Aliya Sempozyumuna öznel değerlendirme!
Aylar öncesinden bir kenara not edilen bir tarih: 11 Ekim. İple çekilen bir sempozyum: Aliya sempozyumu
Artık tecrübeliyim. Sıkıcı protokol konuşmalarını dinlememenin yolunu biliyorum. Sempozyumun internet sitesinden program akışına baktım. 9-11 arası protokol konuşmaları, 11:30 ilk oturum. Organizasyonun yapıldığı o dünyanın öbür ucundaki otele saat tam 11:20'de vardım.
İçeri girdiğimde henüz ilk oturum başlamamış ama protokol konuşmaları gerçekten de bitmiş, bakanlar, milletvekilleri ve tabi ki onların koruma görevlileri salondan ayrılmıştı. O kalabalıktan aklımda kalan isimler Milli Eğitim Bakanı Hüseyin Çelik, Edibe Sözen, Ulvi Alacakaptan, bir kanala röportaj vermekte olan Bakir İzzetbegoviç ve geçen sene Sebahattin Zaim'de yapılan organizasyonda da gördüğüm amca.
İlk oturum, oturumdaki tek Türk olan Yasin Aktay'ın başkanlığındaydı. 4 panelistten 1 tanesi mazeret beyan ederek oturuma katılmadı. Boşnakça'dan yapılan çeviri için hazırlanan kulaklıklar yeterli sayıda değildi. Kulaklığı olan şanslı insanlardandım ama yanımdaki amca, diğer yanında oturan, Boşnakça bilmeyen ve kulaklığı da olmayan kızına tercümanlık yaptığı için fazla gürültüye maruz kaldım.
Ya tüm bu aksiliklerden ya da "Bir devlet adamı olarak Aliya" başlığı beni pek de heyecanlandırmadığından sempozyum hakkında çok iyi şeyler söyleyemiyorum. Hasta olduğum ve klimanın tam altına oturduğum için de çok üşüdüm ve erken ayrıldım. Belki benden sonra daha güzel şeyler olmuştur.
Geçen sene uğruna Küçükçekmece'den Çamlıca'ya saatlerce yol teptiğim, evime gecenin 11'inde dönebildiğim, Sebahattin Zaim'de yapılan mütevazı, kendi çapında, çok fazla duyurusu yapılmayan, daha az protokollü, daha az süslü, daha az şatafatlı, daha amatör ama daha içten olan "Mostar köprüsünde bir düşünür: Aliya" adlı organizasyondan aldığım tadı alamadığımı belirtmek zorundayım.
Necdet Konak'tan bahsederken ağlamaktan konuşmasını kesmek zorunda kalan Ertuğrul Günay, masada değil küsrüde konuşmak isteyen Cemalettin Latiç, elektrikler kesilince tebliğini yarıda kesmek zorunda kalan, "Biz duyuyoruz, devam edin" şeklindeki taleplere "Siz beni duyuyorsunuz da ben notlarımı görmüyorum" diye cevap veren Ali Bulaç, "Ben Türkçe konuşmaya mı çalışayım yoksa ben bildiğim gibi konuşayım da tercümanlar mı size çevirsin?" diye soran ve becerebildiği kadar Türkçe konuşan Adnan İsmaili, ne kadar nazik bir insan olduğunu o gün farkettiğim Sadık Yalsızuçanlar, Alev Erkilet, Akif Emre... Küçük bir salon, amatör bir sunucu... Sanırım tüm bunlar o organizasyonu süslü bir otelde yapılan bu sempozyumdan daha gerçek ve sıcak kılan şeylerdi.
Merve Akbayır yazdı
Editörün notu: Muhabirimizin sempozyumun tümüne katılamadığını, katıldığı tek oturum üzerinden değerlendirme yaptığını hatırlatırız. Merve arkadaşımızın metninde parçadan bütünü yargılama gibi bir durum var ki bu da sempozyumu düzenleyenlere bir miktar insafsızlık etmek anlamına gelebilir!