Bence artık Heidegger okuma!

Her insan bir şehirdir dersek Onur Ünlü'nün 'Beş Şehir'i ile Tanpınar'ı çok mu yaklaştırmış oluruz?

Bence artık Heidegger okuma!
Beş Şehir, Onur Ünlü
(+)

Filmin ismi ilk duyulduğunda Tanpınar’ın Ankara, Erzurum, Konya, Bursa ve İstanbul’u anlattığı kitabı geliyor akla. Artık herkes biliyor ki filmin bu kitapla ilgisi yok. Peki, hiç mi yok?

İlk bakışta beş şehir değil, beş insanın hikâyelerini görüyoruz. Beş insan… Yani aslında beş ayrı şehir… Şehirler, insanlar gibi canlı olurlar da; insanlar şehirler gibi kalabalık, çıkmaz sokaklarla dolu, parçalı, hatta içinden nehir yahut deniz ve de tren geçen varlıklar olamaz mı?

Cinayette buluşan kahramanlar

Filmin karakterlerinden Polis Aydın ve Şair Şevket’i farklı noktalarda başlayıp aynı yöne giden, sonra ölen ve öldüren olmakla tekrar zıtlaşan bir aşk hikâyesinde görüyoruz. Aslında bu o kadar da zıt bir son değil. Zira ölmek ve öldürmek eyleminin öznesi bu iki farklı kişinin hikâyesinde de ortak bir noktada kesişiyor ki bu da yine beş ana karakterden biri olan Dilek…

Bu üç insanın karmaşık iç dünyalarını, çıkmazlarını, yaşadıklarını, ‘yaşamadıklarını’, Tevfik Öğretmen ve bağlandığı şeyin peşinden giderek, bir azmi, aşka dönüştüren küçük Osman ile de birleştiren Ünlü, yer yer dram kokan filme komedi sayılabilecek unsurlar eklemekle aslında filmi biraz da ironik bir hale sokuyor.

Beş Şehir, Onur Ünlü

Bizde kediye kedi demeyebilirler

Bilhassa filmin sonunda kendini çok belli eden bu tavır bana, klasikleşmiş kurmacanın yapay dokusu ile alay ediliyor hissi verdi. Hiç olmazsa bu abartılı kurgu; insanı bir yandan gerçekten hüzünlendirirken, abartıdan kaynaklanan ‘duyarsızlaşma’ ve onun kurgu olduğunu hatırlama, zaman zaman kendine yer bulan tebessüm ettirici ve belki de güldürücü sahnelerle birleşince bir insanın yaşayabileceği tüm duygular bir film süresince yaşanmış oluyor.

Onur ÜnlüElbette kediyi unutmamak gerek. Kedi, filmdeki karakterlerden biri… Şevket’in kedisi, dert ortağı, akıl danıştığı tek kişi… Kedi dediysek filmi izlemeyenlerin aklına her gün yolda gördükleri türden bir kedi gelmesin. Konuşan, iki ayağı üstünde yürüyen bir kediden bahsediyoruz. Modernist anlatılarda sık görülen ‘hikâyeyi insan dışı varlıkların gözü ile de anlatma’ durumunun bir yansıması olarak da görebiliriz kedi karakterini. Onur Ünlü ise kedi için şöyle diyor:  Filmdeki kedi sadece bir kedi.

Herkes seviyor bir şekilde trenleri, altında kalanlar hariç...

“İçinden tren geçen film” diye çok yazılıp çizildi zaten. Tren, bu filmde sık görülen bir dekor. Onur Ünlü’nün de dediği gibi bir imge aslında. Çağrışımı çok olan bir kelime tren... Herkeste farklı yaşantılarla farklı çağrışımlar yapabilir, bu çağrışımlarsa filmin şiirsel yapısını güçlendiren bir etken olarak çıkıyor karşımıza. Onur Ünlü bir söyleşide trenlerle ilgili şöyle diyor: “Anlayabildiğim kadarıyla trenler kadar modern paradigma içinde bulunup da modernden bu kadar uzaklaşabilen bir makine yok. Modernle beraber geldi ama öncesine de gitti, sonrasına da gidecek. İmgesinin çok kuvvetli olduğunu düşünüyorum. Herkes seviyor bir şekilde trenleri, altında kalanlar hariç…”

Filmde en sevdiğim sahneler ise Şevket’in deniz kıyısında Dilek ile konuştuğu, Aydın ve tezgâhtar kızın uzaktan ‘karşılıklı’ konuştukları, daha doğrusu Aydın’ın kıza bakarak konuştuğu sahne ve Şevket’in kedi ile ‘çay ve kahve’ üzerine yaptıkları sohbet.

Şevket’in,  Dilekle konuşurken "Belli, senin şiir falan okuduğun yok. Eğer şiir okusaydın bilirdin ki âşık adam sınanmaz." sözü başlı başına bir şiir gibidir.

Beş Şehir, Onur Ünlü

Çaydan bir muhabbet

Kedi ve Şevket’in tebessüm ettiren konuşması ise şöyle:

ŞEVKET: - Hiç ilgilenmedi benimle… Çay içmeye davet ettim, oraya da gelmedi.

KEDİ: -E, çaydan.

ŞEVKET: -Ne çayı, ne alakası var?

KEDİ: -Çaydan, çaydan... Bu durumlarda kahve her zaman daha çok işe yarar. Bak, çayda kadınları rahatsız eden bir şey, böyle "yerel bir tını" var.

ŞEVKET: -Yerel mi? Ne alâkası var. Çay yerel, kahve değil mi?

KEDİ: -Bak,"Benimle kahve içer misin?” sorusu, bütün kadınlarda, hepsinde aynı rahatlatıcı çağrışımı yapar. Böyle beyaz, fincan, porselen, şık, mayhoş aroma kokusu, hele Latin ezgiler heheey nelerr nelerr... Ama çay… Çay böyle "başarısız erkek" gibi bir şey demek çay…

ŞEVKET : -Bence artık Heidegger okuma, kafan iyice Naziler gibi çalışmaya başladı.

Bülent Emin Yarar’ın büyük bir ustalıkla oynadığı Tevfik Öğretmen’in pişmanlık duygusu da seyirciye başarılı bir şekilde yansıtılıyor. Mezarın başında “Kurtardın onu” diyerek pişmanlığını azaltmaya çalışan kardeşine başı önde “İyi de niye ben kurtardım?” deyişi tek repliğin ne kadar etkili kullanılabildiğini gösteriyor.

Ve “Beni vur!” Ahmet Kaya’nın filmde sık sık duyulan sesi, bazen absürt zamanlarda kullanılmışsa da bir şarkının filmle mezcedilmesinin en iyi örneklerinden biri denilebilir.

Son olarak

KEDİ: -"Sevdiğimi demez isem, sevmek derdi beni boğar"

ŞEVKET: -Yunus, büyük şair be!

KEDİ: Biliyoruz be!

 

 

 

Görkem Evci nerede böyle kedi dedi

Beş Şehir'in kedisi

YORUM EKLE
YORUMLAR
esra
esra - 12 yıl Önce

oldukça etkileyici ve sarsıcı bir film bence. bazı diyaloglar, replikler -ister istemez- insanı kendine getiriyor. ahmet kaya 'beni vur', artık filmle bütünleşmiş bir şarkıdır benim için..2 kez izlenmesini tavsiye ederim (:

Yeter Demir Ekinci
Yeter Demir Ekinci - 12 yıl Önce

Tanitimina dayanark izledim bu filmi. ama herkesin zevki farkli tabiki...hosuma gittigini söyleyemem...

selman
selman - 12 yıl Önce

-belli senin şiir falan okuduğun yok, eğer şiir okusaydın bilirdin ki
aşık adam sınanmaz!

banner36