Sinemaya etik, estetik ve teknik bir bütünlük merkezli yaklaşımla düzenlenen Uluslararası Boğaziçi Film Festivali’nin dördüncüsü 10-18 Kasım tarihleri arasında gerçekleştirildi. Festivali İstanbul Medya Akademisi ve Uluslararası Boğaziçi Sinema Derneği organize ediyor.
Bir film festivalinde neler olur?
Film gösterimleri, söyleşiler, eğitimler, paneller, seminerler, atölyeler derken bir film festivalinde olması gereken her detayın, hatta fazlasının Boğaziçi Film Festivali’nde olduğu söylenebilir. Festival kapsamında düzenlenen atölyelerin ve eğitimlerin, sinema ilgilileri ve sinema kültürü edinmek isteyenler için ciddi fırsatlar barındırdığını da ifade etmek gerekiyor. Ki bu yıl yapılan atölye programlarında da alanında oldukça iyi isimler sinema ilgilileri ile buluştu. Örneğin kurgu konusunda Türkiye’deki en önemli isimlerden olan Mustafa Preşeva oldukça yararlı bir eğitim gerçekleştirdi. Yine “Objektiflerin Dramaya Etkisi”, “Filmi Masada Bitirmek” ve “Belgeselde Öykü Kurmak” atölye başlıkları bile sinema ilgililerini oldukça etkili biçimde yakalayacak cinsten. Sinemada klasik anlatının, diğer bir ifade ile Hollywood sinemasının kodlarına dair formülleştirmeyi gerçekleştiren Robert Mckee’nin üç gün boyunca vermiş olduğu eğitim de kayıtsız kalınamayacak bir etkinlikti.
Festivaldeki aksaklıklar
Yapılmasındaki iddia, planlama ve program açısından hedeflenen niteliğe rağmen uygulama noktasında festivalin aynı başarıyı gösterdiğini söylemek ise maalesef zor. Festivale ilginin, İstanbul’da yapılan diğer film festivalleri hesaba katılınca, -uygun bilet fiyatlarına rağmen- oldukça sınırlı kaldığı da görülüyor. Festivalin ilk olarak kısa film festivali olarak yapılmasının festivale yönelik algıyı olumsuz etkilediği söylenebilir. Fakat özellikle uzun metraj gösterim programındaki film seçimlerinin sinema seyircisini pek cezbetmediğini de ifade etmek gerekiyor. Yukarda bahsini ettiğim iki atölye programının (“Objektiflerin Dramaya Etkisi” ve “Filmi Masada Bitirmek”) ilan edilen saatte gerçekleştirilememesi, uygulama açısından festivalin aksayan yanlarına başka bir örnekti.
Bu yıl dördüncüsü düzenlenen ve daha çok genç ekiplerle yapılan bir festivalde aksaklıklar bir yere kadar mazur görülebilir. Zira gözden kaçan noktalar insanın olduğu her yerde söz konusu olabilir.
Fakat festivalde şahit olduğum bir durumun gözden kaçmak gibi mazur görülebilecek bir durum olmadığının altını da çizmem gerekiyor. Bu altını çizme işleminin art niyet taşımadığını; etik, estetik ve teknik bütünlükle sinemaya bakmak gibi bir iddianın böylesi hatalara rağmen gerçekleşemeyeceğine dikkatleri çekmek amacım.
Hz. Muhammed filmi ekseninde yaşanan tartışmalara rağmen bu film?
Ekim ayında vizyona giren Mecid Mecidi’nin “Hz. Muhammed Allah’ın Elçisi” filmi üzerinden birçok tartışma yaşandı. Tartışmaların merkezi noktalarından biri peygamber efendimizin yüzü gösterilmese bile bir suret ile temsilinin oluşturacağı olumsuzluklara dairdi. Tartışma taraflarının bir kısmı, yapılan temsili, dikkat ve özenden dolayı sakıncalı bulmazken; kimi isimler de oldukça sert biçimde yapılanın yanlış olduğunu savundu ve kesinlikle filmin izlenmemesi gerektiğini dile getirdi.
Tüm bu tartışmalar sürerken Boğaziçi Film Festivali’nde gösterilen bir belgeselin -bu tartışmalara rağmen- festival programına alınmasının nasıl bir izahının olduğunu merak ediyorum.
Peygamber Efendimizin suretinin olduğu minyatürler
Söz konusu film, İran yapımı “Ressam Sultan Muhammed” isimli belgesel. Belgeselde Safevi Dönemi Tebriz Okulu nakkaşlarından Sultan Muhammed’in hayatı ve eserleri konu ediliyor. Nakkaşın “Muhammed’in Yükselişi” isimli Peygamber Efendimiz’in miraca yükselişini konu ettiği bazı minyatürlerinde Peygamber Efendimiz’in yüzünü sadece beyaz olarak çizmişken, bazılarında Peygamber Efendimiz’in yüzünü çizdiği görülüyor. Yani minyatür de olsa bir suret temsili görmekteyiz.
Belgesel, “Yakın Coğrafya Kısaları” isimli gösterim programı dâhilinde gösterildi. Hem belgesel olması hem de aynı programda yer alan diğer filmlere süre ve ritim olarak uymamasından dolayı, birçok izleyicinin filmi izlemeden salonu terk etmesi, bir kısmının da uyuması, bir hatanın başka bir hata ile telafi edilmesi yorumunu da oluşturdu(!)
Söz konusu olayın festival düzenleyicileri, kültür sanat takipçileri, gazeteciler dâhil kimsenin dikkatini çekmemiş olması da, “Hz. Muhammed Allah’ın Elçisi” filmi üzerinden koparılan yaygaranın gereksizliğini ve Mecid Mecidi’ye yapılan haksız suçlamaları ortaya koymak açısından yeterli sanırım.
Serdar Arslan
Siz de belgeseldeki hataya düşerek peygamber efendimizi resmeden minyatürü paylaştınız. Ne farkınız kaldı?