Selçuk Eraydın, vefatının 22’nci yılında, Türkiye Yazarlar Birliği (TYB) İstanbul Şubesi ve İBB Kültür Daire Başkanlığı’nın birlikte düzenlediği bir toplantıyla yâd edildi. Eraydın’ın yakın dostlarını, çalışma arkadaşlarını, ailesini bir araya getiren program, kalabalık bir dinleyici kitlesi tarafından ilgiyle takip edildi. Programın açılışında konuşan TYB İstanbul Şube Başkanı Mahmut Bıyıklı, “Selçuk Hocamız 22 yıl önce bir Miraç Kandili’nde aramızdan ayrıldı. Mahir İz Hoca’nın yakın talebelerinden, irfan ordusundan bir güzel insandı.” diyerek, Eraydın’ın unutulmaması ve gençler tarafından da bilinmesi gereken özel bir şahsiyet olduğunu kaydetti.

Ali Hüsrevoğlu programda şöyle konuştu: “1974 yılında İstanbul Yüksek İslam Enstitüsü’ne talebe olduğumda ruh ve fikir dünyamızda derin izler bırakan ve bütün hayatımızı etkileyen muhterem hocalarımızdan biriydi. Cenab-ı Hakk herkesi zamanına göre yaratıyor ama bazı insanları zamanı aşan insanlar olarak yaratıyor ve bunların etkisi kendi dönemleriyle sınırlı kalmıyor. Hoca olarak yaratılmış bir insandı. Selçuk Eraydın tasavvuf derslerimize gelirdi ve gayet sade, samimi sanki içimizden birisi gibi davranırdı ve genelde yoklama yapmazdı. Çok güzel şiir okurdu. Bazen Fuzûlî’den, bazen Avni’den dizeler okur, Farsça şiirleri tahtaya yazardı. Dersleri hiç bitmesin isterdik. Selçuk Hoca’mızda, onca bilinirliğine rağmen kibirli bir tavır görmedik, ailemizden biri olarak görürdük. Onun dünyadaki halini bildiğimizden, cennete kavuştuğuna inanıyoruz.”

Selçuk Bey’deki o neşve, o heyecan Mahir Bey’den geliyor

Selçuk Eraydın ile Yüksek İslam Enstitüsü’nde mesai arkadaşlığı yaptığını anlatan Prof. Dr. Mustafa Tahralı, Eraydın’ın vefatına kadar süren dostluklarının çok verimli geçtiğini belirterek mesleki paylaşımlarına dair hatıralardan bahsetti. Özellikle Fusûsu’l-Hikem ve Mesnevî şerhlerine çalışırken gösterdiği fedakârlığa, titizliğe ve sabra dair birlikte yaptıkları çalışmalarda yaşadıklarını aktaran Tahralı, Eraydın’ın bu çalışmaları şevkle sürdürdüğünü kaydetti. “Birlikte şerhini yaptığımız Fusûsu’l-Hikem çalışması ufkumuzu açtı. Selçuk Bey ilk cildini kendi imkânlarıyla bastı ve eser önemli bir ilgiyle karşılandı. Rahmet-i Rahman’a kavuştuğu Miraç Gecesi’ne kadar, son derece zahmetli başlayan Mesnevî çalışmasını sürdürdü. Büyük bir coşku ile çalışıyordu ve Mesnevî şerhini mutlaka abdestli olarak yazıyordu. Bu çalışma şevki, onu sevdiği Allah dostlarına Miraç Gecesi’nde ulaştırdı. Aynı coşkuyu yaşayanlara, Fusûsu’l-Hikem ve Mesnevî şerhini okumasını tavsiye ederim.” diyen Tahralı, Selçuk Eraydın’ın kaleme aldığı ve ders kitabı olarak okutulan Tasavvuf ve Tarikatlar eserinin, tasavvufu tanımak isteyenler için ideal bir çalışma olduğunu kaydetti.

“Selçuk Bey’deki o neşve, o heyecan Mahir Bey’den geliyor. Onun esas hocası Mahir İz’dir. Onun gibi şiir okurdu. Mahir Bey’i bütün halleriyle yaşayan, canlı hale getiren bir kişilikti. İkinci bir Mahir Hoca’ydı.” diyerek sözlerine başlayan Prof. Dr. Emin Işık, İstanbul İmam Hatip Lisesi ikinci sınıftan itibaren vefatına kadar hep bir arada olduklarını, askerliği bile beraber yaptıklarını anlattı. Selçuk Eraydın’ın 1974’te vefat eden, çok sevdiği hocası Mahir İz’le ilgili yazmış olduğu, aynı tarihli şiirini seslendiren Işık, ardından kendisinin Selçuk Eraydın için vefatının ardından yazdığı mersiyeyi okudu. Karşılıklı en güzel paylaşımlarının önde gelen divan şairlerinin beyitleri olduğunu söyleyen Işık, Selçuk Eraydın’ı şiir dizeleri eşliğinde yâd etti.

‘Yâr olun, bâr olmayın’

Selçuk Eraydın ile ilgili hatıralarını ve anekdotları paylaşan Prof. Dr. Ali Namlı, Eraydın’ın zor ve sancılı bir çocukluk geçirdiğini, imam hatip yıllarında hem çalışıp hem okuyarak hayata tutunmaya çalıştığını, bu çilelerin onu kamil hale getirdiğini ifade etti. “Hoş ve mütebessim çehresi güven uyandırırdı. Öğrencilerine çok yakın, âdeta arkadaşıymış gibi davranırdı. Derslerini divan şiirleriyle süslerdi.” diyen Namlı, Eraydın’ın şiir ezberlemek için özel bir çaba sarf etmediği halde hafızasında çok sayıda şiir bulunduğunu, Mahir İz’in de talebesi Eraydın’da kendinden çok şey bulduğunu bizzat ifade ettiğini belirtti. Selçuk Eraydın’ın ifade ettiği en önemli prensiplerinden birisinin “Yâr olun, bâr olmayın” sözü olduğunu kaydeden Namlı, “Herkesin yardımına koşar, derdine merhem olmaya çalışırdı. Hocamızın lügatinde ‘hayır’ kelimesi yoktu. Çağırıldığı yere giderdi. ‘Vagon olmayın, lokomotif olun.’ derdi. Şüheda beldelerinde yere abdestsiz basmaktan imtina ettiğini söylerdi. Şiiri yalnızca okumayan, yaşayan bir insandı. İnsan yetiştirme konusunda çok hassas biriydi.” dedi.

Selçuk Eraydın’ın özgeçmişine dair bilgiler aktaran Prof. Dr. Necdet Tosun, Eraydın’ın Mahir İz meşrebinde yetiştiğini ifade etti. Eraydın’ın mütevazılığından ve ilim uğruna gösterdiği fedakârlıklardan söz eden Tosun, dava adamı olmasının yanında tasavvufi manada ‘âşık’ sıfatlı bir ilim ve hizmet adamı olduğunu kaydetti. “Selçuk Hoca, hiçbir zaman akademisyen kibri taşımazdı. Hak ve dava adamıydı. Dersleri sohbet havasında geçerdi ve dersini sevdirirdi. Okuduğu şiirlerle onun bir gönül adamı olduğu anlaşılıyor.” diyen Tosun, Eraydın’ın yaşadığı manevi hallerle ilgili özel hatıralar paylaştı.

Program sonunda Hasan Kamil Yılmaz’ın, Eraydın’ın ardından yazılmış satırları derlediği Hocamız Selçuk Eraydın isimli kitabı dinleyicilere hediye edildi.