Sizi Necip Fazıl Kısakürek’in torunu olarak tanıyoruz. Bunun yanı sıra edebiyatçı ve yazar kimliğiniz de mevcut. Şeyma Kısakürek Sönmezocak’ı biraz tanıyabilir miyiz?

Evet torunuyum. Lisans eğitimim Türk Dili ve Edebiyatı, Yüksek lisansım da karşılaştırmalı edebiyat. Doğu-Batı edebiyatı, modernizm-postmodernizm, sürgün edebiyatı ve birçok kuram üzerine çalıştım. Birçok dergi ve gazetelerde makalelerim yayınlandı. İncelemelerim ve hikâyelerim mevcut. Şimdi de Kitabın Ortası dergi ekibi ile kültür sanat çalışmalarında keyifli bir birlikteliğimiz var. 

Edebiyatçı ve yazar kimliğinizde Necip Fazıl Kısakürek’in ve ailenizin etkisi nedir?

Üstad’ın külliyatı içerisinde üzerinde önemle durduğu meselelerin biri “dil meselesi”dir. Dil; Üstad’ın ele aldığı yönüyle toplumu şekillendirdiği, ona yol çizdiği gibi toplumsallığı, kültürü ve dolaysıyla da bunları ifade eden yasa ve yasakları taşır. Dolayısıyla dil aracılığıyla yani simgesel sistem aracılığıyla kültürel düzene dâhil oluruz, biçimlendiriliriz, ailenin en temel değer yargılarını ve unsurlarını içselleştirir ve bu yolla insan olmaya adım atarız. Bu bağlamda değerlendirecek olursak içinde yetiştiğimiz aile kullandığı dil ile bizi biçimlendirir. Bu etki yalnız edebiyatçı yahut yazar kimliğimi değil, tüm kişiliğimi belirleyen bir etki. Araç, vasıta olduğu için dil; hem sebep hem de sonucun kendisi. Bu dil çatısı altında da sıralanacak çok mesele var.

Necip Fazıl Kısakürek’in torunu olmak sizin omuzlarınıza ne gibi sorumluluklar yükledi?

Yüklemek kelimesi fazladan bir efor harcamayı beraberinde getirir. Oysa biz zaten bunların içine doğduk ve böyle yetiştirildik. Tüm sorumluluklarımız yük değil, hepimizin gayesi. Bunların en başı en önemlisi ve ilki, ahlaklı olmak. Ahlaklı olmak dedikten sonra sayacağımız her gaye, ahlaka tâbi.

Necip Fazıl Kısakürek çok seviliyor ve okunuyor. Ancak yeterince anlaşıldığını düşünüyor musunuz?

Necip Fazıl Kısakürek kendisi için diyor ki, “Anlaşılmadan benimsenmek ve tanınmadan dışlanmak”. Üstad muhakkak seviliyor. Günümüzde herkesin ağzına pelesenk olmuş ve tıpkı diğer mefhumlar gibi içi boşaltılmış olan “Dava” meselesinin simgesi Necip Fazıl. Ancak Necip Fazıl’a yapışanlar, onun temsil ettiği davaya yanaşmak istemiyorlar. Bu durumda ya anlamıyorlar ya işlerine gelmiyor. Her iki durumda da sonuç; Üstad’ı anlamadıkları gerçeği. Şu an Necip Fazıl üzerinden oluşturulan her siyasi, popüler söylemin kaynağına bakarsanız, Üstad’ı anlamış olsalar, ilk önce kendilerini tasfiye etmek zorunda kalacaklarını görürsünüz. Bu durumda Üstad anlaşılmıyor değil; Üstad’ı anlamıyorlar.

Sosyal medyada Necip Fazıl Kısakürek’in sözü diye paylaşılan birçok sözün kendisine ait olmadığını biliyoruz. Sizlerin de bu alanda çalışmalarınız var. Peki, bizim üzerimize düşen görev nedir? Nasıl kontrol sağlayabiliriz?

Biraz önce bahsettiğimiz baş meselemiz var ya; işte burada da karşımıza çıkıyor. Ahlak. Goethe’nin “Dünya Edebiyatı” makalelerinde bir sözü var. “Bilgiye erişim kolaylaştıkça, kıymetsizleşiyor ve uzmanlıklar kayboluyor.” Şimdi internet ortamında Google’a Necip Fazıl yazdığınızda karşınıza çıkan sitelerin çoğunda ona ait olmayan sözler paylaşılıyor. Bunun karşılıklı iki boyutu var. Bir paylaşanlar boyutu. Paylaşanlar; işte ahlak meselesine dönüyoruz burada; intihalin ne olduğunu bilmiyorlar. Nereden aldığınızı beyan etmek zorundasınız. Bu sözleri paylaşanlar bu kurala riayet etmek için önlerine gelen sözleri kitaplarında aratsalar zaten ona ait olmadığını anlayacaklar. Paylaşanlar açısından muhataplarına yaklaşımları da belli ki “Ne söylesek yerler” noktasında. Okuyucuların da karşılaştıkları sözler karşısında kaynağını sormamaları bu fikri sabit hale getirdi. Okuyucuya yapılmış en büyük hakaretlerden biri bu. Tabii burada Necip Fazıl’ı hiç okumamış, üslubunu hiç bilmiyor olmaları da bir sebep.

Necip Fazıl’ın dinimiz için söylediği tebliğ değil, telkin meselesini biliyor olsanız, örtüsüz kadın diye başlayan sözün ona ait olamayacağını bilirsiniz. Bunun için çalışan bir grup genç arkadaşımız da var ve gerçekten işleri çok zor. Necip Fazıl’a atfedilen “Asılsız Sözler” diye siteleri olduğu gibi tüm sosyal medya üzerinde de hesapları mevcut. Hepsine erişim çok basit olmasına rağmen Goethe’nin de dediği gibi okuyucular için bir kıymet teşkil etmiyormuşçasına hâlâ asılsız sözler dolaşabiliyor. Bu meselede hepimizin üzerine düşen, bu hızlı hayatın içinde araya iş sıkıştırırcasına paylaşıp yahut beğenip geçmek yerine biraz vakit ayırarak kaynağını sormak, gerekirse araştırmak, ona ait değilse bunu her mecrada ısrarla ifade etmek, her seferinde ısrarla kaynağını sormak.

Necip Fazıl Kısakürek’in şahsi eşyalarıyla, kullandığı mobilyaların da aralarında bulunduğu kalıcı sergi, usta yazarın vefatının 36. yılında, Necip Fazıl Kısakürek Kültür ve Araştırma Vakfı tarafından ilgilileri ile buluşturuldu. Bu kalıcı sergi fikrinin ortaya çıkısı, kuruluş aşaması ve bugüne kadar ki süreçte yaşananlardan bahsetmek isteriz?

2014 yılından itibaren Necip Fazıl’a ait eşyaların ve belgelerin sergilenmesi için bir müze oluşturmak üzerine çalışmaya başladık. Devrin Cumhurbaşkanı Abdullah Gül ve İBB Başkanı Kadir Topbaş’tan aldığımız olumlu destek mesajları üzerine yer arayışına da girdik. Ancak o zamanki imkânlarımızla maalesef bir mekân oluşturamadık. İBB’nin desteği de geçici çözümlerdi. İBB’nin kendilerine ait bir araziye bir bina yapıp bunu tahsis etme planı oldu. Ancak bunda da başkan değişiklikleri sebebiyle bir sonuç alınamadı. Hatta geçici verdikleri destekleri de sürdürmeyeceklerini öğrenince biz de verdiğimiz sözleri tutmak üzere yer arayışına girdik. 2014 yılından bugüne kadar birçok engelle karşılaştığımız bu projede, kimsenin desteği olmadan yalnız ailesi, Yayınevi ve Vakfı olarak verdiğimiz sözü tuttuk. Üstad’a ait kalıcı bir sergi oluşturduk. Ümraniye’de açılan yeni merkezimizde hem Üstad’ın eşyalarından oluşan bir kalıcı sergi hem de Arşiv ve Araştırma Merkezi hizmete girdi. İlgilenenler ücretsiz olarak gezebilirler.

Bu sergiyi ziyaret edenler Necip Fazıl Kısakürek ile ilgili neler bulacaklar?

Binamıza girildiği andan itibaren tüm alanlarda Üstad’a ait detaylar mevcut. Merdivenlerden çıkarken ziyaretçilere “Büyük Doğu Dergileri” eşlik ediyor. Vakıf katımızda ise “Kalıcı Sergi Salonumuz” mevcut. Burada gördüğünüz gibi bizzat Üstad’ın yaşadığı, dokunduğu eşyaları görebilirsiniz. Üstad’ın dekor zevki, sanat zevki, şahsî eşyaları, ziyaretçilere açık. Plak koleksiyonundan, kamçısına; boynundan çıkartmadığı kolyesinden çocuklarına ait eşyalara, kızı Ayşe Kısakürek’e ithaflarından eşi Neslihan Hanım’a dair birçok detaya; Seyyid Abdülhakim Üçışık Hazretlerinin Üstad’a yazdığı notundan; hapishanede üzerine gözyaşları dökülürken not yazdığı mendiline ulaşılabilir.

Sergide yer alan eserler, belgeler ve eşyalar nasıl bir araya geldi? Bunlar günümüze kadar nasıl muhafaza edildi?

Burada gördüğünüz ve dahası dolapların içinde göremediğiniz tüm eşyalar, belgeler, gazeteler, vesikalar ailesinden buraya geçici süreyle tahsis edildi. Babaannemin üzerine kendi el yazılarıyla tuttuğu notlarla sakladığı pek çok eşya, gazete, kitap mevcut. Çocuklarına, torunlarına imzalanan, ithaf edilen her detay buraya getirilerek okuyuculara açıldı. Burada karşılaşılan her kıymet ailenin buraya koymasıyla ulaşılabilir hale geldi. Bunların haricinde hepimizin edebiyat ve arşiv merakı ile daha sonradan toplanılarak, satın alınarak konulan dokümanlar da mevcut.

Araştırma Merkezinde çok kıymetli belgeler olduğunu biliyoruz. Bunlardan bahsedebilir miyiz? Bu belgelerin Üstad ile ilgili çalışmalarda kullanımı mümkün olacak mı? Kullanılabilecekse kimler ne şekilde kullanabilecek?

Kalıcı sergi salonumuzun hemen karşısında mevcut olan Arşiv ve Araştırma Merkezimizde ise Üstad’a ait fotoğraflar, el yazıları, eserlerin eskiz halleri, plânları, projelerinin taslak halleri, biyografik vesikaları, Büyük Doğu Dergileri, Ağaç, Borazan Dergileri, onun hakkında yazılmış dergi makaleleri, hakkındaki kitaplar, afişler gibi pek çok belge ve dokümana erişim sağlanabilir. Bu belgeleri ister bir araştırmada kullanmak için isterlerse tamamen kendi ilgi ve alakaları doğrultusunda gelip inceleyebilirler. Maksadımız Üstad ile alakalı her bilgiye bir aracıya ihtiyaç duymadan ulaşılabilmesi. Bir sınırlamamız yok. Gelemeyecek, yerinde inceleyemeyecek olanlar için de bir dijital kütüphane kuruyoruz. Arşivimizin veri tabanına uzaktan erişim sağlayarak inceleyebilirler. Bizi arayıp ulaşmak istedikleri evrakı söylediklerinde mail üzerinden de yardımcı oluyoruz. Bu noktada yapılacak araştırma sahalarının da genişleyeceğini düşünüyorum.

Üstadın adıyla özdeşmiş Büyük Doğu Yayınları da artık vakıfla aynı binada. Bu konuda neler söylemek istersiniz?

Büyük Doğu Yayınları 1973 senesinde Üstad’ın talimatıyla büyük oğlu Mehmed Kısakürek’e kurdurulmuş bir yayınevi. Tüm eserlerini Büyük Doğu’ya, Büyük Doğu’yu da kendi sağlığında Mehmed Kısakürek’e bağlamış dedem. Üstad’a ait ne varsa birbirlerinden ayrılmaz bir bütünün parçaları olarak değerlendiriyoruz. Bu noktada okuyucular ve araştırmacılar için en büyük fayda da tek merkezde toplanması olacaktı. Çok şükür ki gücümüz yetti ve bunu gerçekleştirdik.

Biliyoruz ki iyi bir okursunuz, son zamanlarda okuduğunuz ve beğendiğiniz birkaç kitap ismi verebilir misiniz bize?

Son zamanlarda eski araştırmalarımın kaynakları üzerinden tekrar geçiyorum. Şu anda masamda Oryantalizm Tartışma Metinleri ve Söylem ve İdeoloji var.

Bir başucu kitabınız var mı?

Elbette var, ancak başucu kitabı değil, bir başucu kütüphanem var. Yalnız bir kitap seçeceksem Necip Fazıl Kısakürek’in “İman ve İslâm Atlası” derim.

Cemre Akbulut, Üstad Anlaşılmıyor Değil; Üstad’ı Anlamıyorlar, Kitabın Ortası dergisi, Temmuz 2019, sayı. 28