Süt sirkinde inek sağmak: La Vache filmi

Filmde Cezayirli Fettah’ın Paris'e yolculuğu; geri kalmış, modernleşmeye ihtiyacı olan, özgürleştirilmesi gereken modern yerli insanın günümüz dünyasında yapması gerekenleri göstermektedir.  Abdullah Turut yazdı.

Süt sirkinde inek sağmak: La Vache filmi

“Cezayir süt sirkidir
Yurdunu sevenlerin
Gözlerini kimse bağlamaz
At üstünde can verirler
Atla birlik güneş doğarken
Ve yaşar Cezayir”

(Sezai Karakoç, Kutsal At)

1830-1962 yılları arasında fiilen Fransız işgali altında kalan Müslüman Cezayir, bir buçuk asra yakın bir sürede; yer altı/yer üstü kaynakları, pazarlarının zenginliği ve iç gücü hunharca sömürülmüş; medenîleştirme adı altında kültürel soykırıma maruz kalmıştır. II. Dünya Savaşı’ndan sonra bütün dünyada ortaya çıkan bağımsızlık hareketleri sonucunda birçok Mağrip ülkesinin ardından Cezayir de bağımsızlığına kavuştu. Bağımsızlığını kazanan diğer kolonilere nazaran Cezayir topraklarında yoğun bir Fransız nüfusu yer almaktadır. 1871’deki Fransa-Prusya Savaşı neticesinde Alsas-Loren’in Almanlar tarafından ilhak edilmesiyle burada yer alan Fransız nüfusu, yerli halka karşı çeşitli ayrıcalıklar kazanarak Cezayir’e göç etmişti. Fransa’nın ve Cezayir’deki bu ayrıcalıklı Fransız nüfusunun, imtiyazlarını kaybetmek istememesi karşısında, nesillerdir sömürgecilerin zulmüne maruz kalan yerli halkın arasındaki kanlı çatışmalar, birçok yerlinin insanlık dışı yöntemlerle katledilmesine sebep olmuştur.

1962’de kolonyal dönemin fiili olarak sona ermesiyle Cezayir halkı bağımsızlığını ilân eder. Bunun ardından Fransızlar, yeni sömürgecilik metotlarına başvurmuşlar; eski sömürge bölgelerindeki faaliyetlerini alenen yürütmek yerine gizli kapaklı sürdürmeye çalışmışlardır. Bu yeni küresel düzen, doğrudan egemenlik kurmak üzerine dayanmaz. Bunun yerine, bazı ekonomik, kültürel ve politik yönden nüfuzu altına almasıyla yürütürülür (Loomba 2000: 25). Postkolonyal dönem olarak adlandırılan bu süreçte, sömürge geçmişine sahip yerli halkların yerini hatırlatmak ve eski sömürge bölgelerini fiilen olmasa da birçok açıdan kontrol altında tutmak için, Batı’nın kullandığı önemli yöntemlerden biri de sanattır.

En iyi Avrupa komedisi ödülü

Gösterime girdiği yıl “En İyi Avrupa Komedisi” dalında aday gösterilen, Fransız yönetmen Mohamed Hamidi’nin ikinci filmi La Vache (2016), mezkûr çalışmaları örtük bir biçimde ihtivâ etmesi bakımından dikkate değer.

Dilimize “Bir Adam ve İneği” olarak çevrilen, La Vache (2016) filmi, Cezayir’in Boulayoune adlı küçük bir köyünde yaşayan Fettah’ın hikâyesidir. Boulayoune köyü, geniş çorak arazilerin içinde, küçük bir Müslüman köyü olarak tasvir edilir. Evli ve iki kız çocuğu olan; ümmî, kolayca aldatılabilecek saf bir mizaca sahip olan Fettah, geçimini tarlasından elde ettiği ürünleri pazarda satarak sağlamaktadır. Fettah’ın yalnız bir hayali vardır: Biricik ineği “Jacqueline” ile birlikte Paris Tarım ve Hayvancılık Fuarı’ndaki Uluslararası Sığır Yarışması’na katılmak. Bu sebeple birçok defa Tarım Fuarı’na katılmak için başvuruda bulunmuştur; ancak hiçbir zaman davet edilmemiştir. 

Fettah için hayatındaki en değerli şey, ineği Jacqueline’dir. En yakın dostuymuş gibi onunla konuşup dertleşir; üşümesin diye kendi düğün örtüsüyle ineğini örter, sıcak havalarda vantilatörle ahırı serinletmeyi ihmal etmez. Fettah’ın Jacqueline’e olan aşırı ilgisi ve bağlılığından ötürü bütün köyde Fettah ve ineği Jacqueline’in ilişkisi alay konusudur.

Fettah’ın bu sessiz hayatı, postacının getirdiği bir davet mektubuyla değişecektir. Fettah’ın uzun yıllardır hayalini kurduğu ve her yıl düzenli olarak başvurduğu Paris Tarım Fuarı’na “inatçılığı ve azminizden” dolayı, fuar yönetimi tarafından yarışmayı katılması için nihayet izin verilir.

Hayallerinin peşinde koşan Cezayirli köylü

La Vache filmini, hayallerinin peşinde koşan Cezayirli yoksul ve saf bir köylü adamın hikâyesi olarak okuyabiliriz; ancak bunun ötesinde Fettah’ın yolculuğu, postkolonyal dönemde bağımsızlıklarını kazanmış bir ulus devletin halkı ile geçmiş tarihte kolonicilik faaliyeti uygulayan güçler arasındaki ilişkileri işaret etmektedir. Batı, kendisinin belirlediği sınırlar dışında kalan dünyayı, “ötekiler”, “Doğulular”, “yerliler”, “barbarlar” olarak kategorileştirirken, bu topraklarda yaşayan insanların geri kalmışlığını ve ilkelliğini öne çıkarmaktadır (Said 1998: 101). Batı toplumlarına göre bu topraklara “medeniyet” ve “ahlakî değerler” götürülmeli ve buradaki tüm insanlar özgürleştirilmelidir. Buralarda yer alan ilkel, geri kalmış ve vahşi insanlar, kendi topraklarını ve yer altı/yer üstü zenginliklerini tam olarak kullanamamaktadırlar. Kendisini modern olarak vasıflandıran Batı, bu düşünceleri destekleyen fikirleri sanat yoluyla açık veya gizli bir şekilde yaymakta ve postkolonyal dönemde sömürgecilik sürecini bu yolla meşrulaştırmaya çabalamaktadır. Sanat eserleri aracılığıyla Batı kültürünü ve değerlerinin üstünlüğünü vurgularken, ötekinin, yani “Doğulunun” ilkelliğini bilinçaltlarına yerleştirmektedir.

Bu bağlamda Fettah, Cezayir’in Fransa ve Fransızlar tarafından, yıllarca sömürülen sömürge insanının bugünkü hali olan “modern yerli”yi temsil etmektedir. Fettah’ın sahip olduğu bir avuç toprak ve Boulayoune köyü, sömürülmekten çoraklaşmış arazileriyle Cezayir köyünü gözlerimizin önüne getirir. Filmin giriş sahnesinde, Fettah’ın bir avuç toprakta üretim yapmaya çalıştığına tanık oluruz. Bütün emeği, ailesiyle birlikte hayatını devam ettirmeye kıtı kıtına yetmektedir. Onun sahip olduğu en değerli şey, doğurgan ve süt veren; bir başka deyişle, sömürülmeye müsait tek şeyi verimli ineğidir. Fettah sömürge halkından biri, ineği ise sömürge bölgesinin bütün zenginliklerini ihtiva eden sömürge bölgesinin bir nimetidir. Eski düzenin bozulmasıyla ineğin zor kullanılarak sömürülmesinin önüne geçilmesine rağmen, inek sömürgecinin iştahını kabartmaya devam etmektedir.

Fettah’ın “hac yolculuğu”

Fettah’ın yolculuk masrafını karşılamak için köy heyeti bir araya gelir. Köyün ileri gelenleri Fettah’a, neden ineğiyle gitmek istediğini sorarlar. Fettah: “Bu tarım fuarı çiftçilerin Mekke’si, Paris’e gitmek kendimi bildim bileli benim hayalim” der. Fettah’ın gözünde Paris, Müslümanların merkezi Mekke mesabesindedir. Nihayetinde yolculuk için gerekli para imece usulü toplanır ve Fettah’ın ironik anlamda hac yolculuğu başlar.

Öte yandan Fettah gibi Boulayoune köyünde yaşayan bir genç olan Samir, internette tanıştığı Fransız kadın aracılığıyla evraklarını tamamlayıp Fransa’ya yerleşme amacındadır. Fransa’da yaşamak için kendisinden epey yaşlı bir kadınla evlenmeye razıdır. Onun için Cezayir, sıkıntılı ve yaşanmaz bir yerdir, Fransa’daki nimetler Cezayir’de yoktur, konuştuğu Fransız kadına: “Ülke güzel de, insanlar sıkıntı nezaket yok…” diye söylenir.

Fanon’un deyimiyle sömürge halkının şehri; diz çökmüş, eskimiş, adları kötüye çıkmış insanların üst üste yaşadığı, ekmeğin, etin, açlığın ve yoksulluğun çekildiği, pisliğe gömülü bir şehirdir; bağımsızlık sonrasında da bu görüntü devam eder. Bunun yanında sömürgecinin şehri; medeni kanunlar ve üstün değerlerle donatılmış, ışıklar içerisinde, göz alıcı ve canlı bir şehirdir. Sömürge halkı, sömürgecinin şehrine arzuyla bakar ve sahip olma düşleri kurar (Fanon 2016: 45). Fettah ve Samir, modern yerliler olarak sömürgecinin şehrine karşı büyük bir hayranlık duymaktadır. Samir, bu isteği uğruna yaşlı bir kadınla evlenmeyi göze almıştır, Fransız kadın aracılığıyla sömürgecinin şehrine ve nimetlerine sahip olma hakkını elde edecektir. Fettah ise en değerli varlığı ineğini sömürgeciye bir armağan gibi sunmak için can atar.

Kültürel sömürünün simgesi: Jacqueline

Burada inek Jacqueline üzerinde durmakta fayda görüyoruz. Fransa’nın Cezayir üzerindeki kültürel açıdan nüfuzu Jacqueline özelinde göze çarpar. Fettah’a ve dolayısıyla Cezayir’e ait görünmesine rağmen; inek, Fransızların, “Tarine” adlı sığır ırkındandır ve Fransızların yaygın olarak kullandığı Jacqueline ismini taşımaktadır. Kolonyal dönemde Fransa’nın ve kolonyellerin tasarrufunda olan Cezayir’in zengin kaynaklarına inek aracılığıyla gönderme yapılır. Fransa, kolonileri aracılığıyla bu kaynakları dilediği gibi sömürme hakkına sahip olmuştur. Yeni sömürge düzeninin modern yerlisi Fettah ise, hiçbir zorluk altında kalmadan, kendi varlık ve zenginliğinin göstergesi olan ineği, kullanması için efendisinin tasarrufuna sunacaktır.

Fransa’nın Cezayir’de uyguladığı sistematik soykırımda Cezayirli Araplar, Fransız tebaası sayılır; ancak İslam dinini ve Arap kültürünü reddettiklerinde tam anlamıyla Fransız vatandaşı olabilirler. Sömürge bölgesinde din ve din kurumları beyaz adama yani efendiye aittir. Bu kurumlar sömürge halkını Tanrı’nın yoluna değil; beyaz adamın, efendinin yoluna çağırır (Fanon 2016: 48). Semavî dinlerde din herkes içindir; fakat hidayete erenlerin az olduğu gibi, efendinin seçtiği seçilmişler de azınlıktır. Bu seçilmiş azınlıktan olmak, sömürge dünyasından kurtulmak, efendinin yerine geçmek, efendinin sahip olduğu ayrıcalıklara sahip olmak demektir. Fettah, bu ayrıcalıklara sahip olmak için defalarca uğraşmış ve nihayetinde Paris Fuarı’na katılması için “seçilmiş” azınlık arasında yer almıştır. İzleyicilere Fettah’ın seçilmesi bir lütuf gibi sunulmuştur. Bakın biz herkesi seçmiyoruz, seçilmek ve bizim gibi olmak için fedakârlık yapmanız gerekir, havası uyandırılır. Efendinin yoluna daha önceden seçilenlerden biri de Fettah’ın eşi Naime’nin kardeşi olan Hasan’dır. Fettah, Marsilya’ya ulaşır ulaşmaz, eşinin ve kayınbabasının isteği üzerine Hasan’ın yanına gelir.

Efendinin yolunu seçmiş yerli

Hasan, sömürge bölgesinden kurtulmuş ve sömürgeci efendisinin yolunu seçen seçilmişlerdendir. Fettah’ı gördüğünde onunla görüşmek istemez. O, efendisininki gibi yeni bir yaşam kurmak uğruna, sömürge kimliğine ait geçmişini tümüyle reddetmiştir. Fettah onun geçmişine, geçmişte olduğu kişiye ait hatıralardır. Hasan, sömürgecinin yoluna, Fransızlaşarak elde ettiği bütün ayrıcalıkları kaybetmemek için geçmişiyle ilgili her şeyi unutmak istemektedir. Geçmiş hayatından yalnız babasıyla iletişim halindedir. Babası, Hasan’ın Fransa’da yalnız yaşadığını düşünmektedir; ancak o, Fransız bir kadınla evlenmiş ve iki çocuk babası olup bir aile kurmuştur. Bu durumun Cezayir’de bilinmesini istemez. Fettah’ın gerçekleri öğrenmesiyle elde ettiği imtiyazların tehlikeye girdiğini düşünür. Bu nedenle Hasan, Fettah’ı kimseye bir şey söylememesi için tembihler. Hasan’ın eski yaşamına ait, eziyet içinde geçen her hatıra, Fransa’da zar zor kurduğu yeni hayatı ve sahip olduğu ayrıcalıkları için bir tehdittir. Bu yüzden Fettah’a yardım etmeyi reddeder ve onu evinden kovar. Fettah, ineğiyle birlikte Paris’e kadar yalnız başına gitmek durumundadır.

Fettah ve Jacqueline’in, Marsilya’dan Paris’e yolculuğu devam eder. Saf ve uysal mizaçlı Fettah, yol boyunca birçok gülünç duruma düşecek ve çeşitli badireler atlatacaktır. Fettah’ın ineğiyle birlikte Paris’e yürüyerek gideceğini öğrenen Fransızlar, şaşkınlıklarını gizleyemezler. Onların gözünde absürt bir şey yapmakta ve gülünç duruma düşmektedir. Yol üzerinde karşılaştığı bir eğlencenin başkarakterine dönüşüverir. Fransızlar gibi eğlenir, onların ikram ettikleri içkiyi içerek sarhoş olur, sahnede ezbere bildiği Fransızca şarkıları söyleyerek herkesi eğlendirir. Öte yandan köydeki eşi Naime ve köy halkı, Fettah’ın Fransızlarla düşüp kalktığı, uygunsuz fotoğrafları görmüştür. Naime, Fettah’ın Fransızlar gibi yaşayıp onlara benzediğini düşünür. Oysa Fettah’ın olup bitenlerden haberi yoktur ve bütün suçu istemeyerek içtiği alkole bağlar. Ertesi gün, yolculuğa devam ettiği sırada, bir köşede namaz kılarken Jacqueline ortadan kaybolur. İneği bir bataklığa saplanmış ve hareket edemez halde bulur. Onu kurtarmaya çalıştığında toprağın sahibi Bay Philippe ve uşağı çıkagelir. Onların yardımıyla Jacqueline’i bataklıktan kurtarırlar; ancak ineğin ayağı incinmiştir ve yola devam edemeyecek haldedir. Bunun üzerine Fettah ve Jacqueline, bir müddet Bay Philippe’in misafiri olacaktır.

Bay Philippe, karısından ayrılmış ve borç batağına batmış soylu bir geçmişe sahip bir ailenin varisidir. Ev ve arazilerin masraflarına para yetiştirememekte, bu sebepten dolayı mülklerini kaybetmekle karşı karşıyadır. Fettah’ın ineğiyle beraber çıktığı yolculukla yakından ilgilenir. Fettah’ın yolculuğunu, Fransızlar tarafından çok sevilen Henri Vernuil’in “The Cow and I (1959)” filmine benzetir. “İnek ve Ben” filminde, II. Dünya Savaşı sırasında Almanlara esir düşen Fransız askerleri, Almanya’nın çiftliklerinde zorla çalıştırılmaktadır. Çiftlikte çalıştırılan askerlerden biri olan Charles Baily (Fernandel), bakımından sorumlu olduğu ineği de yanına alarak anavatanı Fransa’ya dönmek için çiftlikten kaçar. Bay Philippe, Charles Baily ve ineğinin yolculuğunu, Fettah’ınkine benzetir ve Fernandel’den mi ilham aldığını sorar. İnek ve Ben filmi, bütün Fransız televizyonlarında çokça yer almış popüler bir filmdir. Hâlbuki Fettah’ın Fernandel’den haberi yoktur. Fettah, “Cezayir televizyonlarında Fernandel yok. Komik filmler yok. Sadece takım elbiseli, bıyıklı, ciddi adamlar var. Televizyonu açıyorsun bıyık, kanal değiştiriyorsun bıyık. Televizyonu kapatıyorsun bıyık, telebıyık…” diye karşılık verir. Bunun üzerine Bay Philippe, Fettah’a Fernandel’in filmini izletir. Kendisini Fernandel ile özdeşleştiren Fettah filme ve film müziklerine hayran kalmıştır.

Toprak sahibi ve sömürge ilişkisi

Fettah ve Bay Philippe’in ilişkisi, kolonyal dönemde kolonide yer alan toprak sahibi ve sömürge halkının ilişkisine benzer. Efendi-köle karşıtlığı söz konusudur. Bay Philippe toprak ve nüfuz sahibi, soylu bir efendidir. Fettah ise çiftlikte çalıştırılan herhangi bir köle, hizmetçidir; okuma yazma bilmez, hayvanlara bakar ve toprakla uğraşır. Bay Philippe, Fettah ile eşi arasındaki dargınlığı öğrendiği zaman Fettah’ın ağzından eşi Naime’ye mektup yazmasına yardımcı olur. Bu sahne bizi Robinson ve Cuma arasındaki ilişkiye kadar götürebilir. “Efendi” Robinson düştüğü ıssız adada, yamyamların elinden kurtardığı “zavallı köle” Cuma’yı rehberliği sayesinde medenîleştirerek kendisi için uysal bir hizmetkâr yaratmıştır. Robinson nereden geldiği belli olmayan bir kılıçla Cuma’yı eğitmiştir. Kolonyal dönemde Fransız koloneller tıpkı Robinson gibi zor kullanarak yerli halkı boyunduruğu altında tutup sömürmüştür. Yalnız bu durumda Bay Philippe’in elinde Robinson’unki ya da atalarınınki  gibi kılıç/güç yoktur. Kolonyal dönem geride kalmış, koloneller işgal ettikleri topraklardan çekilmek zorunda kalmışlardır. Eski şaşaalı zenginliklerini, sömürdükleri toprakları ve köleleştirdikleri yerli halkı kaybetmişlerdir. Bay Philippe’in yaşadığı maddi zorluklar bu sebeplerden ileri gelmektedir. Böyle bir açmaz içindeyken Fettah’ın verimli ineğiyle bir kurtarıcı gibi yetişmesi gerçekten ironik bir durumdur.

Bay Philippe’in Fettah’ın ağzından kaleme aldığı mektupta söz edilenler ilgi çekicidir. Fettah, karısı Naime’ye yanlış hiçbir şey yapmadığını söylemesi ve özür dilemesinin ardından, “Fransa olağanüstü… Otlar yemyeşil, her yerde çiçekler var… Bir gün beraber buraya geleceğiz, ikimiz…” dediği sahnede, Fransa’nın geniş yeşil ovaları ve çiçekli tarlaları görünür; hemen ardından Fettah’ın çoraklaşmış topraklarıyla Cezayir’deki köyü izleyiciye yansıtılır. Sömürge bölgesi ve sömürgeci şehri arasındaki ikiliği açık bir şekilde görürüz. Fransa’ya yeşillikler ve çiçeklerle müspet anlamlar yüklenirken, Cezayir’deki köyde ise dağlık ve çorak arazileriyle menfi bir hava estirilir.

Jacqueline’in iyileşmesiyle birlikte Fettah, yarım kaldığı yolculuğuna devam eder. Bu sefer de, Fransız hükümetinin tarım politikalarını protesto etmek için eylem hazırlığında olan Fransız çiftçilere rastlamıştır. Fettah’ın ineğiyle birlikte Paris’e gideceğini öğrenen haberciler, Fettah ile röportaj yaparlar. Cezayir’de taşrada yer alan bir köyden ineğiyle birlikte Paris’e gitmeye çalışan Fettah, bir anda bütün Fransızların dikkatini çeker. Televizyonda ve internette gittikçe büyüyen bir üne kavuşur. Herkes Fettah’ı ve ineği Jacqueline’i konuşmaktadır: “Konuştuğumuz Fransızların çoğu, Fettah’ta kendilerini buluyorlar. Ona bakınca hayallerinin peşinden giden sade bir adamı görüyorlar…”

Fransız protestocu çiftçilerle polisin arasındaki kargaşada kalan Fettah ile Jacqueline’in yolları bir kez daha ayrılır. Polis, eylemcileri gözaltına alıp nezarethaneye götürür, onların arasında Fettah da vardır. Fettah’ı düştüğü aciz durumdan kurtarıcı gibi yetişen Bay Philippe kurtaracaktır. Philippe’in müdahalesiyle durum anlaşılır ve Fettah serbest bırakılır; fakat Jacqueline ortada yoktur. Babasının ısrarı üzerine Hasan da Fettah’ı kurtarmak için nezarethaneye gelmiştir. Bay Philippe, Fettah ve Hasan, Jacqueline’i aramaya koyulur. Sahipsiz ineği, mezbahaya götürüldüğü sırada bulurlar ve tarım fuarının yolunu tutarlar.

Ve nihayet Paris

Paris’e vardıklarında sığır yarışması henüz başlamıştır. Fuarda toplanan kalabalık Fettah ve Jacqueline’i görmeye gelmiştir. Yarışma, Fransız televizyonlarında ve Fettah’ın küçük köyünde canlı takip edilmektedir. Fettah hayalini gerçekleştirerek yarışmaya katılır ve Jacqueline’le birlikte “Halk Özel Ödülü”nü kazanır. Yolculuğu boyunca ona yardımcı olan Bay Philippe ve Hasan’a teşekkür eder. “Yaşasın Fransa, Yaşasın Charles de Gaulle, Yaşasın Tarım Fuarı, hepiniz sağ olun!“ diye bağırır. Fettah’ın sözleri üzerine Fransa’da ve Cezayir’deki köyünde sevinç gösterileri başlar. Böylelikle Fettah’ın hayali gerçekleşir ve hac yolculuğu son bulur.

Kolonyal dönemin toprak sahibi Bay Philippe, efendinin yolundan gitmiş Hasan ve modern yerli Fettah, garip bir üçlü oluşturmuştur. Fettah’a yolculuğunda, daha önce bu aşamalardan geçmiş olan Hasan, doğuştan asil ve varlıklı doğmuş Bay Philippe yardımcı olmaktadır. İnternet ve televizyonlarda gün geçtikçe bir eğlence nesnesine dönüşen Fettah’ın yolculuğu, sömürgecinin şehrine kabul edilmesiyle sona erer. Böylelikle Fettah, ineğiyle birlikte; daha çok verimli ineğinin sayesinde efendinin yolunu takip ederek “seçilmiş” kişiler arasına katılmıştır.

Fransa’nın Cezayir’de uyguladığı sömürgecilik faaliyetleri ve sistematik soykırımı başarılı bir şekilde sümen altı edilir. Cezayir’in bağımsızlığına izin vermek zorunda kalan dönemin Fransa cumhurbaşkanı Charles de Gaulle’e de rahmet okunur. “Yaşasın Fransa, yaşasın Charles de Gaulle” sevinç nidaları, Fransızlarla birlikte Cezayir’deki köyünde sevinen kalabalıklar Fettah’ın zaferini ironik anlamda tasdik etmektedir. 

Modern yerli Fettah’ın yolculuğu; geri kalmış, modernleşmeye ihtiyacı olan, özgürleştirilmesi gereken modern yerli insanın günümüz dünyasında yapması gerekenleri göstermektedir.  Kendisini modern, demokratik ve refah içinde gösteren Batı dünyası ve Fransa’nın kendi faydasını gözeterek belirlediği, sınırlarını çizdiği bu yolculuğu, modern yerlilerden bizzat talep etmektedir. Batı kültürü ve değerlerinin üstünlüğü, onların karşısında Doğu’nun geri kalmışlığı modern yerlilerin bilinçaltlarına zerk edilir; bu geri kalmışlıktan kurtulmak için başvurulacak kapı, eski efendileri olan Batı dünyasıdır. Eğer sağılacak bir inek varsa, sağım işlemi efendilerin gözetimi altında gerçekleşmelidir.

Abdullah Turut

Kaynakça

Edward W. Said (1998). Oryantalizm Çev. Nezih Uzel. İstanbul: İrfan Yayıncılık

Ania Loomba (2000). Kolonyalizm Postkolonyalizm Çev. Mehmet Küçük. İstanbul: Ayrıntı Yayınları

Franz Fanon (2016). Yeryüzünün Lanetlileri Çev. Şen Süer. İstanbul: Versus Kitap.

Mohamed Hamidi (yön.) 2016. La Vache (Bir Adam ve İneği), 92 dk.

YORUM EKLE
YORUMLAR
Mahmut C
Mahmut C - 5 yıl Önce

Tesekkrler...