Beyaz Balon naif İran filmlerinden biri

Cafer Panahi'nin 'Beyaz Balon' filminde başta çocukların, genelde bütün oyuncuların son derece doğal ve müthiş performansı karşında, yönetmenin, olan biteni gizli bir kamerayla çektiği hissine kapılabiliyor insan. İhsan Yıldırım yazdı..

Beyaz Balon naif İran filmlerinden biri

İran sinemasına kimlik kazandıran yönetmenlerden biri olan Abbas Kiyarüstemi’nin senaryosunu yazdığı “Beyaz Balon” filmini, yıllarca Kiyarüstemi’nin asistanlığını yapmış olan Cafer Panahi yönetiyor. Kiyarüstemi, her zaman olduğu gibi küçük hikâyelerle, yalın ve yerel bir üslup kullanarak, seyirciyi yakalama huyunu bir kez daha gösteriyor. Adeta onun imzası haline gelen bu sinema dilini, talebesi Cafer Panahi’nin eserlerinde de görüyoruz. Filmin insanı mest etmesi karşısında, Panahi’nin hem İran hem de dünya sinemasında hatırı sayılır bir yerde olmasının asla rastlantı olmadığını anlıyoruz. Başta çocukların, genelde bütün oyuncuların son derece doğal ve müthiş performansı karşında, yönetmenin, olan biteni gizli bir kamerayla çektiği hissine kapılabiliyor insan. Bu yönüyle Panahi’nin bir usta işi olan “Ayna” filminin son yârim saatini anımsatıyor Beyaz Balon.

Yönetmen, başrol oyuncusu Raziye adındaki küçük kıza rehberlik yaptırarak seyirciyi İran sokaklarında kısa süreli bir geziye çıkartıyor. Çıktığımız bu gezide İran'da sosyal hayatı, insanlar arası ilişkileri, köy ve kent meselesini, göçmen sorununu, çocuk ve kadınların durumunu yakından görüyoruz.

100 Toman mı? Bu iki sinema bileti parası demek.”

Film anne ve kızının Hicri yılbaşı için pazardan alışveriş yaparak eve dönmeleriyle başlıyor. Eve vardıklarında Raziye annesinden balıkçıda gördüğü balığı almasını istiyor. Ancak annesi paralarının bu balığı almaya yetmediğini, ayrıca komşularının balıkları bahçelerindeki havuzdan aldıklarını söylüyor. Fakat küçük Raziye ısrarla balıkçıdaki tombul balığı istiyor. Çünkü o balık farklı, tombul ve kocaman solungaçlara sahiptir. Havuz başında Raziye’yle abisi arasında balığın fiyatı üzerine bir konuşma geçiyor. Küçük kız istediği balığın sadece 100 toman olduğunu söylüyor abisine. “100 Toman mı? Bu iki sinema bileti parası demek.” Balığın fiyatını duyduğunda abisinin verdiği bu cevap, İran sinemasının başarılı olmasının asla tesadüfî olmadığını kanıtlıyor adeta. Bu konuşma aynı zamanda sinema ve seyirci ilişkisinin bir bütün olduğunu gösteriyor.

Hicri yılbaşı olması münasebetiyle sokaklar kalabalık, dükkânlar hediye alan insanlarla doludur. Herkes yeni yıla evini temizleyerek girer. Yeni alınan elbiseler hazırlanır, büyüklere, komşulara ve akrabalara ziyaretler gerçekleştirmek için gece beklenir. Hicri Yılbaşı adeta bayram havasında geçiyor. Çam ağaçları, hindiler, Noel Baba gibi modernist Batı kültürüne ait olan hiçbir şeye rastlamayız filmde. Ülkemizde yılbaşı gecelerinde büyük şehirlerimizin sokaklarında gördüğümüz fuhuş ve eğlence görüntülerin aksine şeylerdir Beyaz Balon'da izlediklerimiz. Eğlence, İslam kültürünün çizdiği sınırlar içerisinde edep, hayâ ve sükûnet içinde yapılır. Her şey Doğu kültürüne aittir. Eğlence, tüketerek hazzın doruklarına çıkmak için değil, insanın gönlünü ve ruhunu tedavi edip doyuracak faaliyetlerle yapılır filmde gördüğümüz Hicri yılbaşı kutlamalarında.

Annesini abisinin yardımıyla ikna eden Raziye, aldığı parayla hemen balıkçının yolunu tutar. Fakat yolda başından çeşitli maceralar geçer. İlk olarak bir yılan göstericisinin gösterisini izlerken elindeki parasını adama kaptırıp ağlar. Gösterici, gösterimde kimsenin ağlamasını istemiyorum diyerek parayı Raziye’ye geri verip, onu teselli eder. Bu sahne insanı bugünkü kapitalist ticaret ahlakı karşısında düşündürür. Üstelik bir yılan göstericisi tarafından bu cümlenin kullanılması şehvetli ticaret ahlakı ve kapitalist ekonomiye karşı bir itirazdır. Kazanmak uğruna her şeyi mubah sayan Makyavelist düşüncenin yüzüne vurulan bir tokattır bu sahne. Gösterici aynı zamanda insanlara çeşitli konulardan bahsederek onları eğlendirip güldürüyor. Bu yönüyle bizde Batı tarzı tiyatro ile birlikte unutulan, hor görülen, bir kesimin aşağılık kompleksini harekete geçiren kültürümüzün bir parçası olan meddahı andırıyor. Çeşitli meselelere göndermede bulunarak hiciv ve taşlamalarda bulunuyor yılan göstericisi.

Yalancı değilsin ama yabancısın”

Raziye parasını alır almaz balıkçıya koşar. Fakat dükkâna vardığında parasını kaybettiğini fark eder. Bunu anlatıp ağlamaya başlar. Balıkçı geldiği yerden geriye giderse parasını bulabileceğini söyler. Hayata ve insana dair söylenmiş en güzel sözlerden biridir bu söz. Geçmişi anlamadan bugünü çözemeyiz. Geçmişiyle bağı koparılmış bir ülkenin vatandaşları olarak bizim için çok daha fazla şey ifade ediyor bu cümle. Gelecekle geçmiş bir arada yürümezse sadece geçmiş veya sadece gelecekle hareket etmenin ne kadar yararsız olduğunu anlatır bir anlamda. Bu cümle Kiyarüstemi’nin Köker üçlemesinin ilki olan “Arkadaşın Evi Nerede” filminde Ahmet’le marangoz arasındaki konuşmayı anımsatır izleyenlere. Raziye’yle balıkçı arasındaki ilginç diyaloglardan biri de, küçük kızın fanusa yukardan bakıp balığın küçük olduğunu söylemesi. Balıkçı bilgece bir söz daha söyler. “Ama sen tepeden bakıyorsun, oradan bakarsan hep öyle görürsün, yandan bakmalısın, ancak o zaman güzel görebilirsin.”

Filmin dikkat çeken unsurlarından biri de Raziye’nin bir askerle olan konuşmasıdır. Asker onunla konuşmak istedikçe Raziye konuşmaz. Bunun üzerine asker yalancı olmadığını söyler. “Yalancı değilsin ama yabancısın.” Raziye’nin bu cümlesi köy ve şehir meselesine müthiş bir göndermedir. Şehir kültürünün aradaki güven duygusunu zedelediğini, bundan dolayı insanlar arası ilişki ve iletişimin zarar gördüğünü özetleyen bir cümle. Senaryosunun Kiyarüstemi’ye ait olduğunu düşünürsek yabancı olmadığımız bir mesele aslında. Zira Kiyarüstemi’nin temel dertlerinden biri doğaya, toprağa ve köye dönüştür. Ancak oralarda yitirdiklerimizi bulabilir, hayatın anlam arayışına cevap bulabiliriz ona göre.

Tacikistanlı çocuk üzerinden göçmen meselesini gözümüzün içine sokmadan en iyi veren filmlerden biri Beyaz Balon. Özellikle bugün 80 milyon mültecinin yaşadığını göz önünde bulundurduğumuzda film daha da anlam kazanıyor. Bir başka İranlı yönetmen olan Mecid Mecidi’nin Baran filminden sonra göçmen sorunu ancak bu kadar güzel anlatılabilirdi.

İran sinemasının en etkili yönlerinden biri filmlerinin hemen hemen hepsinin şiirsel olmasıdır. Bunu Beyaz Balon'da da görüyoruz. İranlı yönetmenlerin bunun için çaba harcamalarına gerek olmadığını düşünüyorum. Zira Fars dilinin fonetik müzikal yapısı filmlere gerekli şiirselliği fazlasıyla veriyor.

Beyaz Balon büyük paralar harcanmadan da büyük filmler yapılabileceğini gösteren filmlerden biri. Kiyarüstemi ve Panahi’ye bizleri bu filmle mutlu ettikleri için teşekkür ederiz.

İhsan Yıldırım yazdı

YORUM EKLE