Uygar Şirin, Semih Kaplanoğlu ile ufuk açıcı, öğretici ve zevkli bir söyleşi gerçekleştirdi. Bu söyleşi Timaş Yayınları tarafından “Yusuf’un Rüyası” ismiyle kitaplaştırıldı. Yumurta-Süt-Bal’dan oluşan üç DVD, bu söyleşi kitabıyla birlikte şık bir set halinde okura sunuldu.
Sinema filmleri seyredildi, çokça konuşuldu. Ve konuşulmaya devam ediyor. Peki ya kitap?
Semih, Yusuf, Uygar Şirin’in üç film üzerine yazdığı üç tanıtım yazısı ve Filmografi olmak üzere dört bölümden oluşuyor kitap.
Masalsı çocukluk…
Semih Kaplanoğlu’nun kendi hayatını anlattığı ilk bölüm oldukça etkileyici. Gerçek, masal, rüya, mucize, menkıbe iç içe geçmiş zengin bir çocukluk... İzmir Karşıyaka’da modern bir yaşam, Tire ve Buca’da dede yanında toprağa ve tabiata bağlı bir hayat, babaanne ile Kuşadası’na yapılan masalsı seyahatler... Evde beş vakti yaşayan babaannenin hac yolculukları, hac arkadaşları, mektupları... Modernlikle muhafazakarlığı bünyesinde sentezleyen babanın sinemaya olan ilgisi, yurtdışı seyahatleri... Doğduğu evde fotoğraf makinesi, kamera, ses kayıt cihazı ve yazlık sinema keyfini hazır bulur Kaplanoğlu. Doğu ile Batının bir arada yaşandığı, İmparatorluğun son izlerini bulacağımız bu evde, şanslı bir çocukluktur onunki.
Şimdi buradan baktığımızda; kaderin onu neye hazırladığını bildiğimiz yerden; bütün bunlar bir başka anlam kazanıyor.
Ele avuca sığmayan çocukluktan askeri disiplin ve kaba kuvvete dayalı otoriteye uzanan ilkokul yılları. Nefretle hatırlanan yıllar.
İçine çekiliş ve şiir
Giderek yalnızlaşan, kendi içine çekilen genç çocuk. Şiir ve kitap üzerinden hayatla kurulan bağ. Hayatındaki en sağlam ve en sahih damar; şiir, hep şiir...
Bu gün, sinemasını şiire yaklaştırırken de, şiirin mısralarını dizer gibi sinema kurmaktan bahsederken de hep o ilk ve sağlam damardan besleniyor.
Şiir ve edebiyatla olan ilişkisi, içeride naif ve kırılgan bir yalnızlık alanı açarken; dış dünyadaki ideolojik çatışmalardan onu uzak tutacak korunaklı bir alanı da beraberinde getiriyordu.
Güzel Sanatlar Fakültesi Sinema Bölümü… Müracaat eden iki bin beş yüz kişi arasından alınacak on kişiden biridir Semih Kaplanoğlu.
Bir hayata değen başka hayatlar
Kitabı okurken bir insanın bir fakülteden fazlası olduğunu anlarız Alim Şerif Onaran’ın şahsında. YÖK’ün yokluğunda, özgün ve özgür düşünceyi çağıran bir müfredat ve alanında yetkin hocalarla, üniversitede eğitimin ne anlama geldiğini görür ve hayrete düşeriz.
Semih Kaplanoğlu’nun hayatı insan ilişkileri açısından da zengin ve renkli. Yüzlerce insanın adı geçiyor kitapta. Okurken şaşırıyor insan nasıl olup da bunca sarahatle hatırlanabildiklerine.
“İnsan için ufuk yine bir insandır” sözünün enginliğinde, önümüze serilmiş bir insan hayatından daha öğretici pek az şey olmalıdır diye düşünmeden edemiyor insan. Yusuf’un Rüyası, insan ve hayat hakkında önemli şeyler söylüyor.
Semih Kaplanoğlu sineması
Kitabın, “Yusuf” isimli ikinci bölümünde Yumurta, Süt ve Bal’ın senaryolarının yazılış aşamasından başlanarak festivallerdeki ödül törenlerine kadar her şey konuşuluyor.
Sinema hakkında genel bir bilgi edinirken özelde Semih Kaplanoğlu sinemasının ne anlama geldiğini düşünürüz bu satırları okurken. Aşkı, gayreti, iş ahlakı… Bir insan himmeti sinemaya düşünce neler olur seyreyleriz.
“Yumurta ve Kader”, “Süt ve Büyümek”, “Bal ve Birlik”. Uygar Şirin’in kaleme aldığı üç ayrı sinema yazısı, üçlemenin işaret ettiği hakikati görmek açısından okunmaya değer.
Uygar Şirin’e bu sohbete bizi de dahil ettiği için minnetle teşekkür ediyorum.
Hilal Söylemez, Bal tadında bir kitap okudu
Semih Kaplanoğlu'nu öve öve bitiremeyen bir grup insan var, anlayamıyorum. Karadenize gidin, iphone'nunuzla dağları çekin, olsun size bir Tarkovski filmi, bu kadar basit mi sanat Allah aşkına?...
Tamam bizim camiadan, bizden, deyip de sahiplenelim, ama abartmayalım bu kadar... Çünkü bu üç filmi de zayıf. Bulunmaz Hint Kumaşı değil ki bu filmler, kaldı ki sanatsal açıdan geleceğe kalıcı filmler değil.
Bu yazı için demiyorum bu dediklerimi, genel olarak söylüyorum...