Mihriban İnan Karatepe’nin İtibar dergisinin 12. sayısında “Allah Canımı Alsa da Kurtulsam” başlıklı hikâyesini okuyunca, “boğulma herhalde böyle bir şey olsa gerek” diye düşündüm. Karatepe, bir facebook hanımefendisini anlatıyor hikâyesinde. İnsanların facebook gibi ileti âleminde kendilerini nasıl gerçeklikten kopardıkları yansıtılıyor. Kurgulanmış gerçeklik olarak [facebook’ta] varolmak ile hakikatta- hakikati yaşamak arasındaki çelişkiyi veren önemli bir metin bu.Mihriban İnan Karatepe

Hikâyede tanımadığı insanlarla sürekli iletişimde bulunan bir kadın resmi çiziliyor. Tanımadığı 1012 kişiye hayatının özel sayılması gereken anlarını açan bir tipoloji bu. “Kleopatra güzellik banyosunda” diye mesaj paylaşıyor kadın. Müslüman kadının dikkatli olması gereken bir alan bu. Hakikat âleminde yanınıza yaklaşamayacak insanlara kendinizle ilgili imajinatif veriler aktarıyor ve geri dönen edepsiz, belki bayağı mesajlara hoşgörü ile davranıyorsunuz. Banyoda olduğuna dair bildirime geri dönen “Sütle mi kız” iletisi, güngörmüş, ahlâklı, edepli adam-kadınların iç âlemlerinin bozulmuşluğunu ortaya koyuyor.

Müslüman kadının simülatif dünyadan etkilendiğini gösteren önemli bir aktarım

Hakikat âleminde bu derece hoşgörülü değiliz. Nitekim hikâyenin kahramanı Seda, eşi Berke’nin halı saha maçına gidiş-gelişine biçtiği süre için kullandığı “iki saate gelirim” ifadesine katlanamamış, içinden “pis yalancı! Maç dediğin doksan dakika” deyivermiştir. Adam ise hakikat düzleminde yaşamakta ve maça gidip gelme için gereken süreyi hesaplayarak konuşmaktadır. Aynı evde yaşatılan “çift dil”, gerçekliğe farklı formlar yüklemektedir. Kadına ait dünyada hakikat alanının ciddiyeti, ahlâkî boyutu, sanalitenin kurguladığı âlemde batmaktadır.

Kleopatra’nın banyosunun sütle olmasını konu edinen hakikatsiz bir diyalog zamanı tüketiyor. Diyaloglar, bir anlamda muhatabını sanalitenin fantazi havuzuna “düşürmeye” yöneliyor. Gerçekten de hikâyede Seda nihayet banyo fantazisini “açar.” Küvetin ılık suyla doluluğu, buharı tüten vücudu anlatır. Bir de banyo sahnesinde klip çeken bir şarkıcı ile özdeşleşilir. Her şey koreografik düzen içindedir.

boğulmaMüslüman kadının simülatif dünyadan etkilendiğini gösteren önemli bir aktarım bu. Müslümanlık ile alâkalı önemli bir düşmeden bahsediyoruz. Kadının hakikat dünyasında Allah’ı hatırladığı küçük ve basit cümleler kurduğu, Allah’a sığındığı görülüyor; ileti dünyasında ise O’ndan uzak bir dil kullanmaktadır. Seda’nın Müslüman dünyasını, sığınışından, her an ölümle karşılaşabileceği hissi ile yaşamasından anlıyoruz. Küvete girerken “Bismillah”; birisi ona “Âlemi sallıyorsun” deyince “Allah korusun” diyecektir. “Küvette iken deprem olursa” diye de düşünür ve “bornozuma sarınır çıkarım” der; avretini koruma duygusu güçlüdür. Ancak bu bilinç düzlemi gündelik hayatındaki dile yansımaz. Bu arada Berke’nin futbol maçından bir sahne verilir ve hakiki âlemin meşakkat, mücadele, dengeyi hesaba katan reeline vurgu yapılır. Yalın bir dünyadır.

Simülasyon, sinsice gerçek’i yok edip yerine geçmiş olan hipergerçekliktir

Mihriban İnan Karatepe’nin bu hikâyesinde boğulma hissi, Seda’nın düşmesi, küvete başını vurması, akan suyun üst dudağına kadar çıkması ile veriliyor. Su dolu küvette düşme, hiçbir yere tutunamama, çırpınma gibi “hakikat”ten; kadının bilinç kaybı ile kapıldığı, son moda bikinisi ile mavi dalgalar içinde boğulma “hayallemesi”ne geçiş çok başarılı şekilde veriliyor. Kadın bu bilinç kaybında dünyasını koreografiye döndürdüğünü dışa vuruyor, âdeta bu hali kusuyor.

Hikâye üzerinden bakılırsa Seda boğulmaktan bir sürprizle kurtuluyor. Ancak gerçek hayat bu kurtuluşu mümkün kılmakta mıdır? Eğitilmemiş bir nefis nedeniyle insan ruhu, bedeni içinde debelenmektedir. İnsan bedeninin büyük yüzdesinin su, kalıbının pişmiş çamur olduğunu, nefsin hevasını gerçekleştirmek için çırpındığını düşünürsek, modern hayatın bu çırpınışla gelen elem, keder ve acıyı dindirmeye kifayet etmeyeceği anlaşılabilecektir. Bu nedenle hikâye, fizikî bir boğulmayı anlatmaktan ziyade manevî bir kırılmayı, insanın balçık olan ağır özüne batmasını anlatıyor.Jean Baudrillard

Baudrillard, simülasyon hakkında “Gerçeğe ait tüm göstergeleri ele geçirmiş ve gerçeğin yerine geçmiş sahte” tanımı yapmaktadır. Simülasyon, gerçek’in bir benzeri değil ve o gerçek’miş gibi yapan bir hal de değil. Simülasyon, sinsice gerçek’i yok edip yerine geçmiş olan hipergerçekliktir. Hikâyede Berke gerçeklik âleminde yaşıyor, terliyor, teri ayakkabısını ıslatıyor. Haz, mutluluk hislerini tatmin etmeye çalışıyor. Seda ise simülatif dünyasında artık haz, mutluluk peşinde değil; ayartılma isteminde.

Mihriban İnan Karatepe’nin bu hikâyesi Jean Baudrillard’ın simülasyon kuramına açılan bir anlatı getiriyor. Hakikatten kopularak içine girilen hipergerçeklikte gerçek kendini feda etmiştir; bir şey ifade etmemektedir. Baudrillard da, “gerçek kendini aşarak hipergerçek (simülasyon) şekilde tezahür etmektedir” demektedir. Bir şey kendini aşıp geçer ve bunu o şeyin karşıtlarını yok ederek yapar; tüm olumsuz enerjileri yutmak suretiyle kendini yüceltir, der. Hikâye bu felsefeyi yansıtmada başarılı. Berke’nin simülatif olmayan dünyasının da hakikate yönelmemiş bulunması boğulmayı müzminleştiriyor. Berke’nin anlamlandırdığı dünya da Seda’yı düştüğü havuzdan çıkaracak gibi görünmüyor.

 

Lütfi Bergen yazdı