Yeni Ramazanlar ne güzel ve şükür bu gece de sahura kalkacağız. Bu gece de oruca niyet edeceğiz. Daha Ramazan bitmedi, başlarında bile sayılırız. Ramazan'ın başında sayılanlardan olmak ne güzel. Ramazan'la birlikteyiz ki onunla sayılıyoruz. Cümlemi özellikle “Ramazan başlarında bile sayılır” şeklinde yazmadım. Bu cümlecikte bile olsa kendimi Ramazan'la ve Müslümanlarla birlikte zikretmek ayrı bir lezzet uyandırdı bende.

Ramazan’ı Müslümanlarla geçirmek çok güzel. Müslüman kardeşlerimle Ramazan’da bir şeyleri konuşmak, paylaşmak daha bir güzel. Ramazan gecelerinin tatlılığını Ramazan Geceleri kitabında Sırp yazar Branislav Nuşiç bile öyle tatlı anlatır ki.

Gavurun bile özenerek anlattığı Ramazan'ın o güzelliğini fark edebilmek kendisine nasip olmayan insanlarımız var Türkiye’de. Bunun acısını, kaygısını hissedebilmeliyiz. Neden bu “Müslümanlıkla yoğrulan yurdu”n insanı bu lezzetlerden mahrum kalsın?! Ona birebir ulaşıp güzel bir üslupla taşımamız gerekmiyor mu İslam'ın güzelliklerini? Kendisi inatla uzak duruyorsa elbette zorla güzellik olmaz; balı şerbeti zorla içirmeye gerek yok kimseye. Ama ya ihmal ettiğimiz için, tembellik ettiğimiz için bir insan Hakikatin o muhteşem nurundan uzakta kalıyorsa bunun hesabını hangimiz nasıl verebiliriz?!?

Medya bile bir miktar terbiye oldu

Ben memlekette yeni Ramazanların daha bir güzel geçmeye başladığını hissedenlerdenim. Gazete, televizyon filan kullanmıyorum ama oralardaki şirret dilde bile bir hayli zayıflama olduğunu hissediyorum. Bu zayıflamayı tembelleşmek için, bakın işte ülke güllük gülistanlık oldu, daha ne istiyoruz” demek için dile getiriyor değilim. “Biraz daha gayret” demek için söylüyorum. Ramazan'la gelen güzelliğin Ramazan sonrasına da tesir etmesi için söylüyorum.

Çocuklarımızın Kur'an okur dili

Oğlum ve kızımla Kur’an okuma hızımızı arttırdık bu Ramazan çok şükür. 10 yaşındaki oğlum üç beş aydır yüzünden okuyuşunu serileştirme girişimlerimizin önünü kesiyordu. İshak Daniş’in internetteki kıraatini takip ederek sesli okumayı tecrübe etmesini beş altı kez teklif ettim ama o “Ben internetten okumayacağım, kendim okuyacağım” deyip yarım sayfayı on beş dakikada okuyup bizi Eyyüb Peygamber sabrını kuşanmaya zorluyordu. Ramazan'la bir sahur, oruç ve Kur’an gayretine geldi şükür. Şimdi günde bir cüzü bitirmeye çalışıyor. Kardeşi Rana da gayrete geldi. O da on sayfa takip ediyor. Okuma hızları da bir hayli arttı şükür.

İftara misafir almadan olmaz!

Ramazan'da yakın dostlarımı, akrabamı, ahbabımı iftara veya sahura almayı çok seviyorum. Bir iftar daveti alacaksam da bunun aile iftarı olmasını daha çok arzuluyorum. Kurum iftarlarından genellikle uzak durmayı tercih ediyorum. Şatafatlı, lüks otellerde vs. olmalarından dolayı değil. Komşuluk ve aile dostları ile ilişkilerin son yıllarda çokça zayıflamasından rahatsız olduğum için böyle bir hassasiyet gelişti bende.

Özellikle modern kentlerde eve misafir almama konusunda inanılmaz taktikler geliştirenlerimizin sayısı çığ gibi büyüyor. Ve evine misafir almama hastalığına yakalanan bir insan bu hastalığın hem bulaşıcı hem de kolay kolay geçmeyen bir hastalık olduğunu pek bilmeyebiliyor. Misafirsizliğin çocuklara olumsuz tesirlerini göremiyoruz yeterince.

Bu kaygılarla bizim evde hanımla Ramazan öncesi eşin dostun ahbabın isimlerini bir listeye yazıyoruz. Sonra da hanımla kaç güne misafir alabileceğimizi kararlaştırıyoruz. Tabii misafir alma işi tamamen bana bırakılsa Ramazan ayının 30 gün değil 150 gün filan olması gerekiyor. Hanımla 4-5 güne 10 kadar aileyi ve gençleri misafir etme konusunda anlaşıp davetlerimizi yapıyoruz. Bu bizde yıllardır böyle. Lakin ilginçtir, 5-6 yıldır aldığımız ev iftarı davetinin sayısı yok denecek kadar az.

Çok acı ama…

Geçen Ramazanlardan birinde hiçbir davet almadım. Bunu anlamaya çalıştım, öyle oturdum, böyle düşündüm; anlamayı başaramadım. Ağladım. “Ben zaten insanları davet ediyorum” deyip üste çıkmaya çalışıyor değilim. Benim gibi tanıdığı çok, çevresi bol; arkadaşlıkları hasbi yaşamayı tercih eden, resmiyetten pek hoşlanmayan biri bunları yaşıyorsa pek çevresi olmayan milyonlarca insan nasıl büyük bir yalnızlığı yaşıyordur, aklım almıyor Allah’ım. Bu kadar mı koptuk birbirimizden. Bu kadar mı sanallaştırıldık, yapmacıklaştırıldık.

Buna izin vermememiz, teslim olmamamız gerekiyor.

Bizler Müslümanlarız! Adı güzel, kendi güzel Muhammed (sav)’ın Müslümanlarıyız! Müslümanlar birbirlerini sever, korur, gözetir. Müslüman Müslüman kardeşinin yanında durur. Bunları birilerinden iyilik beklediğim için söylüyor değilim. Erdemin yayılmasını bekleyen o erdemi kendisi gösterecek ilkin. Ben körler sağırlarla aynı gezegende bin yıl daha yaşayacak olsam körü görmeye; sağırı dinlemeye varım. Lakin aramızda şehrin insana yaptığı fenalıkları en aza indirmemiz gerekiyor!

Üzerimize evine misafir almak istemeyen insan tipinden bulaşan ne varsa silkelenmemiz, arınmamız gerekiyor. Ramazan’ın iftar sofrası ise bunun için muhteşem bir vesile.

İnsanımızın kolay kolay dile getiremediğini gözlemlediğim bu hususun farkında olmamız lazım. Evlenecek arkadaşlar müstakbel eşleri ile misafir alma konusunda daha baştan konuşmayı ihmal etmesinler.

Kimse hanımına zulmetmek istemez elbet. Kimsenin evi de yol geçen hanı olsun diyor değilim.

Elbette bu misafirlik işinin bir usulü, adabı vardır. İnsanlar bunu az çok bilir. Cennetten bir daha, bir daha kovulmak için tembel tembel direnmeye gerek yok!

İtikaf özlemim ve kitaplarım

Üç yıl önce on gün boyunca su içmek dışında bir şey yemeden durmuş biri olarak itikafa girmek arzusundayım kaç yıldır ama bu uzaklaşmaya çalıştığım sosyallik dedikleri şey önümde bir engel, bir bahane olarak duruyor idi. Şimdilerde on günlük bir itikafa bir hayli yaklaştığımı hissediyorum. İnşallah bu Ramazan yapabilirim.

Bu Ramazan çoğumuzun uyku düzeni tamamen değişti. Yıllardır ikiden üçten önce uyuyamayan ben artık beşte uyumak durumunda kalıyorum sık sık. Gündüz veya gece kitap okurken kendimi birden dalmış bulabiliyorum bu Ramazan.

Şükür, güzelim kitaplarıma vakit ayırabiliyorum bir süredir. Ramazan'da da Hüseyin Vassaf’ın Vakıat’ı, El Kari’nin İbn-i Arabi Menakıbname’si, Ebül Gazi Bahadır Han’ın Şecere-i Terakime’si, Şeyzerî’nin Hisbe kitabı, Ömer Faruk Dönmez’in Âb-ı Hayat’ı, Kamil Doruk’un tatlı masal kitabı Sil Pasını Gönlünün, Cuma geceleri aile dersi olarak okuduğumuz Altıparmak Peygamberler Tarihi, Ahmed Bican’ın Envarül Aşıkin’i, Mustafa Özdamar’ın Seyir Defteri isimli hatıratı, Ahmed Müderrisoğlu’nun Telhis Ebyatı Şerhi okuduğum, bitirdiğim; bitirmek üzere olduğum kitaplar.

 

Asım Gültekin yazdı