Suriye’de son yıllarda meydana gelen savaş sebebiyle ortaya çıkan olumsuzluklara göğüs gererek Türkiye’de sanatlarına devam etmeye çalışan Suriyeli sanatçılarla yapılan söyleşiler, “Selam” adlı belgeselle izleyicilere sunuluyor. Yönetmenliğini Bilal Alirıza’nın yaptığı “Selam” belgeselinin metin yazarlığını Abdulkadir Gıynaş, kurgusunu Berkay Öztürk, görüntü yönetmenliğini Güvenç Özgür ve editörlüğünü ise Mustafa Kadir Çelik yapıyor.
Suriyeli sanatçıları konu alıyor Selam
Belgesel çalışmasının ortaya çıkışı, Abdulkadir Gıynaş ve Bilal Alirıza’nın, Suriye’de yaşananlar dolayısıyla ülkesinden göç etmek zorunda kalan Suriyelilerin gittikleri ülkelerde kuracakları yaşamı ve uyum sürecini merak etmesiyle filizleniyor. Filiz, sonucunda ‘belgesel’ olarak, ikilinin merakını güzel bir sonuca götürmüş. Başladıkları çalışmada, her bir sanatçıyla konuşmaları sonrasında, o sanatçının bir başkasını tavsiye etmesi yoluyla İstanbul’da yaşayan Suriyeli birçok sanatçıyla tanışmışlar ve bu sanatçıları da birbirleriyle tanıştırmışlar. Belgesel on aylık bir sürecin sonucu olarak ortaya çıkmış. Ciddi emek verilerek hazırlanan belgeselin hazırlanması, tanışmalar, söyleşiler ve ana omurga da dahil edildiğinde yaklaşık 1 ay sürmüş. Çekim, montaj ve çevirileri 2 haftada bitiren ekip ayrıca on ay boyunca konuyla ilgili mekânlarda STK ve kültür merkezleriyle iletişime geçmiş. Selam belgeseli Youtube’da “Selam | سلام” kanalında, hem Türkçe hem de İngilizce altyazısıyla izleyicisini bekliyor.
İlk bölümün konuğu Muhammad Zaza
Belgeselin, yayınlanan ilk bölümünün konuğu ressam ve müzisyen Muhammed Zaza. Sanata nasıl başladığını, savaşla başlayan yepyeni süreçte girdiği arayışları, İstanbul’un kendisi için ‘renkli’ farklılığından bahsediyor Zaza. Bu ilk bölüm 18 dakika ve İstanbul ekseninde ilerliyor.
Muhammed Zaza, savaş coğrafyasından geliyor, Suriye’den. Bir arayış içerisinde iken birçok Arap ülkesini dolaşıyor ve İstanbul’a geldiğinde “İstanbul’un kendinde var olan bazı şeyleri muhafaza etmesinin ve Avrupa’ya açılan bir kapı özelliğine sahip olmasının” etkisiyle burada kalıyor. Zîra İstanbul’daki farklı renkler ve kültürlerle buluşma fırsatını da kaçırmak istemiyor; sanat ve sanatçı için önemli bir imkân bu. Ülkesinin Güzel Sanatlar Fakültesi’nde öğretim üyeliği yaparken İstanbul’a gelen Zaza, benimsediği ‘özgün tarzıyla’ savaştan ziyade, savaşın yansımalarını çiziyor.
Belgeselin yönetmeni Bilal Alirıza, belgesel öncesi yapılan mülâkatlarda Suriyeli sanatçıların Körfez ülkelerinde, Lübnan’da ve Avrupa’da çektikleri yabancılığı İstanbul’da çekmediklerini, burayı bir ‘vatan’ olarak görebildiklerini söylüyor. Ekibiyle birlikte otuzu aşkın çeşitli dal, menşe ve etnisiteden Suriyeli sanatçıyla görüşen ve yazılı söyleşiler yaptıklarını belirten Alirıza, böyle bir çalışmayı neden yaptıklarına ise, Suriyeli mültecilerle sanat ve sanatçı üzerinden bir tanışma sahası kurmak istediklerini söylerek cevap veriyor ve ekliyor: “Çünkü hem yönlendirilmiş algıları kırmak hem de uzun yıllar sürecek olan birlikte yaşamın temellerine katkı sağlamak istiyorduk.”
Suriyeli sanatçıların İstanbul’un misafirperverliğinden çok hoşlandıklarını söyleyen Bilal Alirıza, aradan dört yıl geçmesine rağmen Suriyelilere karşı önyargıda ileri gidilmesini ‘kayıp’ kelimesiyle açıklıyor ve Selam’ın bir sanat programı olma özelliğini aşarak Türkiye’nin karşılaştığı ilk büyük göçü, kendi ifadesiyle “Suriye’nin hassas gözleri olan sanatçıları” aracılığıyla değerlendirmeye alan bir belgesel dizisi olduğunu belirtiyor. Selam belgeseli sürecinde yaşanan güzel ve farklı şeyleri de hatırlatan Alirıza, Selam’ın hem ekibe, hem de konu edilen kişilere yeni bir dünyanın kapsını açtığını, iki kültürün küçük çaplı da olsa birbirleriyle tanışmalarına olanak sağladığını söyleyip, şu şekilde sözlerine son veriyor: “En önemlisi de arada bir dostluk hukuku oluşturdu.”
Selam belgeselinin ilk bölümü:
Esad Eseoğlu, Selam’ın diğer bölümlerini beklemenin heyecanıyla aktardı