Yapmış olduğu çeviriler ve araştırmalarla pek çok güzide eseri gün yüzüne çıkaran Dr. Mustafa Tatcı hocanın Dr. Musa Yıldız ile birlikte hazırladıkları, Üsküdarlı Muhammed Nasûhi hazretlerinin ‘Er – Risâletu’r- Ruşdiyyefi’t- Tarikatil- Ahmediyye’ eseri bizlere bir Allah velisini daha hatırlatıyor. Sahaflar Kitap Sarayı Yayınları tarafından 2006 yılında basılmış olan kitabı Mustafa Tatcı Hoca Hz. Peygamber Yolunda Tasavvuf Eğitimi başlığıyla yayınlamış.

İbn’ül Arabî’nin 500 yıl evvelden haber verdiği mürşidin müridi

Üsküdarlı Şeyh Muhammed Nasûhi Hazretleri, Şabâniyye-i Halvetiyye silsilesine mensup olmuş bir mürşid-i kâmil.  Doğum tarihi kesin olmamakla birlikte, Üsküdar’da Toygar Tepesinde Bulgurlu Mescidi yakınlarındaki bir evde 1652 yahut 1648 senesinde doğduğu rivayet edilir. Zamanında Atîk Vâlide Tekkesi’nde irşâd hizmetinde olan ve İbn’ül Arabi Hazretleri’nin Fütûhât-ı Mevsıliyye adlı eserinde beş yüz sene evvelinden “ Ba’de’n-nebiyyi’l- Mustafâ’l-a’zami’l-‘Aliyyi’l-atveli’l-ekremi’l-ecsem gunime ve hutime ve hüve yahtimu’z-zamân” (Yani: Hz. Mustafa’nın nebiliğinden sonra büyük, uzun ve cüsseli kerâmet sahibi Ali Atvel gelecek, o irfan sahibi kişi, zamanın en sonuncusu-yani, zamanın sahibi Velî olacak) sözleriyle haberini verdiği Hz. Pîr-i Sânî Karabaş-ı Veli Ali Atvel hazretlerine intisâb etmiş. Seyr-ü sülûkunu on iki sene hizmetten sonra, genç bir yaşta tamamlayan Nasûhi hazretleri, yirmi yedi yaşındayken hilafete getirilmiş. Nasûhi hazretleri dönemin tanınmış isimlerinden Şeyh Senâyi’nin de mürşididir. Günümüzde şairliğiyle ismi edebiyat kitaplarımıza giren hazret, mürşidi Nasûhi hazretleri hakkında “Nâmı âlemde Nas’uhi olmağa bâis bu kim / Vâlidi ismiyle ma’rûf idi ol merd-i güzîn” dizesini kaleme almış.

Dört Kapının yol kesicileri ve beş tarikat erkânı

Daha evvel belki de pek çok kere okumuş olduğumuz bir hikâye vardır. Dört Kapıyı anlatır bu hikâye. Ben bu hikâyeyi ilk defa üniversite ikinci sınıfta bir akademisyenden dinlemiştim: Bir gün bir zat, bir Allah dostuna şeriat, tarikat, hakikat ve marifet arasındaki farkı sormuş. Allah dostu da demiş ki: “Bak şurada abdest alan 4 kişi var. Sırayla git hepsinin ensesine bir tokat vur ve sonra yanıma gel.” Soruyu soran zat, sorduğu sorunun cevabını öğrenmek uğruna hemen şadırvanın yanına koşmuş ve sırasıyla abdest almakta olan zatların enselerine tokadı çalmış. Birinci zatın ensesine vurduğunda, abdest alan zat kalkmış ve aynen bir tokat çalmış adamcağızın suratına. İkinci zat ise ensesine tokadı yer yemez yerinden kalkmış elini kaldırmış, tam vuracağı anda vazgeçivermiş. Üçüncü zat ise sadece başını çevirip arkasına bakmış, kim vurdu diye. Dördüncü zat ise hiçbir tepki vermeden abdest almaya devam etmiş. Soruyu soran zat bu dört karşılığı da gördükten sonra hemen koşmuş Allah dostunun yanına.

Allah dostu şöyle bir açıklama getirmiş: “İşte gördün. Birinci adam şeriat kapısında idi. O sebeple kısas yaptı ve tokadına tokatla karşılık verdi. İkinci adam tarikat kapısındaydı, tam vuracakken vazgeçti. Üçüncü adam hakikat kapısında olduğu için sadece ardına dönüp baktı. Dördüncü zat ise marifet kapısındaydı. O sebeple tepki dahi vermedi ve işine devam etti. Zira marifet ehline göre tepki vermek yaptırana tepki olur, bu sebeple Allah’a isyan hükmüne geçer. İşte Dört Kapının sırları bu eylemlerde gizlidir.”

Bildiğimiz gibi İslam’ı kabul etmiş ve Müslümanlıkla şereflenmiş her kişi evvela şeriat kapısını açar ve şeriat yolundan yürümeye başlar. Bu yol en genel anlamıyla yaratılmış canlılar içinde ‘insan’ olarak hayatı nasıl yaşamalı sorusunun cevabını içinde barındırır. Kişi burada yolun gereklerine uygun bir seyir izler. Bu seyir hayatı Müslüman olarak yaşamanın yanında bir de aşk ile buluşursa o vakit yürüdüğü yol şeriat üzerinden tarikata açılır. Kişinin sergüzeşti bu doğrultuda kendi çabası ve Allah’ın takdiriyle hakikat ve bir eşik sonrası olan marifet kapısına varır.

Bu kapılardan geçerek çıkılan yolda yürümenin yanında bir de bu yolda yürümenin zorlukları hatta bizi yoldan çevirecek olan ‘yol kesicileri’ vardır. İşte bu noktada Muhammed Nasûhi Hazretleri’nin müridi Fahrettin Efendiye yaptığı telkinlere kulak vermek gerekir. Hazretten öğrendiğimiz yol kesiciler şerîat için dört tane olup bunlar şöyle sıralanmış: Mal, çocuk, kadınlar ve makâmlar. Tarîkatin ise yol kesicileri altı tanedir: Ahireti, itaati, keşf ve kerâmetleri, nurları ve makâmları, dereceleri, amelleri görmeyi sevmektir. Marifet makamının ise yol kesicisi iki tanedir: Fiilleriyle ve sıfatlarıyla cenneti görmek gibi telvîn ve Hakkı görmeyi istemektir. Bu, gerçek şirktir. Çünkü onun zâtı görülmez.

Muhammed Nasûhi Hazretleri kendi yürüdüğü yoldan ardı sıra gelen müridi Fahrettin Efendi içinse tarikat yolunda yürümenin erkânını ve şartlarını şu şekilde sıralar: Zikir, halvet, sükût, oruç ve uykuyu terktir. Bunların yanı sıra özel olarak Tarîkat-i Aliyyenin şartları ise şöyle: Tövbe, taharet, doğruluk ve kararlılık üzeri olma ve tecrit.

Bizler yani ilk kapıyı açıp yolda yürüyen Müslümanlar, hangi yol üzeri yürüyor olursak olalım önemli olan yoldan dönmemek ve yolu hakkıyla yürüyebilmektir. Yolun hakkıyla nasıl yüründüğünü Muhammed Nasûhi Hazretleri’nin hayatını genişçe anlatan kitabın bütününden ‘bilgi olarak’ öğrenebilirsiniz.

 

Metin Erol, Allah velilerinin hatırlanması için yazdı