İslam ve bilim tartışmalarında Renan’ın İslam düşünürlerine bıraktığı izden daha önce bahsetmiştik. Müslüman düşünürlerin aşırı tepkisel yaklaşımları sonucu karikatürize edilebilecek kadar ironik tezlerin ortaya atıldığı bu dönem, yerini uzun bir sükûnete bırakır bir süre. Ta ki 1970’lere; yani geleneği ve seleflerinin çalışmalarını iyice değerlendirip Batı’ya karşı gerçek ve somut bir duruş sergilemek isteyen ilk düşünürlerden olan S. H. Nasr ve İsmail Faruki’ye kadar.
Aslına bakılacak olursa, önce hangi düşünürü ele almak gerektiğinde bir süre kararsız kaldım. Çünkü özel isim olarak “İslam ve bilim tartışmaları”nın fitilini ilk ateşleyeni işaret etmemiz gerekirse şüphesiz bütün oklar Faruki’yi gösterecektir. Nitekim Faruki ve ekolünün oluşturduğu ‘Bilginin İslamileştirilmesi’ tezi döneme damgasını vurmuş ve tartışmaların ivmesini oldukça yukarıya çekmiştir. Ancak ben, bu mesele üzerine eğilirken kronolojiden ziyade etkileri ön plana çıkarmak istiyorum. Çünkü Bilginin İslamileştirilmesi tezi her ne kadar uzun bir süre gündemde kaldıysa da artık bütünüyle kullanışsız hâle gelmiş ve unutulup gitmiştir. Ancak Nasr’ın tam da bu dönemde ortaya attığı ‘İslami Bilim’ tezi ise, günümüzde de tartışılagelmeye devam etmekte ve gündemi oldukça meşgul etmektedir.
İslami bilim nedir?
Sitemizin başından beri her şeyin başına İslam, İslamî kelimemerinin getirilmesine karşı durduğunu, onbin bez belki İslami tarih, İslam dünyası, İslami bilim gibi yanlış tamlamaları dunyabizim.com'un sırasıyla; Dünya Müslümanları, tarih, Müslümanca bilim veya bilgi şeklinde değiştirdiğini hatırlatarak bu konuyu irdeleyelim. Gelenekselci ekolün günümüzde yaşayan en önemli temsilcisi S. Hüseyin Nasr, İslam ve Bilim, İslam’da Bilim ve Medeniyet ve Bir Kutsal Bilim İhtiyacı başta olmak üzere çoğu eserinde, klasik dönemde bir İslam biliminin varolduğunu iddia eder ve bu bilimin yapısını, daha da önemlisi bu yapının günümüze nasıl uygulanabileceğini irdeler.
Daha sonra Osman Bakar ve E.F. Schumacher’in de takip edeceği üzere Nasr şunları dile getirir: “İslami biliminlerin gayesi, mevcudatın birliğini, karşılıklı bağımlılığını göstererek, insanoğluna kozmostaki birlikten İlahi İlke birliğine götürmektir. Tabiat, sembollerle örülü bir metindir ve bu anlamıyla okunmalıdır. Kur’an, bu metnin kelimelerle örülmüş olanıdır. Tıpkı tabiattaki olgular gibi onda da ayetler/işaretler vardır. Hem tabiat hem de Kur’an, Allah’ın tecellisine ve ona ibadete işaret eder.”
Nasr, Gelenekselci ekolün klasik doktrinlerine oldukça paralel olan bu İslami Bilim anlayışının alanını bir söyleşisinde şu şekilde belirler: “İslami bilimin alanı, hem tabiatı araştıran özne olarak akletme ve ilahi olanı bilme kudretine sahip insanın, hem de araştırılan nesne olarak tabiatın Allah tarafından yaratılmış olduğu bir alandır.”
Nasr’ın yöntemi, önce tarihte İslami bilimin imkânını göstermek, ardından bu ortadaki malzemeye göre bir genel tanım belirlemek ve son olarak da bu geleneğin günümüzde uygulanabilirliğine dikkat çekmektir. İslam ve Bilim ile İslam’da Bilim ve Medeniyet adlı eserleri ilk amaç için oldukça başarılıdır. Bilime –hatta tam olarak “ilm”e– yalnızca teknoloji perspektifinden bakmayan, sosyal ilm ve toplum felsefelerini de kapsayan bu yaklaşımla Nasr, Batı’ya bir İslami Bilim’in var olduğunu kanıtlamış ve yüksek sesle dile getirmiştir. (Bunu Batı'ya ispatlama çabasına düştükçe tezi gücünü kaybetmektedir-editörün eleştirisi) Bir Kutsal Bilim İhtiyacı ve çeşitli söyleşilerinde ise Nasr, daha çok bu bilimi geleneksel doktrinler içerisinde değerlendirmiştir.
Modern bilimle hesaplaşma
Nasr, tezini oluştururken modern bilimle olan hesaplaşmasına da yer vermiştir. Dönemin meşhur mottası “Ahlakını almayalım, ilmini alalım”ı, sert bir üslup ve kararlılıkla eleştirir: “Modern bilimi sadece ahlaki açıdan eleştirmek yeterli değildir. Modern bilimin tamamen entelektüel öncüllerden hareketle eleştirilmesi gerekir.” Modern bilimin eleştiri ise tüm teknolojik imkânın en üst düzeyinde, seyrüsefa hâlindeyken değil her türlü bağımsızlığa kavuşmak isteyen bir anlayışın sancılarının ürünü olabilir. Nasr, bu konuda oldukça yol göstericidir de. Çağdaş İslam düşünürlerinin çoğunluğunda olan eleştiri sonrası ne yapılacağına dair suskun kalanlar kervanına katılmaz.
Nasr: Gelenekselcilikte çelişki ve somut bir idea: “Hakikat”
Nasr’ın öne sürdüğü İslami Bilim tezi, 90’lı yıllardan itibaren kendisini daha da çok göstermiş ve günümüze kadar da tartışılmaya devam edilmiştir. Ancak şurası bir gerçektir ki, Nasr’ın bu tez ile tam olarak ne yapmak istediği net değildir. Ona göre çizdiği tabloda müthiş bir bilim geleneği vardır ve bu tabloyu Nasr doğru(!) “yorumlamaktadır”. Nasr’ın “Hem tabiat hem de Kur’an, Allah’ın tecellisine ve ona ibadete işaret eder” görüşü oldukça yanıltıcıdır tam bu noktada. Tüm her şey Allah’ın âyetidir, tamam. Ancak âyetin ilmine götüren yol yani bilim, bu bağlamda iman etmeyi gerektirir. Bu yol ne güzel yol, bu bilime iman ne güzel imandır! Sanılmasın ki Nasr, bilim ile günümüzde “İslami” bilim olarak adlandırılan alanları kastetmektedir. Bizzat o, teknolojinin de içinde olduğu fiziksel bilimi kasteder. Faruki’nin tezine her ne kadar karşı çıksa da modern bilginin İslam için değerli olduğunu ve bu yolla bir bilim anlayışına sahip olunabileceği görüşündedir. “Günümüzün müslüman entelektüeli, kaynaklara bir tür basit dönüş adı altında bu binanın reddiyle değil, onun tam anlamıyla kavranılıp anlaşılmasıyladır ki, çağdaş bilimdeki olumlu unsurları İslam düşüncesinin kalesine dâhil etmeye çalışabilir.” Kanaatimce Nasr, bu görüşüyle Gelenekselci ekolün sınırlarından dışarı çıkmakta ve klasik doktrinleriyle çelişmektedir. (Bunu Batı'nın ilmini alalım, ahlakını almayalım yaklaşımına çok yaklaştığı nokta olarak da görebiliriz- editörün notu)
Nasr’ın tezinin bir diğer problemi ise konuya idealist yaklaşımıdır. Geçmişten getirdiği örnekleri yorumlayarak bir İslami Bilim tezi ortaya atan Nasr, bu tezi bir yorumdan ziyade bir idea olarak sunmakta ve hatta yer yer dayatmaktadır. Hakikat’ten gittikçe uzaklaşmamıza rağmen, nasıl oluyorsa sürekli bir “Hakikat orada bir yerde” baskısı oluşmaktadır üzerimizde. Bu bir baskıdır, çünkü Nasr burada, Hakikat’i işaret eden rolünü üstlenmiştir.
Abdullah Başaran yazmaya devam edecek bu konuyu
Değininin ilkini; İslam ve Bilim Tartışmaları-1: Ernst Renan ve Sonrası okumak için tıklayınız.