İnsan hatırladıkça çözülür. Hatırladıkça uyarıldığını hisseder. Hatırladıkça, bildiğinin, gerçekte bil(e)-medikleri olduğunu görür. Bir yolculuktur insan. İlk yemindir, en büyük hatıra. Bir sonuçtur, elimize tutuşturulmuş varoluş öykümüz. Ezelle ebedin zamansızlıkta erimesi ve neresinden bakarsak bakalım her tarafından göründüğümüz kendimizdir.

Hatıra geriye dönüş değildir. Orada yaşamak hiç değil. Nasıl sorusunun içindeki ‘daha’dır. Bilmek de böyle değil midir? Ezel ve ebedin ‘an’a akması…

Fotoğraf çekmek aslında akışı bir kareye sığdırma/toplama çabasıdırFotoğraf Selçuk Azmanoğlu

En toplanmış halidir kişinin, çektirdiği en son fotoğraf. Esas olan budur. Son görüntü, son nefesin içine gizlenmiş haldir. Amatörüyle, profesyoneliyle her fotoğraf çeken kendi resmini çekiyordur hakikatte. Dikkat, objektifin odaklandığı nesne, insan vs. her neyse onu kendine doğru çeker ve kendi ruhuna benzetir. Bir musavvir el dokunur deklanşöre ve kâinatın bir parçasına “dur” emri verir. Durdurulan bazen bir yağmur damlacığı, bazen bir acılı yüz, bazen bir kertenkelenin olanı anlamaya çalışan bakışı, bazen bir köşe başıdır ve daha niceleri…

Fotoğraf çekmek aslında akışın devamı için yapılan bir eylem, başka bir deyişle akışı bir kareye sığdırma/toplama çabasıdır. “Gel” emridir ‘kare’ye davet edilene. Gel ve ak. Bana benze. Ben ol. Hatırla ve hatırlat. Sen busun demek edebe sığmaz, ne kadar da bana benziyorsun, ne kadar da ‘ben’sindir söylenmek istenen.

Azmanoğlu fotoğraflarındaki estetik ibretliktir

Selçuk Azmanoğlu fotoğraflarında söylenen de budur: Bir dik açının rükûya açılımı. Doksan dereceyi kırmadan eğmek ve onu kırk beş derecelik bir terbiye ile kırk beş dereceye çekmek. Elbette rükûsu olanın secdesi de vardır ve bunlar birbirine yapışıktır.

Fotoğraf Selçuk AzmanoğluBir sokağın içimizde uzayıp giden gamsızlığına yapıştırılan bir yüzün ifadesi veya yağmura yapışmış insan silüetleri ne kadar da ‘biz’ den çıkarılmış bir ‘ben’dir.

Azmanoğlu fotoğraflarındaki estetik ibretliktir. Bir arayış sezilir bu fotoğraflarda enikonu. Sanki hikmet elle tutulur bir şeydir ve o soyut olana doğru bir yolculuğa çıkarılmaktadır. Normalde bunun tam tersi olması düşünülür ama tam da burada merakla soruyorum, fotoğraf böyle bir şey midir? Eksik ve yanlış olanın yapılmasında bile insanın kendini bir oldurma ve yapma isteği vardır. Neyi toplamakta ya da toparlamaktadır insan durdurduğu karelerde? Kendini mi?

Fotoğraf, bir sunum ve teşhirdir aynı zamanda. İnsandaki insanı, kâinattaki hilkati çıkarıp teşhir etmektir. Görünmeyen ya da ıskalanan anların şuura dâhil edilmesi ve varlık hakikatinin sonsuz sayıdaki görüntülerinden birinin daha “Mevlâ görelim neyler/ Neylerse güzel eyler” vecdine eklenmesidir. Biz ne yapıyoruz ki? Hepsi Onun.

Selçuk Azmanoğlu fotoğraflarını ibretle izlemeye devam edeceğim. Dünyadaki son nefesimizin hangi fotoğraf karesinden dünyaya bakacağını merak ederek…

Erdal Çakır yazdı

Selçuk Azmanoğlunun fotoğrafını Gökhan Özcan çekti...