Hep yakışıklı ve hep güzel olsan?!

Sen evde yat, suretin işe gitsin... Sen yorulma, kaza geçirme, bir tarafını kırma... Yürü ama ayakların ağırmasın... Ne fantezi ama!

Hep yakışıklı ve hep güzel olsan?!

Surrogates / Suretler Bruce WillisYıllarca evinden çıkmıyorsun. Ama işe gidiyorsun, eğlenmeye gidiyorsun, kolun kesiliyor dışarda. Oysa sapasağlamsın yattığın koltuğunda. Başın belaya girdiğinde matrixten çıkıyorsun. Nasıl fantazi ama? 

Sen varsın ama evinde bile karın seni görmüyor. Çok istesen bile sen de onu göremiyorsun. Sana ancak sahte bir suretini gösteriyor. Hatta senin de ona öyle görünmeni istiyor.

Kusursuz bedenin işe gidiyor. Sen yat!

Kendi istediğin tiple görünür oluyorsun. Seçip beğendiğin o suret, o vekil-görüntü dışarı çıkıyor. İşe gidiyor. İnsanlarla muhatap olan da o. Gerçek denilen sen, yani etten kemikten yaratılan senin bedenin ise evde bir makinaya bağlı. Matrixin gelişmiş hali bu. Kendine seçtiğin o yakışıklı veya güzel bedeni yönetiyorsun ordan. Herkes seni kusursuz olarak görüyor yalnızca. 

Surrogates / Suretler Bruce WillisBağlantılı özgürlük

Avantajları çok bu durumun. Dışarıda zarar görme riskin yok gibi. Üstelik karizmatik bir görüntüye sahipsin. Duymak istemediğin bir şeyler konuşulduğunda kendini dondurup kapatabiliyorsun. Teknolojinin bu imkanı seni tüm tehlikelerden koruyor. Evet zihinsel olarak istediğin yerdesin. Dokunuyor gibisin. Sohbet ediyor gibisin. Seviyor gibisin. Ama aslında sen evinde, yıllardır dışarı çıkmadığın mağaranda bilgisayardaki network ağına bağlısın.

Sureti sirete tercih etmenin getirileri

Türkiye’de "Suretler" adıyla gösterilen bu filmde insanın kendinden kaçışına şahit oluyoruz. Hayatın zorluklarından kaçışına. Sureti sirete tercih eden ve görüntüyü öne alan bir uygarlığın varabileceği uç noktalara işaret ediyor bu film. Sanki hayattan ve kaderden kaçış çabası gizli bu suret olayında.

Verilenlere razı olamayış. Tanrı’yla baş edememenin bir çaresi olarak başka formların altına gizlenme çaresizliği. Aynı zamanda bir meydan okuma da diyebiliriz buna. Çünkü yapamadığın şeyleri kolaylıkla yapabileceksin. Zihinsel olarak gerçekleştirmek istediğin pek çok şeyi yapabileceksin. Ekstradan bir güç bahşediyor sana bu teknolojik güç. Bu yüzden ona minnettarsın. Ondan memnun ve razısın. Utanma ve ahlaki sınırlamalar yok. Kimse kimseyi tanımıyor gerçekte. İstediğin rezaleti rahatlıkla işleyebilirsin. 

Surrogates / Suretler Bruce Willis

Köle-tanrılık ne demek?

Tam bir dünyalılık bu. Ondan korkuyorsun, ondan gizleniyorsun. Ama aynı zamanda onun içinde lordların sana sunduğu imkânlarla ona dört elle sarılıyorsun. İnsanın trajik durumu. Doyumsuzluk ve razı olmayışın işaretleri değil mi bunlar? Sana vaat edilen bu sorumsuz tanrılık oyununu sürdürmen için önünde hiç bir engel yok. Ama buna ancak köle-tanrılık diyebiliriz. Çünkü seni üreten firmanın izin verdiği özgürlüklere sahipsin ancak. Bu program da nefs-i emmarenin isteklerine göre tanzim edilmiş. Tam bir uyuşturma operasyonu. Yukarıdakiler paralarını kazanacak ve kendilerine bağlanan herkesi tatmin edip duracaklar. Siz özgür ve emniyettesiniz diyerek.Surrogates / Suretler Bruce Willis

Başkaları cehennemdir

Batılı paradigmalar yüzyıllardır bu çelişkiyi yaşıyor. Hem dünyayı, kanunlarını, insanlarını düşman olarak kabul ediyor. Hem de buna rağmen onu aşırı yüceltip fıtrattan uzaklaşıyor. Hümanizma denilen şey bir yönüyle iyi gibi görünmekle beraber aslında aşırı bir yüceltmeyle insanı şımarttı. İnsan her şeyin sadece kendisi için var olduğu zehabına kapılarak kendini biricik kabul etti. Birey olarak o iyiydi. Ama başkaları cehennemdi, kurttu, düşmandı, güvenilmezdi. Bu yüzden bu dünyada rahat edebilmeyi, arzularını gerçekleştirebilmeyi, konumunu güçlendirip diğerlerine boyun eğdirebilmeyi kendisi için doğal bir hak olarak gördü. Bu yüzden gün geçtikçe acımasızlaşıp saldırganlaştı. Tanrı kovulmuştu büyük oranda, etkisiz hale getirilmişti. Vicdana hapsedilmişti. Onun yerini devlet aldı. Ekonomik düzenler ve bunların belirlediği siyasal düzenler aldı.

Surrogates / Suretler Bruce Willis

Hangi insan daha özgür?

Bu çağ, özgürlük felsefeleriyle, söylemleriyle insanın kendi nefsinin, beninin isteklerini gerçekleştirebildiği oranda özgür olduğuna inandırdı insanı. Gördüğünüz gibi film alıp buralara getirdi bizi. Çünkü dünya öyle bir hale geldi ki nereye varsan oranın koordinatlarını hemen o egemen zeitgeist belirliyor. Fişleri çekip fıtratın güzellik ve zorluğuna evet demek öyle zor ki… Başarabilene ve Sevgili’yi perdesiz işitebilene aşk olsun! 

Mustafa Nezihi Pesen fişini çekmeye çalıştı 

YORUM EKLE
YORUMLAR
Remzi Çetinkaya
Remzi Çetinkaya - 13 yıl Önce

çağın anlam ve fikir dünyasını yansıtan bir filmdir suretler ve çıldırmışlığın görüntüsüdür. Ama insan demeden edemiyor şu an yaşlı olan değerlerimiz var onlar için keşke böyle bir şey yapılabilse