Sezer Tansuğ, Türkiye’de geleneksel kültürümüzün kodlarını çözme ve anlaşılır kılma noktasında kavga vermiş sayılı insanlardandır. 17 Mart 1998 tarihinde Hakk'ın rahmetine nail oluncaya kadar bu uğurda mücadelesini sürdürmüş, insanların sesine sağır kesilmesine, çığlıklarını deli narası olarak görmesine rağmen hak bildiği yoldan ayrılmamıştır. Beşir Ayvazoğlu’nun Aşk Estetiği kitabının önsözünde değindiği üzere, Batı düşüncesinin bakış açılarını, düşünce ve sanatımıza empoze eden ve Batı’yı bir baskı aracı olarak kullanan Batıcılarla hesaplaşmak, onun kavgasının karakteri olmuştur.

Yaptığı okumalar öze yöneliktir

Sezer Tansuğ’u önemli kılan husus, çok erken bir dönemde gelenekle nasıl sağlıklı bir ilişki kurulacağına, geleneksel değerlerin nasıl çözümlenip çağdaş formların dönüştürülmesinde, kendimize mal edilmesinde kullanılacağına kafa yormasıdır. Onun yaptığı okumalar öylesine öze yönelik okumalardır ki film dilinin yerlileşmesi konusunda ilk ciddi çalışmaları yapan Halit Refiğ’i bile derine inmediği ve geleneksel görme biçimlerinden bihaber olduğu gerekçesi ile eleştirmiştir.

Çalışmaları söz, imge-varlık ilişkisine odaklanmıştır

Sezer Tansuğ’un yapmış olduğu çalışmalar, geleneksel formların çözümlenmesi, dilinin kavranması ile sınırlı kalmamıştır. Sinema gibi zamanın formlarının bu geleneksel birikimle nasıl yorumlanıp yerlileştirileceğinin cevabını aranmıştır. Nitekim Tonguç Yaşar ile birlikte 1970’te yapmış olduğu "Amentü Gemisi Nasıl Yürüdü?" isimli çalışması, alanında ilk çalışma olmasının yanında, Zeynep Gemuhluoğlu’nun ifadesi ile “söz, imge- varlık ilişkisi” gibi sanatın özüne dair bir konuda ortaya konmuş çok ciddi bir yorumdur. Zeynep Gemuhluoğlu’nun Hayal Perdesi dergisinin 38. (Ocak-Şubat 2014) sayısında kaleme aldığı “Amentü Gemisi Nasıl Yürüdü?” başlıklı yazı, Sezer Tansuğ’un ortaya sürdüğü fikirlerin anlaşılması noktasında oldukça önemli bir metindir.

Yaptığı çalışmalar "özgün bir sinema dili nasıl olur" sorusuna cevap olacak niteliktedir

Zeynep Gemuhluoğlu, Sezer Tansuğ’un 1961 tarihli Şenlikname Düzeni çalışması ile, Batı merkezli görme ve açıklama biçimlerine karşı, imgelerin coğrafi ve kültürel hafızasının izinin sürdüğünü ve bu anlamda eserin çok önemli olduğunun altını çizmektedir. Tansuğ, Batı görsel algısını ortaya koyan tasvirlerin gerilim öğeleri ile beslenen, çatışmacı, zamanı ve mekânı bölen çalışmalar olduğunu, buna karşılık Surnamelerdeki tasvirlerin dramatik yapı taşımayan, zamanın akışını belirleyen, bu toprakların imgelerine dair özellikler taşıdığını ortaya koymuştur. Bu tasvirlerdeki eşzamanlılık ve süreklilik ilkelerinin ortaya koyduğu şema sisteminin sinematografik bir hareket mekanizması açısından incelenmesinin özgün bir sinema dili ve kuramına temel oluşturup oluşturmayacağının cevabını da aramıştır.

Amentü gemisi aşkla yürür

Gemuhluoğlu’na göre Tansuğ’un bir diğer önemli tespiti, Karagöz ve Hayal Perdesi’nin daha çok tiyatro bağlamında düşünüldüğü bir dönemde Karagöz ve Hayal Perdesi’nin resimle hatta sinemayla ilgili olduğunu fark etmesidir. O, Osmanlı ve Türk resmindeki ritmin sinemaya getirilmesinin bir üslup doğuracağını savunmuştur.

Sezer Tansuğ, teorik çalışmalarını hayata geçirmek için “Amentü Gemisi Nasıl Yürüdü?” çalışmasını hayata geçirir. Bu çalışma ile sorulan sorunun cevabı Gemuhluoğlu'na göre aşktır. Fakat bu aşk, hem biçimi hem de manayı tenzih ve teşbih ilişkisi üzerinden Vahdet’e götüren bir aşktır. Bu aşkın anlaşılır kılınması için kutsi hadislere, İbn-i Arabi Hazretlerinin görüşlerine başvurmak gereklidir.

Bir temenni

Son olarak Zeynep Gemuhluoğlu’nun yazısındaki bir temenniyi bizler de tekrar edelim. Sezer Tansuğ, vefatından önceki bir söyleşide "Amentü Gemisi Nasıl Yürüdü"nün bir üçlemenin ilk çalışması olduğunu söylemiştir. Üçlemenin diğer çalışmaları olan "Bahar Nasıl Tamam Oldu"nun çekimlerinin bittiğini ve "Ahde Nasıl Vefa Etti"nin de kısmen tamamlandığını ifade etmiştir. Umarız bu çalışmalar da gün yüzüne çıkar. Ve de Tansuğ’un dikkat çektiği gibi öze yönelik bu gibi çalışmalar artar.

Serdar Arslan yazdı