Cami önlerinde satılan Yasin-i şerif cüzlerinde çeşitli dualar olur. Baş ağrısına dua, hacet duası, kırkıncı gece duası gibi. Birçoğu meşhur hadis kitaplarının dua bahislerinden alınan, yani sahih olan fakat neşredilirken konan başlıkları sebebiyle bazen esefle güldüren bu mecmualarda bir de Peygamber Efendimiz’i ve kaybettiği ya da uzakta olan sevdiklerini rüyada görmek için dua mevcuttur.

Bunları okuyup rûyada devlete erenler var mı bilmiyorum. Ama bunları okumadığı halde devlet bulanı gördüm. Neyse, konumuz bu şekilde gitmesin. Ben size Sezai Karakoç’u görme duasını yazayım. Salih niyetle okunduğu ve hissedildiği zaman siz de görürsünüz belki, kimbilir…

Evet, itiraf ediyorum, şiirlerinden başka kitabını okumadımSezai Karakoç, Makamda

Bendeniz Sezai Bey’in kocaman bir insan olduğuna kesinlikle inanmışken ve dahi ülkemiz ve insanlık için de büyük bir imkan olduğunu düşündüğüm halde –itiraf ediyorum- şiirlerinden başka hiçbir eserini okumadım. İhtiyacım olmadığı gibi bir tekebbüre girmedim hamdolsun. Ama her şey için bir tesir gerekir. Belki ufak belki büyük bir tesir gerekir. Tesir burada “etkilenmek” manasında değil. Bir “hareket ettirici”, daha Türkçe söylersek bir “vesile” lazımdı.

Haberi buraya kadar okuyanlar ağızlar dolusu bir sürü bahane söyleyecektir hiç şüphesiz. Fakat Sezai Bey her yere öyle salmış ki düşüncesini, bulunduğum ortam itibariyle okumasam da haberdar olabiliyordum. Ya da Sezai Karakoç'tan haberdar olduğum sanısına kapılıveriyordum. Bu yüzden bir türlü okumaya yanaşamıyordum.

Geçen günlerden birinde Asım Gültekin Ağabeyimizi de hayrete düşürdüm bu ahvalimle. Benim, iyi bir okuyucusu olmasam da, Sezai Bey’in en az beş-on kitabını okuduğumu zannediyormuş. Kendisine ahval-i perişânımı arz ettiğimde hayretler içinde kaldı. Biraz kızarak biraz da acıyarak hemen Sezai Karakoç okumaya başlamamı salık verdi.

Bendenizin mizacına uygun olacak iki eser tavsiye etti. Birincisi Yitik Cennet, ikincisi ise Makamda isimli eserleri. Hatta Makamda’sını hediye etmeyi vaad etti. Sağolsunlar.

Bendeniz, halihazırda okumakta olduğum kitabı bitirip Sezai Bey’i okumaya başlamayı düşündüğüm günlerden birinde, Asım Abi’yle konuştuktan bir-iki gün sonra ne yaşadım tahmin ediniz. Neyse zahmet buyurmayınız, bendeniz anlatayım hemencecik.

Kafamı kaldırdım, bir de ne göreyim, Sezai Karakoç…

Geçen perşembe işyerimden çıkıp Sultanahmet tramvay durağına indim. Güneş batıda bir yere çoktan inmişti de akşam selam vermek için müezzinin segâh sadâsını bekliyordu. Adetim olduğu üzere tramvayın son vagonuna denk gelecek kısmına kadar yürüdüm durağın. Başımı kaldırdım, bir de ne göreyim. Sezai Karakoç. Yanında biri ile birlikte.

Sezai Karakoç, MakamdaHaydi buyrun. Ne denir şimdi. “Affedin üstadım. Ben suçluyum. Hakkınızda haddimi aşan yorumlarda bulundum. Hatta sizin yanınızda bendenizden bile bahsedilmez. Aman ne yanlışlara düştüm. Buyrun cezaya razıyım.“ demedim tabii.

Derlenip toparlanıp selam verdim. Elini öpmek istedim fakat bileğimi büktü. Bir şey arz edeyim. Hâlâ dipdiri. Hali, kiraz bahçesinde yakalanmış bir çocuğunki gibi hicab sahibi bir hal. Önüne veya uzaklarda bir yere bakıyordu. İlk gelen kalabalık tramvayı gönderdik. İkinci boş tramvaya da binmedik. Yanındaki genç tam bir “toplu taşımaya binme” uzmanıydı. Gelen üçüncü tramvaya bindik.

İkinci tramvayı gönderdiğimizde bendenizin geçmiş Ramazan-ı şerif günlerinden birinde otobüs durağında yaşadığım bir olay geldi aklıma. Doğuştan kurnaz olan bir adam, durakta bekleyen yolcuları halihazırdaki otobüse, “bundan sonra otobüs yok” deyip doldurmuştu. Fakat otobüs gelecekti. Arkasından gelen otobüste kendine yer bulunca bekleşen yolculara “arkada bir otobüs daha var, boş geliyor ona binersiniz” deyip kendisi rahat bir yolculuk etmek için bu yola başvurmuştu. Bunu arz ettim Sezai Bey’e. Güzel bir tebessüm yayıldı yüzüne.

Sezai Bey’e soracak pek çelimsiz bir soru bulsam da muhabbete vesile olması yetti

Sezai Bey, ne iş yaptığımı, nereye gideceğimi sormuştu. Beraber beklerken, “sen de bizim yüzümüzden yer bulamadın” dedi. “Ben bulacağımı buldum efendim” dedim.

Daha sonra gelen üçüncü tramvaya bindik. Karşı köşede bir yere sırtını verdi. Bendeniz yüzüne bakıyordum. Yüzü bir şey konuşmadığı halde ara ara farklı mimiklerle değişiyordu. Neler düşünüyordu kimbilir.Sezai Karakoç, Diriliş Neslin Amentüsü

Bir şey sorsam da ne sorsam diye düşünürken, pek çelimsiz bir soru buldum. Mühim değil, muhabbete vesile olsun da... “Efendim” dedim, “müsadenizle edebsizlik edip bir soru sorabilir miyim?..” “Estağfirullah, buyur” dedi. “Sizi okumaya yeni başlayacak biri hangi eserinizden başlasın” dedim.  Cevabı bana çok lazım olan bir soruydu. “Ben nerden okumaya başlayayım” demedim. Kendimi ele vermedim.

Sezai Bey, sanki ömrü boyunca ümmetin müşkillerine çare aramakla uğraşmamış da kendi halinde evden işe, işten eve ömür tüketen birinin ağzıyla cevapladı sorumu. Yani o tevazuyla. “Diriliş Neslinin Amentüsü olabilir belki.. Yani ordan başlasa..” dedi. Sanki bahsettiği eseri ne kendi yazmış, ne de okumuş gibi hicaplı bir edayla…

Çabuk kızıp köpüren bir adam portresi çizmiştiler ama…

Sultanahmet tramvay durağından Beyazıt durağına kadar başka bir şey söylemeden defalarca yüzüne baktım. Gönlüm aktı kendisine. Kendisini okumak için harekete geçirici bir sebep buldum. Kendinden hiçbir şey koymuyordu ortaya. Fenâ ve fahr olacak bir fakr hali vardı üzerinde. “Bu bana bir ömür yeter” dedim kendimce.

Beyazıt’a yaklaştığımızda müsaade istedim. İnene kadar gözlerimi ayırmadım kendinden. O da bendenizi gözleriyle kapıya kadar geçirdi. Selam ve hürmetler sunup indim tramvaydan…

Sezai Karakoç, Yitik CennetBurdan bazı kardeşlerimize seslenmek istiyorum. Kendi şahsi görüşlerini fütursuzca söylemesinler. Yani anlatıldığı gibi Sezai Bey’in aurası öyle korkulacak gibi bir şey değil. Kişinin elini kolunu bağlayacak şekilde huysuz bir adam gibi anlatanlar duyuyoruz, hâlâ da devam ediliyor bu yanlışa. Halbuki hiç de öyle değil. Çabuk kızıp köpüren bir adam portresi çizenler... Öyle olsa bendenizin densizliklerine kızar ya da tasvib etmediğini hissettirirdi.

Bana sorulursa, bu yanlış yorumlara sebep, bu lafları edenlerin Sezai Bey’le frekanslarının uymaması. Ya da bir büyüğün huzurunda hürmetkarâne durmayı bilmemeleri.

Sezai Bey’i görme duası yazacaktık değil mi? Bendenizin kendisine okumadığım halde duyduğum muhabbeti kendisini okumadan sürdürmemin normal bir şey olduğunu sanıyor olmam muhtemeldir ki hem bir hürmet dersi almama vesile oldu hem de bu konuda dua yerine kabul gördü. Hem zaten Hz.Pîr Mevlânâ Efendimiz’in bugün berhayat olan torunlarından Selâhaddîn Çelebî; “en büyük dua muhabbettir” der.

 

Ahmed Sadreddin yazdı