Mümtaz’er Türköne ve Ali Bulaç’ın köşe yazılarıyla başlayan İslamcılık tartışması, yeni başlıklar eklenerek devam ediyor. Konuya birçok yazar farklı görüşlerle katıldı, görünen o ki, katılmayı da sürdürecek.

İslamcılık üzerine, İslamcı olmayanlardan gelen eleştirileri dikkatle takip etmekle birlikte, istikameti içerideki tartışmanın belirleyeceğini düşünüyor, bu bağlamda İslamcı hassasiyetlerle yapılan değerlendirmeleri ve özeleştirileri daha önemli addediyorum. Dolayısıyla Anadolu Platformu’nun Kuzuluk’taki buluşmasındaki “Yeni Dünyaya Biz Ne Söylüyoruz? Müslümanlar Yeni Dünyaya Hazır mı?” başlıklı oturumda Ümit Aktaş’ın tebliğinden bazı notları aktarmanın tartışmalara katkı sağlayacağı kanaatindeyim.

İslamcılığın Yeni Paradigma İhtiyacı” konusunda Ümit Aktaş’ın yaptığı sunum ve soru-cevap faslında açmaya çalıştığı görüşleri, hem İslamcılığın bugüne kadarki izlekleri hakkında fikir veriyor, hem de bundan sonrası için işaretler taşıyordu.

“Allah’ın halifesi” iddiasının yeniden gündeme getirilmesi önemli bir kırılma noktası

Tebliğine geçmeden önce, Aktaş, gündemdeki tartışmaları kısaca değerlendirirken, İslamcılığın bir dünya görüşü, başka bir ifadeyle de ideoloji olduğunu; fakat ideoloji kavramının geçen yüzyıl boyunca anlamından kopartıldığı ve fazlasıyla yıpratıldığı için bunun yerine sunumda paradigma kavramını tercih ettiğini belirtti.

Konuşmasına insanlık tarihi boyunca tevhidî temeller üzerinde oluşturulan İslamî mirasın, Allah Resulü’nden sonra mirasyedi tavrıyla tüketildiğine dikkat çekerek devam eden Ümit Aktaş, Müslümanların son bin yılda hakikatin ışığı yerine gücün büyüsüne, cazibesine kapıldıklarını söyledi. Batı ile mücadeleye girişen Müslümanların zaman içinde giderek daha fazla oranda Batılı paradigmadan etkilendiğini, bu süreçte tanrı-insan anlayışından etkilenerek geliştirilen “Allah’ın halifesi” iddiasının yeniden gündeme getirilmesinin ise önemli bir kırılma noktası teşkil ettiğini belirtti.

Bu konu üzerinde önemle duran Aktaş, halifelik mevzuunun yeryüzünde Allah adına hareket etme yetkisi kazandırılmış insana dair bir hükümranlık ve hümanizmanın oluşturulmasına; akabinde ise hak ve adalet mantığının yerine güç edinme, iktidarı ele geçirme ve iktidar kalma mantığının ikame edilmesine yol açtığını belirtti. Allah’ın yeryüzündeki halifeliği gibi güç odaklı bir mantığın tarih boyunca ifsad ve zulüm üreten otoritelerin kendilerini meşrulaştırmak için kullanıldığını söyleyen Aktaş, bunun yerine Müslümanların kulluk sınırını aşmayan ve adaleti esas alan bir anlayışı esas alması gerektiğini savundu.

Kapitalizmle, daha güçlü silahlar ya da daha yüksek gökdelenler yaparak mücadele edilmezÜmit Aktaş

20. yüzyılda İslamcılığın, milliyetçi, anti-kapitalist, ütopyacı, eşitlikçi, devletçi, hilafetçi, hümanizmacı ve sanayileşmeci bir karakterde şekillendiğini belirten Ümit Aktaş, bu dönemde İslamcıların Batı emperyalizmini yenmeyi temel hedef aldığını, bunun için de İslamcı hareketlerin güç mantığını ve iktidarı kazanmayı öncelediğini söyledi. Aynı dönemde faşizmin ve sosyalizmin kapitalizm karşısında yenildiğini, haliyle Batıya meydan okuyacak en önemli potansiyel olarak İslam’ın öne çıktığını söylerken, kapitalizmle aynı paradigma içerisinde kalarak savaşılamayacağını vurguladı.

Ümit Aktaş’ın, şeytana karşı onun mantığının ya da yönteminin taklit edilmesiyle mücadele verilemeyeceğini söylemesi, içinde bulunduğumuz süreç açısından değerlendirildiğinde dikkate değer bir hatırlatmaydı. Bu tespiti son dönemdeki İslam ve kapitalizm tartışması üzerinden örneklendirerek açıklayan Aktaş, kapitalizmle, daha güçlü silahlar ya da daha yüksek gökdelenler yaparak değil; hakikatin peşinde olarak, adaleti savunarak ve hak olan sözü ortaya koyarak mücadele edilebileceğini söyledi.

Çağdaş İslamcılığın, önce biçimselci bir ümmetçilik olan İttihad-ı İslamcılık evresinden geçtiğini, sonra ulusalcı bir daralma yaşadığını ve son olarak da cemaatler evresine girdiğini söyleyen Aktaş, tüm bu evrelerin farklı paradigmalara da işaret ettiğini söyledi ve bu evrelerde önemli gördüğü şahsiyetleri, dönemi içindeki düşünceleriyle birlikte değerlendirdi.

Ümit Aktaş’ın karakteristik özellikleriyle sıraladığı isimler arasında Muhammed İkbal, Said Nursi, Seyyid Kutub, Malcolm X, İmam Humeyni, Aliya İzzetbegoviç, Ali Şeriati, Necmeddin Erbakan, Mevdudi, Muhammed Esed, Fazlur Rahman, Seyyid Hüseyin Nasr, Muhammed Bakır Es Sadr, Roger Garaudy ve Seyyid Kutub vardı.

Ümit Aktaş, geleceğin İslamcı paradigması açısından Muhammed Esed, Aliya İzzetbegoviç, Ali Şeriati, Seyyid Kutub ve Muhammed Bakır es Sadr’ın düşünceleri ile; Gandi, Humeyni ve İzzetbegoviç’in siyasal önderlikleri ile önemli ipuçları verdiklerini belirtti. Konuşmasında Gandi’ye ayrı bir önem veren Aktaş, onun emperyalizme karşı direnişteki doğrulukta sebat, silaha başvurmadan direniş ve tüketime karşı izlediği istiğna halinin ve Batının güç mantığını taklit etmek yerine kendi nefsi için olmayan amel/eylem ilkesini ortaya koymasının olumlu bir örneklik teşkil ettiğini ifade etti.

İslamcıları bugüne getiren paradigma artık tükendi

İslamcılığın henüz tam olarak kendi imkânlarını kullanarak ideallerini gerçekleştiremediği ama içerisinde bulunduğumuz süreci ortaya çıkaran şartların da büyük ölçüde değiştiği ya da ortadan kalktığı tespitini yapan Aktaş, artık tepkisel, ‘anti’ci ve öykünmeci yaklaşımlar yerine özgün ve komplekssiz bir Müslümanlığın olumlu, adaletli ve barışçıl yüzünün ortaya çıkarılmasının gereklilik olduğunu belirtti.

Ümit AktaşÜmit Aktaş’ın, bugünkü İslamcılık tartışmasının eski argümanlarla ilerletilemeyeceği yönündeki vurguları, benim için ayrıca bir önem tartışıyordu. Çünkü son bir yıldır Özgür Yazarlar Birliği adına “Neoliberal Dönemde İslamcılık Tartışmaları” başlığı altında düzenlediğimiz panellerle özellikle dikkat çekmek istediğimiz bir hususu vurgulayan bir yönü vardı. Haliyle, Ümit Aktaş’ın İslamcıların özellikle son elli yıl içerisinde oluşturduğu paradigmanın piyasa kapitalizmi tarafından satın alındığı ve İslamcıları bugüne getiren paradigmanın artık tükendiğini yönündeki iddiasının farklı açılardan tartışılması gerektiğini düşünüyorum.

Ümit Aktaş, konuşmasını yeni bir İslamcı paradigmanın özelliklerini vurgulayarak tamamladı. Onun buradaki tarifi, ana hatlarıyla buluşmanın sonuç bildirgesine de yansıdı. Buna göre yeni paradigma, kişilerin özgür şahsiyetlerini bastırmayan bir toplumculuğa, özgürlüğe rezerv koymayan bir devrimciliğe, adalete mugayir olmayan bir eşitlikçiliğe, ümmetçiliği ufkunda tutan bir yerelliğe, çevremizdeki tüm varlıklardan sorumlu olan bir kalkınma anlayışına, batıcı ve doğucu, sağcı veya solcu olmayan ama bunların olumlu yanlarını içeren bir topolojiye, ümmeti öncelemeye, üretim ve tüketimin kışkırtılması yerine paylaşmayı ve dayanışmayı esas alan bir iktisata, bireyselciliği değil sorumluluğu ve vicdanı esas alan bir ahlaka, gücün değil, hakkın üstün tutulduğu bir siyasete vs. yaslanmak zorundadır.

Ümit Aktaş’ın, insanlığın evrensel birikimine ve temel İslamın referans kaynaklarına dayanarak yeni bir İslamcı paradigmayı nasıl oluşturabileceğimiz meselesini merkeze alan İslamcılık tartışmasının, yeni başlıklar açtığı muhakkak. İslamcıların özne olamadığı bir vasatta bunun ne kadar gerçekleşebileceği ise ayrı bir soru işareti. Yine de ümitsiz olmadığımı belirtmek isterim.

 

Beytullah Emrah Önce haber verdi