Dünyaya bir anne gibi bakmayı öğrenmeli

Eğer zalimler, annelerinin ninnilerini unutmasalardı, çocuklar onlar yüzünden şarkısız büyümek zorunda kalmazdı belki. Ceylan Ergin 'Mim Mesle Madar' filmi üzerine yazdı.

Dünyaya bir anne gibi bakmayı öğrenmeli

Mim Mesle Madar (Mim Anne Gibi), İranlı yönetmen Rasool Mollagholi'nin elinden çıktı. İran-Irak Savaşı’nda gaz bombasından etkilenen binlerce anneden biri olan Sepideh (Golshifteh Farahani), savaştan sonra evlenip çocuk sahibi olacağında geçti sandığı kimyasal etkiyle yüzleşir. Çocuğu sağlıklı doğmayacaktır. Diplomat olan eşi Süheyl (Hosein Yari), bu gerçeği konumuna yakıştıramayıp bebekten kurtulma yolları ararken Sepideh, bir anne vakarıyla yükünü taşımaya karar verir.

Yönetmen filmde kürtaj olgusuna bakışını, güçlü siyaset adamının yok etmek istediği çocuğa, hayat kurtarma vazifesi vererek gösterirken, müzikle de izleyiciyi engellilerin hayatına dokundurur. Film, müzikleri, izleyiciyi bir an bile hikâyeden koparmayan kurgusu ve hayatla ölüm arasındaki geçişlerinin can alıcı vurgusuyla, sosyal mesajları sıradan ötesi bir şekilde yansıtıyor.

Gri adamlar, ayakları yere basan, istikbal vadeden çocuklara baba olmayı hayal ederken; çiçek gibi anneler içlerinde atan kalplerden başka bir şey duymazlar. Allah’tan gelecek olanda biri eziyet görür, biri hikmet bulur.

Siyaset, duygusuz bir babadır; sabırsa, sevgi dolu bir annedir

Siyaset, duygusuz bir babadır. Onun için planlar, stratejiler, diplomasi ve eskimiş savaşlar vardır. Sabırsa, sevgi dolu bir annedir; umudu, gözyaşı ve taze savaş hatıraları vardır. Yürekleri titreten melodiler, tabi ki o annenin parmaklarından çıkacaktır Mim Mesle Madar’da… Bir anne ki notalardan, “mi” onun için Meryem’dir.

“Meryem, ‘Ey Rabbim! Bana bir beşer dokunmamışken benim nasıl çocuğum olur?’ dedi. Allah, Öyle ama, Allah dilediğini yaratır. O bir şeyin olmasını dilediğinde, ona sadece ‘Ol!’ der, o da hemen oluverir.”

Allah “Ol!” dedi, kulların “kusurlu” diye doğmasını istemediği çocuklar rızıklarıyla doğdu. Kaderleri, Hz. İsa’nın kaderine benzedi o çocukların ve terk edilmişliklerine akıl erdirmeye başladıklarında sordular: “Hz. İsa babasını özlemiyor muydu hiç?”

Kimilerine göre, sağlam bir insan bile bu acımasız dünyada tutunamaz. Ama Allah, öyle bir merhamet vermiştir ki anneye, anne layıkıyla tevekkül ettiğinde bilir ki, ilahî yardım yetişir. O, çocuğunun hayatı sıkı sıkı tutan eli, nefesiyken; çocuk da onun şükür sebebi olur. Çocuk acımasız gerçeklerle değil, annesinin kalbiyle büyür.

Dünyayı kurtaracak olan merhamettir

Said, yaslara gömülü annenin tek aydınlığıdır filmde. Sakattır, eksiktir ama hayata küsmüş koca adamların tesellisi olacak kadar da hayranlık uyandırır. Görürüz ve anlarız ki, dünyayı kurtaracak olan merhamettir. Çocukluğunda güvercinlerle oynamamış ve kalbini anne şefkatiyle inceltmemiş büyükler, yeryüzünü de politikayla ıslah edemez. İhtiyacımız, Allah’ın ipine sarılırken, dünyaya bir anne gibi bakmayı öğrenmektir.

Sömürgecilerin, silah lobilerinin diktatörler eliyle topraklarımızda işlediği günahlar, zamanıyla sınırlı kalmıyor. Film, Serdeşt kentinin kimyasal silahlarla bombalanmasını, fonda Saddam Hüseyin heykelinin devrilmesiyle yansıtıyor. Hikâye, İran-Irak Savaşı acılarını bir anne örneğinde yıllar sonraya taşırken, ölümler ve ayrılıklar ekseninde mazlumun dini sorulmaz fikrini de işliyor.

Bu filmi neden izlemeliyiz sorusuna verilecek cevap, bizce Rahman’ı daha iyi anlamak. Kaldı ki bu hikâye, “Rabbinizin hangi nimetlerini yalanlıyorsunuz?” ayetiyle bize dokundu.

Ceylan Ergin yazdı

YORUM EKLE