, kendisinden beklenemeyecek kadar yalama yapmıştı; elbette bu, ana akımın çok popüler ve ünlü oyuncularla oluşturduğu, sinema sektörünün büyük caddeleri için geçerli. Peki, İran sinemasından bir yönetmenin bu temaya el atması, kendisi üzerinde bir dejenerasyon anlamına mı geliyor? Yoksa temaya yeni bir yorum mu katıyor? Kesinlikle ikincisi.

Son yıllarda sık sık dile getirilen, “İran sinemasının yükselişi”, genellikle İran sinemasının nispeten daha seküler ve zahiren ladinî alanlara yönelmiş yönetmenlerine bakılarak verilmiş bir hüküm ve zaten hükmü en çok dillendirenler de o seküler alanın bizde/Batı’da muadili olan çevreler. Sözgelimi, ödüle doymuş bir film olan Jodaeiye Nader az Simin (2011) gerçekten de çok orijinal bir tarzı olduğu kadar, sinematografisi de güçlü örneklerden biriydi İran sineması için. Ancak burada, bana kalırsa dikkat edilmesi gereken asıl husus, bir de Oscar heykelciği kazanan bu filmin -yine zahiren- dinî kisveden uzak alanlarda söz söylüyor oluşu.

Uluslar arası film otoritelerinin dikkate alması için, filmin İslam’la ve ona taalluk eden ilgi sahalarıyla/objeler-simgelerle arasına iyi örülmüş bir duvar çekmesi gerekiyor. “Yıkılan bir evliliğin etkileri” pekâlâ buna uyuyor mesela. Bu bağlamda, Tala va Mes, gözden uzak kalmış bir İran sineması örneği. Herhangi bir festivalden ödülle dönmüşlüğü de yok. Daha da garip olan nokta ise, önümüzdeki örneğin, çok güçlü bir son dönem Doğu sineması mahsulü olması. Aslında bu duyulmamışlığı biraz da filmin yönetmeni Homayoun Assadian’ın ilk filmi olmasına bağlamak gerek. El-hâsıl, İran sinemasını şimdiye kadar keşfetmeyip şimdiden sonra keşfettiğini söyleyen “diğerleri”, aslında o kadar da keşfetmiş değiller.

Bir ilk yapıma göre çok kalburüstü iş çıkaran yönetmenin, ana akım Hollywood’unun daha önce defalarca el attığı bu temayı, filmin bünyesinde dönüştürüp ona yeni bir form kazandırması, çok güçlü bir görüntü çiziyor film için. Bu tip filmlerde alışkın olduğumuz üzere, anne kadar cerbezeli ve hamarat olmayan tecrübesiz baba, türlü sakarlıklarla ve inişli çıkışlı müziklerin eşliğinde ev içinde/sosyal alanda keşiflerle komedinin dümen suyuna gider. Filmimiz bunun yerine daha vakur bir tablo çiziyor.

Artık ekstra işler zannettiğimiz iltifat etmek, gönül almak, çok sevmek, destek olmak ve fedakârlık gibi hasletler için Tala va Mes iyi bir hatırlatıcı olabilir.

Sadullah Yıldız, izlerken azıcık ağladı.

YORUM EKLE
YORUMLAR
Merve
Merve - 9 yıl Önce

Öncelikle bu filmden haberdar olmama vesile olduğunuz için çok teşekkür ederim. Tevekkülün ne kadar mühim olduğunu, bir Seyyid'in de zaten böyle olabileceğini yüreğimize işleyen film. Benim sıralamam değişti artık 1. sırada Tala ve Mes , yani görünenin ardında Allah'ın olduğuna vurgu yapan film var.

Elif
Elif - 6 yıl Önce

3 yıl evvel izlemiştim bu filmi ve ardından 6 kez daha izledim :) dizinde belirttiginiz gibi her sahnesi bizde bir değere ve hayatın gerçeğine temas ediyor bol mesaj yüklü bir film. Üzerine kendimce bir şeyler dahi yazmıştım ancak kaleminize sağlık sizinki de pek iyi olmuş..

Mahmut
Mahmut @Elif - 3 yıl Önce

Evet, yukardaki yazınızda da belirtiğiniz gibi İran Sineması'nın bir çok yapımı bize kaybettigimiz ya da unuttuğumuz değerleri hatırlatmada öncü role sahip. Bununla ilgili onlarca film sayabiliriz. Keşke bizim ülkemizde de bu gibi örnekleri sıklıkla görebilsek.
Film hakkında söylencek her şeyi yazmışsınız. Güzel bir yazı olmuş emeğinize sağlık , teşekkürler.

banner36