İnsanın kalbini dönüştüren bir yolculuktur o

Dünyadan “hac filmleri”ni araştırırken izleyebildiğim iki filmde hakikat yolculuğundan izler görürüz.

İnsanın kalbini dönüştüren bir yolculuktur o

Sanatı, özellikle de sinemayı hakikati yansıtan bir kapı olarak gördüğümüzde sanatçı/ yönetmeni de hakikate ulaşma yolunda çabalayan dert sahibi kimse olarak nitelendirebiliriz. İranlı yönetmen Mecid Mecidi, Hayal Perdesi’ne verdiği bir demeçte, sinema filmi yapmaktaki amacını “gerçekliğin arkasındaki güzelliği göstermek” diye özetlemişti. Bu sebeple Mecidi’ye göre sanatçının yaptığı iş büyük olmalı ve onu hakikate ulaştırmalıdır. Sanatkarlık bir yol alma hali ise, bu anlamda ortaya konulan tüm çabaları bu hakikat yolculuğunu kat etmek için birer durak olarak görebiliriz.

Bu sebeple, dünyadan “hac filmleri”ni araştırırken izleyebildiğim iki filmde, “Mekke’ye Yolculuk” ve “Büyük Yolculuk” filmlerinde bu hakikat yolculuğundan izler görürüz. Her iki filmde de bu mana ve yolculuk halinden kesitler sunulur.

Kabe’ye varmak ve onun karşısında durmak insanın kalbini dönüştürüyor

Yarı belgesel yarı film türündeki “Mekke'ye Yolculuk”, 14.yy’da yaşamış ünlü Faslı gezgin İbni Battuta’nın hayat hikayesi ekseninde, geçmişle günümüz arasında gidip gelen paralel bir kurguda ilerleyerek dünyanın dört bir köşesindeki Müslümanların her yıl Kabe’ye yaptıkları görkemli Hac yolculuğunu anlatmakta. İbn-i Battuta’nın günlüğünden (MS-1304-1368) esinlenerek beyaz perdeye aktarılan film güzel bir yol hikayesi.

İbni Battuta, Mekke’ye hac yolculuğuna karar verdiğinde henüz 21 yaşındadır. Arkadaşı Hamza, kariyerinin zirvesinde olduğunu ifade ederek onu bu zorlu yolculuktan vazgeçirmeye çalışır. Ancak İbni Battuta kararlıdır ve bu kararını almasında ise yine aynı dönemlerde gördüğü bir rüya oldukça etkiler. Arkadaşına “Hacıların söylediğine göre Kabe’ye varmak ve onun karşısında durmak insanın kalbini dönüştürüyor.” der.

Çölde geçen uzun aylardan sonra nihayet Kahire’ye varan İbni Battuta, Kahire’de arkadaşı Hamza’nın bulmasını istediği Ebu Cafer’e rüyasını anlatır. Bunun üzerine Ebu Cafer ona doğru yolda olduğunu şu sözlerle ifade eder: “Sen hedefine varacaksın Allah’ın izniyle. İlmi arayınız, yolunuz sizi Çin'e de götürse…” Bu sözler İbn-i Battuta’yı daha da heyecanlandırır.

Derken Mekke, Medine... Yapılan eylemlerin anlamlarına nüfuz eder. Film bizleri görkemli sahneler eşliğinde o büyük Hac yolculuğuna dahil etmesi bakımından oldukça önemlidir.

Reda’nın kendisine yolculuğu

Büyük Yolculuk” filmi ise günümüzde geçen bir yolculuğun hikayesi. Tunus asıllı bir baba ve oğulun dramatik hac yolculuğunu anlatıyor. Avrupa’dan Balkanlara, oradan Türkiye’ye ve nihayetinde Suudi Arabistan’a uzanan bir öykü…

Yıllar önce Fransa'ya taşınmış olsa da Müslüman kültürü ile yetişmiş bir baba, Fransız kültürü ile yetişmiş ve her anlamda Batılı bir özne olmanın tüm hasletlerine sahip oğlundan kendisini Mekke’ye yani Hacca götürmesini ister. Oğul Reda babasıyla gitmemek için dirense de başarılı olamaz. Yolculuk sırasında gördükleri her insan ve yaşadıkları her olay, baba ve oğulun hem yakınlaşmasına hem de birbirlerini tanımalarına da aynı zamanda vesile olacaktır.

“Büyük Yolculuk” filmiyle Batı’da yaşayan ya da orada doğup, tamamen oranın kültürüyle yetişmiş Doğulu insanın hikayesiyle de karşılaşıyoruz bir anlamda aslında… Kendisini bir nesne haline getiren Batı kültürüne entegre olmuş ancak Batılı olamamış Reda karakterinde somutlaşıyor Batı’da yaşayan Doğulu. Fransa'da yaşamasına rağmen Batı kültüründen etkilenmemiş Doğu’ya ait bir karakter olan babası Mohamed ile çıkacakları yolculuk Reda’nın kendisine yolculuğu desek yanılmış olmayız.

Selma Elmas yazdı

YORUM EKLE