Mesnevi’nin son büyük şarihlerinden ve mevlevîliğin önemli isimlerinden biri olan Tahir Olgun (Tahir’ül Mevlevî), telif ve çeviri olmak üzere onlarca eser hazırlamış, bunların büyük bir kısmı basılmış ve birçoğu da henüz basılmamıştır. Bu eserler arasında “Mesnevi Şerhi”, “Mirât-ı Hz. Mevlânâ”, “Dîvânçe-i Tâhir”, “Nazım ve Eşkâl-i Nazım”, “Edebiyat Lügati”, “Teşebbüs-i Şahsî”, “Şeyh Celâleddin Efendi Merhûm”, “Cengiz ve Hülâgû Mezâlimi”, “Şeyh Şâmil’in Gazevâtı” yayınlanan eserlerinden sadece birkaçıdır. Yayınlanmayan eserlerinin sayısı ise yirminin üzerindedir. Bu telif ve tercüme eserlerin yanı sıra, Tahir Olgun’un yakın çevresine, dostlarına yazdığı mektupları da merhumun yaşadığı dönemi, çevresini, ilişki içinde bulunduğu edebî ve tasavvufî çevreyle ile ilgili bilgiler vermesi bakımından önemlidir. “Çile” döneminde kaleme aldığı mektuplarının bir araya getirilmesiyle oluşturulan “Çilehane Mektupları”, Tahir Olgun’un hem edebî hem tasavvufî yönünü vermesi, hem de bazı biyografik bilgiler vermesi açısından önemli bir eserdir. Mektupların büyük bir kısmı çile döneminde yazıldığı ve bu döneme ait bilgilere yer verdiği için kitabın adı “Çilehane Mektupları” olarak koyulmuştur.

Çile hayatı, şiirler, kişiler, eserler ve karşılaşılan güçlükler bu mektuplarda…

“Çilehane Mektupları”nda Tahir Olgun ve Ahmet Remzi Akyürek’in biyografilerine katkı sağlayacak önemli bilgiler bulunmakta. Tahir Olgun’un çile hayatı, bu dönemde yazdığı şiirler, münasebette bulunduğu kişiler, yayınladığı eserler ve karşılaştığı güçlükler mektuplarında söz konusu edilmektedir.
Birinci mektuptan anlaşıldığı kadarıyla Tahir Olgun, Ahmet Remzi Akyürek ile birlikte çileye soyunmaya karar vermişler, ancak Ahmet Remzi için bir engel çıkmış, belki de babası izin vermemiştir.

30 Ağustos 1896 tarihli mektupta, Ahmet Remzi’nin yaşını küçülterek medreseye kaydolduğunu öğreniyoruz: “Sakallı olsa da sinni küçüktür şehadetiyle târîh-i velâdetinin doksan üç olmasına karar verilerek medreseye kaydedilmişsin. Evvelâ öyle nizamsız ve münâsebetsiz bir beliyyeden kurtulduğundan, sâniyen medreseye kaydolarak ba’demâ o hâlin tekerrüründe imtihana hazır bulunacağından dolayı arz-ı tebrik ederim. Böyle kur’a muâmelesi ne kadar garip telakki edilirse, mutasarrıf Bey’in, tevellüdün doksan üçteyse niçin bu kadar sakalın var demesi o kadar agreb sayılmalıdır.” Bu, Ahmet Remzi’nin biyografisiyle ilgili yeni bir bilgidir. 1896 yılında 24 yaşında olan Ahmet Remzi, 1289 (1872) olan doğum tarihini 1293 (1876) göstererek medreseye kaydolmuştur.

Yirmili yaşlarında şiir meşk eden bir dervişin mektupları

Mektuplarda Ahmet Remzi ve Tahir Olgun’un okuduğu kitaplar, yazdıkları veya yazmayı tasarladıkları eserler hakkında bilgiler de bulunmakta.
“Çilehane Mektupları”nın bir diğer önemli yanı da yazarın çile çıkardığı dönemde çevresinde bulunan Mevlevî dede ve dervişlerine dair bilgiler vermesidir. Bazı “İzâhat”, “Havâdis-i Mühimme” gibi başlıklar altında verilen ve yer yer mizahî bir üslûp ile verilen bu biyografik bilgiler, yakın dönem Mevlevîlik tarihini araştıracaklar için de ayrıca önem arz etmektedir.

Kitabı yayına hazırlayan Cemâl Kurnaz ve Gülgün Erişen’den öğrendiğimiz kadarıyla, “Çilehane Mektupları”ndaki biyografiler Tahir Olgun’un başka bir eserinde yer almamıştır. Belki de mektupların kendine ait nüshası yandığı için bu bilgileri kitaplaştırma imkânı bulamamıştır. Eser bu bakımdan da ayrıca önem taşımaktadır.

“Çilehane Mektupları”nda sürekli şiir meşk eden, Ahmet Remzi’nin bunlara nazire yazmasını isteyen, onun şiirleri hakkında görüş belirten 19-20 yaşlarında bir genç şairle karşılaşıyoruz. Mektupların ilgi çekici yönlerinden birisi de bu iki genç insanın kültür dünyasını, duygularını ve ilgilerini göstermesidir.

Dostluğunu göstergesi eksikleri görüp uyarmaktır

Bin bir günlük çilesini doldurup hücre-nişîn olan Tahir Olgun, “vakıf lokmasını beklemektense kendi ekmeğimi kazanmalıyım” diyerek ticarete atılır ve Resimli Gazete’yi çıkarmaya başlar. Bu işlerde başarılı olamaz ve iflas eder. Bu durumunu da “Mevlevîlik ne demek olduğunu anlamamış olmalıyım. Dükkân açarak ticaretle meşgul olmaya heves ettim” şeklinde bir özeleştiriyle açıklar.

Tahir Olgun, her mektubuna birkaç şiirini ekleyerek, Ahmet Remzi Akyürek’in bunlara nazire yazmasını istemiş, kendisi de onun veya başkalarının şiirlerini tanzir ederek, sürekli şiir meşk etmiştir. Tahir Olgun, Ahmet Remzi’nin bazı şiirlerini imlâ, mânâ ve söyleyiş yönünden eleştirirken ondan da aynı katkıyı bekler ve asıl dostluğun bu olduğunu söyler. Hemen her mektupta bu konuda bir anekdota rastlamak mümkündür.

Yeni şiir için ciddi eleştiriler de var bu mektuplarda

Mektuplardan, Tahir Olgun’un bu yıllarda yeni şiir tarzı hakkındaki kanaatlerini de öğreniyoruz. O, Ahmet Remzi’nin koşma şeklinde yazdığı bir şiirini överken, yeni şiir tarzını da eleştirmekten geri kalmaz: “Koşman o kadar dil-rübâ ki o vâdîde pûyân olan tekâverândan çoğunu geride bırakıyor. Kâşki tarz-ı cedîd taraftarı olup efâîl ve tefâîle mutâbık şiir söyleyemeyenler o sürgüncü gibi yaldızlı şiirlerini, kanatlarını, nağmelerini bu vezinde söyleselerdi de mânâsız olursa bile bütün bütün vezinsiz olmasaydı. Heyhat!”

“Çilehane Mektupları”, edebî malzeme bakımından da oldukça zengindir. Diğer nazım şekillerinin yanı sıra mektuplarda biri Farsça, diğerleri Türkçe olmak üzere toplam 27 gazel zikredilmiştir. Bunlardan 2’si na’t, 6’sı tarih manzumesidir. Bu şiirlerin büyük kısmı, az çok değişikliklerle daha sonra yayınladığı Divançe-i Tahir (İst. 1318 / 1900)’de yer almıştır.

Kitabın sonunda kişi ve yer adları ile Mevlevîliğe ait tabir ve terimlerin yer aldığı ayrıntılı bir dizin de bulunmaktadır.

“Çilehane Mektupları”, yeni baskısında ise, “Şiir Açıklayan Mektuplar” ismiyle basılmıştır.

Yavuz Ertürk yazdı