Son yıllarda yapılmış olup da az sayıda beğendiğim filmlerden biri olan "Truth" (Gizli Dosya) filminin ana temasını oluşturduğunu düşündüğüm ve haberciler için pusula mahiyetindeki cümle şuydu: "Biz doğruları ararız. İşimiz bu. İşte bu nedenle; sen elinden geleni yapmalı, doğruları aramalı ve sonuçlarına da razı olmalısın."
Bir kadının dünyayı değiştiren ölümü
2000 yılında ABD'de ihtiyar bir kadın sessiz sedasız öldü ve dünya tarihinin seyri değişti. Ölen kadın, Amerikalı araştırmacı televizyon habercisi Mary Mapes'in annesiydi. Mary Mapes, Amerikan Başkanlık Seçimi öncesi adaylardan George W. Bush hakkında ciddi bir haber dosyası hazırlayan kişiydi. Annesi ölen Mary, seçimden kısa müddet evvel yayınlanacak olan oğul Bush dosyasını hazırlamayı erteledi, herkes rey kullandı ve "hileli" olduğu herkes tarafından bilinen bir sayım sonucunda sadece 537 oy fark ile George W. Bush Amerikan başkanı oldu. Bush'un başkanlık koltuğuna oturmasından hemen sonra neler olduğunu da bütün dünya gördü.
Önce New York'taki İkiz Kuleler'e provokatif şekilde saldırıldı, bunu bahane eden ABD ve müttefikleri önce Afganistan'a sonra da Irak'a olmak üzere, İngilizler tarafından Ortadoğu ismiyle kamuoyunun beynine nakşedilmiş olan "coğrafyamıza" tepeden indiler. Bütün bunlar yapılırken emperyalist beyinlerde birçok hesap vardı: Petrol, intikam, İslâm dünyasının kontrolü, İsrail'in emniyeti vs.
Aradan 3,5 sene geçti ve 2004 Başkanlık Seçimi yaklaşınca, Mary Mapes doğal olarak George W. Bush hakkındaki dosyayı yeniden ele aldı ve bomba patladı. Mary Mapes ve CBS TV kanalının ana haber sunucusu Dan Rather, kelimenin tam anlamıyla lime lime edilip, mesleği bırakmağa mecbur edildiler. Eğer Mary Mapes'in annesi 2000 yılında ölmeseydi, belki Al Gore ABD başkanı olacaktı ve birçok elim hadise bu şekilde yaşanmayacaktı. Fakat kader böyle bir şey işte...
Mapes'in kitabından uyarlanan film
Türk kamuoyu için sıradan kabul edilecek bir hadisenin Amerikalılar için mühim olduğunu gördüğümüz "askerlikte yapılan torpil" meselesi gündeme geldi. Batılılarda bazen vatanseverlik damarı bizden fazla kabarır ve torpil yapan ile yaptıranı affetmezler.
İşte bu durumu ortaya çıkaran haberci Mary Mapes ve onun en büyük destekçisi Dan Rather; Başkan Bush ve avanesi tarafından resmen linç edildiler. Bu olayı başından sonuna kadar anlatan Mary Mapes'in kitabından uyarlanan 2015 yapımı filmde iki meşhur oyuncu Robert Redford ve Cate Blanchett rol almışlar.
Siyaset, kurumlar ve medya ilişkilerini gayet güzel anlatan ve 2016 Oscar ödüllerinden "En İyi Film” ve “En İyi Senaryo" mükâfatlarını alan "Spotlight" ile "Truth" filmlerini peş peşe seyredince, dönen dolapları anlamak çok daha kolay oluyor. Aynı konuları Türkiye'de film yapmanın imkânı yok, çünkü bu hikâyelerin yanından bile geçilse, olayın muhatapları tarafından maddi ve manevi işkenceye tâbi tutulmak işten bile değildir. Toplum olarak ne kadar hazımsız olduğumuzu gösteren bu vaziyete verilecek örnek, Deniz Baykal'ın parti genel başkanlığından indirilip, yerine Kemal Kılıçdaroğlu'nun geçirilmesi hadisesidir. İşin içinde neler var neler? Halen aktif olarak çalışan haberciler de bu vahim olayın detaylarını biliyorlar. Fakat haber yapma işine gelince, herkes farklı bir yöne bakar.
Geri kalmış ülkelerde gazetecilik, habercilik
Reyting denen izlenme oranları listesinde üst seviyelerde yer alabilmek için her türlü ahlâksızlığı yapan televizyon kanalı yöneticileri bütün ülkelerde var, bundan sonra da olmaya devam edecekler. Fakat kişilik ve vicdan sahibi habercilere de dünyanın her yerinde ihtiyaç vardır. Ahlâkî değerlerden mahrum şahısların idare ettiği televizyon kanallarının içinde bulunduğu pisliği, yine Truth (Gizli Dosya) filmindeki Dan Rather'ın bir cümlesiyle özetleyeyim: "Katliamdan kurtulan insanların yerine, Survivor yarışmacılarıyla röportaj yaparsan, reytingin de reklam gelirin de gözle görülür oranda artar."
Haberci denilen karakterli kişi soru sorar. Soru sormayan, sormasını bilmeyen, soracakmış gibi yapıp da "çanak sual" soran şahıslar ancak geri kalmış ülkelerde "gazeteci, haberci" ünvanını taşıyabilir. Senelerce yaptığı haber programlarında karşısına çıkardığı işadamlarına "pas verircesine" sualler yönelten, şirket haberlerini ön plana çıkartan ve daha sonra da o işadamlarının sayesinde zengin olan gazeteciler ancak bizimkisi gibi memleketlerde vardır.
Mary'nin kocası Mark Wrolstad, anlatmağa gayret ettiğim bu hususu şöyle özetliyor: "Maalesef sistem hileli kurulmuş. Aslında her zaman da öyleydi." Habercilik mevzusunda yazacak ve anlatacak çok şey var ama fazlası sağlık açısından zararlı. Bu nedenle sözü Âlî Mustafa Efendi’nin şu beytiyle bağlayalım: “Mübtezeller satar ekâbire şan/ Gösterir ekl-ü şürb ile ünvan ”
İslam Gemici
Yazılarınızı merakla bekliyorum. Bu yazınız da diğerleri gibi ilgi çekiciydi. ABD'nin çok yakın tarihini eleştirel bir şekilde konuşmaları hatta kirli ilişkileri bile incelemekten çekinmemeleri gerçekten müthiş. Türk toplumun ise kendisini konuàmaktan korkması ise üzüntü verici bir durum.