Ortalıkla pek nadir görünen Mehmet Emin Kazcı'yı Az Kitap’tan çıkan yeni kitabı Şimdi Sen Mevsimidir ile yakalamışken bırakmayalım, ahvalinden biraz sual edelim dedik.
Hakkında kayıp ilanı verilme arifesine gelinmiş kadar bir görünmezliğin söz konusu abi. Ne yapıyor Mehmet Emin Kazcı da, bizim haberimiz olmuyor?
Köşe yazarlığını bıraktığım 5-6 yıldan bu yana, danışmanlık ve metin yazarlığıyla ilgiliyim. Sonuçta bir yazar olarak hayatımı bir başka boyutta ama yine kalemimle kazanmayı sürdürüyorum.
Yazmak nasıl gidiyor? Yazmakla bir sorunun var mı?
Hayır. Benim çalışmam da, dinlenmem de genelde yazıyla alakalı oluyor. İşim gereği yazmak zorunda olduklarım dışında, ara sıra da zihnimi ve gönlümü dinlendirmek için içimden geldiği gibi bir şeyler yazıyorum. Şimdi Sen Mevsimidir bu tür yazılardan oluşan bir kitap.
Bir ara tiyatroyla yoğun bir mesainin olduğunu biliyorum, hâlâ sürüyor mu?
Hayır, birkaç yıl önce yeni bir oyun yazmış olsam da, o eski yoğunlukta değil. Ama kafama göre ortam bulursam yeniden yoğunlaşmak isterim. Tiyatroyu, özellikle yazarlık bağlamında çok seviyorum.
Köşe yazarlığı yaptın uzun süre, her gün yazmaya alışmışken bırakmak zor olmuyor mu?
Hayır, zor olmadı. Her gün bir şeyler yazmak zorunda kalmanın da zor yönleri vardı. O zorluğu yaşamıyorum epeydir.
Şimdi sadece sosyal medyada görebiliyoruz seni. Sosyal medya ile aran nasıl?
Aslında sosyal medyada da öyle yoğun bir şekilde görünen biri değilim. Mesela Twitter hiç kullanmadım. Facebookta ara sıra gündem dışı bir şeyler karalayıp daha çok kültür sanat ağırlıklı sohbet ettiğim arkadaşlarım var. Günlük hayatta yeterince yaptığımız siyasi tartışmaların dışında kalarak sadece kafa dinlediğimiz bir platform yani. Dolayısıyla iyi bir sosyal medyacı da sayılmam.
Bizim gibi lirik yazanların en büyük sorunlarından birisi duygusallık ile şehvet arasındaki o çizgiyi pek iyi ayarlayamamak. Ama sen bunun ayarını çok iyi beceriyorsun abi. Nedir işin sırrı?
Benim için duygusallıkla şehvet arasındaki çizgi o kadar ince değil. Hatta epey kalın. Zaten sanatta çıplaklık ve şehvet vurgusunun gerekli olduğuna inanmıyorum. Şehvet temalı anlatımları sanat sayan anlayışlarla hiç işim olmaz. Cinselliği sanatın olmazsa olmazı gibi görenlerin, aslında sadece kapitalist anlayışın kuralları içinde para kazanmak istediklerini ama bunu dürüstçe söyleyemedikleri için sanatla şehvet arasında zoraki ve demagojik bir ilişki kurmaya çalıştıklarını düşünüyorum.
Sonuçta benim bir inancım ve ötelerim var. Bir şey yazacağım zaman arada bir başımı kaldırıp semaya bakmalıyım. Maalesef belli sınırları ve değerleri olup da romantik-duygusal metinler okumak isteyenlerin ihtiyacına cevap verecek çok kitap yok. Özellikle gençlerimizin bu ihtiyaçlarını cinsel sömürüyle dolu romanlar ve filmlerle gidermeye çalıştıklarını görmek, bir baba olarak beni yaralıyor. Şimdi Sen Mevsimidir, biraz da bu saiklerle yazdığım bir kitap. Bizler, değerleri ve kutsalları olan insanlar olarak bu alanda da başkalarının hiçbir değer, sınır ve günah kaygısı gütmeden piyasaya sürdüğü şeylere mahkum değiliz, olmamalıyız.
Dört mevsime ilave edip beşe çıkardın. Bizi "sen" mevsimi ile tanıştırdın. Nedir abi bu sen mevsimi?
Sevgili sadece sevilmez, aynı zamanda yaşanır. Sevgili bize, içinde sevginin her türlü tezahürünü yaşadığımız bir mevsimi bahşedendir. Mevsimler, bize yaşattıkları özellikleriyle tesmiye olunduğuna göre, sevgiliyle yaşanılan mevsimin adı da belli: Şimdi Sen Mevsimidir.
Her kitabın bir okunma ritüeli olduğuna inanırım. Kendi kitaplarımda kendimce okunma zamanı, ruh hali, tekrarı gibi bir sistemim vardır ve sıkı okurlarımla bunu paylaşırım. Senin de var mı böyle bu kitap şu şekilde şu zamanda şöyleyken daha iyi okunur diye bir düşüncen?
Özel bir zaman tasavvurum yok… Bence insanlar ne zaman rutin gündemlerden yorulup da insana, sevgiye, özleme ve güzelliklere dair bir şeyler okumak ve hissetmek isterlerse o zaman okuyabilirler. Bu bazen bir ağaç gölgesinde dinlenirken de olabilir, bazen ofiste yoğun şekilde çalışırken verilmiş bir kahve molasında da… Bir yolculuk esnasında da, yolculuktan henüz gelip bir koltukta dinlenirken de.
Senin yazılarınla ilgili bir teorim var. Bence Mehmet Emin Kazcı’nın bu yazıları sesli okunmalı. İçindeki müzikalite kulağa da değince harika bir senfoniyle doluyor içimiz. Ne dersin?
Teveccüh gösteriyorsun derim. Ne diyeyim…
Senin harika bir siyer kitabın var. Onu da yeni baskıya hazırladığını biliyorum. Son haliyle nasıl bir siyer kitabıyla karşılaşacağız?
Kısmet diyelim… Şu fani hayatta yazmakla bahtiyar olduğum, beni ölünce de terk etmeyeceğine inandığım biricik kitabımdır.
Bize güzel bir şeyler söyle abi son söz olarak ve de ortalıktan fazla kaybolma.
Geçenlerde suya vurmuş ay ışığını gösteren bir resme rastlayınca yazdığım şu satırları “güzel bir şey” kabul eder misin bilemem:
“Ay ışığı suya vururcasına sevmelisin sevdiğini sevince… Aydınlığını doyasıya yaşatıp… Ağırlığını hiç hissettirmeden…”
Adem Özbay konuştu